Geçenlerde bir arkadaşıma “Nasılsın?”
diye mesaj attım. “İyiyim, hem de çok iyiyim” diye manidar bir cevap verdi.
Sonra düşündüm. “Nasılsın?” diye sorarken daha özenli davranmam gerekirdi. Öyle
ya “İyi değilim” dese ne yapabileceğimi öngörebilmiş miydim? O an bir derdi
olsaydı, onca saat öteden çözebilecek miydim?
Sonra bu sorunun dilimizdeki felsefi derinliğini araştırdım. Bulduklarım, okuduklarım Türkçemizin inceliklerinden, ayrıntılarından birini Anadolu’nun kadim kültüründen bir başka boyutu, farklı bir bakış açısını daha karşıma çıkardı.
Kadim kültürümüzde herkesin her önüne
gelene “Nasılsın?” diye sormadığını gördüm. Örf ve adetlerimizde insanlar
kendinden büyüğe “Nasılsınız?” diye sormadan önce durup, düşünürmüş. Anlatıldığına
göre; bu soruyu yöneltenler karşıdakinin bütün müşkülünü halledecek, derdine
derman olacak yeterliliğe ve yetkinliğe sahip olmalıymış ki “Nasılsın?” diye
sorabilsin. Usulen yaş veya makam olarak küçük olanlar büyüğe değil de büyükler
küçüğe “Nasılsın?” diye sorarmış. Aksi halde yapılan saygısızlık bir yana, söylenen
söz de hem havada kalmaya mahkûm hem de boşa sarf edilmiş bir söz olmaktan öte
geçmezmiş. Peki, ne yapmak lazım gelirmiş?
Üst olanlar “Nasılsınız?” deyince “Sağ olun” deyip kesmeli; “Siz nasılsınız?”
diye karşılık vermemek; ast üst ilişkisi yoksa karşıdakinin yaşına hürmeten, “Efendim,
afiyette misiniz?” demek yeterliymiş. İşte bu da Türk tefekkür âleminin, derin
ve ince düşünce dünyasının dışa vurumu, yansımasıymış.
Gelelim konunun inanç ile ilgili diğer
yönüne; "İnanan kişi, her hâl ve şartta iyidir" yani özgün biçimiyle "Elhamdülillahı ala külli
halen" (Hadis-i Şerif). Bu
cevap ayan beyan kültürümüzde şikâyete yer olmadığını anlatıyor. "İnsan
içinde iyiliği taşıyorsa her hal ve durumda iyidir.” diyor İbrahim Kalın[1]; “İyinin
başına kötülük gelebilir ama iyi insanda kötü hal olmaz; iyi kendi iç dünyasına
kötülüğü taşımaz." Dolayısı ile beşer şaşırıp kötülük yapsa da İyilerin
başına hiçbir zaman beşeri kötülük anlamında açıklanabilen kötü bir durum gelmez.
Çünkü insan iyi olmayı kendine bir hedef olarak benimsemişse, zıtlar yani iyi
ile kötü bir araya gelmez. Zaten iyi insanın kötü olanla ne işi olabilir ki? İyi
bir insansan, istediğini yapmakla iyilik yapmış olur zaten. Bu nedenle, Seneca'nın
ifadesi ile "İyilerin başına hiçbir zaman kötü bir şey gelmez."
İnsan, yaşadığı halden şikâyet etmek yerine
yaşadığı her anı; içinde bulunduğu bir dem, bir imtihan olarak görmelidir. Bizim
kültürümüzde "Her imtihan bir ikramdır, her imkân bir imtihandır."
Dolayısı ile "İnsan içindeki iyiliği muhafaza edebiliyorsa, dışarda ne
yaşanırsa yaşansın" çok da önemli değildir. Çünkü “İnsan her neye bakarsa
kendi yüzüdür. Kimde ne görürse kendi özüdür” felsefesini bu anlamda ifade eder.
İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif
Ersoy’un marşımızı yazmaya başlarken ilk sözünün “Korkma!” olması da bu
kültürümüzün yansımasıdır. Bu söz, sıradan değil; derin bir inanç ve anlayışın
eseridir. Tıpkı Peygamberimiz, Hz. Muhammed’in (SAV), Hz. Ebubekir ile
Medine'ye hicret ettiği sırada gizlendiği Sevr Dağı ve mağarasında, kendilerini
öldürme kastı ile takip edenlerin mağaraya yaklaştığında, tedirgin olan Ebu
Bekir’e dediği gibi “Korkma! Ey Ebu Bekir; Allah bizimledir.” İnanç sahiplerine
göre; Allah’ın sözü yücedir. Çünkü Allah üstündür, hikmet sahibidir (Tevbe
9/40). Bugünlerde ulusal marş olarak kabul edilişinin 100. yılını kutladığımız
İstiklal Marşı’mız da Türk milletinin tarih sahnesine yeniden çıkışına tanıklık
eden bir ruh halinde ortaya yazılmıştır. Türk milletinin yeniden ayağa
kalkışının destanı olan bu marş; bugünün gençleri için eşsiz bir nasihat,
gelecek kuşaklara aktarılması gereken bir emanet, geçmişten geleceğe uzayıp
giden nesiller arasındaki kuvvetli bir bağdır.
Derler ya "Kemalât teferruatta
saklıdır." Yani bütün iyilik ve güzellikler ayrıntıda gizlidir. Bir tarafta "Bülbül ahlat ağacına kondu"
demek var. Öbür tarafta “Kuş ağaca kondu” demek. İnsan hayatında her ayrıntı
önemlidir. Bülbülü sıradanlaştırıp kuşa çevirmek; ahlatı sıradanlaştırıp oduna
çevirmek bizim kültürümüze göre değildir. Biz can içinde canı, cananı arayan
bir milletin evlatlarıyız. Dolayısı ile Türkçe dersine giden, Türk dilini ve
kültürünü öğrenen çocuklarımız sadece günlük konuşmayı öğrenmiyor, aksine bir
yandan kültürümüzü ve içerdiği derin anlamları, öte yandan da kuşun, ağacın,
yaban armudunun adını, türünü öğreniyor. Yani çocuk, evde aile içinde konuştuğu
Türkçenin dışına, mana âlemine çıkıyor. "Kuş ağaca kondu değil; bülbül
ahlat ağacına kondu” derken, konuştuğu dile ayrı bir incelik, ayrı bir letafet katıyor
ki bu anlatım şekli, insanın çevresindeki varlığa iki farklı bakış açısını da
ortaya koyuyor. İnsanı, kâinatı, doğayı zenginleştiriyor. “Bu neyin, hangi
anlayışın ürünü?” diye soranlara cevap, yani Türkçe dersinin manası burada.
Hayatta “İnsan yaşadığı, yaşattığı
kadardır. Kelam onu yüceltmez amel ve istikamet yüceltir” derler büyükler. O
halde yolumuzun dilimizi, kültürümüzü yücelten; kuşaktan kuşağa aktarmaya
çalışanların tarafında olmasına özen göstermeliyiz. Bunu yaparken Türk olduğumuzu,
Türkçe konuştuğumuzu utanmadan, sıkılmadan, başımız dik, alnımız ak olarak anlatabilmeliyiz.
Çocuklarımıza iyi bir eğitim aldırarak, onları iyi ile kötü arasında hür
iradeleri ile seçim yapabilecek bilgi birikimi ile donatmamız gerekir. Bilindiği
üzere, “şerrin yaratılması şer değildir; yaratılanı şerde kullanmak şerdir”.
İyi ile kötünün ayırdında olan insan; şer olarak bilineni hayra çevirebilecek
donanımı da eğitimle kazanır. Eğitimde başarının sırrı da dilde ve düzenli
çalışmakta gizlidir.
Her bir çocuk bir sanat eseri gibi
şekillendirilmeye muhtaçtır. Makro düzeyde baktığınız zamana bir sanat eserinin
büyüklüğü, mikro alandaki uyumdan kaynaklanmaktadır. Bu uyumun ortaya çıkardığı
büyüklüğün sınırları da küçüklerin birbiriyle tutarlı olması, bütünlük
sağlaması ile mümkündür.
Dil ile kültürün bağı koparıldığında
geride ne dil ne kültür ne de inanç kalır. Milletleri ayakta tutan dilidir;
kimliğidir.
Not: Bu yazı Post Aktüel Gazetesi
Mart 2021 sayısında yayımlanmıştır. Mustafa Çakır (2021). Korkma. Post Aktüel Gazetesi. Mart 2021. s. 10.
[1] İbrahim
Kalın. Kötülük Neden Var? Kendi
Gökkubbemiz. URL: https://www.youtube.com/watch?v=yECl1xG3Et8
(08.03.2021).