Türkler ile Almanlar arasında Selçuklulara kadar geri götürülebilen köklü bir ilişki vardır. Dolayısı ile Almanca da tarihin her döneminde en fazla ilgi gören dillerden biri olarak öne çıkmaktadır.
Osmanlı
İmparatorluğundaki yenileşme hareketleri ve Prusya ile kurulan yakın askeri
ilişkiler, Almancanın popüler bir bilim, kültür ve sanat dili olarak
benimsenmesini sağlamıştı. Hatta I. Dünya Savaşından önce İstanbul’da öğretmen
yetiştiren bir Alman yüksekokulu kurulması fikri bile ortaya çıkmış; savaş bu
fikrin hayata geçirilmesine engel olmuştur.
İnsanlık
iki dünya savaşına tanıklık etmiş, acılar çekmiş ve nihayetinde yeniden ayağa
kalkmak isteyen Almanya, II. Dünya Savaşından sonra ortaya çıkan işgücü açığını
kapatmak için Avrupa’nın değişik ülkelerinin yanı sıra Türkiye’den de misafir
işçi almak durumunda kalmış, 31 Ekim 1961‘de imzalanan işgücü kabul
anlaşlaşması sonrası birçok Türk vatandaşı Almanya’ya göç etmiş; Türkiye’deki
ekonomik, sosyal ve siyasal yapılanma süreçleri de Almanya’yı Türkler için
önemli bir çekim noktası haline getirmiştir. Bu durumdan Almanya’daki
demografik yapı da derinden etkilenmiştir. İki ülke arasında zamanla gelişen
çok yönlü ilişkiler, Almancanın popüler bir yabancı dil olarak öğrenilmesi için
ek bir motivasyon nedeni olmuştur.
Milli
Eğitim Bakanlığı aldığı Ağustos ayında aldığı bir kararla (Tebliğler Dergisi -
Ağustos 2023 – 2789-EK2, s. 1361-1362) 2023-2024 eğitim öğretim yılından
itibaren geçerli olmak üzere, Türkiye’deki Anadolu Liseleri ile Fen ve Sosyal
Bilimler Liselerinin ortak dersler havuzunda yer alan „ikinci zorunlu yabancı
dil“ dersi uygulamasının kademeli olarak kaldırılmasına karar vermiştir. Bu
karara göre; okullarda seçmeli birinci yabancı dil dersi Akademik Çalışmalar
başlıklı ders havuzunda, seçmeli ikinci yabancı dil dersi de İnsan, Toplum ve
Bilim başlıklı dersler havuzunda yer almaktadır (MEB TD, S. 1362). Dolayısı ile
yukarıda sayılan ortaöğretim kurumlarında okutulan ikinci yabancı dil dersi „zorunlu“
olmaktan çıkarılmış, İngilizce neredeyse okullarımızda öğretilen tek yabancı
dil durumuna gelmiştir.
Bu
kararın yürürlüğe girmesinden sonra başta Almanca öğretmenleri ve bunların üye
olduğu Almanca Öğretmenleri Derneği, üniversitelerimizin Alman Dili ve
Edebiyatı, Almanca Öğretmenliği ve Almanca Mütercim Tercümanlık bölümlerinde
çalışan öğretim elemanlarının üye olduğu GERDER (Germanistler Derneği), eğitim
sendikaları kararın değiştirilmesi ve liselerde ikinci yabancı dil öğretiminin
zorunlu seçmeli ders (Almanca) olarak okutulmaya devam edilmesi gerektiği
yönünde görüşler ortaya koymuşlardır. Türk Eğitim Sen, Eğitim Sen, Eğitim İş
gibi sendikalar da yürütmenin durdurulması amacıyla Danıştay’a dava açtılar. Konu
değişik mecralarda hemen bütün paydaşlar tarafından tartışılıp, MEB’nın
kararını değiştirmesi gerektiği öne sürülürken ağırlıklı husus; öğretmenlerin
özlük hakları, atamaya yönelik sorunlar olmakta, Türkiye’deki dil öğretimi
sorununun çözümüne yönelik değerlendirmelere fazlaca yer verilmemektedir.
MEB
tarafından alınan bu karar ile Türkiye'de Almanca öğretimine bir yasaklama,
engelleme söz getirilmemiştir. Almancanın ülkemizde birinci zorunlu yabancı dil
olarak okutulduğu devlet ve özel öğretim kurumlarının yanı sıra, eğitim öğretim
dili sadece Almanca olan okullar da bulunmakta ve bu okullar faaliyetlerine
hiçbir kısıtlama olmaksızın devam etmektedir. MEB Anadolu Lisesi,
Sosyal Bilimler ve Fen Lisesi türündeki okullarda zorunlu yabancı
dil dersi dışındaki zorunlu ikinci yabancı dil derslerini
seçmeli dersler kapsamına almış, uygulamayı da kademeli olarak hayata
geçirmeye karar vermiştir.
Ülkemizde
zorunlu yabancı dil dersi dünyadaki genel eğilime bağlı olarak İngilizcedir.
İngilizcenin yanı sıra ikinci, üçüncü bir yabancı dili öğrenmek isteyen
öğrenciler, birinci ve ikinci seçmeli yabancı dil derslerini de alma
imkanına sahiptir. Burada „zorunlu seçmeli ikinci yabancı dil“ dersi ile
ilgili bir düzenleme yapılmıştır, ikinci yabancı dil zorunlu olmaktan
çıkarılmıştır. Bu düzenleme yalnız Almanca öğretmenlerini ilgilendirmeyip,
Fransızca, İspanyolca, Japonca, Arapça gibi bütün yabancı dil öğretmenlerini
ilgilendirmektedir. Ülkemizde ağırlıklı olarak ikinci yabancı dil olarak
Almanca öğretildiğinden, dersin öğretmenleri ile ilgili paydaşların
değişik medya kanalları üzerinden yürüttüğü çalışmalar ön plana çıkmaktadır.
Öğretmenlerimizin mesleki sorumluluk ve çalışma hayatına ilişkin kişisel
kaygıları ve makul sınırlar içindeki görüş ve önerileri başta MEB karar
vericileri olmak üzere, bütün ilgililerce değerlendirmeye alınması ihtimal
dahilinde değerlendirilmektedir.
Konuya
bir de Almanya'da yaşayan çocuklarımıza verilen Türkçe dersleri açısından bakıldığında,
şu şekilde bir durum kendini göstermektedir: Almanya’daki okullarda açılan Türkçe
dersleri ağırlıklı olarak MEB tarafından gönderilen öğretmenler tarafından „Türkçe
ve Türk Kültürü Dersi“ adı altında verilmekte, dersin sorumluluğu da tamamen
Türk misyonuna bırakılmış durumdadır. Almanlar bu dersi zorunlu ders saatleri
dışında yürütülen "kültürel çalışma" olarak değerlendirmekte, okulların
zorunlu/seçimlik ders çizelgelerine dahil etmemektedir. Derse devam,
dersin seçimi tamamen öğrencinin isteği, velinin tercihi ve daha çok ders
açılacak okul idaresi ve derslik tahsisi yapılacak şehir idaresinin tutumuna
bağlıdır. Bu etkinliğin ders olarak ele alınıp, içeriğinin yapılandırılması,
öğretmen görevlendirilmesi, alan uzmanlarınca hazırlanan ders kitaplarının
hazırlanıp ücretsiz dağıtılması gibi konular tamamen Türkiye'nin yurt dışındaki
Türklerle ilgili politikası ile ilgili hususlardır. Alman makamlarının sürece
katkısı bulunmamaktadır.
Dersin
sürdürülebilirliğinin sağlanabilmesi için veliler kendi aralarında örgütlenerek
Türk dilinin ve kültürünün gelecek nesillere aktarılması için yoğun bir çaba göstermektedir.
MEB’nın yetişemediği yerde YTB (Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı), Yunusemre Enstitüsü ve yerel STK’ların işbirliği ile Türkçe saati,
Türkçe ve Türk edebiyatı okuma etkinlikleri gibi adlar altında bir dizi
etkinlik düzenlenmekteyse de bu çabalar kurumsal bir temele dayanmadığı için uzun
vadede sürdürülebilir değildir. Kimi eyaletlerdeki yerel yönetimler
okullarda köken dili/ana dili destek dersi gibi isimler altında seçimlik ders
olarak Türkçe dersleri açmakta ise de bu derslerin öğretmenleri Alman
yerel yönetimleri tarafından atanmakta, MEB'nın ne bu dersleri veren
öğretmenlerle ne de dersin içeriğinin düzenlemesiyle bir ilgisi
bulunmamaktadır.
Almanya'nın
pek çok eyaletindeki devlet okullarında ortaokul ve lise düzeyinde zorunlu veya
zorunlu seçmeli Türkçe yabancı dil (köken dili vd) dersi, pek az okulda
verilmektedir. Bu da uluslararası ve uluslarüstü anlaşma, sözleşmelerin vd
göçmen nüfusa ev sahipliği yapan ülkelere yüklediği yükümlülüklerden
kaynaklanan bir uygulama olduğu algısı oluşturmaktadır. Türk öğrencilerin bu
dersi seçmeleri, derslerin yapılacağı okullarda derslik tahsis edilmesi gibi bir
dizi açık veya örtülü engellerin aşılması gerekmektedir. Bu engellerin
kaldırılması, sorunların iki ülkenin eğitim uzmanları arasında yapılacak
görüşmelerle çözülmesi kısa ve orta vadede mümkün görülmemektedir. Almanya'da
doğuştan Alman vatandaşlığı kazanan Türk çocuklarının okulların bahçesinde
dahi arkadaşları ile Türkçe konuşmaları kimi okullarda disiplin suçu kapsamında
değerlendirilmekte, konu zaman zaman basın yayın organlarında da haber konusu
yapılmaktadır.
Sosyal medya platformlarında Almanya'nın Türkiye'deki diplomatik temsilcilerini de konuyla ilgili tartışmalara taraf etmeye çalışanlar olduğu dikkatlerden kaçmıyor. Bu çabaların çok anlamlı olmadığı hatırdan çıkarılmamalıdır. Türk tarafı Alman muhataplarına "Madem, Almanca dersinin okullarımızdaki zorunlu ortak derslerin arasına alınmasını istiyorsunuz, Almanya'da doğuştan vatandaşlık verdiğiniz Türk çocukları için köken dili, yabancı dil gibi adlarla açılması için çalışılan Türkçe derslerinin önündeki engellerin kaldırılması konusunda işbirlikçi ve çözüm odaklı çalışmak yerine, neden çekimser davranıyorsunuz?" diye bir soru yöneltirse, Alman muhatapların ne cevap vereceklerini iyi planlamaları, düzenli olarak yapılamayan karma eğitim uzmanları toplantılarının önündeki engellerin neler olduğunu ve geçmişte alınan kararların ne zaman hayata geçirileceğine yönelik yol haritasını da Türk tarafına vermeleri müsterhamdır.
Uluslararası
İlişkiler mütekabiliyet esası üzerine kurulur. Türkiye'deki germanistlerin ve Almanca
yabancı dil dersi ile ilgili diğer bütün paydaşların MEB’nın kararına karşı
gösterdiği tepkilerin tarafsız bir şekilde akıl süzgecinden geçirmesi, yapılan eleştirilerin
de öznel değil, nesnel ölçütlerde çözüm odaklı ortaya koyulması çalışmaları
kolaylaştırıcı, ufuk açıcı bir yaklaşım olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder