Avrupa‘nın değişik ülkelerinde
olduğu gibi, Avusturya’da yaşayan Türklerle de zaman zaman bir araya geliyor;
kendileri ile konuşma fırsatı buluyorum. Konuştuğum Türklerden bir kısmı senelerdir
“Kendim gurbet elde, gönlüm sılada” duygusuyla yaşıyor. Hemen her gün evden
çıkıp iş yerine sosyal hayata geçerken, adeta Sirkeci Garından hareket eden
trendekilerin yaşadığı zihinsel karmaşaları yaşıyorlar. Bu soydaşlarımız yaşadıkları
anın keyfini çıkarmak, yaşadıkları ülkenin kendilerine sağladığı imkânları değerlendirmek
yerine bulundukları yerde Türkiye’yi yaşıyorlar.
Bunları yazarken kimseyi
suçlamıyorum, niyetim bu değil. Elbette aklımız da fikrimiz de Türkiye ve Türk
dünyası ile olsun; yüreğinizdeki Türkiye sevdası eksilmesin. Elli yılı aşkın
gurbet şarkılarına bir son verip, kendimizi hayatın gerçeklerine göre doğru
konumlandırıp, somut ve ulaşılabilir olan kısa, orta ve uzun vadeli hedefler
için çalışalım. Evlatlarımızı da bu bilinçle geleceğe hazırlamaya gayret
edelim. Hayatın gerçekleriyle yüzleşmenin zamanı geçiyor. Anı yaşamak yerine geçmişte
yaşamanın, yaşayamadıklarımızı bugün telafi etmeye çalışmanın geleceğe katkısı
olmayacağını unutmayalım. Bu tutumun mevcut sorunlara çözüm üretmeyeceğini;
istikbal uğruna çıkılan yoldan geri dönmenin bu saatten sonra kolay olmadığını
hepimiz pek ala biliyoruz.
Hadi gözü karartıp memlekete
döndük diyelim, ele güne muhtaç olmadan yaşayacak birikimimiz var mı? Bu
birikim bizi nereye kadar götürecek? Çünkü birikimin üzerine koymazsak gün
gelir, elde avuçtakini tüketirsek ne olur? Hazıra dağ dayanmaz.
Türkiye’de yaşayan herkes çocuğunun
iyi bir eğitim alması, toplum içinde saygın bir meslek sahibi olması için adeta
seferber olmuş. Geleceğe yapılan en iyi yatırım, eğitime yapılan yatırımdır.
Çünkü bu günün meselesi “bir dükkân, bir arsa veya bir daire” satın almak
değil; zor ve uzun vadede sonuç alınan eğitim yatırımıdır. Ülkede ekonomik
durumu iyi olanlar, çocuklarına yurt dışında eğitim aldırıyor. Bunu yapamayanlar
özel dersler, özel okullar araştırma çabasında.
Eğitim, kulağa hoş geliyor, ama onun
sabır, özveri ve hayatın kimi zevklerinden feragat etmeyi gerektiren uzun bir
süreç olduğu unutulmamalı. Hem okuyan, hem okutan için.
Herkes evladının toplumsal ve sosyal
hayatın içinde bilgi, beceri ve tutumları ile saygın bir yer edinmesini ister.
Onların bulundukları ortamlarda saygı gören, seçkin bireyler olarak kabul
görmesi için gayret eder. Eğitimin amacı da budur. Çocukların yetişmesi, hem de iyi yetişmesi, aynı
zamanda toplumun yaşam standartlarının yükselmesi, ülkenin gelişmesi demektir. Yükselen
yeni nesil, ülkenin yükselmesini ve sosyal refahının artmasını sağlayacaktır.
Her bir bireyinin duygusal,
bedensel, zihinsel açıdan önceden koyulan gerçekçi hedeflere göre yetiştirilmesi
de ancak iyi bir eğitim planlaması ile gerçekleşir. Öngörülen bu hedeflere
ulaşmak, her bir bireyin kendi yaşantısını bu hedeflere göre düzenlemesi ile
mümkün olur. Örneğin okula giden öğrenci derslerine düzenli çalışırken,
velisinin de okun okul başarısını takip etmesi, öğretmenleri ve okul yönetimi
ile yakın işbirliği içinde olmasını gerektirir.
Bir öğrenci veya veli kendi yakın
çevresinde okula giden, başarılı örnekleri görmez veya görmezden gelirse,
ulaşılan başarıları küçümser, onun başarılarını değersizleştirmeye çalışırsa, o
kişi sadece kendine değil, arkadaşına ve dolayısı ile topluma da zarar vermiş
olur. Bunun yerine kendisi de çocuğunu okutmaya, veli olarak kendini
geliştirmeye gayret gösterirse, hem kendi geleceğine, hem de topluma faydalı
bir çaba göstermiş olur.
Millet olabilmenin, aydınlanmanın,
kalkınmanın, özgür ve demokratik bir toplum olabilmenin yolu eğitimden geçmektedir.
Eğitim, toplumda kişiler arası iletişimi kolaylaştırır; toplumun bireylerinin
yaşam kalitesini geliştirir.
İnsanoğlu hangi coğrafyada
yaşarsa yaşasın, insanı ve onun doğasını tanımak çok önemlidir. Bunun birinci
şartı insanın kendini tanıması, eksik yönlerini geliştirmeye çalışmasıdır.
İnsanı ve onun doğasını tanımanın en kestirme yolu da insanın kendini
tanımasıyla başlar. İnsanın kendisi ile iletişimi ve kendini tanıma çabası da
kendini yargılamadan anlamaya çalışması ile olur. Böylece insan kendinin eksik
yönlerini görür, duygu ve heyecanlarının altındaki nedenleri keşfeder. Bu da
eğitim ve kültürleme ile mümkün olur.
Yaşadığınız toplumda başarılı
olabilmek için toplumun yapısını iyi tanımak gerekir. Bu da eğitim süreçlerinde
gerçekleşir. İnsanda var olan cevheri işleyen, onun özünü geliştiren örgün eğitim
süreçlerinde, özetle okul hayatında, başarılı olmanın yolu toplumda konuşulan
dili iyi öğrenmekten geçer. Konuşulan dili iyi öğrenebilmek için ise önce köken
dilinin, yani Türkçenin iyi öğrenilmesi gerekir. Başarılı bir iletişim için de toplumda
ortak konuşulan dili, yani Almancayı ve hedef kültürü iyi bilmek, karşılıklı
ilişkiden beklenenleri anlayabilmenin ön şartıdır. Dili iyi bilmek, doğru
konuşmak kendiliğinden olmaz. Bunun için çaba göstermek gerekir. Evde konuşulan
dil ile okulda öğrenilen dil arasında fark vardır. Okul çağındaki çocukların
köken dillerini mutlaka bir rehber öğretmen eşliğinde, okulda öğrenmelerinde
yarar vardır. Bir çocuk, kendi sosyal çevresinde, ailesinde öğrendiği dili
geliştirmezse, ikinci dili öğrenmesi veya edinmesi de o denli zor olur. Bu
nedenle birinci dilin de öncelikle iyi öğrenilmesi için başta ebeveynler olmak
üzere öğrenci ve öğretmenlerin de çaba göstermesi gerekir. Burada ilk görev ve
sorumluluk velilere sonra da öğretmenlere düşmektedir. Bir okulda yeterli
sayıda Türk öğrenci varsa ve bu çocuklara verilecek Türkçe dersi için öğretmen yoksa
velilerin okul yönetiminden ve eğitim dairesinden öğretmen talep etme hakları
bulunmaktadır. Bu hakkın talep edilmesi için de yine velilerin bir arada ortak
hareket etmesi ve talepkar olması gerekir. Bunun için de öncelikle okul aile
birliği toplantılarına katılım, burada söz sahibi olmak gerekir. Taleplerin
okul aile birliği ve veli dernekleri üzerinden yapılması, sonuç alınabilecek
etkili ve verimli bir seçenektir ve bu seçeneğin iyi değerlendirilmesi gerekir.
Sürekli uyumun bahsedildiği bir
ortamda, insanlar bulundukları sosyal çevreye uyum sağlamaya çalışırken, sahip oldukları
gibi köken kültürleriyle kabul edilmek, söz ve davranışlarının dikkate
alınmasını bekler. Buna karşılık, bulunduğu çevreden kabul görmenin, saygın,
eşit haklara sahip bir yurttaş muamelesi görmenin gereklerini de yerine
getirmesi beklenir. Bir kişinin toplumsal ve sosyal hayatın içine girebilmesi
ve farklı bir dili konuşan, öteki kültürün taşıyıcıları tarafından kabul görmesi
için yaşadığı ülkenin vatandaşlığını alması, vergisini ödemesi vb. yeterli
ölçüler değildir. Öncelikle içinde yaşadığı toplumun dilini iyi konuşması ve başarı
ile tamamlanmış bir eğitime sahip olması, toplumsal ve sosyal hayatın
gerektirdiği etkinliklerin içinde yer alması gerekir. Bu sayılan gereklilikler,
iletişimin ve dahi sosyal ve kültürel hayattaki başarının ipuçlarını da
hatırlatmaktadır. Muhatabınızı önce anlamaya, sonra anlaşılmaya çalışın.
Bu süreçte yani köken dilini
doğal ortamda edinilen düzeyin üzerine çıkarmazsak, hedef kültürü ve o kültürün
taşıyıcılarının dilini istenen düzeyde öğrenip eğitimlerimizi tamamlayamayız.
Hayatta başarı için öngördüğümüz hedeflere ulaşmakta zorluk çekeriz. Toplumsal
ve sosyal hayatta karşılaştığımız dil ve eğitim yetersizliğinden kaynaklanan sıkıntılardan
kurtulmanın yolunu Türkiye’ye, ana vatana dönmekte ararız. Hâlbuki sahip olunan
yetersizliklerin üstesinden gelebilmek için Türkiye’ye dönmek de doğru ve
etkili bir çözüm değildir. Aksine yeterli hazırlık yapılmadan, hayallerde yaşatılan
bir ülkede kurulacak yeni bir hayat, mevcut sıkıntıları daha da karmaşık hale
gelecektir. Yani güneş hangi yönden vurursa vursun, gölgenizden
kurtulamayacağınız gibi, eğitimsizliğin yol açacağı sorunlardan kaçışın ve
kurtuluşun reçetesi de yine eğitimin kendisidir. Aristoteles’in dediği gibi,
yaşlılığın güvencesi de eğitimdir.
Milletlerin geleceği,
evlatlarının alacağı eğitimle ve ona göstereceği özenle doğru orantılıdır.
Not: Bu yazı Avusturya'da aylık periyotlarla yayımlanan Europa Journal 'Haber Avrupa' Gazetesinin Ocak 2018 sayısında da yer almaktadır. Özgün metne, http://europa-journal.net/images/kolumnen/oktober2015/cakir102015.jpg (20.01.2018) adresinden ulaşılabilir.
Not: Bu yazı Avusturya'da aylık periyotlarla yayımlanan Europa Journal 'Haber Avrupa' Gazetesinin Ocak 2018 sayısında da yer almaktadır. Özgün metne, http://europa-journal.net/images/kolumnen/oktober2015/cakir102015.jpg (20.01.2018) adresinden ulaşılabilir.