Çok
kültürlülük üzerine çok söz söylendi. Hatta bazıları çok kültürlülüğün uyum
politikaları çerçevesinde denenen başarısız bir model olduğunu, bunun yerine
Alman kültürüne uyum sağlanması gerektiğini öne sürdüler. Almanya Şansölyesi
Angela Merkel de çok kültürlülük söyleminin Almanya için başarısız bir model
olduğunu ifade etti (Spielgel Politik, 16.10.2010) ve yabancıların ülkedeki
egemen kültüre uyum sağlaması gerektiğini söyledi.
Çok kültürlülük, aslında farklı kültürel arka planlara sahip insanların bir arada yaşadığı, birbirlerinin kültürel özelliklerine saygı gösterdiği ve bu farklılıkların toplumsal hayatta aktif bir şekilde yer aldığı bir toplum yapısını ifade etmektedir. Çok kültürlülük etnik, dini, dil ve geleneksel farklılıkları kabul eden ve bunları toplumun zenginliği olarak gören bir yaklaşımı temsil eder. Demografik ve ekonomik nedenlerden dolayı çok kültürlü bir yapıya bürünen kimi ulus devletlerinde çok kültürlülüğü kabul etmeyip kendi kültürünü „öncü“ veya „rehber“ kültür (Alm. Deutsche Leitkultur) olarak kabul etmeye devam eden; çok kültürlü yaşamı ignore etme, toplumsal ve sosyal hayatın içinde farklı olanı ötekileştirme eğilimlerinin devam ettiği görülmektedir. Almancada „zirvede bulunmak, yönetmek, hükmetmek“ (Alm. “an der Spitze stehen, anführen, beherrschen…”) gibi anlamlara gelen ve milletleri, dolayısıyla kültürleri, dinleri üstünlük derecelerine göre sınıflandıran; farklılıklara tahammül edemeyen bir yaklaşımın sloganı olarak kullanılan “öncü kültür” (Alm. “Leitkultur”) ifadesi bir noktadan sonra aşırı milliyetçilerin sloganı haline gelmektedir (Aslan, 2021).
Çok
kültürlülük, yan yana yaşayan paralel toplumları değil, farklı kültürlere
mensup bireylerin bir arada yaşamasını, farklılıkların sosyal, ekonomik ve
politik yaşama eşit katılımını da içerir. Çok kültürlülük, toplum içindeki
farklı grupların kültürel kimliklerini koruyarak bir arada barış içinde
yaşamalarını, birbirlerine karşı anlayış ve hoşgörü göstermelerini teşvik eder.
Çok kültürlülük, ‚siz kültürlerinizi kendi içinizde yaşatın, hayatınızı
yaşayın, biz baskın kültürün taşıyıcıları kendi kültürümüzü, kendi bildiğimiz
şekilde yaşayıp yaşatalım‘ değildir.
Çok
kültürlü toplumlar, kültürel çeşitliliği kendi gelecekleri için bir tehdit
değil, aksine zenginlik olarak görür ve sahip oldukları çeşitliliği korumak ve
desteklemek için politikalar ve uygulamalar geliştirir. Eğitim, iş yeri,
hükümet ve medya gibi çeşitli alanlarda kültürel çeşitliliği ortadan kaldırmak,
farklı kültürleri egemen kültür içinde eritmek için çalışılmaz, farklı bakış
açılarını destekleyici ve teşvik edici yaklaşımlar benimsenir. Bu yaklaşım, hem
bireylerin kendi kültürel kimliklerini ifade etmelerine, gelecek kuşaklara
aktarmalarına olanak tanır hem de farklı kültürel arka planlardan gelen
insanların birbirlerini daha iyi anlamalarına ve birbirlerine saygı duymalarına
yardımcı olur.
Çok
kültürlülük söylemi, sadece bir moda veya gelip geçici bir heves olarak da görülemez.
Bu kavram, küreselleşme ve uluslararası göçün artmasıyla birlikte daha da önem
kazanmıştır. Çok kültürlülük, toplumlarda farklı kültürel, etnik ve dini
grupların yan yana değil, bir arada, ortak bir hayatı sevinci ve mutluluğunun
yanı sıra sıkıntıları ile de paylaşarak yaşaması ve bu çeşitliliğin kabul
edilmesi, anlaşılması ve değerlendirilmesi ile ilgilidir.
Günümüz
dünyasında, çeşitli kültürel arka planlara sahip insanların bir arada yaşadığı
toplumlar giderek artmaktadır. Buna en bilinen örnek Kanada olarak verilir. Bu
durum, farklı kültürel perspektifleri ve deneyimleri anlamaya ve bu
farklılıklar arasında köprü kurmaya yönelik bir ihtiyacı ortaya çıkarmaktadır.
Çok kültürlülük, bu ihtiyaca cevap veren bir yaklaşım olarak görülmelidir ve
toplumların farklılıklarını yarıştırmadan sahip olduklarını bütünün birer
parçası olarak görüp daha kapsayıcı, hoşgörülü ve birbirlerine saygılı
olmalarını teşvik eder.
Orta
Avrupa’da işgücü anlaşmaları ile hız kazanan veya günümüzde ortaya çıkan
savaşlar vd. nedenlerden dolayı ortaya çıkan göç hareketleri dolayısıyla
giderek artan çok kültürlü yaşam, eğitimden iş hayatına, siyasetten sanata
kadar pek çok alanda etkili olan bir düşünce biçimi ve politika yaklaşımı
olarak ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle, çok kültürlülük sadece geçici bir trend
olarak değil, modern toplumların yapısal bir özelliği ve sürekli bir süreç
olarak ele alınmalıdır. Irkların, ulusların veya dünya görüşlerinin üstünlüğünü
yarıştırmak, ötekileştirmek yerine, kültürel çeşitliliği tanımak ve
onurlandırmak, toplumların daha adil ve eşitlikçi bir şekilde ilerlemesine
yardımcı olabilir.
Bu
bağlamda çok kültürlülüğün bir ülke için
ortaya çıkabarileceği zorlukları ve meydan okumaları, göz ardı etmemek ve
Avrupa ülkelerinde yükselen mikro milliyetçi akımları anlamaya çalışmak
gerekir. Ortaya çıkan çok kültürlü bir toplumu geleneksel yapıya karşı doğrudan
bir tehdit olarak tanımlamak yanıltıcı olabilir. Çok kültürlülüğün bir ülkeye
getirdiği zorluklar genellikle toplumların bu çeşitliliği nasıl yönettiği ve
entegre ettiği ile ilişkilendirilmelidir. Bu zorlukları beş ayrı grupta
toplamak mümkündür:
- Toplumsal Bütünleşme Zorlukları: Farklı
kültürel grupların bir arada kapalı toplumlar (gettolar) oluşturarak
yaşaması, bu gruplar arasında anlayış ve hoşgörü eksikliği olduğunda
toplumsal bütünleşme ve güvenlik sorunlarına yol açabilir. Bu durum,
toplumsal gerilimlere ve çatışmalara neden olabilir. Hristiyanlık
dışındaki dinlere ait mabetlerin şehrin genel yapısına ters düştüğü
gerekçesiyle itirazlar yapılabilir.
- Kimlik ve Aidiyet Meseleleri: Çok kültürlü
toplumlarda bireylerin ulusal veya kültürel kimlikleri arasında çatışma
yaşaması mümkündür. Bazı bireyler, birden fazla kültürel kimliğe sahip
olmanın karmaşık ve zorlayıcı olduğunu hissedebilir. Bu durumda baskın
kültürün taşıyıcıları azınlık kültürün mensuplarının ülkeye ve topluma
bağlılıklarını sorgulamaya başlar. Bu sorunu aşabilmenin en kestirme yolu,
azınlık kültürünü taşıyanların dil ve kültürlerini tanımaktan, onlara
değerli olduklarını hissettirmekten ve azınlıkların kültürlerinin baskın kültürün,
yani büyük resmin bir parçası olduğu hissini vermekten geçer.
- Eğitim ve Politika Yapımında Zorluklar:
Çok kültürlü toplumlar, eğitim sistemleri ve politika yapımında farklı
kültürel ihtiyaçları ve bakış açılarını dikkate almak zorundadır. Bu, karmaşık
ve zorlu bir süreç olabilir. Bununla birlikte eğitim sistemleri içinde
farklı kültürlerin taşıyıcılarının kendilerine ait unsurları bulmaları ve
bunları yaşatmalarını sağlayacak tedbirler alınabilir.
- Ekonomik ve Sosyal Entegrasyon: Ekonomik
ve sosyal entegrasyon, özellikle yeni göçmenler için önemli bir meydan
okumadır. Farklı kültürel grupların iş ve sosyal hizmetlere erişimde eşit
fırsatlara sahip olmamaları, toplumsal eşitsizlikleri ve gerilimleri
artırabilir. Bununla birlikte topluma kabul edilen bireyleri değişik
kaynaklardan alınan fonlarla beslemek yerine onlara sahip oldukları
niteliklere uygun iş vererek üretime katkıda bulunmaları sağlanabilir.
- Dil Engelleri ve İletişim Sorunları:
Farklı dillerin konuşulduğu toplumlarda iletişim engelleri, hizmetlere
erişimde ve toplumsal katılımda zorluklar yaratabilir. Bunu aşabilmenin
yolu da karşılıklı anlayış ve çabadan geçer.
Yukarıda
sıralanan bu zorluklar fırsat olarak da değerlendirilebilir. Çok kültürlü bir
bakış açısı toplumların daha yaratıcı, yenilikçi ve esnek olmalarını
sağlayabilir. Farklı kültürel bakış açılarının birleşimi, toplumsal zenginliği
ve kültürel çeşitliliği artırabilir. Kültürel çeşitliliğin doğru yönetilmesi,
bir ülkenin uluslararası ilişkilerinde ve küresel işbirliklerinde de önemli bir
rol oynayabilir. Bunun güzel örneklerinden biri geçmiş yıllarda Avusturya’nın
Ankara Büyükelçiliğinde Kültür Ataşesi olarak görevlendirilen Türkiye kökenli
bir Avusturyalı gösterilebilir.
Sonuç
olarak, çok kültürlülük, doğru yönetildiğinde ve desteklendiğinde bir ülke için
bir tehdit değil, bir fırsat olabilir. Çok kültürlü yaşam; Bassam Tibi
(1998)’nin gündeme getirdiği Avrupa’nın demokratik, seküler medeniyet kimliğine
dayanan bir değerler mutabakatına uymak, azınlığın çoğunluğun kültürü içinde eritilmesi
değildir. Öyle olsa, “Entegrasyon, kaçınılmaz olarak Alman öncü kültürüne ve
onun temel değerlerine büyük ölçüde asimile olmak anlamına gelir” (Sommer,
1998). Bununla birlikte Almanya başta olmak üzere, Avrupa ülkelerinde göç
kökenlilerin uyum sağlamak zorunda olduğu bir egemen kültürden söz
edilmektedir. Bu kültür demokratik hukuk devletinin, temel insan haklarının
gereklerine göre yaşamanın ötesinde, hoşgörü ve karşılıklı saygının eksik
olduğu, kültürler arasında hiyerarşik sınıflamaların yapıldığı, eşit göz
hizasından iletişimin kurulamadığı bir kültürdür. Bunun dışında Alman kültürü
ile başka ülkelerden gelen dilsel ve dinsel kültürleri eşit olarak algılayan,
toplumsal ilişkileri ve politikayı etnikleştiren ve uzun vadede etnik
çatışmalar üretecek olan çokkültürcülük kabul edilmemekte (Jahn, 2012: 62), bu
durum radikal, köktenci milliyetçi akımların ülkede pekişmesine neden
olmaktadır. İslam Almanya’ya aittir veya Müslümanlar potansiyel teröristtir
gibi söylemler, bu anlayışın dışa vurumudur. Özellikle seçim dönemlerinde
gündeme gelen bu söylemler, farklılıkları örtmeyi amaçlamaktan öte
gitmemektedir. Önemli olan, çeşitliliği kabul eden ve bunu toplumun bir
zenginliği olarak gören politikaların ve uygulamaların geliştirilmesidir.
Kaynaklar
Aslan,
Ahmet. (2021). Öncü Kültür Nedir? Perspektif. S. 329. 09.03.2924
tarihinde https://perspektif.eu/2021/01/30/oncu-kultur-nedir/
adresinden erişildi.
Jahn,
Egber (2012). „Multikulturalismus” oder „deutsche Leitkultur” als Maximen der
“Integration” von Ausländern”. Politische Streitfragen. Band 3:
internationale Politik. Wiesbaden: VS Verlag.
Sommer,
Theo (1998). Der Kopf zählt, nicht das Tuch: Ausländer in Deutschland: Integration
kann keine Einbahnstraße sein, Zeit Online – 16.07.1998. 09.03.2924
tarihinde https://www.zeit.de/1998/30/199830.auslaender_.xml/komplettansicht
adresinden erişildi.
Tibi,
Bassam (1998). Europa ohne Identität? Die Krise der multikulturellen
Gesellschaf, Neuausgabe mit dem Untertitel: Leitkultur oder
Wertebeliebigkeit, München 2002.
Not: Bu yazı HaberAvrupa Gazetesi için hazırlanmış olup, yazıya https://avrupa.at/toplum-ve-uyum-uezerine/ adresinden erişim sağlanabilir.