17 Eylül 2023 Pazar

Türkiye’de Almanca Almanya’da Türkçe Öğretimi

 


Türkler ile Almanlar arasındaki münasebetlerin Selçuklulara kadar geri götürülebilen uzun bir tarihi geçmişi vardır. Osmanlılar ile Prusya arasındaki ilişkilerin ilki ticari ağırlıklı dostluk anlaşmasının imzalanması ile başlamış olup Alman ulusal birliğinin kurulduğu 1870 yılından sonra da devam etmiştir. Osmanlı Devletinin siyasi, ekonomik ve toplumsal sorunlarının yoğun olduğu dönemde tahta çıkan ve Rusya karşısında yenilgiye uğramış bulunan Sultan II. Abdülhamid (1876-1909) büyük devletlere karşı güveni sarsılması nedeniyle de güçlü ve sanayileşmiş bir ülke olan Almanya ile ilişkilere ağırlık vermişti. Almanya’nın dostluğunun kazanılması amaçlanıyordu. Almanya da imparator II. Wilhelm döneminde Almanlar Osmanlı coğrafyasını zengin bir hammadde kaynağı ve geniş bir pazar olarak görmüş, ilişkilerin geliştirilmesine yönelik faaliyetlerde bulunmuştu. Balkan Savaşlarından sonra ise Almanya ile askeri ilişkilerimiz yoğunlaşmış, I. Dünya Savaşının kaybedilmesi ile ilişkiler kesintiye uğramış, Ulusal Kurtuluş Savaşından sonra imzalanan Lozan Antlaşmasının ardından Türkiye Cumhuriyeti ile Weimar Cumhuriyeti arasında 3 Mart 1924’te bir dostluk antlaşması (Bkz. Ayşe Aydın. DOI NO: 10.5578/jss.54087) imzalanmış ve yeni bir dönem başlamıştır.  II. Dünya Savaşı döneminde de ilişkiler Türkiye’nin Almanya’ya açık destek vermemesi ve Almanya’nın ağır bir yenilgi alması nedeniyle bir süre kesilmiştir.

Savaştan sonra ortaya çıkan işgücü açığını kapatmak için 31 Ekim 1961‘de imzalanan işgücü anlaşlaşması sonrası birçok Türk vatandaşı Almanya’ya göç etmiştir. Ayrıca iki ülke arasındaki çok yönlü ilişkiler Almancanın her dönem popüler bir yabancı dil olarak öğrenilmesini sağlamaktadır. Gerek Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli Türkler, gerekse Türkiye’de yaşayan Almanlar Türkçe ve Almancanın her iki ülkede de öğrenilmesi, öğretilmesi konularını sıkça gündeme taşımaktadır.

Türkiye’de Almancanın yabancı dil olarak öğretilmesine yönelik bir çalışma yapıldığında; Almancayı resmi devlet dili olarak kullanan Batı Avrupa ülkeleri (Almanya, Avusturya, İsviçre, Liechtenstein, Lüksenburg) ile sadece ekonomik ilişkiler değil sosyal, kültürel ve siyasal ilişkilerimiz açısından da Almancanın yabancı dil olarak öğrenilmesi bir ihtiyaç olarak görülmekte, vatandaşlarımızın bu yönde bir talebi olduğu değerlendirilmektedir. Bu talebi karşılamak için de Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlerde öğretim dili Almanca olan kamu ve özel öğretim kurumlarının (ilkokul, ortaokul, lise) yanı sıra, Almanya’da henüz mütekabili açılmamış ve Türkiye’deki faaliyetleri yerel mevzuata uygunluğunun tartışmalı olduğu değerlendirilen, Almanya Federal Cumhuriyeti Yurtdışı Eğitim Kurumları Merkezi (Zentralstelle für das Auslandsschulwesen (ZfA) tarafından desteklenen altı okul ve bu okullara bağlı eğitim kurumları da ülkemizde faaliyet göstermektedir. Bu okullara Alman Büyükelçilik Okulları da denilmekte ve ağırlıklı olarak dışişleri personeli ile Türkiye’de mukim Alman vatandaşlarının çocukları devam etmektedir. Eğitim öğretim dili Almanca olan bu okulların yanı sıra ülkemizdeki devlet veya özel öğretim kurumlarının önemli bir kısmında Almanca birinci veya ikinci zorunlu-seçmeli yabancı dil olarak 2003-2004 eğitim öğretim yılından bu yana Anadolu Liseleri, Fen Liseleri ve Sosyal Bilimler Liselerinde okutulmaktadır.

Alman Dışişleri Bakanlığı tarafından koordine edilen ve Yurtdışı Eğitim Kurumları Merkezi, Goethe-Enstitüsü, Almanya Kültür Bakanları Konseyi’nin Pedagojik Değişim Hizmeti Birimi ve Alman Akademik Değişim Servisi (DAAD) tarafından uygulanan PASCH-Projesi (Geleceğin Ortakları) kapsamında da Türkiye’de 100’e yakın okulda Almanca dersleri verilmektedir.

Kısaca özetlenen çerçevede Türkiye genelinde yaklaşık 14 Milyon öğrenci İngilizceden sonra ikinci yabancı dil olarak Almanca öğrenmektedir. (Bkz.: F. Akdoğan, DaF in der Türkei. Info DaF 30, 1 (2003), 46-54). Aynı şekilde özel dil kurslarında da yabancı dil Almanca yoğun talep görmeye devam etmektedir. Almanya’da yükseköğrenim görme veya bu ülkede iş, aş edinme, Almanca konuşulan ülkelerin birinde bir istikbal sahibi olma gibi nedenler Almancaya olan talebi artırmaktadır. Almanya’nın uluslararası ve uluslarüstü sözleşmelerin hilafında aile birleşimi vizeleri için talep ettiği yabancı dil Almanca şartı da ayrı bir dil öğrenme gerekçesi oluşturmaktadır.

Milli Eğitim Bakanlığı aldığı yeni bir kararla (Tebliğler Dergisi - Ağustos 2023 – 2789-EK2, s. 1361-1362) 2023-2024 eğitim öğretim yılından itibaren geçerli olmak üzere, Türkiye’deki Anadolu Liseleri ile Fen ve Sosyal Bilimler Liselerinin ortak dersler havuzunda yer alan ikinci zorunlu yabancı dil dersi uygulamasının kademeli olarak kaldırılmasına karar vermiştir. Bu karara göre; seçmeli birinci yabancı dil dersi Akademik Çalışmalar başlıklı ders havuzunda, seçmeli ikinci yabancı dil dersi İnsan, Toplum ve Bilim başlıklı dersler havuzunda yer almaktadır (MEB TD, S. 1362). Dolayısı ile okullarda ikinci yabancı dil dersi zorunlu olmaktan çıkarılmış, İngilizce neredeyse tek zorunlu yabancı dil durumuna dönüşmüştür. Almanca İlköğretim okullarında olduğu gibi ortaöğretim okullarında da seçmeli yabancı dil olarak öğretilmeye devam edilecektir.

Türk yükseköğretim sistemi içinde başta Almanca öğretmeni yetiştirilen Eğitim Fakülteleri (16 program) olmak üzere alan eğitimi verilen Fen-Edebiyat Fakültesi, Edebiyat Fakültesi, İnsani ve Sosyal Bilimler/ İnsan ve Toplum Bilimleri Fakülteleri bünyelerinde Alman dili ve edebiyatı (13 program), Almanca mütercim ve tercümanlık (8 program) gibi programlarda lisans, yükseklisans ve doktora düzeylerinde germanistik eğitimi verilmekte, birçok üniversite de Almanca modern diller grubu içinde seçmeli yabancı dil dersi olarak sunulmaktadır. (Bkz.: YÖK-LİSANS ATLASI: yokatlas.yok.gov.tr).

Almanya’daki Türkoloji ve Türkçe öğretimi çalışmalarına gelince; bu ülkede Türkçenin yabancı dil olarak öğretimi çalışmaları köklü bir geçmişe sahiptir. Türkoloji ve Türkiyat çalışmaları tarihsel olarak, “Şarkiyat çalışmaları” şeklinde adlandırılan bir disiplinin içinde gelişmiştir (Bkz.: Christoph HERZOG’dan çeviren Faruk Yaslıçimen: Almanca Konuşulan Ülkelerde Türkiyat ve Şarkiyat Çalışmalarının Gelişimi Üzerine Notlar, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Cilt 8, Sayı 15, 2010, 77-148).  Henüz Almanya, Avusturya gibi ülkelerin yerinde krallıklar, arşidüklükler, dükalıklar, prenslikler vd. gibi idari yapılar mevcutken de bugünkü Almanya ve Avusturya’yı kapsayan topraklarda imparatorluklar hüküm sürerken de Almancayı ortak dil olarak konuşan bir millet vardı vardı. Bugünkü anlamda devlet yapıları henüz oluşmamış olsa da bu topraklarda yaşayan topluluklara Osmanlı literatüründe „Alaman/Nemçe“ denilmekteydi. Osmanlıların Almanca konuştuğu gibi, Nemçeler de Türkçeyi yabancı dil olarak konuşuyordu.

Günümüze gelince; Almanya başta olmak üzere, pek çok Avrupa ülkesinin okul sistemi içinde Türkçe öğretimine istendik düzeyde destek verilmediği görülmektedir. Birçok ülkede, eyalette ilköğretim okullarındaki ana dili dersleri kaldırılmakta veya göreceli olarak azaltılmaktadır. Derslerin sorumluluğu göçmenleri gönderen ülkelere devredilmekte, dersler okul programlarından çıkarılarak „kültürel çalışma“ olarak değerlendirilmektedir. Göçmen çocuklarına köken dillerinin öğretilmesiyle ilgili uluslararası ve uluslarüstü anlaşmalar, sözleşmeler, Avrupa Konseyi başta olmak üzere birçok kurum ve kuruluş tarafından alınan kararlar ilgili ülkelere yükümlülükler getirmesine rağmen, ana dili öğretimiyle ilgili kazanımlar giderek gerilemektedir. Türkçe de okullarda zorunlu ders olmaktan çıkarılınca ilgili ülke temsilciliklerince açılan ve katılımın isteğe bağlı olduğu dersler olumsuz olarak etkilenmekte, ülkede yetişen her yeni kuşak Türk çocuğu bir öncekine göre daha az Türkçe dil becerisine sahip olmaktadır. Türkçenin okullarda ikinci veya üçüncü zorunlu seçmeli yabancı dil olarak öğretilmesine yönelik girişimlerden de sonuç alınamamaktadır. Örneğin Hessen Eyaletinde Arapça, Çince, Portekizce „dünya dili“ olarak görülüp okul programlarına alınırken, Türkçe dersine yer verilmiyor. Bavyera Eyaletinde de ilk ve ortaokullarda Türkçe dersine yer verilmezken, liselerde pek fazla işlevi olmayan seçmeli yabancı dil Türkçe dersi açılıyor. Türkçenin ilkokuldan üniversite düzeyine kadar formal okul sistemi içinde „köken dili“, „ana dili“, „ana dili Takviye dersi“ veya „ikinci/üçüncü seçmeli yabancı dil“ olarak açılması ve sürdürülebilir olması yerel yönetimler ile sivil toplum kuruluşlarının (Veli ve öğretmen dernekleri/feredasyonları vd) işbirliği ile yerinde alınacak tedbirlerle çözüme kavuşturulabilir.

Alman yükseköğretim sistemi içinde 2022 yılı itibarı ile 423 yükseköğretim kurumu bulunmakta ve  Türkçe birçok yükseköğretim kurumunda diğer modern diller (İngilizce, Fransızca vb.) gibi AB kredi transfer sistemi (ECTS) kapsamında kredilendirilen bir yabancı dil dersi olarak değil, ağırlıklı olarak  üniversitelerin yabancı diller merkezlerinde açılan „yabancı dil kursu“ olarak sunulmakta ve devam edenlere karne yerine „katılım belgesi“ verilmektedir. Bu belgelerin not durum belgelerinde yer alması veya sınıf geçmeye etkisi bulunmamaktadır. Buna gerekçe olarak da Türkçenin İngilizce dil becerisi sınavı  TOEFL vd. gibi uluslararası geçerliliği olan ve Avrupa dil sınavları derneği ALTE (The Association of Language Testers in Europe) tarafından kabul edilen (Q-mark) standart bir seviye belirleme sınavının olmaması gösterilmektedir. Türkçe sınavlarıyla ilgili çalışmalar Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yürütülmektedir. Bu eleştirilerin önünü kesmek için Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) tarafından yabancıların Türkçe dil beceri düzeylerini belgelendiren uluslararası geçerliliği olan standart bir düzey belirleme sınavı yapması elzemdir. Yunus Emre Enstitüsü de ALTE tarafından kabul edilen bir yabancı dil Türkçe seyiye tespit sınavı sınavı yapmaktadır.

Almanya yükseköğretim sistemi içindeki öğrencilerin yaklaşık % 90’ının öğrenim gördüğü 271 üniversitenin bağlı olduğu Almanya Rektörler Konseyi (HRK - www.hrk.de) de Almanya Yükseköğretim Program Atlası oluşturmuştur (www.hochschulkompass.de). Burada yabancı dil Türkçe dışında, Türkoloji ile ilgili olarak önlisans, lisans ve lisansüstü düzeylerde 24, Türkçe öğretmenliği ile ilgili olarak da on ayrı yükseköğretim programı olduğu anlaşılmaktadır.

Almanyada Türkoloji ile ilgili çalışma yapan enstitülerden bazılarında doğrudan Türkoloji eğitimi yapılırken  bazılarında da, İslâm araştırmaları, Ort  ve Yakın Doğu Çalışmaları veya Orta Asya çalışmaları ile ilişkilendirilen bilim dallarında eğitim verilmektedir. Meselâ, (Berlin-Brandenburgische Akademie der Wissenschaften  (BBAW), Turfanforschung) Berlin Brandenburg Akademisi Turfan  Araştırmaları’nda, özellikle eski Uygur Türkçesi üzerine çalışılırken, (HumboldtUniversität zu Berlin Seminar für Mittelasienwissenschaft) Berlin Humboldt  Üniversitesi Orta Asya Çalışmaları Enstitüsü’nde Orta Asya çalışmaları; Heildelberg ve Jena’daki enstitülerde ise İslâm araştırmaları çerçevesinde Türkoloji  ile ilgili çalışmalar yapılmaktadır. (Bkz.: Bülent Gül, Türkbilig, 2006/11: 56-117)

Almanya ile kurulan „köklü“ ilişkiler, „tarihi dostluk“ 21 Kasım 1898 tarihli Berlin Merkezli Die Welt am Montag gazetesinin başyazısında Friedrich Schrader tarafından şu şekilde tanımlanmıştır: “Almanya’nın Hindistanı [yani, sömürgesi] yalnızca Türkiye olabilir. /.../ Sultan, dostumuz olarak kalmalı; tabii onu bir gün zevkle mideye indireceğimiz düşüncesini aklımızın bir yerinde hep saklı tutmalıyız. Dostluğumuz önce elbette tamamiyle fedakârca görünmeli. Türklere demir yolu ve liman inşalarında yardım edelim. /.../ Hasta adam tekrar sağlığına kavuşturulacak, iyice tedavi edilecek öyle ki istirahat uykusundan uyanınca artık tanınamayacak halde olacak. Yani adamakıllı sarışın ve mavi gözlü bir Alman gibi görünecek. Sevgi dolu kucaklamamızla ona öyle bir Alman suyu enjekte ettik ki artık nerdeyse bir Alman’dan ayırt edilemez durumda. Türkiye’nin tabiî mirasçısı bu şekilde olabiliriz/olacağız, üstelik bunu Türkler kendi elleriyle yapacaklar.“ (Bkz.: Şenlik, A. Ş. 2021). Ana Hatlarıyla Almanya Türkolojisi. Ankara, Kırklareli: SAGE & RumeliYA. SAGE: ISBN 978-605-184-355-1).

Almanya’nın geçmişteki bu ve benzer üstenci bakış açısında önemli bir değişiklik olmadığı, geçmişin „hasta adamının“ ayağa kalkmasının istenmediği dönemler dikkatlerden kaçmamaktadır ve bu bakış açısı ikili ilişkilerde de belirleyici, bazen de zarar veren bir hal almaktadır. Almanların ülkede yaşayan Türklerin zaman içinde Alman toplumu içinde eriyerek (asimilasyona uğrayarak) Almanya’nın bir parçası olacağına ilişkin beklentileri devam etmektedir. Almanya doğumlu da olsa, Türkiye kökenli, Türk mentalitesine bağlı öğrenciler okullarda ayrımcı, ırkçı tutumlara maruz kalmaktadır. Türkçenin eğitim kurumlarında kredili ve sınıf geçmede etkisi olan bir ders olarak kabul edilmesi bir yana, öğrencilerin zaman zaman okulların bahçesinde arkadaşları ile Türkçe konuşmaları bile cezalandırılmalarına neden olmakta, ders kitaplarında Türkiye ve Türk toplumunu hakir gösteren konulara yer verilmekte, yakın tarihteki tartışmalı konular öğrencilere ödev konusu olarak verilmektedir. 

Türklerin Türkiye’de Almanca öğrenmek istemesi, Almanya’ya büyük bir sempati beslemesi, Almanya’da yaşayan Türklerin de iletişim dili olarak Türkçeyi kullanmaktan vaz geçmemesi, çocuklara ilkokuldan itibaren bütün eğitim basamaklarında Türkçenin ana dili, köken dili, yabancı dil olarak öğretilmesi konularında ısrarlı bir tutumla talepte bulunmaya devam etmesi ve Türkçenin Alman kültürü içinde çok dilliğin, çok kültürlülüğün bir parçası olarak bir zenginlik olarak kabul edilmesi her iki ülkenin yararına olacak pek çok sonucu da beraberinde getirecektir. Çok dilli ve çok kültürlü çocukların iki ülkenin geleceği için önemli bir kültürel sermaye olacağı unutulmamalıdır. Bu nedenle iki ülke arasındaki eğitim kültür konularındaki ilişkilerin esaslı bir yaklaşımla ele alınması, mevcut kültür anlaşmasının güncellenmesi, yürürlükteki ikili anlaşma ve protokollerin hayatın içinde işlerlik kazanabilmesi için iki tarafın mütekabiliyet çerçevesinde gerçekçi ve çözüm odaklı yaklaşımlarla çalışması elzem görünmektedir.

Not: Bu yazı Haber Avrupa Gazetesi Eylül 2023 sayısında yayımlanmıştır. Yazıya http://avrupa.at/tuerkiyede-almanca-almanyada-tuerkce-oegretimi/ adresinden erişilebilir. 

14 Eylül 2023 Perşembe

Türkiye’de Almanca Almanya’da Türkçe Dersi

 Türkler ile Almanlar arasında Selçuklulara kadar geri götürülebilen köklü bir ilişki vardır. Dolayısı ile Almanca da tarihin her döneminde en fazla ilgi gören dillerden biri olarak öne çıkmaktadır.

Osmanlı İmparatorluğundaki yenileşme hareketleri ve Prusya ile kurulan yakın askeri ilişkiler, Almancanın popüler bir bilim, kültür ve sanat dili olarak benimsenmesini sağlamıştı. Hatta I. Dünya Savaşından önce İstanbul’da öğretmen yetiştiren bir Alman yüksekokulu kurulması fikri bile ortaya çıkmış; savaş bu fikrin hayata geçirilmesine engel olmuştur.

İnsanlık iki dünya savaşına tanıklık etmiş, acılar çekmiş ve nihayetinde yeniden ayağa kalkmak isteyen Almanya, II. Dünya Savaşından sonra ortaya çıkan işgücü açığını kapatmak için Avrupa’nın değişik ülkelerinin yanı sıra Türkiye’den de misafir işçi almak durumunda kalmış, 31 Ekim 1961‘de imzalanan işgücü kabul anlaşlaşması sonrası birçok Türk vatandaşı Almanya’ya göç etmiş; Türkiye’deki ekonomik, sosyal ve siyasal yapılanma süreçleri de Almanya’yı Türkler için önemli bir çekim noktası haline getirmiştir. Bu durumdan Almanya’daki demografik yapı da derinden etkilenmiştir. İki ülke arasında zamanla gelişen çok yönlü ilişkiler, Almancanın popüler bir yabancı dil olarak öğrenilmesi için ek bir motivasyon nedeni olmuştur.

Milli Eğitim Bakanlığı aldığı Ağustos ayında aldığı bir kararla (Tebliğler Dergisi - Ağustos 2023 – 2789-EK2, s. 1361-1362) 2023-2024 eğitim öğretim yılından itibaren geçerli olmak üzere, Türkiye’deki Anadolu Liseleri ile Fen ve Sosyal Bilimler Liselerinin ortak dersler havuzunda yer alan „ikinci zorunlu yabancı dil“ dersi uygulamasının kademeli olarak kaldırılmasına karar vermiştir. Bu karara göre; okullarda seçmeli birinci yabancı dil dersi Akademik Çalışmalar başlıklı ders havuzunda, seçmeli ikinci yabancı dil dersi de İnsan, Toplum ve Bilim başlıklı dersler havuzunda yer almaktadır (MEB TD, S. 1362). Dolayısı ile yukarıda sayılan ortaöğretim kurumlarında okutulan ikinci yabancı dil dersi „zorunlu“ olmaktan çıkarılmış, İngilizce neredeyse okullarımızda öğretilen tek yabancı dil durumuna gelmiştir.  

Bu kararın yürürlüğe girmesinden sonra başta Almanca öğretmenleri ve bunların üye olduğu Almanca Öğretmenleri Derneği, üniversitelerimizin Alman Dili ve Edebiyatı, Almanca Öğretmenliği ve Almanca Mütercim Tercümanlık bölümlerinde çalışan öğretim elemanlarının üye olduğu GERDER (Germanistler Derneği), eğitim sendikaları kararın değiştirilmesi ve liselerde ikinci yabancı dil öğretiminin zorunlu seçmeli ders (Almanca) olarak okutulmaya devam edilmesi gerektiği yönünde görüşler ortaya koymuşlardır. Türk Eğitim Sen, Eğitim Sen, Eğitim İş gibi sendikalar da yürütmenin durdurulması amacıyla Danıştay’a dava açtılar. Konu değişik mecralarda hemen bütün paydaşlar tarafından tartışılıp, MEB’nın kararını değiştirmesi gerektiği öne sürülürken ağırlıklı husus; öğretmenlerin özlük hakları, atamaya yönelik sorunlar olmakta, Türkiye’deki dil öğretimi sorununun çözümüne yönelik değerlendirmelere fazlaca yer verilmemektedir.

MEB tarafından alınan bu karar ile Türkiye'de Almanca öğretimine bir yasaklama, engelleme söz getirilmemiştir. Almancanın ülkemizde birinci zorunlu yabancı dil olarak okutulduğu devlet ve özel öğretim kurumlarının yanı sıra, eğitim öğretim dili sadece Almanca olan okullar da bulunmakta ve bu okullar faaliyetlerine hiçbir kısıtlama olmaksızın devam etmektedir. MEB Anadolu Lisesi, Sosyal Bilimler ve Fen Lisesi türündeki okullarda zorunlu yabancı dil dersi dışındaki zorunlu ikinci yabancı dil derslerini seçmeli dersler kapsamına almış, uygulamayı da kademeli olarak hayata geçirmeye karar vermiştir.

Ülkemizde zorunlu yabancı dil dersi dünyadaki genel eğilime bağlı olarak İngilizcedir. İngilizcenin yanı sıra ikinci, üçüncü bir yabancı dili öğrenmek isteyen öğrenciler, birinci ve ikinci seçmeli yabancı dil derslerini de alma imkanına sahiptir. Burada „zorunlu seçmeli ikinci yabancı dil“ dersi ile ilgili bir düzenleme yapılmıştır, ikinci yabancı dil zorunlu olmaktan çıkarılmıştır. Bu düzenleme yalnız Almanca öğretmenlerini ilgilendirmeyip, Fransızca, İspanyolca, Japonca, Arapça gibi bütün yabancı dil öğretmenlerini ilgilendirmektedir. Ülkemizde ağırlıklı olarak ikinci yabancı dil olarak Almanca öğretildiğinden,  dersin öğretmenleri ile ilgili paydaşların değişik medya kanalları üzerinden yürüttüğü çalışmalar ön plana çıkmaktadır. Öğretmenlerimizin mesleki sorumluluk ve çalışma hayatına ilişkin kişisel kaygıları ve makul sınırlar içindeki görüş ve önerileri başta MEB karar vericileri olmak üzere, bütün ilgililerce değerlendirmeye alınması ihtimal dahilinde değerlendirilmektedir.

Konuya bir de Almanya'da yaşayan çocuklarımıza verilen Türkçe dersleri açısından bakıldığında, şu şekilde bir durum kendini göstermektedir: Almanya’daki okullarda açılan Türkçe dersleri ağırlıklı olarak MEB tarafından gönderilen öğretmenler tarafından „Türkçe ve Türk Kültürü Dersi“ adı altında verilmekte, dersin sorumluluğu da tamamen Türk misyonuna bırakılmış durumdadır. Almanlar bu dersi zorunlu ders saatleri dışında yürütülen "kültürel çalışma" olarak değerlendirmekte, okulların zorunlu/seçimlik ders çizelgelerine dahil etmemektedir. Derse devam, dersin seçimi tamamen öğrencinin isteği, velinin tercihi ve daha çok ders açılacak okul idaresi ve derslik tahsisi yapılacak şehir idaresinin tutumuna bağlıdır. Bu etkinliğin ders olarak ele alınıp, içeriğinin yapılandırılması, öğretmen görevlendirilmesi, alan uzmanlarınca hazırlanan ders kitaplarının hazırlanıp ücretsiz dağıtılması gibi konular tamamen Türkiye'nin yurt dışındaki Türklerle ilgili politikası ile ilgili hususlardır. Alman makamlarının sürece katkısı bulunmamaktadır.  

Dersin sürdürülebilirliğinin sağlanabilmesi için veliler kendi aralarında örgütlenerek Türk dilinin ve kültürünün gelecek nesillere aktarılması için yoğun bir çaba göstermektedir. MEB’nın yetişemediği yerde YTB (Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı), Yunusemre Enstitüsü ve yerel STK’ların işbirliği ile Türkçe saati, Türkçe ve Türk edebiyatı okuma etkinlikleri gibi adlar altında bir dizi etkinlik düzenlenmekteyse de bu çabalar kurumsal bir temele dayanmadığı için uzun vadede sürdürülebilir değildir. Kimi eyaletlerdeki yerel yönetimler okullarda köken dili/ana dili destek dersi gibi isimler altında seçimlik ders olarak Türkçe dersleri açmakta ise de bu derslerin öğretmenleri Alman yerel yönetimleri tarafından atanmakta, MEB'nın ne bu dersleri veren öğretmenlerle ne de dersin içeriğinin düzenlemesiyle bir ilgisi bulunmamaktadır.

Almanya'nın pek çok eyaletindeki devlet okullarında ortaokul ve lise düzeyinde zorunlu veya zorunlu seçmeli Türkçe yabancı dil (köken dili vd) dersi, pek az okulda verilmektedir. Bu da uluslararası ve uluslarüstü anlaşma, sözleşmelerin vd göçmen nüfusa ev sahipliği yapan ülkelere yüklediği yükümlülüklerden kaynaklanan bir uygulama olduğu algısı oluşturmaktadır. Türk öğrencilerin bu dersi seçmeleri, derslerin yapılacağı okullarda derslik tahsis edilmesi gibi bir dizi açık veya örtülü engellerin aşılması gerekmektedir. Bu engellerin kaldırılması, sorunların iki ülkenin eğitim uzmanları arasında yapılacak görüşmelerle çözülmesi kısa ve orta vadede mümkün görülmemektedir. Almanya'da doğuştan Alman vatandaşlığı kazanan Türk çocuklarının okulların bahçesinde dahi arkadaşları ile Türkçe konuşmaları kimi okullarda disiplin suçu kapsamında değerlendirilmekte, konu zaman zaman basın yayın organlarında da haber konusu yapılmaktadır.

Sosyal medya platformlarında Almanya'nın Türkiye'deki diplomatik temsilcilerini de konuyla ilgili tartışmalara taraf etmeye çalışanlar olduğu dikkatlerden kaçmıyor. Bu çabaların çok anlamlı olmadığı hatırdan çıkarılmamalıdır. Türk tarafı Alman muhataplarına "Madem, Almanca dersinin okullarımızdaki zorunlu ortak derslerin arasına alınmasını istiyorsunuz, Almanya'da doğuştan vatandaşlık verdiğiniz Türk çocukları için köken dili, yabancı dil gibi adlarla açılması için çalışılan Türkçe derslerinin önündeki engellerin kaldırılması konusunda işbirlikçi ve çözüm odaklı çalışmak yerine, neden çekimser davranıyorsunuz?" diye bir soru yöneltirse, Alman muhatapların ne cevap vereceklerini iyi planlamaları, düzenli olarak yapılamayan karma eğitim uzmanları toplantılarının önündeki engellerin neler olduğunu ve geçmişte alınan kararların ne zaman hayata geçirileceğine yönelik yol haritasını da Türk tarafına vermeleri müsterhamdır. 

Uluslararası İlişkiler mütekabiliyet esası üzerine kurulur. Türkiye'deki germanistlerin ve Almanca yabancı dil dersi ile ilgili diğer bütün paydaşların MEB’nın kararına karşı gösterdiği tepkilerin tarafsız bir şekilde akıl süzgecinden geçirmesi, yapılan eleştirilerin de öznel değil, nesnel ölçütlerde çözüm odaklı ortaya koyulması çalışmaları kolaylaştırıcı, ufuk açıcı bir yaklaşım olacaktır.

Argo Kullanımı

  Türkçede küfürle karışık sevgi, övgü ifadeleri vardır. Görünüşte çok masum gelen, üzerinde düşününce de derin anlamlar içeren kelimeleri b...