Geçenlerde bir video izledim.
Konuşmacı “Eşinize öyle davranın ki eve koşarak gelsin”[1]
diyordu. Düşündüm de postmodern bir hayatın içinde acaba içimizden kaçımız eve
koşarak gidiyor. Yoksa gün be gün “koşarak” evden kaçıyor muyuz? Bugün bu
konuya, aile içi iletişime, sevgiye, saygıya değinmek istedim.
İnsanlar görece olarak gençken gelecek için bazı hayaller kurar. Bir yandan aldığı eğitimle istikbalini kazanmaya çalışır, öte yandan kendini toplum içinde konumlandıracak iyi bir yuva, aile kurmaya bakar. Geleneklerimizde “beşik kertmesi” adeti çok gerilerde kalsa da, ailelerin gençlerin bir araya gelmesine, tanışmalarına zemin oluşturarak, birbirlerini tanımalarını, geleceğe yönelik köprülerin kurulmasına vesile olmasına “görücü usulü” eş seçme denir. Bu gelenek halen devam etmektedir. Bu uygulama giderek terk edilmeye, gençler tarafından “eski moda” olarak görülmeye başlansa da uzman görüşleri, aile terapistleri bu yöntemin hala işe yaradığını gösteriyor. Buna mukabil gençler de bu kendi sosyal çevrelerinde gözlerine ve gönüllerine hitap eden ötekini bulabiliyor, anlaşarak yeni bir hayat kurabiliyor. Bu anlayış da modern yaşamın bir parçası olarak değerlendiriliyor.
Gençler ayaklarını yerden
kesildiği dönemlerde “Şarkılar seni söyler, dillerde nağme adın”[2]
gibi şarkılara, kızlar “aynalı körük olmazsa, ben gelin gitmem”[3]
türündeki türkülerle içlerindeki duyguları yansıtırken, işler sarpa sardığında sevilenin
yokluğu üzerine söylenmiş türlü şarkılar, türküler gündeme geliyor. Çiftler
birbirlerine olan bağlılıklarını, aşkı sevdayı kendi sosyal çevrelerine uygun
kültürel motiflerle dışa vuruyorlar. “Gündüzüm seninle, gecem seninle”[4]
derken de “Her yerde sen, her şeyde sen[5]”
derken de uzaktaki sevgiliye “Senin kokunu bilmem. Benim ciğerlerime sadece
yokluğun doldu” derken de bu böyle.
Hayaller ile gerçekler uyuşmadığı zaman; pişmanlıklar, hayal kırıklıkları da şarkılar, türküler yoluyla dile gelir, destan olur. Yıldıray Çınar’ın söylediği “Geldi geçti benim ömrüm. Ömrüm kadrini bilmedim. Bir kuş gibi uçtu ömrüm. Ömrüm kadrini bilmedim.”[6] türküsünü dinlerken pişmanlıklarla dolu, tekrarı mümkün olmayan yaşanmışlıklar bir film şeridi gibi akıp gider. Elbette bütün bunlar boşuna söylenmemiş. Hayatın imbiğinden süzülerek damıtılmış, özgün kültürel ögeler olarak kuşaktan kuşağa aktarılmaya devam ediyor. Bütün bunlar toplumsal ve sosyal hayattan çeşnisi gibi görünse de aslında bir toplumun, bir devletin yapısının oluşmasına da etkili oluyor.
Çağ açıp çağ kapayan, küçük bir
beylikten cihan imparatorluğuna giden yollardan geçen güçlü bir milletimiz,
kadim bir kültürümüz var. Bu kültürün çekirdeğinde her daim ailemiz, ailenin
çekirdeğinde de karşılıklı sevgi ve saygı. Hal böyle olunca; dünya milletler
sahnesine güçlü bir devlet olarak çıkmış, ülkeler arasındaki siyasi
ilişkilerden ziyade halklar arasında kurulan karşılıklı beşeri ilişkilerde
gönülleri kazanmışız. Çoğu kere zor kullanmadan uluslararası gündemi belirlemiş,
davranış kurallarımız uluslararası ilişkilerde rol belirleyici olmuştur. Devletlerin
ulusal çıkar kavramlarını kökten değiştirme gücü de dediğimiz bu yaklaşım,
günümüzde uluslararası ilişkilerde kültürel yolla kurulan gönül köprüleriyle
elde edilmeye çalışılmaktadır. Güçlü devletler, kadim kültürler kendi kültürel değerlerini
ve ideolojilerini diğerlerine sevgi ve saygı ile benimseterek aktarmaya
başlamışlar. Buna da milletlerin, devletlerin yumuşak gücü adı verilmiş.
Bir devletin yumuşak güce sahip
olması; kendi gücünü başkalarının gözünde meşru hâle getirebilmesi anlamına gelir.
Ecdadımızın cihan hâkimiyeti kurduğu zamanlar pek çok ülkeyi savaşmadan kazanması,
yumuşak gücü sayesinde olmuştur. Bu yumuşak güç; “insan sevgisini” temel alan
örnek aile hayatı, sosyal ve kültürel yaşam biçimi, kurduğu beşeri
ilişkilerdeki özelliğiyle etkili olmuştur. Bu gücün olumlu yansıması da örneğin
Avrupa kara kıtasında onlarca yıl süren savaşlardan, dini ve siyasi baskılardan
bunalan halkın, kendi inançlarını rahat yaşayabileceği, barış ve huzur ortamına
inandığı Osmanlı yönetimini kendi kurtuluşunun çözüm ortağı olarak görmüştür. Dolayısı
ile geçmişten günümüze sağlam bir aile hayatı olan Türkler, her türlü inceleme
ve araştırma konusu yapılmıştır. Türklerin aile hayatı bir zamanların
Fransa’sında Turquerie (Türk modası) olarak yansımış; günümüzde de pek çok bilimsel
araştırmanın konusu olmuştur.
Yazıyı bitirirken Gülay’ın “Ayrılık
da sevdadandır”[7] şarkısı
kulaklarımda çınlıyor. Üstat Necip
Fazıl’ın “Durun kalabalıklar! Bu
cadde çıkmaz sokak! Haykırsam kollarımı makas gibi açarak…” sözü aklıma
geliyor. Sevgi emek ister. Aksi halde kanadı kırık kuşa dönersiniz. Her nerede
yaşanıyorsa yaşansın; Türküler hayattır; Türkün yaşadığı coğrafyalarda bizi anlatır. İş işten geçmeden, sevdiğinize sevdiğinizi
söyleyin. Evlerinize, sevdiklerinize koşarak gelin. Geç kalırsanız; gözyaşınız
derya olsa, bülbülün güle figan etmesi, derdinize çare olmaz. “Her kuşun
yuvası, yaşamaya hevesi”[8]
olduğu gibi sizin de bir yuvanız, evininiz, gönlünüzün bir sultanı olsun. Bir
ömür yataksız yorgansız geçmeyeceği gibi, sevgisiz bir ömür sürmek de kalabalıklar
içinde yalnız yaşamaktır. Ailemizi, kültürümüzü yaşatıp, gelecek kuşakların
varlığını teminat altına almak için sevginize sevdiklerinize sahip çıkın. Yolunuz
aydınlık, sevenleriniz yanınızda olsun.
[1] Saliha
Erdim’in videosuna 15.11.2020 tarihinde https://www.youtube.com/watch?v=mbGzQRaBK8A
erişilmiştir.
[2] Muzaffer
İlkar’ın Nihavend makamındaki Şarkılar Seni Söyler Dillerde Nağme Adın adlı bu
şarkısının Melihat Gülses tarafından yorumuna 15.11.2020 tarihinde https://www.youtube.com/watch?v=VVLX530tS-Q
adresinden erişilmiştir.
[3] Sevcan
Orhan’ın yorumuyla seslendirilen bu Yozgat türküsüne 15.11.2020 tarihinde https://www.youtube.com/watch?v=0T_F3zA6diY
adresinden erişilmiştir.
[4]
SuatSayın’ın TRT sanatçısı Ayşen Birgör tarafından seslendirilen şarkısına
15.11.2020 tarihinde https://www.youtube.com/watch?v=M7GPUyyvJqE
adresinden erişilmiştir.
[5] TRT
sanatçısı Ayşen Birgör tarafından seslendirilen Ekrem Güyer’in nihavend
makamındaki şarkısına 15.11.2020 tarihinde https://www.youtube.com/watch?v=tFk84kkoGN0
adresinden erişilmiştir.
[6] Erzincan
yöresine ait bu türküye 15.11.2020 tarihinde https://www.youtube.com/watch?v=DQ6tnfOgCX0
adresinden erişilmiştir.
[7] Söz ve
müziği Tunay Bozyiğit’e ait bu türküye 15.11.2020 tarihinde https://www.youtube.com/watch?v=R63IZhPOb9U
adresinden ulaşılmıştır.
[8] Söz ve
müziği Seyfi Doğanay’a ait olan ve Emel Taşçıoğlu’nun yorumladığı Ömrüm (Güz Mü
Geldi Rengin Soluk) adlı şarkıya 15.11.2020 tarihinde https://www.youtube.com/watch?v=IXh1fTNSD3Y
adresinden erişilmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder