22 Ocak 2021 Cuma

Aile Değerleri


İnsanlık zor bir dönemden geçiyor. İnsan özellikle zor zamanlarda aile bireylerini yanında görmeyi arzu eder. Huzurlu bir aile ortamında büyüyen çocuklar ailenin önemini ve aile olmanın değerini hissederek özgüvenini pekiştirir. Sağlam aileler toplumsal dayanışma konusunda da toplumun ayakta kalmasını sağlar, değerlerin kuşaktan kuşağa aktarılmasına katkıda bulunur. Bu yazıda aile olmayı sağlayan değerler üzerinde durulacak, mutlu aile olmanın ipuçları verilmeye çalışılacaktır.

Aile bağları kuvvetli olan bir millet olumsuz dış etkenlere karşı güçlü olur ve aile içi bağlar ne kadar güçlü olursa, aileyi oluşturan kişiler de zor zamanlarda o kadar güçlü olur. İnsan aile içinde kendini bağımsız, özgür hissederken yalnız olmadığını da bilmelidir. O kadar ki zor zamanlarında kendini ait hissedeceği, güveneceği birilerinin olduğuna inanmalı, onlara güvenmelidir.

Toplumda “Seni seven bir ailen varsa korkma” denir. Sevginin en güçlü hali ailede vücut bulur ama aile olmanın da bazı kuralları vardır. Bunlardan ilki saygı, ikincisi de koşulsuz sevgidir. Türk aile yapısında saygı aşağıdan yukarıya bir hiyerarşi gösterirken, saygı gösteren de sevilir. Bu saygı ve sevgi ilişkisi kişilerin aile içindeki konumlarını göstermekle birlikte, kişilerin aile içinde var olmasıyla daha da anlam kazanır.

Bir diğer husus ise aile bireyleri arasındaki ilişkinin iletişim şeklidir. İletişimde aile bireyleri birbirine açık davranır. Bu açıklık samimiyet ve anlama çabası ile kendini gösterir. Aileyi oluşturan herkes kendini ifade etme hakkına sahipken, aileyi oluşturan bireylerin de kendini ifade etmek isteyeni gerçekten anlama niyetiyle dinlemesi, anlatan da düşüncelerini sansürlemeden, özgürce ifade edebilmesi; bütün bunları yaparken de kendini aile içinde güvende hissedebilmesi gerekir.

Aile içi ilişkilerde eşitlik ve hakkaniyet ilkesi göz ardı edilmemelidir. Eşitlik; öncelikle zaman ile paranın ekonomik ve verimli kullanılması, fırsatların eşit değerlendirilmesi, kullandırılması anlamına gelir. Hakkaniyet ise hakkın sahibine teslim edilmesidir; yani aile içinde bireylerin kişisel haklarının kullanımında adaletli davranılması gerekir.

Aile içinde işbölümü deyince, sorumluluk ilkesi anlaşılır. Herkesin kendi rolüne uygun şekilde üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi beklenir. Okula gitmek, ödev yapmak, evin yemeğini pişirmek, temizliğini yapmak, aileye gelir sağlamak gibi sorumlulukların paylaşılması, rollerin benimsenmesi, içselleştirilmesi ve daha da önemlisi kişilerin kendi varlıklarının farkına varması ve kendini bu yolla gerçekleştirmesidir. Bu bağlamda aile bireyleri paylaşımcı olmalıdır. Bu paylaşımcılık; kazanımların hakça paylaşılması, insanların bir yandan birbirlerinin kişilik haklarına saygı göstermesi, öte yandan birbirlerinin lehine olmak üzere bazı kişisel haklarından vaz geçebilecek etik anlayışa sahip olmasıdır.

İnsan başı sıkışınca içini rahatlatacak bir çınar arar. O çınar bazen baba, bazen anne, bazen kardeştir. Bunlar yoksa yakın arkadaştır. Aileyi oluşturan bireyler bir arada mutlu olmalı ve gerek kendi kişisel alanlarında gerekse bütün aileyi ilgilendiren durumlarda karar verme ve verilen kararlara katılma hakkını kullanmalıdır. Bu da karşı karşıya kalınan sorunların birlikte değerlendirilerek çözümlenebilmesi için istişare edilmesi, karşılıklı fikir alış verişi yapılmasını, dayanışmayı gerekir. Napoleon Bonaparte’ın dediği gibi “İnsanın evi, gönlünün bağlı olduğu yerdir.”

Toplumun özünü oluşturan ailenin bireyleri dünyevi kazanımlarını paylaşır. Bu paylaşıma maddi varlıklar, şöhretler, statüler, toplumsal konumlar dahildir; bütün aile bireyleri tarafından paylaşılır ve bu özellikler aile bireylerine ve değerlerine katkı sağlar.

Wilhelm Stekel’in ifadesi ile “Aile, her türlü iyilik ve kötülüğün öğretildiği bir okuldur.” Aile bireylerini birbirlerine yaklaştıran bir diğer husus da toplumun manevi kazanımları olan inanç ve ahlâkî değerlere bağlılıktan doğan dayanışma gücüdür. Ailenin karşılaştığı olağan dışı durumlarda sabırlı ve bilinçli davranması, ölüme tevekkül ile yaklaşması, yaratılışı yaratanın insanlığa sunduğu yenilenme imkânı olarak görmesi, yaratan ilahi güce bakışı; ailenin kriz anlarında bir arada kalmasında, sıkıntılı ve acıların anlarda yaşanan duygu yoğunluğunun dağıtılmasında, teselliyi bulmasında belirleyici olur.

Bütün bu anlatılanlardan çıkarılacak sonuç olarak; çekirdek ailenin ebeveynleri, anne ve babaları, kendi yaşam felsefesini, değerlerini ve ailenin sınırlılıklarını birlikte belirlemeli ve bunları çocukları ile açıkça paylaşmalı; kendi ilişkilerinde de bu değerlere uygun hareket etmelidir. Bir babanın çocuğuna vereceği en güzel hediye, annesini sevmek olurken “en mükemmel kadın da çocuklarına; babalarının yokluğunda baba olabilecek güce sahip olandır.” (J. Wolfgang von Goethe)

Aile bir çatı altında barınan, günlük ihtiyaçlarını karşılayan, birlikte hayat geçiren insanlar değil, o çatı altında hayatı paylaşan insanlardan oluşur. Vatanımız için kan, arkadaşımız için gözyaşı dökebiliriz; ama aile olabilmek için ter dökmemiz gerektiğini unuturuz. Kuracağınız yuvada kadın şefkatin ve güzelliğin, erkek de doğruluk ve Hakk’ın temsilcisi olursa, o evde huzur ve mutluluk olur.

Not: Bu yazı Post Aktüel Gazetesi Ocak 2021 sayısında yayımlanmıştır. Mustafa Çakır (2021). Aile Değerleri. Post Aktüel Gazetesi. Ocak 2021, s. 6.


1 Ocak 2021 Cuma

Çok dillilik avantajdır

Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın iyi birer eğitim alması ve hayatta başarılı, üretken ve sorumluluğunun bilincinde birer vatandaş olarak atılması, hepimizin ortak arzusudur.

Çocuklarımızın devam ettikleri okullarda başarılı olması, onların ileri düzeyde Almanca bilmesine bağlıdır. Türkçesi zayıf olan çocukların Almancayı öğrenmesi zor olur. Çok kültürlü bir toplum içinde sadece Almanca veya sadece Türkçe öğrenen çocukların kanatlarından biri eksik kalmaktadır. Türkçe derslerine devam eden, hem Almancayı hem de Türkçeyi öğrenen iki dilli çocukların okul başarıları tek dilli çocuklara göre daha ileri düzeydedir. İki dilli insanların beyni tek dilli insanlara göre farklıdır ve erken çocukluk döneminde çok dilli yetişmenin herhangi bir zihinsel dezavantaja yol açmadığı bilinmekte ve iki dilli yetişen çocukların Almanca öğrenmesine daha kolay olmaktadır. Dolayısı ile iki dili ve iki kültürü bilen insanların hayatta daha başarılı, insan ilişkilerinde hoşgörülü ve birlikte yaşama becerilerinin daha gelişmiş olduğu gözlenmektedir. Bunun için bazı şartların sağlanması gerekir.

Çocuğun yaşamının ilk üç yılında ailenin konuştuğu dilde iletişim becerisi kazandırılırsa, çocuk birinci dilini öğrenmiş olacaktır. Karma evliliklerde ise anne babanın her biri kendi dilinde iletişim kurmalıdır. Burada dikkat edilecek husus, kullanılan dilin mutlak surette anadili seviyesinde konuşanlar tarafından konuşulması gereğidir. Anadili Almanca olmayan velinin çocuğu ile bebeklik ve erken çocukluk döneminde Almanca konuşması bilimsel olarak doğru bulunmamaktadır.

Bir ikinci husus da velilerin ilk üç sene, çocukları ile hangi dilde konuşmaya başladılarsa o dilde konuşmaya devam etmesi önerilmektedir. Yani velilerin tutarlı davranması ve çocuğun zihnindeki dil gelişiminin sağlıklı olması için dil değiştirmemesi gerekir. Kesinlikle dikkat edilmesi gereken bir diğer konu da çocukla konuşurken bir cümle A dilinde, bir cümle T dilinde veya tek bir cümle içinde A ve T dillerini bir arada ve karışık şekilde kullanılmamasıdır.

Çocuk bir dilde konuşurken karşılığını bulamadığı bir kavramı öteki dilden alabilir. Bu durumda yapılacak iş, çocuğun bulamadığı kavramın o dildeki karşılığını söyleyerek ona yardımcı olmaktır. Bu süreçte bazen kelime yardımı, bazen telaffuz alıştırması yapılabilir. Burada önemli olan doğru stratejiyi uygulamak, eksik olanı tamamlamak ve hatalı olanı düzeltmek olacaktır. Bu yapılmadığı takdirde çocuk dil kullanımındaki rahatlık (konfor alanı) nedeniyle iki dili karışık konuşabilir. Bu durum her ne kadar aile içinde hoş görülse, anlaşılır olsa da toplumsal ve sosyal hayatta olumsuz değerlendirmelere neden olabilir.

Çocukların evde, aile ve arkadaş çevresinde edindiği Türkçe okul başarısı ve kültürel aktarım için yeterli değildir. Bunun okulda verilen Türkçe ve Türk kültürü dersi ile desteklenmesi gerekir.

Bayvera Eyaleti yerel makamları ile sürdürülen karşılıklı iyi niyet ve işbirliği ile görev bölgemizde bulunan Grundschule, Mittelschule, Realschule ve Gymnasium türü okullarda ücretsiz Türkçe ve Türk Kültürü Dersleri verilmektedir. Bu dersler Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığının deneyimli öğretmenleri tarafından verilmektedir. Öğretmenlerimiz Türkiye’de yurtdışı görevi için yapılan yazılı ve sözlü sınavların sonunda bir de yurt dışı göreve uyum eğitimi almakta sonra yurt dışında bir ülkede uzman alan öğretmenleri olarak görev yapmaktadır.

Türkçe ve Türk kültürü dersi Alman okul sistemi içinde yer alan zorunlu dersler dışında olup, derse katılım tamamen velilerin isteğine bağlıdır. Kültürel çalışma olarak değerlendirilen bu derslere düzenli olarak devam eden öğrencilere sene sonunda okul türüne göre karne veya katılım belgesi verilmekte; bazı durumlarda da karnelerine Türkçe dersini aldığı bilgisi işlenmektedir.

Türkçe dersine devam eden öğrenciler not genel ortalamasını yükseltmek istedikleri takdirde, ortaokulu nitelikli bitirme karnesi için girilen performans sınavında (Leistungsfeststellung zum Erwerb des qualifizierenden Abschluss der Mittelschule) Türkçe dersini seçerlerse, kendilerine avantaj sağlamaktadırlar.

Alman okul sistemi içinde meslek lisesini bitirip uygulamalı bilimler üniversitesinde (Fachhochschule) okumaya hak kazanan meslek lisesi mezunları (Fachhochsuchreife), eğer ikinci bir yabancı dil bildiklerini belgeleyebilirlerse ki bu dil Türkçe olabilir, bu takdirde diplomaları genel lise diplomasına (Allgemeine Hochschulreife) yükseltilebilmektedir. Böyle olunca da her hangi bir üniversite veya yüksekokula devam etme imkânı kazanılmaktadır. Bunun için de sadece Grundschule, Mittelschule değil, Berufschule, Realschule, Gymnasium türü okullarda öğrenim gören öğrenciler için açılan Türkçe ve Türk kültürü dersi veya Geç Başlanan Yabancı Dil Türkçe derslerine devam edilmesinde yarar görülmektedir.

Bu derslerin açılabilmesi için en az 12 öğrenci velisinin çocuğunun devam ettiği okulun okul idaresine bu derse devam etmek istediğine ilişkin dilekçe vermesi gerekmektedir. Derse katılmak için hazırlanan dilekçeler okul idaresinden, Türkçe öğretmenlerinden alınabilir. Ayrıca Eğitim Ataşeliğinin internet sayfasından (https://munih.meb.gov.tr) da Türkçe dersi başvuru dilekçesi indirilebilir. Veliler çocuklarının devam ettiği okulda yeterli sayıda başvuru olmaması halinde ve arzu ederlerse kendilerine yakın çevredeki bir başka okulda açılan derse de götürebilirler.

Koronavirüs döneminde yerel yönetimlerin sağlık tedbirlerine uyulmakta, öğretmenlerimiz de bu konuda hizmet içi eğitime alınarak, sağlıklı eğitim öğretim ortamı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Ayrıca gerekli hallerde uzaktan eğitime, mesafeli eğitime veya yüz yüze ve dönüşümlü eğitime (hibrit eğitim) geçilmektedir.

Unutulmamalı ki çoğu yerde velilerin ilgisizliği, çocukların isteksizliği gibi nedenlerden dolayı gerek Bavyera makamlarının gerekse Başkonsolosluğun açtığı Türkçe derslerine yeterli başvuru yapılmadığı için Türkçe dersleri açılamamaktadır. Her veli çocuğunun daha iyi bir geleceğe sahip olması için bugünden karar vermek, çocuğunun eğitimine özenli davranmak durumundadır. Çocukların kendilerine sunulan eğitim hakkından yararlanabilmesi için toplumun bütün paydaşlarının duyarlı davranması, çocuklarımızın okulu ve öğretmeni ile sürekli iletişim içinde olmasında yarar görülmektedir. Çocuklarımızın hem Almanca hem de Türkçe öğrenmesinin sağlayacağı avantajları, toplumsal ve sosyal faydaları iyi değerlendirelim.

 

Not: Bu yazı Post Atüel Gazetesi Aralık 2020 sayısında yayımlanmıştır.
Mustafa Çakır (2020). Çok dillilik avantajdır. Post Aktüel Gazetesi. Aralık 2020, s. 2

Argo Kullanımı

  Türkçede küfürle karışık sevgi, övgü ifadeleri vardır. Görünüşte çok masum gelen, üzerinde düşününce de derin anlamlar içeren kelimeleri b...