11 Kasım 2015 Çarşamba

Bir babanın evladına yazdığı mektup

Bugün sanal dünyadan pulsuz bir mektup gönderiyorum; bir gün okunmayı bekleyen. İleride bu satırları okurken Özdemir Asaf gibi "Bana bir mektup geldi, içinden ben çıktım" diyecek, gülecek, tebessüm edecek yahut "Ah bu babam; bir türlü uslanmıyor!" diye esip gürleyeceksin. Kim bilir?

Son günlerde bir haller oldu sana… Sorumluluklarının farkındasın. Yerine getirmek için bir dizi çaba gösteriyorsun, ama seni engelleyen iç seslerine söz geçiremiyor; tam pes etmek üzereyken, "Hadi, yeniden başlayalım." diyorsun. Bu arada bana dönüp “Beni seviyor musunuz?” diye soruyorsun. Bir başka gün, soruyu değiştirip, “Bana çok kızıyor musunuz?” diyorsun. Belli ki zihnindeki sorular ve çözüm üretmekte zorlandığın her ne ise seni çok yoruyor, meşgul ediyor. Her bir soruya ve her bir muhatabına tek tek cevap vermemek için o ortamlardan uzaklaşmayı tercih ediyorsun.

Sevgili yavrum;

insan ne kadar çabalasa da kendi gölgesinden kurtulamaz; gölgen seni hep kovalar. Sorunlar ve dertler de onlarla yüzleşilmedikçe çözüme kavuşmaz. Bunun için de güçlü olmak, sahip olunan gücün farkına varmak, sorunlarla yüzleşmek ve insan ilişkilerinde açık iletişimi tercih etmek gerekir.

Şimdi, senin için yazdıklarımı sakin kafa ile okuyup anlamaya çalış. Unutma, anneler, babalar çocuklarının mutlu olmasını, onların iyi insanlarla karşılaşmasını ve yüzlerinin her daim gülmesini ister. Bunun gerçekleşmesi için de çaba gösterir, dualar ederler.

Yaptığımız sohbetlerde, mutluluğu bir anlık duygu olarak tanımlarken, mutsuzluğu içinden söküp atamadığın ağır bir yük olarak tanımlıyorsun. Mutsuz olduğunu, bizimle paylaşımlarında son derece cimri davrandığını görüyorum. Oysa mutluluklar da paylaşıldıkça artar, mutsuzluklar ve kederler de paylaşıldıkça azalırmış.

Elbette, her yeni gün, bir önceki güne göre daha fazla kazanımlara sahip olmak isteyebilirsin ve hayal ettiklerine ulaşamayınca, istediğin kimi hedeflere ulaşamayınca mutsuz olabilirsin. Hayatın olumsuzluklarına değil, olumlu yönlerine yoğunlaşırsan, mutlu olmak için pek çok nedenlerinin olduğunu bizzat görecek; rahatlayacaksın.

Biliyor musun? İnsanlar hayatta her zaman kazanmayı, başarılı olmayı ve bunlara karşılık olarak da taltif edilmeyi, ödüllendirilmeyi arzu ederler. Ama hayatta kazanmak kadar, kaybetmek de var. Sen hayatta elde ettiğin ve bundan sonra da elde edeceğini umduğun nice başarılarla sevineceğin gibi, karşılaşabileceğin kimi olumsuzluklarla yüzleşmeyi ve sonuçlarına göğüs germeyi de öğreneceksin. Kaybettiklerine karşı, kendini güçsüz, çaresiz hissetmek yerine, bunlardan dersler çıkarmayı öncelemelisin. Kaybettiklerinden elde edeceğin kazanımlar ve tecrübeler senin bir sonraki aşamada daha güçlü olmana yardım edecek. Senin asıl gücün elinde, avucunda olan maddi varlıklar değil, yüreğinde biriktirdiğin insan sevgisinde gizli. Bu sevgi ile her türlü zorluğun üstesinden gelecek güce sahip olduğunu unutma. Asıl zenginlik, mal, mülk ve parada değil; insanın yüreğinde taşıdığı sevgi, çevresinde biriktirdiği dostlarında ve dostluklarındadır. Bunlardan uzak olanların hayatlarında huzur ve gerçek mutluluktan söz etmek zordur. 

Sen yüreğinde taşıdığın sınırsız sevgi ve hoşgörü nedeniyle, kimi insanlara hak ettikleri şekilde karşılık verememenin yükünü, acısını çekiyor olabilirsin. Bugünlerde yaşadığın sıkıntıların geçici olduğunu unutma. Kazanılan kimi başarılar da sabun köpüğü gibi gelip geçicidir. İnsanın hayatta elde edeceği gerçek kazanımı, “adam gibi adam” olabilmektir. Sen yüreğindeki masumiyeti kaybetmemeye bak; pes etme. Yaşadığın deneyimler, maruz kaldığın kıskançlıklar, hoyratlıklar, küstahlıklar yüreğindeki masumiyeti, insanlara duyduğun sevgiyi eksiltmesin.

Evladım;

bugün yaşadığın deneyimler sayesinde, gelecekte daha iyi olabilmek için kimi zaman kaybetmek gerektiğini de öğreniyorsun. Sen sen ol, küçük menfaatler peşinde koşup dostlarını kırma; kimsenin canını yakma. Kimsenin ahını alma. Bu dünyadaki en ağır yük, bir başkasının ahı ile yaşamaktır. Başarının ölçüsü, sadece okul sıralarında alınan yüksek notlar değildir. Gerçek başarı, insanın hayatı boyunca yaşadıklarından dersler çıkarabilmesi, ihanete uğradığında hainleri tanıması, bütün zor şartlarda kendine olan güvenini, saygısını yitirmeden yoluna devam edebilmesi ve nihayet kendine ve doğru bildiği değerlerine ihanet etmemesi ve insanca, insan onuruna uygun bir hayat sürmeyi başarabilmesidir.

Dedim ya başarı diye adlandırılan kimi günübirlik kazanımlar, bazen bir sam yeli gibi sıcak bir esinti, sabun köpüğü gibi bir yürek kabarması, gönül işidir ki çabucak gelir geçer. Önemli olan, vicdanında hissettiğin gerçeklerdir. İhanetler, en çok ihanet eden hainlerin yüreğinde kir, pas ve ömür boyu silinmeyecek izler bırakır. Sen, yüreğinde eziklik, vicdanında ağır bir yükle yaşamak yerine bazen kaybetmeyi de öğreniyorsun; kaybetmek, yeniden başlayabilmek, başarının ikiz kardeşidir; deneyimler insanı güçlendirir. 

Bir şeylere sahip olmaktan ziyade, kendin olmak için yaşamak, karanlıkta yanan mum gibi etrafı ışıtırken, kendisinin bittiğinin farkına var(a)mamak da kimi zaman başarıdır, kızım.

Biliyorsun? Gecelerin en parlak yıldızı, gün ağardığında yerini güneşe bırakır; karanlık gecede parlayan yıldızın gün aydınlandığında esamisi okunmaz. Her gecenin bir sabahı, her aydınlık günün bir akşamı vardır. Başarısızlığı tatmadan, başarının; hüznü tatmadan mutluluğun anlamını kavrayamaz, kıymetini bilemeyiz.  Tıpkı küçükken tahteravelli oynadığımız günlerdeki gibi, hayatta bazen iner, bazen yukarı çıkarsın. Aşağı inerken yukarı çıkacağını, yukarıda iken de aşağıya inebileceğinin hesabını yapmalı insan...

Yani, güzel kızım, bazen başarıyı, bazen de başarısızlığı yaşayacak; hüznü, ihaneti tadarak güçleneceksin. Hayat böyle bir yolculuk. Bu yolculukta yorulmamayı, pes etmemeyi, her çıkmaz sokağa döndüğünü düşündüğün anda yeni bir yol bulup, yolculuğa çıkabilmenin bir kazanım olduğunu öğrenerek göreceksin. Kimi zaman hiç ummadığın bir anda, hiç beklemediğin kişilerin seni tökezletmeye çalıştığını görmek, hiç ummadığın bir kişiden de insanca yardımlar görmek seni şaşırtmasın; şüphesiz, bütün yaşadıkların deneyim hanene olumlu yansıyacak. Kazanan yine sen olacaksın.

Ben, baban olarak, sana hayatta başarılı olman için ihtiyaç duyduğun her türlü desteği her an sağlayabilir miyim? Bilemiyorum. Buna söz veremem; ama elimden geldiğince sana yardımcı olmaya çalışıyorum, çalışacağım da. Benim senin hayatındaki en değerli katkım, senin kendi ayaklarının üzerinde durabilmeni sağlamak için yardımcı olmak; kendi kararlarını almana yardımcı olmak olacak. Sen aldığın veya alacağın kararları bizlerin yönlendirmelerinden bağımsız bir şekilde uyguladığın sürece, sonuçlarına da bizzat katlanarak doğru yolu bulacaksın.

Sana doğru yolu bulabilmen için gerekli eğitimi verdiğimize; aile olarak da bir şeyi şöyle yap demek yerine davranışlarımızla yol göstermeye çalıştığımıza inanıyorum. Buna bütün yüreğimle inanıyorum ki sen de karşılaştığın her durumla ilgili olarak en doğru kararı verecek birikime sahipsin. Geçmişte bunun güzel örneklerini de gösterdin. Hak etmediğin durumlarda, hak etmediğin saldırılardan başarıyla, başın dik, alnın ak bir şekilde çıkmayı başardın. Gözünü kaybetme riski taşıdığın bir gün, bencillik etmeyip önce arkadaşını korudun; bir başka seferde ise haklı olduğun halde, bir diğer arkadaşının okuldan uzaklaştırılmaması için onu korudun, yardımcı oldun. Bizler, öğretmenlerin ve arkadaşların, bu kararlarında ne kadar doğru kararlar verdiğini gördük. Seninle gurur duyduk. Gelecekte de vereceğin kararların doğruluğu veya yanlışlığını tartışmak yerine, yanında olacağız; çünkü, kendi yolunu bulman, bu ülkeye hayırlı bir yurttaş olabilmen bizim için önemli. Sen, sıkça tekrar ettiğim gibi, kendi kararlarını alıp uygulayıp, sonuçlarından ders veya dersler çıkarabildiğin ölçüde güçleneceksin ve ben yine inanıyorum ki sen o olgunluğa daha bugünlerde çoktan ulaştın.

Senin bugüne kadar muhatap olduğun kişilerin bu olgunlaşmana katkısı oldu. Hem hayatının bundan sonraki kısmında karşına çıkacak kimi insanlar da gerek hitapları ile gerekse davranışları, hal ve hareketleri ile seni rencide edebilirler. Bunlardan kaçmamız zor. Hayatta ne olacağını, neler yaşanacağını önceden kestirmek mümkün değil. Hayatı çok da ciddiye alma; kimi zaman olumsuz bir söz duyduğunda, zihnini kurcalayan onca soruya cevap aramak yerine, "Kötü söz sahibine aittir" deyip geç. Seni kalabalığın içinde farklı kılan, bir adım öne çıkaran özelliğin, yüreğinin temizliği, her türlü hoyratlığa karşı, yaşadıklarına insanca karşılık vermek, aldığın aile terbiyesi ve bütün bunları yüzüne yansıtan duru güzelliğin. Unutma eğitiminin yanı sıra, asaletinin gücü ve yüreğindeki sevginin sıcaklığı karşılaşacağın her türlü olumsuzlukla başa çıkabilmeni sağlayacak yegane silahın olacak.

Biz sana dürüstlüğü, insan olabilmenin erdemini öğretmeye çalışırken, bazıları evlatlarına karşı biyolojik ana baba olmanın ötesinde bir sorumluluk üstlenmemişse, onları hayata hazırlama konusunda yetersizse ne gam. Bırak o hesapları da onlar yapsın. Hayatın kendisi bir okul ve yaşananlar istenmeyen sivrilikleri öyle bir yontuyor ki...

Yaşadığın fırtınaların içinde hissettiğin çaresizlik, öfke, tiksinme, iğrenme, hırs, kıskançlık, tükenmişlik, kandırılmışlık, aşağılanmışlık gibi duygular karşısında bile sırf karşındakiler üzülmesin diye nezaketinden ödün vermedin. Acını da öfkeni de içine attın, biriktirdin. Ama artık her şeyin bir taşıma kapasitesi var ki sen de yılların yükünü taşıyamadığını düşünüp pes etmeye karar verdin. Pes etmek, çaresizlerin ilk seçeneğidir. Halbuki sen bu süreçte gücünün farkına varacak, yeniden başlama cesareti gösterecek güce ve kapasiteye sahipsin.

Unutma, bazen büyükler küçüklere, öğretmen öğrencilere bazı sözleri yasaklasa da dağarcığımızda kalan kimi “yasaklı kelimeler” insanda bir rahatlama, bir savunma aracı olabiliyor. Herkes kendi dünyasına uygun insanlarla bir arada olmayı tercih etmelidir. Ama olmadı, şartlar bir arada yaşamayı gerektiyor ve sen çaresiz kaldın; bazen “yasak elmayı dişlemenin” kimseye bir zararı olmaz; aksine bir rahatlama vesilesi bile olur. Ayıplanan, yasaklanan, hor görülen kimi sözler, tam da “sigortalar atmak üzereyken” hayat kurtarıcı olabilir.  Bu kelimelerin, senin de tahmin ettiğin gibi, “küfürler” olduğunu unutma. Bu kelimelerin bazen kızarken, bazen neşelenirken, lanetler okurken veya eğitim düzeyine bakmaksızın her kesimden insanın ağzından döküldüğünü biliyor muydun? Bazı durumlarda cimri olmamanın faydasını görecek, en azından rahatladığını hissedeceksin.

Bitirirken, mektubumda söylediklerimi özetlemek isterim. Bizler, bütün aile bireyleri olarak, geçmişte olduğu gibi gelecekte de her daim yanında olmaya devam edeceğiz. Senin adına kararlar almayacak, ama geleceğinle ilgili kararlar vermene yardımcı olacağız. Bilgimiz ve deneyimlerimizle sana yol göstermeye çalışacağız. Sen de büyüklerinin deneyimlerinden elde ettiği bilgileri yabana atma, küçümseme... Onlar her daim karanlıkta yol gösterici bir fener gibi yolumuzu ve zihnimizi aydınlatır. Gerek duyduğunda onlara kulak ver ve dinle.

Sıkıntı çektiğin günler, acıları ile gelir geçer; zamanla iyiye döner; tatlıya çalar. Kötü huy ise bakidir; soya çeker. Terbiye edilmemiş nefis, kor olur, insanın içini yakar, kavurur.

Gelelim, yazının başında sözünü ettiğim soruya. Sen de çok iyi biliyorsun ki seni, hiçbir karşılık beklemeden, çok ama çok seviyorum. 

Baban


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Argo Kullanımı

  Türkçede küfürle karışık sevgi, övgü ifadeleri vardır. Görünüşte çok masum gelen, üzerinde düşününce de derin anlamlar içeren kelimeleri b...