Toplumun hemen her kesiminde insanların duygu durumları karışık. Hayat
romanlarda anlatıldığı gibi bazen mutlu seyrediyor; bazen de yarım kalan kırık
bir aşk hikâyesi gibi acı sonlarla bitiyor. İnsan kendi varlığının farkına
varana kadar, ırmakta akıp giden su misali zamanı harcayıp tüketiyor. Harcanan
zamanla birlikte ömürler de tükeniyor.
İnsanoğlu bunların farkına vardığı zaman da Herakleitos'un dediği “Aynı
nehirde iki defa yıkanılmaz” sözüne inat, dün eline geçip kullanamadığı
fırsatları bugün telafi etme çabasına düşüyor. Oysa görünen çay aynı, akan su
aynı olmakla birlikte, hayatın gerçeği görünenle aynı olmuyor, çünkü ilkinden
sonra o ırmaktan kim bilir hangi sular sonsuzluğa akıp gitmiş. Akan ırmak da
aynı ırmak değil, görülen zahir de. Yaşananlar sadece bir yanılsamadan ibaret,
o kadar. Bir başka ifade ile insanın gördüğü, önünden akıp giden çay, onun
zihninde canlandırdığı resmin basit bir yansımasından ibaret, beyninde
oluşturduğu hayaldir. Platon’un deyişi ile yalnızca bir ideadır. Hâlbuki
tabiattaki değişimle birlikte insan da değişmekte, yeni yaşam şartlarına uyum
sağlamaktadır. İki durum arasındaki anlamı belirleyen de insanın içinde
yaşadığı durumu içselleştirmesi, benimseyip kabul etmesi ve sahip olduğu
şartları hayatının bir parçasına dönüştürmesidir.
İnsanoğlu ne tür öznel gerçeklik veya ne tür duygusal atmosfer hissederse
etsin, bugünlerde daha esnek davranmaya, hayatı ve yaşadıklarını daha olumlu
değerlendirmeye, içinde bulunduğu şartları değişmez, hareketsiz bir durum
olarak görmemeye çalışmalı, Aristoteles’in dediği gibi biçime, görünene takılıp
kalmamalıdır. Doğada değişime ayak uyduramayanların değiştirilmesi
kaçınılmazdır.
Toplumu yeni normale hazırlamak için sürekli devinim halinde olan bilim
insanlarının görüşlerine itibar edilmeli, önyargılardan arınmaya çalışılmalı,
safsatalara ve bilim dışı savlara kulak asılmamalıdır. Bilim insanları
kanıtlanmaya ihtiyaç duyulmayan, herkesin gördüğü ve kabul ettiği ilkelerden
yola çıkarak bilinmeyene ulaşmaya çalışır ve bilimsel bilgiyi üretir. Bilimsel
bilgi de kanıtlanmış, doğruluğu, geçerliliği ve güvenilirliği sınanmış
bilgidir. Bilim, bu bilgileri içeren önermelerden meydana gelmiş güvenilir bir
sistemdir.
Bu süreçte beden sağlığını korumaya özen gösteren insanın, ruh sağlığını da
yabana atmaması gerekir. Ruh; bedenden ayrı, belki de onunla bütünleşik bir
yapıda insanın formunu tamamlamaktadır. Platon da beden sağlığının bozulması
ile birlikte ruhun varlığını sürdürmeyeceğini söyler. Dolayısı ile insanın
varlığını ölümünden sonra da devam ettirmesi, aklının ruh ve bedenle bütünleştirerek
yaşadığı zaman dilimini anlamlandırmasına ve bıraktığı ize bağlıdır; sağlam
kafa sağlam vücutta bulunur (mens sana in corpore sano) sözü de insanın bu
uyumunun gerekli olduğunu vurgular.
Yeni normale geçerken, eski alışkanlıklardan ödün verilmesi gerekebilir.
Günlük rutinin dışına çıkılarak pratik davranışların terk edilmesi, iyi olarak değerlendirilen
ve algılananın sadece hazdan ibaret olmadığı günlük hayatın pratikleri ile de ilişkilendirilerek
sınanmaktadır. Mutluluk, bu bağlamda uzaklarda bir yerlerde değil; içimizde,
yüreğimizdeki huzurda gizlidir. Mutluluğu kökeni Platon’un eudamonist (mutlulukçu)
ahlak anlayışına dayanan haz almadan değil, Sabahattin Ali’nin sözünü ettiği
“insanın içindeki iyilik kadar iyi bir hayatı” dileyerek aramakta yarar vardır.
Huzur da iyi veya kötü gibi insanın yüreğinde, niyetinde ve amelinde yaptıklarıyla
beraberdir. Huzurlu insanlar çevresini güneş gibi ısıtır, dolayısı ile huzur ve
mutluluk bulaşıcıdır.
Toplumsal ve sosyal refahın tesisi ve kısa sürede yeni dünya düzenine geçilebilmesi
için kamunun koyduğu kurallara, yaptığı önerilere ve uzman görüşlerine itibar edilmesi
yerinde bir tercih olur. Kuralların uygulanmasında bireylerin tümel değil,
tikel olarak sorumluluk alması, tikellerin davranışlarının birinci derecede,
gerçek dünyada yaşanan genel durumların ise ikinci derecede önemli olduğu
unutulmamalıdır.
Özetle; bilim hayatta en gerçek yol gösterici, velinimet-i âlem olarak
insanlığı aydınlatır. Bereketi de güzel ameldir; yani ona inanmak ve uygulamak,
bilimsel bilgiyi yaşam biçimine dönüştürmektir. Yeni normale hazırlanırken kendimizi
ve büyüklerimizi korumak, çocuklarımızın geleceğini güvenceye almak için aşı
olmak, dört kişisel kurala uymak -kalabalık yerlerden uzak durmak, maske
takmak, fiziki mesafeye ve temizlik kurallarını gözetmek- yaşam tarzı olmalıdır.
Sevdiklerinizle sağlıklı, mutlu ve huzur dolu nice güzel günler dilerim.
Bu yazı Yeni Post Aktüel Bayern Gazetesi Mayıs 2021 sayısında yayımlanmıştır. Bkz.: www.postgazetesi.com