24 Ekim 2020 Cumartesi

Hürmet etmek saygı göstermek

 Bizim kültürümüzde geçmişten bize miras kalan ve geleceğe devretmek için itina ile korunan, adeta gelecek kuşaklara devredilecek emanet muamelesi gören değerlerimiz, hasletlerimiz vardır. Bunlardan biri de hürmettir. Biz millet olarak hürmet etmeye, saygı göstermeye ayrı bir anlam yükleriz.


Hürmet; lügatlerde, sözlüklerde bir şeye veya bir kimseye değer vermekten ileri gelen ölçülü davranma hissi, çekinme ile karışık bir sevginin verdiği dikkat ve îtinâ gösterme duygusu, saygı olarak tanımlanmaktadır.

Hürmet etmek ise; “saygı göstermek, saymak” anlamlarında kullanılıyor. Gazeteci, yazar Burhan Felek de bir yazısında Gurbetteki Türkler’in üzüntüsü bizden fazla oluyor, hürmet edelim derken, bu kelimenin kullanımından güzel bir örnek vermiş.

Bizde, kültürümüzde, kendimizden yaşça veya makam olarak ileri gelenlere hürmet edilir; saygı gösterilir. Evimize gelen misafirlerlere âilenin ve an’anenin gerektirdiği hürmet ve îtibarda da kusur edilmez. Bir kişi ile karşılaştığımızda, ondan veya bazı davranışlarından hoşlanmasak bile yaşına hürmeten saygı gösteririz.


Bu bağlamda; başkalarına karşı kibar, düşünceli davranma, karşısındakini düşünüp hakkına riâyet etme duygusu bize saygının ne olduğunu pek güzel anlatıyor.

Günümüzde insanlar hemen her şeyin fiyatını kılı kırk yararak öğrenmeye çalışırken, değer kavramını unutmaya başladıkları dikkatlerden kaçmıyor. Bir ürünün fiyatı ile değeri aynı görülüyor. İki kavram arasındaki fark neredeyse unutulmaya yüz tutmuş.

Hassas, kibar davranışlar beklediğimiz insanların bunun aksi bir davranış sergilemesi halinde yaşadığımız hayal kırıklığını anlatmak için Kalıbının adamı değilmiş derken onun nefsinin dışarıya dönük olan ve bizi rahatsız eden kısmına vurgu yaparız. Değer; sözlüklerde bir şeyin taşıdığı maddî varlığa göre değdiği karşılık, hakkında biçilen kıymet, bedel olarak açıklanır. Fiyat ise daha çok alış verişte bir şeyin para olarak değeri, ederi, bedeli, pahası olarak bilinir. Burada birini yadırgarken kullandığımız ifade ile farkında olmadan bilinçaltımıza yerleşen, geçmiş kuşaklardan devraldığımız değerler eğitimine gönderme yaparız.

Değerler eğitimi deyince, hangi milletten, hangi kültürden olursa olsun, insanın canlılar arasında insan olarak farkını ortaya koyan ve onun kimliğini, kişiliğini oluşturan kültürleme sürecini anlarız. Bu süreçte insanın bilen ve bildiğini hayata geçiren olmak üzere iki özelliği vardır. İnsanın bu iki özelliğini yönetmesi ise aklı ile yakın alakalıdır. Bu özelliklerden ilki insanın bedeni; ikincisi de insanın iç dünyası, ruhu ile alakalıdır. İnsan bedeninin arzularını yok sayamaz, ancak tutsağı da olmamalıdır. İç dünyasına yönelik gücünü ise yani aklını kullanarak kontrol altında alabilir, geliştirebilir. Akıl; insanı düşünce ve ihtiyaçları doğrultusunda belli eylemlerde bulunmaya yöneltir. İnsanın bedeniyle ilgili dürtüleri de aklının emrindedir. Eğer kişi bedeninin nefis ve arzularını yöneten güçlerine engel olamazsa, kötü alışkanlıklar edinir; tersi olursa da insanın fazileti, erdemli yönü ortaya çıkar.

İnsanın ruhu ile bedeni birbiri ile ilişki içinde olsa da ruh, aslında bedende misafirdir. Beden insanın görünen suretini oluşturur ve ruh ile anlam, varlık kazanır. Buna karşın ruh, bedene ihtiyaç duymaksızın varlığını sürdürebilir. Beden ve kalp, ruh için birer barınaktır. Ruh sevgiyi, adaleti, insani veya manevi duyguları düşündüğü zaman beden ürperir. Buna karşılık bedenin bitip tükenmeyen gündelik taleplerinden de ruh etkilenir; körelir. İnsanın doğuştan itibaren içinde bulunduğu kültürel süreçlerde edinmesi gereken maddi ve manevi değerlerine yabancılaşır.

Toplumsal ve sosyal hayatta ruhu körelmiş, hassasiyetini kaybetmiş insanlara bazen “kalıbının adamı değil” derken aslında bu aktarılması gereken değerler eğitiminin bir yerlerde kesintiye uğramış olduğunu da görürüz.

Değerlerimizin eğitimi ve aktarımı dil ve maneviyatla olur. Dil giderse, din de gider. Kendi haline bırakılan eğitilmemiş bireyler, ne içinde yetiştiği halde aidiyet duymadığı olduğu topluma ne de ait olmak istediği halde aldığı değerler eğitiminin yeterli görülmemesi ve toplum içinde ötekileştirilmesi nedeniyle kabul görmediği topluma değer katar. 

Değerler ancak toplumsal ve sosyal hayatta ötekine hürmet ederek, saygı göstererek kazanılır; aktarılır. Hürmet etmeyen hürmet görmez; fiyat bilip değer bilmeyene, saygı bekleyip saygı göstermeyene itibar edilmez.


Not: Bu yazı Post Atüel Gazetesi Ekim 2020 sayısında yayımlanmıştır.
Mustafa Çakır (2020). Hürmet etmek, saygı göstermek. Post Aktüel Gazetesi. Ekim 2020, s. 2.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Argo Kullanımı

  Türkçede küfürle karışık sevgi, övgü ifadeleri vardır. Görünüşte çok masum gelen, üzerinde düşününce de derin anlamlar içeren kelimeleri b...