24 Mart 2021 Çarşamba

Korkma!

Geçenlerde bir arkadaşıma “Nasılsın?” diye mesaj attım. “İyiyim, hem de çok iyiyim” diye manidar bir cevap verdi. Sonra düşündüm. “Nasılsın?” diye sorarken daha özenli davranmam gerekirdi. Öyle ya “İyi değilim” dese ne yapabileceğimi öngörebilmiş miydim? O an bir derdi olsaydı, onca saat öteden çözebilecek miydim?


Sonra bu sorunun dilimizdeki felsefi derinliğini araştırdım. Bulduklarım, okuduklarım Türkçemizin inceliklerinden, ayrıntılarından birini Anadolu’nun kadim kültüründen bir başka boyutu, farklı bir bakış açısını daha karşıma çıkardı.

Kadim kültürümüzde herkesin her önüne gelene “Nasılsın?” diye sormadığını gördüm. Örf ve adetlerimizde insanlar kendinden büyüğe “Nasılsınız?” diye sormadan önce durup, düşünürmüş. Anlatıldığına göre; bu soruyu yöneltenler karşıdakinin bütün müşkülünü halledecek, derdine derman olacak yeterliliğe ve yetkinliğe sahip olmalıymış ki “Nasılsın?” diye sorabilsin. Usulen yaş veya makam olarak küçük olanlar büyüğe değil de büyükler küçüğe “Nasılsın?” diye sorarmış. Aksi halde yapılan saygısızlık bir yana, söylenen söz de hem havada kalmaya mahkûm hem de boşa sarf edilmiş bir söz olmaktan öte geçmezmiş.  Peki, ne yapmak lazım gelirmiş? Üst olanlar “Nasılsınız?” deyince “Sağ olun” deyip kesmeli; “Siz nasılsınız?” diye karşılık vermemek; ast üst ilişkisi yoksa karşıdakinin yaşına hürmeten, “Efendim, afiyette misiniz?” demek yeterliymiş. İşte bu da Türk tefekkür âleminin, derin ve ince düşünce dünyasının dışa vurumu, yansımasıymış.

Gelelim konunun inanç ile ilgili diğer yönüne; "İnanan kişi, her hâl ve şartta iyidir" yani özgün biçimiyle "Elhamdülillahı ala külli halen"  (Hadis-i Şerif). Bu cevap ayan beyan kültürümüzde şikâyete yer olmadığını anlatıyor. "İnsan içinde iyiliği taşıyorsa her hal ve durumda iyidir.” diyor İbrahim Kalın[1]; “İyinin başına kötülük gelebilir ama iyi insanda kötü hal olmaz; iyi kendi iç dünyasına kötülüğü taşımaz." Dolayısı ile beşer şaşırıp kötülük yapsa da İyilerin başına hiçbir zaman beşeri kötülük anlamında açıklanabilen kötü bir durum gelmez. Çünkü insan iyi olmayı kendine bir hedef olarak benimsemişse, zıtlar yani iyi ile kötü bir araya gelmez. Zaten iyi insanın kötü olanla ne işi olabilir ki? İyi bir insansan, istediğini yapmakla iyilik yapmış olur zaten. Bu nedenle, Seneca'nın ifadesi ile "İyilerin başına hiçbir zaman kötü bir şey gelmez."

İnsan, yaşadığı halden şikâyet etmek yerine yaşadığı her anı; içinde bulunduğu bir dem, bir imtihan olarak görmelidir. Bizim kültürümüzde "Her imtihan bir ikramdır, her imkân bir imtihandır." Dolayısı ile "İnsan içindeki iyiliği muhafaza edebiliyorsa, dışarda ne yaşanırsa yaşansın" çok da önemli değildir. Çünkü “İnsan her neye bakarsa kendi yüzüdür. Kimde ne görürse kendi özüdür” felsefesini bu anlamda ifade eder.

İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un marşımızı yazmaya başlarken ilk sözünün “Korkma!” olması da bu kültürümüzün yansımasıdır. Bu söz, sıradan değil; derin bir inanç ve anlayışın eseridir. Tıpkı Peygamberimiz, Hz. Muhammed’in (SAV), Hz. Ebubekir ile Medine'ye hicret ettiği sırada gizlendiği Sevr Dağı ve mağarasında, kendilerini öldürme kastı ile takip edenlerin mağaraya yaklaştığında, tedirgin olan Ebu Bekir’e dediği gibi “Korkma! Ey Ebu Bekir; Allah bizimledir.” İnanç sahiplerine göre; Allah’ın sözü yücedir. Çünkü Allah üstündür, hikmet sahibidir (Tevbe 9/40). Bugünlerde ulusal marş olarak kabul edilişinin 100. yılını kutladığımız İstiklal Marşı’mız da Türk milletinin tarih sahnesine yeniden çıkışına tanıklık eden bir ruh halinde ortaya yazılmıştır. Türk milletinin yeniden ayağa kalkışının destanı olan bu marş; bugünün gençleri için eşsiz bir nasihat, gelecek kuşaklara aktarılması gereken bir emanet, geçmişten geleceğe uzayıp giden nesiller arasındaki kuvvetli bir bağdır.

Derler ya "Kemalât teferruatta saklıdır." Yani bütün iyilik ve güzellikler ayrıntıda gizlidir.  Bir tarafta "Bülbül ahlat ağacına kondu" demek var. Öbür tarafta “Kuş ağaca kondu” demek. İnsan hayatında her ayrıntı önemlidir. Bülbülü sıradanlaştırıp kuşa çevirmek; ahlatı sıradanlaştırıp oduna çevirmek bizim kültürümüze göre değildir. Biz can içinde canı, cananı arayan bir milletin evlatlarıyız. Dolayısı ile Türkçe dersine giden, Türk dilini ve kültürünü öğrenen çocuklarımız sadece günlük konuşmayı öğrenmiyor, aksine bir yandan kültürümüzü ve içerdiği derin anlamları, öte yandan da kuşun, ağacın, yaban armudunun adını, türünü öğreniyor. Yani çocuk, evde aile içinde konuştuğu Türkçenin dışına, mana âlemine çıkıyor. "Kuş ağaca kondu değil; bülbül ahlat ağacına kondu” derken, konuştuğu dile ayrı bir incelik, ayrı bir letafet katıyor ki bu anlatım şekli, insanın çevresindeki varlığa iki farklı bakış açısını da ortaya koyuyor. İnsanı, kâinatı, doğayı zenginleştiriyor. “Bu neyin, hangi anlayışın ürünü?” diye soranlara cevap, yani Türkçe dersinin manası burada.

Hayatta “İnsan yaşadığı, yaşattığı kadardır. Kelam onu yüceltmez amel ve istikamet yüceltir” derler büyükler. O halde yolumuzun dilimizi, kültürümüzü yücelten; kuşaktan kuşağa aktarmaya çalışanların tarafında olmasına özen göstermeliyiz. Bunu yaparken Türk olduğumuzu, Türkçe konuştuğumuzu utanmadan, sıkılmadan, başımız dik, alnımız ak olarak anlatabilmeliyiz. Çocuklarımıza iyi bir eğitim aldırarak, onları iyi ile kötü arasında hür iradeleri ile seçim yapabilecek bilgi birikimi ile donatmamız gerekir. Bilindiği üzere, “şerrin yaratılması şer değildir; yaratılanı şerde kullanmak şerdir”. İyi ile kötünün ayırdında olan insan; şer olarak bilineni hayra çevirebilecek donanımı da eğitimle kazanır. Eğitimde başarının sırrı da dilde ve düzenli çalışmakta gizlidir.

Her bir çocuk bir sanat eseri gibi şekillendirilmeye muhtaçtır. Makro düzeyde baktığınız zamana bir sanat eserinin büyüklüğü, mikro alandaki uyumdan kaynaklanmaktadır. Bu uyumun ortaya çıkardığı büyüklüğün sınırları da küçüklerin birbiriyle tutarlı olması, bütünlük sağlaması ile mümkündür.

Dil ile kültürün bağı koparıldığında geride ne dil ne kültür ne de inanç kalır. Milletleri ayakta tutan dilidir; kimliğidir.

 

Not: Bu yazı Post Aktüel Gazetesi Mart 2021 sayısında yayımlanmıştır. Mustafa Çakır (2021). Korkma. Post Aktüel Gazetesi. Mart 2021. s. 10.



[1] İbrahim Kalın. Kötülük Neden Var? Kendi Gökkubbemiz. URL: https://www.youtube.com/watch?v=yECl1xG3Et8 (08.03.2021).


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Argo Kullanımı

  Türkçede küfürle karışık sevgi, övgü ifadeleri vardır. Görünüşte çok masum gelen, üzerinde düşününce de derin anlamlar içeren kelimeleri b...