6 Haziran 2017 Salı

Geçmişi öğrenmek, geleceğe hazırlık yapmak için

Her sayıda yaşadıklarımla okuduklarımı birleştirip, hayatın gerçeklerini bilimsel araştırmalara uygun olarak aktarmaya özen gösteriyorum. Üzerinde durduğum konular da genellikle Türklerin yaşadığı çok kültürlü çevrede kabul görebilmesi için yaşadıkları ülkenin dilini iyi öğrenmesi; rahat, huzurlu bir hayat sürebilmesi için de bulundukları sosyal çevreye uyum sağlaması; bu durumu yaşam biçimi haline getirirken de kendi köken dillerinden ve kültürlerinden kopmaması üzerine oluyor. Biraz karmaşık gelebilir, ama hayatın kendi gerçeğinden daha açık ve anlaşılır.

Milletleri millet yapan tarihleri kadar kültürleridir. Hayatı yaşamak kültür işidir. İnsanlar belli bir kökten beslenen kültürü üretemezse, içinde bulunduğu kültürün ürünü olan hayatı yaşamaya başlar. Bu durum köken kültürünün gelecek kuşaklara aktarılmasını sekteye uğratır. Çünkü dil, kültürün önemli bir taşıyıcısı ve gelecek kuşaklara aktarıcısıdır. Türkçenin öğrenilmesi ve yetişen kuşaklara öğretilmesi bu nedenle önem kazanmaktadır.

Avrupalı Türklerin geçmişi ile geleceği arasındaki köprüyü oluşturan ve ses bayrağımız olan Türkçeye gerekli önemin verilmesi, ikinci dildeki eksiklerin giderilmesi herkes tarafından milli bir dava olarak görülmesi, aynı zamanda Türk kültürünün ihmal edilmemesi gerekir.

Avrupalı Türkler tarafından kurulan bütün sivil toplum kuruluşlarının eğitim konusunu doğrudan veya dolaylı bir görev ve sorumluluk alanı olarak gördüğü, bu konuda görüş ayrılığına düşmediği izlenilmekle birlikte, ortak hareket etme konusunda yetersizlikleri söz konusudur. Bütün dernekler, düzenleyecekleri etkinliklerde eğitim konusunu aktarırken, dil öğretimine ayrı bir başlık açmalı; okul çağındaki çocukların Türkçe derslerine olan ilgisini artıracak projeler hazırlamaya ve onları derslere devam etmeye özendirecek kampanyaları geliştirmeye çalışmalıdır. Bunu yaparken de halen devam eden derslerden istenen verimin alınması için okullardaki eğitim ortamlarının düzenlenmesine yönelik çalışmalara önem vermelidir. Hazırlanacak ortak projelerde sadece Türkiye kökenli veliler ile değil; yerel yönetimler, okul yönetimleri ve öğretmenler ile de işbirliği imkânları araştırılabilir. Türkçe derslerinin bütün eğitim kurumlarında düzenli ve sürdürülebilir şekilde öğretilebilmesi için okul-öğrenci-veli arasında sıkı işbirliği imkânları geliştirilmeli; konuyu siyasallaştırmaya çalışanlara fırsat verilmemelidir.

Avusturya’da okul çağında olan ve anadili Almanca olmayan öğrenciler, kimi özel şartların sağlanması halinde, kendi ana dillerinde haftada 2 ile 6 saat arasında değişen süreyle eğitim alabilmektedir. Bütün çocuklara ilkokuldan önceki hazırlık sınıfında, ilkokulda ve takip eden okullarda anadili eğitimi zaten verilmektedir. Bu derslerde görev alan öğretmenler de Avusturyalı yerel yönetimlerce istihdam edilmektedir. Derslere katılım mevcut şartlarda zorunlu olmayıp, gönüllülük esasına bağlıdır. Bu dersler notsuz veya nota bağlı eğitim şeklinde düzenlenebilmektedir. Bu dersler okul yönetimleri ve okullarda görevli Türkçe öğretmenleri ile işbirliği yapılarak daha verimli bir etkinliğe dönüştürülebilir; çocukların bu derslere katılımı özendirilebilir.

Burada özellikle vurgulanması gereken bir diğer husus da Avusturyalı yöneticilerin anadili Almanca olmayan öğrencilere anadili öğretilmesi konusunda engel çıkarmamasına rağmen, velilerin ilgisizliği ve öğrencilerin devamsızlığı nedeniyle açılamayan dersler konusudur. Yerel yönetimler mevzuat gereği imkânı sağlıyor, öğretmen tahsis ediyor, çocuklar derse devam etmiyor ve açılan dersler kapatılıyor. Bu durumun önüne geçilmesi, tahsis edilen kaynakların iyi değerlendirilmesi gerekir. Eğitim toplumsal ilerleme, gelişme ve sınıf atlamamın en etkili araçlarından biri olmasına karşın, kimi velilerin bu konuya yeterince eğilmedikleri, çocuklarının hangi okulda, hangi sınıfa gittiği konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıkları, bu bilgi eksikliğini ortadan kaldıracak, velilerdeki zihinsel değişimi sağlayacak girişimlere gereksinim olduğu açıktır.

Burada ana dili olarak Türkçenin önemi, “çocuğun önce yakın aile çevresinden daha sonra ilişkili olduğu çevrelerden öğrendiği, bilinçaltına inen ve onun toplumla en güçlü bağlarını oluşturan dil” (Aksan 1975:426) olmasından kaynaklanmaktadır. Çok dilli ortamlarda anadili toplumun yapı harcı, ikinci bir dilde de kurulacak bireysel hayatın temelidir ve yukarıda da değinildiği üzere geçmiş ile gelecek arasında önemli bir köprüdür.

Anadilde kazanılmış düşünce kalıpları ne kadar çok olursa, bunların ikinci dile aktarımı ve o dili edinme süreci de o denli kolay olur. İçinde yaşadıkları çok kültürlü toplum gerçeğinden ötürü, iki dili de ileri düzeyde bilmek zorunda olan çocuklar üzerinde yapılan bilimsel araştırmalar, iki dilin de iyi bilinmesinin çocuğun zihinsel gelişimine olumlu katkıda bulunduğunu göstermiştir (Ergenç 1991: 62).

Kendi dil ve kültürlerini tam olarak öğrenemeyen çocukların ve gençlerin, yaşadıkları ülkenin dil ve kültürüne uyum sağlaması imkânsız değilse bile çok zordur. Anadili bir yandan özgüveni pekiştirirken öbür yandan öğrenilen ikinci bir dil bireyin kendi ayakları üzerine sağlam basmasını sağlar.

Geleceğin Avrupası çok kültürlü ve çok dilli bir coğrafya görünümünü alacaktır. Bu durum göz önüne alındığında yapılacak ilk çalışma, uygulanan eğitim modellerini geleceğin şartlarına göre gözden geçirmek olacaktır. İki ya da çok dilli, çok kültürlü eğitimi içeren, birleştirici modeller, toplumsal barış ve hoşgörü ortamının oluşturulmasına katkı sağlayacaktır.

Bugün yaşananlar, geçmişte “istikbalini gurbette arama” tercihinin sonucudur. Bu tercih bazen sahibini, bazen de bütün toplumu etkiler. Avrupalı Türkler çocuklarının iyi ve kaliteli bir eğitim almaları için özen gösterir, okullardaki anadili derslerini yeterince benimserse, geçmişi öğrenme ve geleceğe hazırlık yapma fırsatını bugünden kazanmış olurlar. Eğitim ürünü geç alınan, ama etkisi güçlü bir ekonomik yatırımdır.

Not. Bu yazı Europa Journal - Haber Avrupa Gazetesi'nin Mayıs 2017 sayısı için hazırlanmıştır. Gazeteye http://www.europa-journal.net/images/kolumnen/mai2017/cakir052017.jpg adresinden ulaşmak mümkündür.

Kaynaklar

  1. Aksan, Doğan. (1975), Anadili, Türk Dili XXXI!285, 424-434.
  2. Ergenç, İclal (1991). Yurtdışındaki Türk Çocuklarının Anadili Sorunu. URL: http://e-dergi-marmara.dergipark.gov.tr/download/article-file/273322 (12.04.2017).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Argo Kullanımı

  Türkçede küfürle karışık sevgi, övgü ifadeleri vardır. Görünüşte çok masum gelen, üzerinde düşününce de derin anlamlar içeren kelimeleri b...