TC Münih Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği Gurbetçilerin Yanında
1) Önce eğitim ataşeliği hakkında
biraz bilgi verir misiniz? Münih Başkonsolosluğu Eğitim Ataşesi olmak size ne
gibi sorumluluklar yüklüyor?
Eğitim ataşesi
denildiğinde; yurt dışında Türkiye Cumhuriyeti Başkonsoloslukları nezdindeki
yurt dışı ihtisas birimlerinden biri olan eğitim ataşeliklerinde sürekli olarak
görevlendirilen ve eğitim ataşesi kadrolarında görev yapan diplomatik statüyü
haiz personel anlaşılır.
Eğitim
ataşesinin görev ve sorumluluklarını özetlersek; ataşe, öncelikle görev bölgesindeki
eğitim hizmetlerinin daha iyi yürütülmesini ve geliştirilmesini sağlamakla
yükümlüdür. Görev bölgesinde bulunan her derece ve türdeki okullarda okutulan
Türkçe ve Türk Kültürü Dersi öğretmeninin Türkiye’den temini, derslerin
koordinasyonu ile ders kitapları ve diğer araç-gereçlerin zamanında temini için
ilgili birimler ile eşgüdüm içinde çalışır. Açık Öğretim Lisesi ve diğer eğitim
kurumlarında yapılan sınavlar ile Yükseköğretim Kurulu tarafından yapılan
sınavların zamanında ilgili kurumlara duyurulmasını, sınav yerlerinin temini ve
sınavların organizasyonu ile bunların sağlıklı bir şekilde yapılmasını sağlar.
Görev yaptığı ülke makamları ile imzalanan ikili anlaşmalar, protokoller,
mutabakat zabıtları ve daimi komisyon toplantılarının gerçekleştirilmesini,
alınan kararların uygulanmasını takip eder ve değerlendirmesini yapar. Ortak
Türk Dili ve Türk Tarihi alanlarındaki çalışmaların yaygınlaştırılmasını ve yararlı
bir şekilde yürütülmesi için çalışmalarda bulunur. Öğrenim görmek üzere bulunduğu
ülkeden ülkemize gelecek öğrencilerle ilgili olarak seçim, sınav, denklik ve
benzeri iş ve işlemleri yürütür. Öğrenim görmek üzere görev bölgesine gelen
Türk öğrencilerle ilgili her türlü işlemleri yürütmek, istatistiklerini tutmak,
ülke yetkilileri nezdinde sorunlarının çözümü yönünde girişimlerde bulunmak
gibi görev ve sorumluluklar taşır. Bağlı olduğu Başkonsolosluk görev bölgesinde
Eğitim Ataşesi olarak bu ve ilgili mevzuatta verilen diğer görev ve
sorumlulukları yerine getirmeye çalışır.
2) Almanya’da yaşayan Türkler ve Türk
kökenli Alman vatandaşlarına yönelik çalışmalarınız oluyor mu? Oluyor ise ne
gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
Almanya
Federal Cumhuriyeti’nde bu ülkedeki kuruluşlarla eğitim alanında ilişkileri
geliştirmeye çalışıyoruz. Türkiye kökenli Almanlara yönelik önemli
çalışmalarımız arasında Türkçe ve Türk Kültürünün sonraki kuşaklara aktarılması
için çalışıyor; bu amaçla ülkeye gönderilen Türkçe öğretmenlerinin Alman
okullarında öğrenim gören Türk çocuklarına Türkçe ve Türk Kültürü Dersi
verebilmeleri için gerekli araştırma, inceleme ve uygulama faaliyetlerini
sürdürüyoruz. Halen görev bölgemizde 39 öğretmenimiz görev yapıyor. Bu dersler
tamamen Başkonsolosluğumuzun sorumluluğu ve himayesinde olup Eğitim
Ataşeliğimizin koordinasyonuyla Türkiye'den gelen uzman alan öğretmenleri
tarafından verilmekte olup; görev bölgemizdeki Alman muhataplarımızla geçmişe
dayalı köklü ilişkilerimizi geleceğe taşımak üzere karşılıklı anlayış, saygı,
iyi niyet ve işbirliğine dayalı olarak çalışılmakta, bütün kurum ve
kuruluşlarla nitelikli işbirliklerimiz sürdürülmektedir.
Öte
yandan görev bölgemizdeki vatandaşlarımızın Alman okul sistemi içinde yarım
kalan eğitimlerini Türk eğitim sistemi içinde sürdürebilmelerini teminen MEB
Açık Öğretim Ortaokulu, MEB Açık Öğretim Lisesi, MEB Mesleki Açık Öğretim İmam
Hatip Lisesi gibi okulların öğrenci kayıt işlemleriyle ilgili bilgilendirme ve
süreç yönetimi ile anılan okulların sınav organizasyonları ataşeliğimizce yapılmaktadır.
Türkiye’deki
üniversitelerimizin açık ve uzaktan öğretim yapan birimleri ile örgün eğitim
verilen birimlerine alınacak öğrencilerin seçme sınavı organizasyonlarında
yerel paydaş olarak görev yapmaktayız. Anadolu Üniversitesi tarafından Batı Avrupa
ülkelerinde mukim Türklere ve Türk soylulara yönelik açık yükseköğretim
programlarının her türlü duyuru ve sınav organizasyonlarında yerel paydaş
olarak vatandaşlarımıza hizmet vermekteyiz.
Sosyal
ve kültürel çalışmalara paydaş olarak katılıyor, görev bölgemizdeki Türk veli
dernekleri ile birlikte milli bayramların, özel günlerin anma, kutlama
etkinliklerini planlayıp yerel paydaşlarla uyguluyoruz.
Alman
yerel makamları ile görüşerek, eğitimle ilgili konularda ortaya çıkan sorunları
istişare ediyor; yerinde çözüm üretmeye çalışıyor; eğitim diplomasisi görevi
yapıyoruz.
3) Türklerin Alman kamuoyundaki imajı
hakkında ne düşünüyorsunuz? Çok uzun süredir entegrasyon tartışmaları yapılır;
entegrasyon sizce iyi bir şey midir? Bugün Almanya’daki Türklerin bu konudaki
durumu ne aşamadadır?
Bunlar
tartışmalı konulardır. Şurası unutulmamalıdır ki Türkiye ile Almanya arasındaki
ilişkiler geçmişi oldukça eskilere dayanan, köklü bir yapıdadır. Günübirlik
olaylarla ilişkilerin seyri hakkında fikir yürütmek, sahiplerini doğru sonuca
ulaştırmaz. 1790’da Prusya Krallığı ile bir barış ve dostluk anlaşması
imzalayan Osmanlı İmparatorluğu, özellikle II. Abdülhamit döneminde Almanya ile
askeri ilişkilerini geliştirmiştir (Türkiye-Almanya Federal Cumhuriyeti
arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkiler ile ilgili kronolojik bilgi için
Dışişleri Bakanlığımızın www.mfa.gov.tr adresine bakılabilir).
Türkler
Alman kamuoyunda çalışkanlığı, misafirperverliği ile bilinir. Birinci kuşak
Türklerden her birinin hayatı ayrı bir başarı öyküsüdür. Dolayısı ile genelleme
yaparak iyi veya olumsuz imaj çizmek doğru olmaz. Zaman zaman aydınlık,
güneşli; zaman zaman sisli bir hava olduğu söylenebilir. Farklı toplumsal
katmanlara ve bakış açınıza göre sonuç çıkarabilirsiniz. Ama şurası bir gerçek
ki birinci kuşak Türklerden sonra bugün Almanya’da devletin üst düzey
makamlarında yönetici olan, kültür ve sanat hayatında önemli kariyerleri olan,
Türkiye’de adı sanı bilinmeyen epey Türk vardır. Bunların Türkiye ile
ilişkilerini canlı tutmak ve Türk Alman ilişkilerine olumlu kazanımlar elde
etmek de bizim görevimizdir.
Entegrasyon
konusuna gelince; entegre olmak, olmak bütünleşmek ve uyum sağlamak olarak
tanımlanmaktadır. Bireylerin yaşadıkları çevreye, girdikleri ortama uyum
sağlamaları anlamında kullanılmaktadır. Toplumsal ve sosyal hayatın içinde,
farklı sistemlerin birbiriyle uyumlu şekilde çalışabilmesi olarak da
kullanılır. Bu uyum durumunda karşılıklı kabul ve farklılıklara saygı ilkesi
çerçevesinde olmalıdır. Bir dişli çark sisteminde, örneğin bir aracın
şanzumanında, bir dişlinin diğer dişlilere uyumu için karşılıklılık ilkesi
esastır. Bunun aksi durumda, yani bir tarafın diğerine uymasının beklenmesi,
motorun düzenli çalışmasını engeller; toplumsal ve sosyal hayatta da bireyler
sadece ötekinin değerlerini kabul etmeye zorlanması halinde, zaman içinde kendi
değerlerini unutur. Bu durum aslında kültürlemeden asimilasyona uzanan bir
süreçtir ve son durağı asimilasyondur. Asimilasyon ise bir potanın içinde erime
anlamına gelir. Kendi özelliğini yitirir ve karışımın hükmü fazla geçmeyen bir
parçası halinde yoluna devam eder. Türklerin durumu nedir? Türkler Almanya’ya
bizim anladığımız anlamda, dilini öğrenerek, kültürel değerlerine saygı
duyarak, paylaşımcı ve paydaş girişimleri ile işte ve sosyal hayatta uyum
sağlamıştır.
4) Son dönemde Almanya’ya göç eden
genç nüfus oranı nedir? Bu insanlarımızın eğitim odaklı ihtiyaçları nelerdir?
Türkiye olarak bu konuda neler yapabiliyoruz?
Türkiye
İstatistik Kurumu (TÜİK), tarafında yayımlanan "Uluslararası Göç İstatistikleri"
incelendiğinde ülkemizde her dönem belli bir hareketliliğin olduğu
görülmektedir. Hazırlanan son raporda yurt dışından Türkiye’ye 466 bin 333 kişinin,
Türkiye’den yurt dışına ise 253 bin 640 kişinin göç ettiği görülmektedir. TÜİK
verilerine göre; Türkiye'den yurt dışına giden nüfusun 136 bin 740'ı Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşıyken 187 bin 178'ini yabancı uyruklu nüfus oluşturdu. Gelenlerin
ve gidenlerin ağırlıklı oranı 25-29 yaş grubu gençlerden oluşmaktadır (Bkz.: Türkiye Göç İstatistikleri (TÜİK 2018)).
Almanya’ya
gelen gençlerin önemli bir kısmının eğitim amaçlı geldiği görülmektedir. Bu da
bizim için önemli bir kazanımdır. Bunların yanı sıra Almanya’da bu yılın Mart
ayında yürürlüğe giren yabancı kalifiye eleman istihdamına yönelik yasa ile
Türkiye’nin yanı sıra başka ülkelerden de yetişmiş elemanların Almanya’ya
gelmeleri teşvik edilmektedir. Korona sonrası yeni dönemde sürecin nasıl
işleyeceğini birlikte göreceğiz.
Federal
İstatistik Dairesi'nin verilerine göre, 2016'da Almanya'ya göç edenlerin yüzde
1,5'ini Türkler oluşturuyor. Buna göre, Türkiye'den Almanya'ya göç edenlerin
sayısı 2015'e kıyasla 4 bin 941 artarak 28 bin 639 olarak belirlendi. Buna
karşılık 24 bin 678 Türk vatandaşı Almanya'yı terk etti.
5) İnişli çıkışlı bir siyasi hat
üzerinde, Türkiye-Almanya arasındaki siyasi ilişkileri nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Otuz
beş seneden bu yana Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkileri araştıran, Alman
dili ve kültürünü iyi bildiğini düşünen biri olarak kişisel kanaatim; İngiltere'nin
1800'lü yıllarda yaşamış eski Başbakanlarından Lord Palmerston’tan farklı değil.
Palmerston "İngiltere'nin ebedi dostları ve düşmanları yoktur, değişmez
çıkarları vardır" diyor. Diplomaside ve uluslararası ilişkilerde
pragmatizmi merkeze alan bir süreci dikkatlerden kaçırmamak gerektiğine
inanıyorum. Devletler arasındaki dış politika ilişkilerinde her zaman bir
esneklik vardır. Devletler insani duygularla hareket etmezler. Belli ilkeler
çerçevesinde kendi menfaatlerini gözeterek düşünürler. Dolayısı ile geçmişteki mutlak
“dost” veya “düşman” kavramı artık geçerliliğini yitirmiştir. Almanya ile
ilişkilerimizi geçmişten gelen ilişkiler ve bugün Almanya’da yaşayan üç milyona
yakın Türk varlığını göz önünde bulundurarak gerçekçi bir temele dayandırmalı
ve buna göre yönlendirmek durumundayız. Almanya için de aynı durum geçerlidir.
Dünya artık çok aktörlü, değişkenli, gücün merkezinin sürekli hareket ettiği
bir yapıya dönüşmektedir ve bu yapı da devletler arasında “mutlak” ilişkileri
zaman zaman geçersiz, anlamsız kılmaktadır. Bizim için önemli olan, Almanya ile
hangi konu veya konularda ne kadar yol yürüyebileceğimizi iyi kestirmek ve buna
uygun bir müttefik ilişkisi kurmaktır. Güç birliği yapıldığında her iki ülkenin
de önemli kazanımları olacağı açıktır.
6) Almanya’da yaşayan Türklerin Alman
kültür-sanat ve edebiyatına yaptığı katkılar var mı?
Elbette,
işçi göçüyle birlikte her şey belli bir süreç içinde gelişti. Türkiye’den
1961’de yola çıkan 93 kişilik işçi kafilesiyle başlayan Almanya’daki büyük
değişim bugün artık açık bir şekilde gözüküyor. Türkler deneme yanılma yoluyla özellikle
‘80’li yıllarda “benim de anlatacak bir öyküm var” deyip parasını bastırıp
yayınlayarak belli bir birikimi oluşturdular. İçlerinden bazıları zamanla kültür
sanat ve edebiyat alanında önemli mesafeler aldılar. Bugün Wikepedia açık kaynağında Almanya’da
Türkçe-Almanca yazan üç yüzün üzerinde isim sayılmaktadır. Bunların arasında, Yücel
Feyzioğlu’nin tespitiyle ilk edebi eser Bekir Yıldız’ın 1966 yılında yayımlanan
“Türkler Almanya’da” adlı romanıydı (Bkz.: die Gaste, S. 4, Kasım-Aralık 2008).
Daha sonra Fethi Savaşçı fabrika yaşamını betimleyen bir dizi öyküler, şiirler,
anılar ve bir de roman yayınladı. Bunlar arasında “İş Dönüşü” (1972), “Özel
Ulak” (1973), ”Makinalar Çalışırken” (1983) adlı kitaplarını anabiliriz. Burada
yetmişli yıllarda tanınmaya başlanan Yüksel Pazarkaya’nın “Oturma İzni” öykü
(1977), “Ben Aranıyor” (1989) romanını unutmamak gerekiyor. Aras Ören de üç kitabı
bir arada “Berlin Üçlemesi”nde, “Gündoğduların Yükselişi” romanında göç konusunu
işledi. Güney Dal ve Aras Ören de döneme iz bırakan yazarlar. Habib Bektaş ise yazdığı
“Cennetin Öteki Yüzü”, “Hamriyanım”, “Gölge Korkusu” gibi romanlarıyla, önemli
roman ödülleri aldı. Sıtkı Salih Gör’ün “Yaban El” ile “Kehribar ile Tuğra”
adlı kitapları duygu yüklüdür. Gültekin Emre ile Yaşar Miraç Türkçeyi
zenginleştirerek şiirlerini damıtıyor, yazmaya devam ediyorlar. Ali Özenç
Çağlar’ın öyküleri, şiirleri olgunlaşarak yayınlanıyor. Özgen Ergin’in “Şarlo
Kemal”ini anmalıyım. Bunlar Elli yaş sınırında ya da ellinin üstünde olan
sanatçılar ve Almanya’da yeşeren Türk edebiyatının ilk akla gelen temsilcileri.
Basım
yayım ihtiyacını Türkiye’den karşılamak zorunda olan Türkler zaman içinde kendi
üretimlerini yayına dönüştüren yayınevlerini de kurdular. Bunların arasında İnfograph,
Dağyeli, Talisa, Ortadoğu, Önel ve Anadolu Verlag’ı sayabiliriz. Yerel
kaynaklarla veya Türkiye’deki medya kuruluşları ile bağlantılı çeşitli dergiler,
gazeteler de yayımlandı ve yayımlanıyor.
Bu
arada yazarları besleyen Fakir Baykurt Edebiyat Kahvesi ile Oberhausen Bezek
Edebiyat İşliğini anmak gerekir.
Bunların dışında Almanca yazan ve oldukça başarılı olan Türkler de var. Zafer
Şenocak, Feridun Zaimoğlu, Emine Sevgi Özdamar, Zehra Çırak, Osman Engin, Akif
Pirinççi Alman okurunu etkileyen ve artık klasikleşen yazarlar. Bunlara ek
olarak genç kuşağın temsilcilerinden Deniz Aykanat gibi Almanya’da doğup
büyüyen yeni kuşak Türkler de edebi eserler üretiyorlar. Bunlardan bazıları
önemli edebiyat ödüllerini aldılar. Akif Pirinççi’nin polisiyeleri Almanya’da
en çok satan kitaplar arasında yer aldı. Almanca yazanların sayısı giderek
artıyor. Hatta bunlardan bir kısmı, özellikle 1990’lı yıllarda doğanlar, bugün
Alman kültürün dinamik bir parçasını oluşturuyor. Kendini daha çok Alman
hisseden ama göçmen kültürünün de izlerini taşıyan genç bir kitlenin, içinde
yaşadığı topluma kattığı bir zenginlik olarak dikkati çekiyorlar. Artık Alman
medyası dışında New York Times’da, Herald Tribune ve Le Monde’da, Almanya’daki
Türk sanatçılarla ilgili röportajların yayınlanması bir tesadüf olmaktan çıktı
(Bkz.: Hürriyet Gündem: Alman sanatında Türk fırtınası. 21.02.2004).
Sinema
alanında Fatih Akın’ın Berlin Film Festivali’nde kazandığı ödül de bu açıdan
bir tesadüf değil. Genç Almanlar, Türk asıllı Almanların müziğini dinliyor,
yaptıkları filmlere gidiyor, yazdıkları kitapları okuyor. Türk asıllıların
getirdiği göçmen kültürü, Alman sanatına bir dinamizm katıyor. Renan Demirkan; çocukluğundan
beri Almanya’da yaşıyor. Çok ünlü bir tiyatro sanatçısıdır. Yazdığı oyunlar ve
romanlarla Almanya’nın en popüler yazarları arasında gösteriliyor. 1998’de
Almanya Liyakat Nişanı’nı aldı. Köln’ün Kültür Elçisi oldu.
Almanya’ya
göç bundan 60 sene önce başlamadı. Göç, Almanya’yı memleketleri olarak kabul
eden nesille birlikte başladı. Bunun doğal sonucu olarak sanatsal çalışmalar hemen
her alanda yeni yeni uç veriyor.
7) Genç Türk akademisyenlerin
gelişimine dair yaptığınız çalışmalar nelerdir?
Üniversitede
görev yaptığım yıllarda çalıştığım eğitim fakültesinin kurullarında, anabilim
dalı başkanlığı, yüksekokul müdürlükleri, araştırma merkezi müdürlüğü,
üniversite senatörlüğü gibi görevlerde bulundum. Bu dönemlerde gençlerin
lisansüstü eğitim almaları konusunda çalışmalarım oldu. Değişik programlarda
dersler verdim, lisansüstü düzeylerde tezler yönettim.
Anadolu
Üniversitesi’nin Batı Avrupa Açık Yükseköğretim Programlarının açılmasından bir
süre sonra üniversitenin Köln’deki Batı Avrupa Bürosu’nda beş yıl süreyle görev
yaptım. Mevcut hizmet binasının alımından, bugün sunulan hizmetlerin önemli bir
kısmı, bizim içinde yer aldığımız ekip tarafından başlatıldı. MEB Açık Öğretim
Lisesi ve Açık Öğretim Ortaokulu Batı Avrupa Programları da yine bizim 1990’lı
yıllarda başlattığımız ve halen devam eden uygulamalar. Bu programlar sayesinde
pek çok gencimiz, vatandaşımız yarım kalan eğitimlerini tamamlama ve çalışma
hayatında daha üst pozisyonlarda yer edinme imkânına sahip oldular.
Türkiye’deki
üniversitelerde çalışacak genç bilim insanlarından bir kısmını lisansüstü
eğitimlerini görev bölgemizdeki üniversitelerde almaktadır. Bu gençler MEB
tarafından 1416 sayılı Kanun uyarınca yükseklisans ve doktora öğrenimi görmek
üzere devlet bursiyeri olarak gönderilen gençler; öğrenimlerinden sonra Türkiye’ye
dönerek ülkemizin değişik üniversitelerinde öğretim elemanı olarak görev
alacaklar. Bu gençlerin akademik, idari danışmanlıklar da Ataşelik olarak bizim
görev ve sorumluluğumuzda.
8) Pandemi süreci sizi ve
çalışmalarınızı nasıl etkiledi?
274
devlet okulu, 2 özel okul ve 2 STK olmak üzere 281 kurumdan 2638 öğrenciye 41
öğretmenle yüz yüze verdiğimiz Türkçe ve Türk kültürü dersi pandemi süresince uzaktan
öğretime dönüştü. Bölgemizde görevli öğretmenimizin katkısı ile hazırladığımız
uzaktan öğretim materyalleri yine Ataşeliğimizce oluşturulan bir öğrenme
portalinde birleştirildi ve öğrencilere dersle ilgili uzaktan öğrenme materyallerine
ulaşma imkanı sağlandı. Bu dönemde derslerimize katılım örgün eğitim kadar
yoğun olmasa da çalışmalarımız öğretim yılı sonuna kadar kesintisiz devam etti.
Ulusal günler ile milli bayramlarımız sanal platformlarda kutlandı. Ayrıca
öğretmenlerimizin yaşadıkları ortamdaki durumlarını anlattığı küçük anılar,
anekdotlar birleştirildi ve yapılan seminer çalışmaları programı ve anlık
korona bültenleri ile bunlara bağlı yeni çalışma takvimimizin yer aldığı Bavyera Eyaletindeki Eğitim ve Sağlık
Çalışanlarından Korona Günlükleri adlı bir kitabı tarihe not düşmek adına
yayına dönüştürdük. Bunun dışında kovit-19 salgınının Türkçe ve Türk Kültürü
Dersine etkisinin bilimsel olarak ortaya koyulduğu bir araştırma da tamamlanmış
olup, raporlaştırılma süreci devam etmektedir.