Dil, genel bir ifade ile insanların ihtiyaçlarını, duygu ve düşüncelerini
anlatmaya yarayan bir araçtır. Yazılı, sözlü, işaret vb. alanlarda içinde yaşanan
kültüre göre gelişim ve değişim gösterir.
Günümüzde bir dilin güçlü olması veya bir başka dile göre daha üstün
görülmesi; o dilin anlatım gücüyle ilişkili olmaktan ziyade, o dili
kullananların sosyal, ekonomik ve siyasal güçleriyle ilişkilidir. İngilizcenin
uluslar arası dil olmasının arka planında aslında bu özellikler vardır. Her
kültürün taşıyıcısı kendi sosyal çevresinde günlük ihtiyacını karşılayabilecek
söz dağarcığına sahiptir. Arapça konuşanlar deve, Eskimo dilini konuşanlar da
kar ile ilgili onlarca farklı kelime türetmiştir. Bu çoklu anlatım o dilin
zenginliğinden ziyade dili kullananların ihtiyaçlarının karşılanmasıyla
ilgilidir.
Genellikle tek dilli geleneksel hayat biçiminin hüküm sürdüğü dönemlerde
kullanılan ilk ve genellikle tek dil bireyin anadili olarak tanımlanıyordu. Bu
kavram; bireyin annesinin ve buna bağlı olarak doğuştan getirdiği, içine
doğduğu kültürün dili olarak kabul görmekte ve anadili olarak tanımlanmaktadır.
Hayatın döngüsü içinde dillerin ve kültürlerin iç içe geçmesi nedeniyle,
bilimsel alanda kullanılan kavramlar da değişim göstermiş; daha çok birinci,
ikinci, üçüncü dil kavramları kullanılmaya başlanmıştır. Bu sıralamada iki
dilli ortamlarda yaşayan ve iki ayrı dili konuşan bireyler için iki dilli
tanımı yapılmakta; anadili de bireyin annesinin konuştuğu dilden ziyade,
kendini en rahat ifade edebildiği dil olarak tanımlanmaya başlanmıştır. Bireylerin
ikiden fazla dili konuşması durumunda da çok dillilik kavramı ortaya çıkmış;
hatta çok dillilerin birden fazla anadilinin olup olmadığı tartışmaları gündeme
gelmiştir.
Uluslararası dolaşım ve göç hareketleri ile bireylerin farklı dilsel ve
kültürel çevrelerle etkileşime girmesine bağlı olarak anadili yerine, bireyin
geldiği ülke ve kökeni ile bağlantı kurularak anadili yerine köken dili kavramı
da kullanılmaya başlanmıştır. Örneğin Türkiye’de tek dilli ortamlarda yaşayanlar
için Türkçe anadilidir. İki veya çok dillilik kuramına göre yapılan sıralamaya
göre birinci dildir. Türkçeden sonra öğrenilen ilk yabancı dil; genel dil
sıralamasında ikinci dildir. Bu bağlamda Türkiye’de öğrenilen Almanca yabancı
dildir. Birey Türkiye’de değil de Almanya’da yaşıyorsa, Türkçeden sonra veya
Türkçenin yanı sıra öğrenilen daha doğrusu edinilen Almanca ikinci dildir. Almanya’ya
göç edenlerin çocuklarının evde konuştuğu birinci dil olan Türkçe bize göre
anadili, yaşadıkları baskın kültürün taşıyıcılarına göre köken dilidir.
Diller arasında gidip gelmelerin yoğun olduğu süreçlerde, karşılaştırma
yapılması da kaçınılmaz olmaktadır. Bazen bir dile yeterince hâkim olunamaması,
o dilin zenginliği veya ifade gücüne ilişkin eksik ya da hatalı
değerlendirmeler yapılmasına neden olabilmektedir. Örneğin; akrabalık
ilişkileri açısından bakıldığında Türkçe ile Almanca arasında belirgin bir fark
olduğu görülmektedir. Bu fark ne Türkçenin zenginliğini ne de Almancanın
yetersizliğini gösterir, aksine dillerin ve kültürlerin farklı özelliklerini
ortaya koyar. Almanca dayı ve amca kelimelerine karşılık Onkel; teyze hala kelimelerine karşılık olarak da Tante kullanılır. Türkçede bu kavramları
birbirinden ayırmak için kullanılan bağlamın yanı sıra kimi zaman örneğin amca
için Onkel väterlicherseits, dayı için Onkel mütterlicherseits gibi
başka kelimelerle açıklama yapılması gerekebilir. Kayınbirader ve enişte
kelimeleri Almancada Schwager ile
karşılanırken, baldız ve görümce kelimelerine karşılık bir kavram
bulunmamaktadır.
Hangi dil olursa olsun, dilin gücünü anlatırken ihtiyaçlara bağlı olarak
üretilen kelimelerden ziyade, o dilin betimleme, anlatma becerisinin öne çıkarılması
gerekir. Duygu ve düşüncelerin aktarılması yalın bir şekilde yapılabilir. Ancak
konuşan kişinin ifadesine yükleyeceği derinliği, abartıyı, yoğunluğu ya da
şiddeti ifade edebilmesi ancak deyimlerle mümkün olabilir. Öfkelenmek, kızmak,
küplere binmek aynı türden duyguları anlatır. Şeyh Galip’in “Onlar ki kelama
can verirler” dizesi bunun yalın bir örneğidir. Bunlar da dilin kültürel yönünü
ortaya koymaktadır. Türkçe bu anlamda geçmişten geleceğe uzanan köklü ve
unutulmaması gereken bir kültürün taşıyıcısıdır ve Türkçe konuşan her bir bireyin
konuştuğu dil kültürünü ve kimliğini ortaya koyar.
Çok dilli ortamlarda tek dilli yaşamak yerine, iki dili de çok iyi öğrenmek
gerekir. Toplumsal ve sosyal ortamlarda
kabul görmek için Almanca, geçmişle gelecek arasında bağ kurabilmek için
Türkçe. Unutmayın; diliniz kimliğinizdir.
Not: Bu yazı Duygu'lu Yaşam ve Sağlık Dergisi'nin Ağustos 2020 sayısında yayımlanmıştır.
Çakır, M. (2020). Diliniz Kimliğinizdir. Neuro-Psychiatrisches Zentrum Riem. (Hrsg): Duygu'lu Yaşam ve Sağlık Dergisi. Ağustos 2020. ss. 10-11.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder