Her sayıda yaşadıklarımla okuduklarımı
birleştirip, hayatın gerçeklerini bilimsel araştırmalara uygun olarak aktarmaya
özen gösteriyorum. Üzerinde durduğum konular da genellikle Türklerin yaşadığı çok
kültürlü çevrede kabul görebilmesi için yaşadıkları ülkenin dilini iyi öğrenmesi;
rahat, huzurlu bir hayat sürebilmesi için de bulundukları sosyal çevreye uyum
sağlaması; bu durumu yaşam biçimi haline getirirken de kendi köken dillerinden
ve kültürlerinden kopmaması üzerine oluyor. Biraz karmaşık gelebilir, ama
hayatın kendi gerçeğinden daha açık ve anlaşılır.
Milletleri millet yapan tarihleri
kadar kültürleridir. Hayatı yaşamak kültür işidir. İnsanlar belli bir kökten
beslenen kültürü üretemezse, içinde bulunduğu kültürün ürünü olan hayatı
yaşamaya başlar. Bu durum köken kültürünün gelecek kuşaklara aktarılmasını
sekteye uğratır. Çünkü dil, kültürün önemli bir taşıyıcısı ve gelecek kuşaklara
aktarıcısıdır. Türkçenin öğrenilmesi ve yetişen kuşaklara öğretilmesi bu
nedenle önem kazanmaktadır.
Avrupalı Türklerin geçmişi ile geleceği arasındaki köprüyü oluşturan ve
ses bayrağımız olan Türkçeye gerekli önemin verilmesi, ikinci dildeki
eksiklerin giderilmesi herkes tarafından milli bir dava olarak görülmesi, aynı
zamanda Türk kültürünün ihmal edilmemesi gerekir.
Avrupalı Türkler tarafından kurulan bütün sivil toplum kuruluşlarının eğitim
konusunu doğrudan veya dolaylı bir görev ve sorumluluk alanı olarak gördüğü, bu
konuda görüş ayrılığına düşmediği izlenilmekle birlikte, ortak hareket etme
konusunda yetersizlikleri söz konusudur. Bütün dernekler, düzenleyecekleri
etkinliklerde eğitim konusunu aktarırken, dil öğretimine ayrı bir başlık açmalı;
okul çağındaki çocukların Türkçe derslerine olan ilgisini artıracak projeler
hazırlamaya ve onları derslere devam etmeye özendirecek kampanyaları geliştirmeye
çalışmalıdır. Bunu yaparken de halen devam eden derslerden istenen verimin
alınması için okullardaki eğitim ortamlarının düzenlenmesine yönelik
çalışmalara önem vermelidir. Hazırlanacak ortak projelerde sadece Türkiye
kökenli veliler ile değil; yerel yönetimler, okul yönetimleri ve öğretmenler
ile de işbirliği imkânları araştırılabilir. Türkçe derslerinin bütün eğitim
kurumlarında düzenli ve sürdürülebilir şekilde öğretilebilmesi için okul-öğrenci-veli
arasında sıkı işbirliği imkânları geliştirilmeli; konuyu siyasallaştırmaya
çalışanlara fırsat verilmemelidir.
Avusturya’da okul çağında olan ve anadili Almanca olmayan öğrenciler,
kimi özel şartların sağlanması halinde, kendi ana dillerinde haftada 2 ile 6
saat arasında değişen süreyle eğitim alabilmektedir. Bütün çocuklara ilkokuldan
önceki hazırlık sınıfında, ilkokulda ve takip eden okullarda anadili eğitimi
zaten verilmektedir. Bu derslerde görev alan öğretmenler de Avusturyalı yerel
yönetimlerce istihdam edilmektedir. Derslere katılım mevcut şartlarda zorunlu
olmayıp, gönüllülük esasına bağlıdır. Bu dersler notsuz veya nota bağlı eğitim şeklinde
düzenlenebilmektedir. Bu dersler okul yönetimleri ve okullarda görevli Türkçe
öğretmenleri ile işbirliği yapılarak daha verimli bir etkinliğe
dönüştürülebilir; çocukların bu derslere katılımı özendirilebilir.
Burada özellikle vurgulanması gereken bir diğer husus da Avusturyalı
yöneticilerin anadili Almanca olmayan öğrencilere anadili öğretilmesi konusunda
engel çıkarmamasına rağmen, velilerin ilgisizliği ve öğrencilerin devamsızlığı
nedeniyle açılamayan dersler konusudur. Yerel yönetimler mevzuat gereği imkânı
sağlıyor, öğretmen tahsis ediyor, çocuklar derse devam etmiyor ve açılan dersler
kapatılıyor. Bu durumun önüne geçilmesi, tahsis edilen kaynakların iyi
değerlendirilmesi gerekir. Eğitim toplumsal ilerleme, gelişme ve sınıf
atlamamın en etkili araçlarından biri olmasına karşın, kimi velilerin bu konuya
yeterince eğilmedikleri, çocuklarının hangi okulda, hangi sınıfa gittiği
konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıkları, bu bilgi eksikliğini ortadan
kaldıracak, velilerdeki zihinsel değişimi sağlayacak girişimlere gereksinim
olduğu açıktır.
Burada ana dili olarak Türkçenin önemi, “çocuğun önce yakın aile
çevresinden daha sonra ilişkili olduğu çevrelerden öğrendiği, bilinçaltına inen
ve onun toplumla en güçlü bağlarını oluşturan dil” (Aksan 1975:426) olmasından
kaynaklanmaktadır. Çok dilli ortamlarda anadili toplumun yapı harcı, ikinci bir
dilde de kurulacak bireysel hayatın temelidir ve yukarıda da değinildiği üzere
geçmiş ile gelecek arasında önemli bir köprüdür.
Anadilde kazanılmış düşünce kalıpları ne kadar çok olursa, bunların
ikinci dile aktarımı ve o dili edinme süreci de o denli kolay olur. İçinde
yaşadıkları çok kültürlü toplum gerçeğinden ötürü, iki dili de ileri düzeyde bilmek
zorunda olan çocuklar üzerinde yapılan bilimsel araştırmalar, iki dilin de iyi
bilinmesinin çocuğun zihinsel gelişimine olumlu katkıda bulunduğunu
göstermiştir (Ergenç 1991: 62).
Kendi dil ve kültürlerini tam olarak öğrenemeyen çocukların ve
gençlerin, yaşadıkları ülkenin dil ve kültürüne uyum sağlaması imkânsız değilse
bile çok zordur. Anadili bir yandan özgüveni pekiştirirken öbür yandan öğrenilen
ikinci bir dil bireyin kendi ayakları üzerine sağlam basmasını sağlar.
Geleceğin Avrupası çok kültürlü ve çok dilli bir coğrafya görünümünü alacaktır.
Bu durum göz önüne alındığında yapılacak ilk çalışma, uygulanan eğitim modellerini
geleceğin şartlarına göre gözden geçirmek olacaktır. İki ya da çok dilli, çok
kültürlü eğitimi içeren, birleştirici modeller, toplumsal barış ve hoşgörü
ortamının oluşturulmasına katkı sağlayacaktır.
Bugün yaşananlar, geçmişte “istikbalini gurbette arama” tercihinin sonucudur.
Bu tercih bazen sahibini, bazen de bütün toplumu etkiler. Avrupalı Türkler
çocuklarının iyi ve kaliteli bir eğitim almaları için özen gösterir,
okullardaki anadili derslerini yeterince benimserse, geçmişi öğrenme ve
geleceğe hazırlık yapma fırsatını bugünden kazanmış olurlar. Eğitim ürünü geç
alınan, ama etkisi güçlü bir ekonomik yatırımdır.
Not. Bu yazı Europa Journal - Haber Avrupa Gazetesi'nin Mayıs 2017 sayısı için hazırlanmıştır. Gazeteye http://www.europa-journal.net/images/kolumnen/mai2017/cakir052017.jpg adresinden ulaşmak mümkündür.
Kaynaklar
- Aksan, Doğan. (1975), Anadili, Türk Dili XXXI!285, 424-434.
- Ergenç, İclal (1991). Yurtdışındaki Türk Çocuklarının Anadili Sorunu. URL: http://e-dergi-marmara.dergipark.gov.tr/download/article-file/273322 (12.04.2017).