Değerli veliler, sevgili
öğrenciler!
Uzun bir tatilden sonra yeni bir
eğitim öğretim yılına başlamanın sevincini ve tatlı heyecanını sizlerle birlikte
yaşıyor; geleceğe yönelik beklentilerimizin şekillendiği, umutlarımızın
yeşerdiği taze başlangıçlara hep birlikte “Merhaba!” diyoruz.
Avrupa Türk toplumunu geleceğe
taşımak, gelişmiş milletler arasında araştırma, sorgulama yeteneğine sahip,
bilgi üretebilen, değerlendirebilen, bilimsel gelişmeleri takip edebilen,
öğrendiklerini hayata aktarabilen seçkin bireyler olarak yer almak için en
temel ve vaz geçilmez önceliğimiz eğitimdir. Bu amaca ulaşabilmek için
çocuklarımızın ve gençlerimizin mümkün olan en iyi şekilde eğitilmesi gerekmektedir.
Bilginin her an yenilendiği,
teknoloji 4.00’ın hayatımızın hemen her aşamasına girdiği bir zaman dilimi
içinde, yeni dünya düzenindeki çok yönlü gelişmeleri eş zamanlı olarak takip
edecek, dünyaya daha geniş bir ufuktan bakacak, geleceğe ilişkin kestirimlerde
bulunabilecek bireyleri yetiştirmek, sadece eğitim ile mümkündür. Hepimizin
ortak amacı; her şeyi bilen değil; hayat boyu öğrenmeyi yaşam biçimine
dönüştüren, sosyal hayatın içinde söz sahibi olan, eğitimden aldığı güçle
çalışma hayatının yoğun rekabet ortamına kolaylıkla uyum sağlayan, bağımsız
düşünen, yakın ve uzak çevresinde gördüğü bilgiyi dönüştüren, yaşadıklarını sorgulayan,
eleştirel düşünen bireyler; mutlu insanlar yetiştirmektir.
Bu beklentileri ne bir öğretmen, bir
anne-baba, bir yönetici, kamu görevlisi tek başına karşılayabilir ne de toplumsal
ve sosyal hayatın olumsuzluklarını ortadan kaldırabilir. Toplumu oluşturan
paydaşlar bir araya gelir, birlikte hareket etme bilincini ve yeteneğini geliştirip
hayata geçirebilirse, önemli sonuçlar, kazanımlar elde edilebilir.
Hangi alan olursa olsun, ne
yapacaksak aklın ve bilimin yol göstericiliğinde hep beraber yapacağız. “Onlar
yapsın, bir bakalım, beğenirsek biz de katılırız” demeyip; ilk hareketi başkalarından
beklemeyip, ilk kıvılcımı tutuşturanlarla birlikte olma azim ve kararlılığında
olacağız. Öğretmen, yönetici, anne-baba, okul aile birliği bir araya gelerek işbirliği
yapacak, geleceğe yönelik somut hedefler koyup, buna göre eylem planları yapıp
uygulamaya koyacağız. Önceden belirlenecek hedeflere ulaşmak için ayrışmak
yerine birlik olmak, birlikte hareket etmek ve gerekirse kamunun menfaatlerini
kişisel menfaatlerimize tercih etmek zorunda olduğumuzu unutmayacağız.
İyi yetiştirilmiş insanlar, toplumların
geleceğinin güvencesi, gençler ise paha biçilemez sermayesidir. Bu nedenle
çocuklarımızın ve gençlerimizin iyi yetiştirilmesi, sadece onların veya
ailelerinin kazanımı değil; milletimizin, içinde yaşadığımız toplumun geleceği için
de büyük önem taşımaktadır. Çocuk ve gençlerimize saygıyı, millet ve ülke
sevgisini, yurttaşlık bilincini, tarihte yaşananların anlamını ve geleceğin
önemini belleten yer okuldur. Okul dışında bir kurum aramak yanılgıdır. Okul
hayatı; çocukluk ve ilk gençlik döneminde bir süre yaşanmak zorunda kalınan bir
zaman değil; etkisi ömür boyu hissedilecek, kalıcı kazanımların edinildiği,
insan hayatında önemli davranış değişikliğinin kazanıldığı bir süreçtir. Bu
süreçte eldeki fırsatların iyi değerlendirilmesi gerekir. Okul dışında
oluşturulan eğitim ortamlarında veya öğretmenlik formasyonu olmayan kişilere
teslim edilen çocuklarda kalıcı öğrenme bozukluklarının yanı sıra toplumsal ve
sosyal hayatı olumsuz etkileyecek psikolojik hasarlar görülebilir.
Konuya öğrenciler açısından
bakıldığında; okul başarısının sırrı çok fazla değil, ama düzenli çalışmaktır.
Öğrenmeyi öğrenen bir öğrenci, dersi benimsemeli, anlatılan konuyu derste
öğrenmeli; dersten sonra da tekrar alıştırmaları yaparak kendini geliştirmelidir.
Okuduğunu anlamanın, kendini toplum içinde bir birey olarak ifade edebilmenin
yolu konuşulan dili iyi ve doğru öğrenmekten ve başarıyla kullanmaktan geçer. Bu
anlamda Almanca veya hangi ülkede yaşanıyorsa o ülkenin dili içinde yaşanılan
toplumda kabul görmek, eğitim öğretim sürecinde, toplumsal ve sosyal hayatta
başarılı olmak için gereklidir. Hayatın olmazsa olmazları arasındaki önceliklerden
birincisi dil öğrenimidir. Çocuk ve gençlerimiz Almanca üzerinden gidilirse,
sadece bir dili öğrenmiyor; Alman yaşam biçimini, dünya görüşünü de
öğreniyorlar. Köken dilimiz Türkçe ise anadilimiz, geçmişten kalan kültürel
mirasımız, gelecek kuşaklara vermek için özenle saklayacağımız,
geliştireceğimiz değerli bir armağandır. Bu anlamda Türkçe, hayata ve insanlara
bakışımızın penceresidir, “çokluğumuzu” kültür ve medeniyetimize uygun şekilde “birliğe”
çevirebilmenin; birlik içinde çokluğu barındırma becerisini kazanma alanıdır.
Öğrenci sorumluluğunun yanı sıra,
velilerimizin de önemli sorumlulukları var. Velilerin “Evde zaten Türkçe
konuşuyoruz. Bir de okulda Türkçe dersine ne gerek var?” diye düşünmeden, türlü
bahaneler üretmeden, çocukları Türkçe ve Türk kültürü derslerine devam etmeleri
konusunda teşvik etmeleri gerekir. İsteğe bağlı bu dersler, küçük çocukların
keyfine göre seçtikleri bir ders olmayıp, velilerin çocuklarının eğitiminde
öncelikleri arasına alması gereken bir uzmanlık alanıdır. Bu ders, aynı zamanda
her Türkçe konuşanın her öğretmen olmaya özenenin de verebileceği bir ders
değildir. Özel bir uzmanlık alanıdır. Evde konuşulan dilin sınırlı kelime
hazinesinin gelecekteki çalışma hayatı için yeterli olacağı yanılsamadır, doğru
değildir. Velilerin çocuklara Almanca öğretirken, Türkçeyi de öğretmesi, ihmal
etmemesi gerekir. Çok dillilik modern toplumlarda ortaya çıkan önemli bir
avantajdır. Türkçeyi yok saymak, bu avantajı kaybetmek anlamına gelir. Ayrıca
Türkçe dersini alan öğrenciler, ileri eğitim basamaklarında bu dersi almış
olmanın kendilerine sağladığı ayrıcalıkları gördüklerinde, “keşke” yerine “iyi
ki” diyecektir.
Modern çağlarda çok kültürlü
şehirlerde her bir göçmen diğerinde estetik gördüğü kültürel özü alarak yeniden,
farklı bir şekilde yorumluyor. Böylece ortak bir şehir kültürünün oluşmasına
katkıda bulunuyor. Böylelikle insanlar arasında dilleri, inançları ve tarihi
geçmişleri farklı da olsa yeni bir şehir bilinci ve kültürü gelişiyor; farklı
kültürler arasında yeni köprüler kuruluyor. Doğal olarak sahip olunan, ecdat
yadigârı bu zenginliği gelecek kuşaklara aktarmak için de Türkçeyi ihmal
etmeyin. Çocuklarınızı devam ettikleri veya en yakın okulda açılan Türkçe
dersine götürün. Diğer veliler ile birlikte hareket ederek, okulunuzda diğer
modern dillerin yanında Türkçe dersinin de açılması için çalışın. Dilekçeler yazın.
Yazdığınız bu dilekçeleri çocuklarınızın devam ettiği okul idarelerine,
yöneticilere, Türkçe öğretmenlerine verin. Türkçe dersinin de açılması için ısrarcı
olun. Çevrenizdeki Türkçe öğretmenleri ve bağlı bulunduğunuz bölgedeki
başkonsolosluklar bünyesindeki eğitim ataşelikleri de size dersin açılması ve
Türkçe öğretmeni ile ders materyallerinin temininde yardımcı olacaktır. Yerel
yönetimlerle, sivil toplum kuruluşları ile işbirliği yapın. Veliler birlikte
hareket edin. Türkçe konusunda ortak bir toplumsal bilinç oluşturmaya çalışın
ve çok dilli, çok kültürlü bir ortamda yetişen çocukları tek dilli olmaktan,
kültürel köklerinden kopmaktan koruyun. Çok dilli ve çok kültürlü toplumlarda yetişip
bir tek dile bile hâkim olamayan bireyler, kendini ifade edemez. Tek kültürlü
olmaya inat eden toplumlar da kendi birliği içindeki çokluğu (in varietate
concordia[1])
zenginlik olarak göremeyeceği gibi, sahip olduğu zenginliğin, insan kaynağının
farkına varamaz.
Bireyler içinde yaşadığı toplumun
gelişmesi ve ilerlemesi için önce kendisinden başlayarak kültürel dönüşümü ve
atılımı gerçekleştirmelidir. Bu zihinsel dönüşümü gerçekleştirmeyi başarabilen
bireyler, Türk milleti içindeki Alevi’nin de, Sünni’nin de, Türkmen, Kürt, Laz,
Çerkez, Gürcü, Ahbaz vd. hepsinin bizim kadim kültürümüzün bir parçası olduğunu;
başı örtülü, başı açık olan herkesin insan olarak ne kadar ortak yanının
olduğunu daha iyi görecektir. Var olmak, varlığımızı sürdürebilmek için bu
dönüşümü başarmaya mecburuz. Bu dönüşümün en etkili ve kestirme yolu eğitimdir.
Türkçe tarih boyunca sadece bir dil
olarak görülmemiş onu konuşan insanlara ad, eşsiz medeniyetlere ışık; kadim kültürlerin
yaşandığı vatan topraklarındakilere yurt; insanlığın ortak vicdanı, mazlum
milletlerin umudu; dillerden düşmeyen bir sevda türküsü olmuştur. Hayatın en
zorlu veya en keyifli anlarında ortaya çıkan Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre,
Karacaoğlan, Dadaloğlu, Baki, Nedim, Şeyh Galip, Yahya Kemal, Ahmet Hamdi
Tanpınar, Mehmet Akif Ersoy, Nazım Hikmet, Sezai Karakoç ve daha niceleri
eserlerinde Türk toplumuna ses, dertlerine derman olmuştur. Bu birikimler
Türkçe ile kuşaktan kuşağa aktarılırken bazen şarkı olup söylenmiş; bazen şiir
olup dinlenmiş; bazen de öykü olup dilden dile, kulaktan kulağa anlatılmıştır. Sahip
olduğumuz bu zengin birikim kişisel kimliğimizin bir parçası, geleceğe olan
güvencemizdir. Avrupalı Türkler yeter ki kendi problemleriyle yüzleşme
cesaretini göstersin; diline ve kültürüne yabancılaşmayı, günübirlik menfaatler
peşinden koşmayı bıraksın, birbiriyle çatışmaktan vaz geçip birliğine sahip çıksın.
Evrensel değerlerimizi yerel ve konjonktürel ilişkilere mahkûm ederek bugünkü
bunalımları aşamayacağını görsün, anlasın. Bunun öncelikli şartı da
varlığımızın bilincine varmak ve özgüvenimizi tazelemektir. Bunun en kestirme
yolu yine Türkçe ve Türk kültürüdür.
Gençlerin eğitimine bugün gerekli
özen gösterilmezse, bu ihmalin gelecekteki yansımaları; yarım kalan hayatlar
ile kırık hayaller olacaktır. O gün geldiğinde Avrupa Türk toplumunun geleceğinde
ne Türk ne de Türkçe kalır. Türk toplumu diliyle birlikte dinini ve kimliğini
de kaybeder. Türk ve Türkçe kavramları nostaljik birer öge, Türkiye ise tatil
beldesi olarak anlatılır. Bu durumu korkarak, birbirimizi dışlayarak,
ötekileştirerek değil; zengin yerelliğimizden insanlığa açık evrensel değerler
üretip Avrupa kültür dünyasına armağan ederek önleyebilir, insanlık tarihinde hak
ettiğimiz onurlu yeri alabiliriz.
Bu duygu ve düşünceler ile geleceğimizin
teminatı çocuklarımıza en iyi imkânları sağlamaya çalışan değerli ailelerimizin,
bulundukları şehirlerde büyük gayretlerle Türk dilini ve kültürünü gelecek
kuşaklara aktarmaya çalışan değerli öğretmenlerimizin, eğitim öğretim
hizmetlerinin yürütülmesi sırasında desteğini gördüğümüz paydaşlarımızın ve
elbette sevgili öğrencilerimizin 2019-2020 eğitim öğretim yılını kutlar; bütün
eğitim camiasının başarılı bir yıl geçirmesini dilerim.
Not:
Bu yazı Haber Avrupa / Europa Journal 2019 Eylül ayı sayısında yayımlanmıştır. Gazeteye www.europa-journal.net adresinden; yazıya da http://www.europa-journal.net/images/kolumnen/september2019/cakir092019.jpg -15.09.2019 adresinden ulaşılabilir.