15 Eylül 2019 Pazar

2019-2020 Eğitim Öğretim Yılı Mesajı


Değerli veliler, sevgili öğrenciler!

Uzun bir tatilden sonra yeni bir eğitim öğretim yılına başlamanın sevincini ve tatlı heyecanını sizlerle birlikte yaşıyor; geleceğe yönelik beklentilerimizin şekillendiği, umutlarımızın yeşerdiği taze başlangıçlara hep birlikte “Merhaba!” diyoruz.
   
Avrupa Türk toplumunu geleceğe taşımak, gelişmiş milletler arasında araştırma, sorgulama yeteneğine sahip, bilgi üretebilen, değerlendirebilen, bilimsel gelişmeleri takip edebilen, öğrendiklerini hayata aktarabilen seçkin bireyler olarak yer almak için en temel ve vaz geçilmez önceliğimiz eğitimdir. Bu amaca ulaşabilmek için çocuklarımızın ve gençlerimizin mümkün olan en iyi şekilde eğitilmesi gerekmektedir.

Bilginin her an yenilendiği, teknoloji 4.00’ın hayatımızın hemen her aşamasına girdiği bir zaman dilimi içinde, yeni dünya düzenindeki çok yönlü gelişmeleri eş zamanlı olarak takip edecek, dünyaya daha geniş bir ufuktan bakacak, geleceğe ilişkin kestirimlerde bulunabilecek bireyleri yetiştirmek, sadece eğitim ile mümkündür. Hepimizin ortak amacı; her şeyi bilen değil; hayat boyu öğrenmeyi yaşam biçimine dönüştüren, sosyal hayatın içinde söz sahibi olan, eğitimden aldığı güçle çalışma hayatının yoğun rekabet ortamına kolaylıkla uyum sağlayan, bağımsız düşünen, yakın ve uzak çevresinde gördüğü bilgiyi dönüştüren, yaşadıklarını sorgulayan, eleştirel düşünen bireyler; mutlu insanlar yetiştirmektir.

Bu beklentileri ne bir öğretmen, bir anne-baba, bir yönetici, kamu görevlisi tek başına karşılayabilir ne de toplumsal ve sosyal hayatın olumsuzluklarını ortadan kaldırabilir. Toplumu oluşturan paydaşlar bir araya gelir, birlikte hareket etme bilincini ve yeteneğini geliştirip hayata geçirebilirse, önemli sonuçlar, kazanımlar elde edilebilir. 

Hangi alan olursa olsun, ne yapacaksak aklın ve bilimin yol göstericiliğinde hep beraber yapacağız. “Onlar yapsın, bir bakalım, beğenirsek biz de katılırız” demeyip; ilk hareketi başkalarından beklemeyip, ilk kıvılcımı tutuşturanlarla birlikte olma azim ve kararlılığında olacağız. Öğretmen, yönetici, anne-baba, okul aile birliği bir araya gelerek işbirliği yapacak, geleceğe yönelik somut hedefler koyup, buna göre eylem planları yapıp uygulamaya koyacağız. Önceden belirlenecek hedeflere ulaşmak için ayrışmak yerine birlik olmak, birlikte hareket etmek ve gerekirse kamunun menfaatlerini kişisel menfaatlerimize tercih etmek zorunda olduğumuzu unutmayacağız.

İyi yetiştirilmiş insanlar, toplumların geleceğinin güvencesi, gençler ise paha biçilemez sermayesidir. Bu nedenle çocuklarımızın ve gençlerimizin iyi yetiştirilmesi, sadece onların veya ailelerinin kazanımı değil; milletimizin, içinde yaşadığımız toplumun geleceği için de büyük önem taşımaktadır. Çocuk ve gençlerimize saygıyı, millet ve ülke sevgisini, yurttaşlık bilincini, tarihte yaşananların anlamını ve geleceğin önemini belleten yer okuldur. Okul dışında bir kurum aramak yanılgıdır. Okul hayatı; çocukluk ve ilk gençlik döneminde bir süre yaşanmak zorunda kalınan bir zaman değil; etkisi ömür boyu hissedilecek, kalıcı kazanımların edinildiği, insan hayatında önemli davranış değişikliğinin kazanıldığı bir süreçtir. Bu süreçte eldeki fırsatların iyi değerlendirilmesi gerekir. Okul dışında oluşturulan eğitim ortamlarında veya öğretmenlik formasyonu olmayan kişilere teslim edilen çocuklarda kalıcı öğrenme bozukluklarının yanı sıra toplumsal ve sosyal hayatı olumsuz etkileyecek psikolojik hasarlar görülebilir.

Konuya öğrenciler açısından bakıldığında; okul başarısının sırrı çok fazla değil, ama düzenli çalışmaktır. Öğrenmeyi öğrenen bir öğrenci, dersi benimsemeli, anlatılan konuyu derste öğrenmeli; dersten sonra da tekrar alıştırmaları yaparak kendini geliştirmelidir. Okuduğunu anlamanın, kendini toplum içinde bir birey olarak ifade edebilmenin yolu konuşulan dili iyi ve doğru öğrenmekten ve başarıyla kullanmaktan geçer. Bu anlamda Almanca veya hangi ülkede yaşanıyorsa o ülkenin dili içinde yaşanılan toplumda kabul görmek, eğitim öğretim sürecinde, toplumsal ve sosyal hayatta başarılı olmak için gereklidir. Hayatın olmazsa olmazları arasındaki önceliklerden birincisi dil öğrenimidir. Çocuk ve gençlerimiz Almanca üzerinden gidilirse, sadece bir dili öğrenmiyor; Alman yaşam biçimini, dünya görüşünü de öğreniyorlar. Köken dilimiz Türkçe ise anadilimiz, geçmişten kalan kültürel mirasımız, gelecek kuşaklara vermek için özenle saklayacağımız, geliştireceğimiz değerli bir armağandır. Bu anlamda Türkçe, hayata ve insanlara bakışımızın penceresidir, “çokluğumuzu” kültür ve medeniyetimize uygun şekilde “birliğe” çevirebilmenin; birlik içinde çokluğu barındırma becerisini kazanma alanıdır.

Öğrenci sorumluluğunun yanı sıra, velilerimizin de önemli sorumlulukları var. Velilerin “Evde zaten Türkçe konuşuyoruz. Bir de okulda Türkçe dersine ne gerek var?” diye düşünmeden, türlü bahaneler üretmeden, çocukları Türkçe ve Türk kültürü derslerine devam etmeleri konusunda teşvik etmeleri gerekir. İsteğe bağlı bu dersler, küçük çocukların keyfine göre seçtikleri bir ders olmayıp, velilerin çocuklarının eğitiminde öncelikleri arasına alması gereken bir uzmanlık alanıdır. Bu ders, aynı zamanda her Türkçe konuşanın her öğretmen olmaya özenenin de verebileceği bir ders değildir. Özel bir uzmanlık alanıdır. Evde konuşulan dilin sınırlı kelime hazinesinin gelecekteki çalışma hayatı için yeterli olacağı yanılsamadır, doğru değildir. Velilerin çocuklara Almanca öğretirken, Türkçeyi de öğretmesi, ihmal etmemesi gerekir. Çok dillilik modern toplumlarda ortaya çıkan önemli bir avantajdır. Türkçeyi yok saymak, bu avantajı kaybetmek anlamına gelir. Ayrıca Türkçe dersini alan öğrenciler, ileri eğitim basamaklarında bu dersi almış olmanın kendilerine sağladığı ayrıcalıkları gördüklerinde, “keşke” yerine “iyi ki” diyecektir.

Modern çağlarda çok kültürlü şehirlerde her bir göçmen diğerinde estetik gördüğü kültürel özü alarak yeniden, farklı bir şekilde yorumluyor. Böylece ortak bir şehir kültürünün oluşmasına katkıda bulunuyor. Böylelikle insanlar arasında dilleri, inançları ve tarihi geçmişleri farklı da olsa yeni bir şehir bilinci ve kültürü gelişiyor; farklı kültürler arasında yeni köprüler kuruluyor. Doğal olarak sahip olunan, ecdat yadigârı bu zenginliği gelecek kuşaklara aktarmak için de Türkçeyi ihmal etmeyin. Çocuklarınızı devam ettikleri veya en yakın okulda açılan Türkçe dersine götürün. Diğer veliler ile birlikte hareket ederek, okulunuzda diğer modern dillerin yanında Türkçe dersinin de açılması için çalışın. Dilekçeler yazın. Yazdığınız bu dilekçeleri çocuklarınızın devam ettiği okul idarelerine, yöneticilere, Türkçe öğretmenlerine verin. Türkçe dersinin de açılması için ısrarcı olun. Çevrenizdeki Türkçe öğretmenleri ve bağlı bulunduğunuz bölgedeki başkonsolosluklar bünyesindeki eğitim ataşelikleri de size dersin açılması ve Türkçe öğretmeni ile ders materyallerinin temininde yardımcı olacaktır. Yerel yönetimlerle, sivil toplum kuruluşları ile işbirliği yapın. Veliler birlikte hareket edin. Türkçe konusunda ortak bir toplumsal bilinç oluşturmaya çalışın ve çok dilli, çok kültürlü bir ortamda yetişen çocukları tek dilli olmaktan, kültürel köklerinden kopmaktan koruyun. Çok dilli ve çok kültürlü toplumlarda yetişip bir tek dile bile hâkim olamayan bireyler, kendini ifade edemez. Tek kültürlü olmaya inat eden toplumlar da kendi birliği içindeki çokluğu (in varietate concordia[1]) zenginlik olarak göremeyeceği gibi, sahip olduğu zenginliğin, insan kaynağının farkına varamaz.

Bireyler içinde yaşadığı toplumun gelişmesi ve ilerlemesi için önce kendisinden başlayarak kültürel dönüşümü ve atılımı gerçekleştirmelidir. Bu zihinsel dönüşümü gerçekleştirmeyi başarabilen bireyler, Türk milleti içindeki Alevi’nin de, Sünni’nin de, Türkmen, Kürt, Laz, Çerkez, Gürcü, Ahbaz vd. hepsinin bizim kadim kültürümüzün bir parçası olduğunu; başı örtülü, başı açık olan herkesin insan olarak ne kadar ortak yanının olduğunu daha iyi görecektir. Var olmak, varlığımızı sürdürebilmek için bu dönüşümü başarmaya mecburuz. Bu dönüşümün en etkili ve kestirme yolu eğitimdir.

Türkçe tarih boyunca sadece bir dil olarak görülmemiş onu konuşan insanlara ad, eşsiz medeniyetlere ışık; kadim kültürlerin yaşandığı vatan topraklarındakilere yurt; insanlığın ortak vicdanı, mazlum milletlerin umudu; dillerden düşmeyen bir sevda türküsü olmuştur. Hayatın en zorlu veya en keyifli anlarında ortaya çıkan Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre, Karacaoğlan, Dadaloğlu, Baki, Nedim, Şeyh Galip, Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mehmet Akif Ersoy, Nazım Hikmet, Sezai Karakoç ve daha niceleri eserlerinde Türk toplumuna ses, dertlerine derman olmuştur. Bu birikimler Türkçe ile kuşaktan kuşağa aktarılırken bazen şarkı olup söylenmiş; bazen şiir olup dinlenmiş; bazen de öykü olup dilden dile, kulaktan kulağa anlatılmıştır. Sahip olduğumuz bu zengin birikim kişisel kimliğimizin bir parçası, geleceğe olan güvencemizdir. Avrupalı Türkler yeter ki kendi problemleriyle yüzleşme cesaretini göstersin; diline ve kültürüne yabancılaşmayı, günübirlik menfaatler peşinden koşmayı bıraksın, birbiriyle çatışmaktan vaz geçip birliğine sahip çıksın. Evrensel değerlerimizi yerel ve konjonktürel ilişkilere mahkûm ederek bugünkü bunalımları aşamayacağını görsün, anlasın. Bunun öncelikli şartı da varlığımızın bilincine varmak ve özgüvenimizi tazelemektir. Bunun en kestirme yolu yine Türkçe ve Türk kültürüdür.

Gençlerin eğitimine bugün gerekli özen gösterilmezse, bu ihmalin gelecekteki yansımaları; yarım kalan hayatlar ile kırık hayaller olacaktır. O gün geldiğinde Avrupa Türk toplumunun geleceğinde ne Türk ne de Türkçe kalır. Türk toplumu diliyle birlikte dinini ve kimliğini de kaybeder. Türk ve Türkçe kavramları nostaljik birer öge, Türkiye ise tatil beldesi olarak anlatılır. Bu durumu korkarak, birbirimizi dışlayarak, ötekileştirerek değil; zengin yerelliğimizden insanlığa açık evrensel değerler üretip Avrupa kültür dünyasına armağan ederek önleyebilir, insanlık tarihinde hak ettiğimiz onurlu yeri alabiliriz.

Bu duygu ve düşünceler ile geleceğimizin teminatı çocuklarımıza en iyi imkânları sağlamaya çalışan değerli ailelerimizin, bulundukları şehirlerde büyük gayretlerle Türk dilini ve kültürünü gelecek kuşaklara aktarmaya çalışan değerli öğretmenlerimizin, eğitim öğretim hizmetlerinin yürütülmesi sırasında desteğini gördüğümüz paydaşlarımızın ve elbette sevgili öğrencilerimizin 2019-2020 eğitim öğretim yılını kutlar; bütün eğitim camiasının başarılı bir yıl geçirmesini dilerim.

Not: 
Bu yazı Haber Avrupa / Europa Journal 2019 Eylül ayı sayısında yayımlanmıştır. Gazeteye www.europa-journal.net adresinden; yazıya da http://www.europa-journal.net/images/kolumnen/september2019/cakir092019.jpg -15.09.2019 adresinden ulaşılabilir.


[1] AB’nin 2000 yılı sloganı. Çeşitlilikte birlik. Bizim kültürümüzdeki “vahdette kesret” gibi.

Argo Kullanımı

  Türkçede küfürle karışık sevgi, övgü ifadeleri vardır. Görünüşte çok masum gelen, üzerinde düşününce de derin anlamlar içeren kelimeleri b...