3 Ekim 2013 Perşembe

Alfabe ve anadilinde eğitim tartışmaları



"'Mükemmel' geçmişte, ardımızda değil gelecekte, ufkumuzda olmalıdır." Bertrand Russell, 1872-1970

 
Demokratikleşme Paketi için “fevkalâde dikkatle ve özenle hazırlanmış, her türlü ayrıntısı düşünülmüş, son yarım asrın en radikal reformlarını ihtiva etmektedir ve son derece olumlu bir pakettir” (örn. Güzel 2013) diyenler olduğu gibi, paket içinde öngörülen kimi açılımlara farklı boyutlarda tepki gösterenler ve tarih tekerrür ediyor diye karaları bağlayanlar da var. Ben hangi gruba yakın olduğumu belirtmek yerine, konunun günlük kıyl ü kâli mûcib [dedikoduya elverişli] yönünü bir kenara bırakıp uzmanlık alanımla ilgili kısma değinmeye, tarihe not düşmeye çalışacağım.
 
Bilimsel olma iddiası taşımayan, ama bilimsel kuramlara göre yapılandırılmış bu kısa yazımda dilin durağan olmadığını, aksine yaşayan bir organizma olduğunu anlatacak; ardından 1928 yılında Türkiye Türkçesi için oluşturulan alfabe ile Türkiye Türkçesinin özellikleri hakkında özet bilgi vereceğim. Ardından Türkçe alfabeye x, q, w gibi harflerin ilave edilip edilmemesi konusundaki kişisel, akademik görüşlerimi sunacağım. İlerleyen bölümlerde ise anadilde eğitim ile anadili öğretimi konularındaki görüşleri ve önerileri bir blog yazısı sınırlılıkları içinde birbirinden ayrıştırarak değerlendireceğim.
 
Dil yaşayan bir organizmadır; yapay müdahaleyi kaldırmaz

Yeniden açılan yeni bir açılım paketinin tartışıldığı bugünlerde, 01.11.1928 tarihli Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun (No. 1353, RG. 03.11.1928/1030) ve bu kanunla yürürlüğe giren “Bütün mekteplerin Türkçe yapılan tedrisatında Türk harfleri kullanılır. Eski harflerle matbu kitaplarda tedrisat icrası memnudur” (Md. 9) hükmü “demokratikleşme paketinin açıklanmasıyla birlikte” kamuoyunda tartışmaya açılıyor. Hatta Türkiye Türkçesi için hazırlanan alfabeye artık X, Q ve W harflerinin de ilave edildiği; Türkiye’de X, Q ve W harflerinin kullanımına ilişkin (aslında mevcut olmayan bir yasağın) da kaldırıldığı söyleniyor.
Öncelikle şu hususun bilinmesinde fayda var: Türkiye’de bu harflerin kullanılması yasak değil; yasak olduğuna ilişkin görüşler eksik bilgi içeriyor. Çünkü sokağa çıkan hemen herkes bir yerlerde bu harflerin kullanıldığı tabelaları görebilir. Hemen her ortamda Almanca, İngilizce, Fransızca vd. alfabelerinde yer alan bu harflerin kullanıldığı ortamları saymak etmek mümkün. Hatta Batı dillerinin dışında kalan diğer dillerde (örn. Arapça) de yazışmak mümkün.
 
Bununla birlikte, her dilin kendi alfabesi, diğer dillerden bağımsız olarak kullanılır. Her millet ulusal dilinin alfabesini hazırlarken, kendi ihtiyacını karşılayıp karşılamama konusuna göre karar verir. Türkiye Türkçesi için Latin alfabesinden aktarım yapılırken bu harflere gerek duyulmamış ve nihayet 21’i ünsüz, 8’i ünlü olmak üzere toplam 29 harf yeterli görülmüş (Korkmaz 1991). Bu arada alfabenin sade, kolay öğrenilebilir olması tercih edilmiş.
 
Diğer dillere gelince, her dilin uzmanları kendi ihtiyaçlarına göre karar alıp uygulayabilir; uygulama sırasında ihtiyaç duyduklarında da daha önce aldıkları kararı revize ederek, harf ilave edebilir veya eksiltebilirler. Azerbaycan Türkleri alfabelerini (Azərbaycan əlifbasını) hazırlarken Türkiye’de gündemde tutulmaya çalışılan bu harflerin yanı sıra, Türkiye Türkçesinde kullanılmayan başka harflerin de kullanılmasını benimsemiş (Bkz. Karakılıç ve Aydın 2010). Çünkü yaşanılan coğrafya ve o coğrafyada yetişen insanların anatomik yapıları, farklı sesler üretebilir veya bir başka coğrafyadaki sesi farklı bir tonda sesletebilir. Her bir sesin farklı tonunun alfabeye alınması diye de bir uygulama yoktur (Demir 2011, 13). Bu durumu Demir (2011: 7) şu şekilde açıklamış:

Dil, her şeyden önce seslerden oluşur. Ancak insan çok daha fazla ses çıkarabilecekken, gerçek diller sınırlı sayıda sesle yetinir. Her doğal dilin kendine özgü bir ses dağarcığı vardır. Diller, diğer yönleri gibi, sesleri açısından da üstün­lük veya zayıflık anlamında karşılaştırılamaz. Örnek olarak bir Kafkas dili olan Ubıhçada 81 ünsüz, 3 ünlü, Papua-Yeni Gine’de, Bougainville adasında konuşulan bir dilde 5 ünlü, 6 ünsüz vardır. Ama bu sayılar birinin diğerinden üstün veya zayıf olduğunu göstermez.

Yazı dillerinde “gö­rece doğru” biçimleri bir kere belirlendikten sonra, bu “doğru” biçimlerle eğitimini alan nesiller, yazı dilinde değişiklik olmasından hoşlanmazlar. Oysa konuşma dili sürekli bir değişim içindedir. Yazı dilinin durağan, konuşma dilinin ise dinamik olması nedeniyle za­manla yazımla söyleyiş arasındaki uçurum büyür ve yazı dilinde reform yapma ihtiyacı ortaya çıkar (Demir 2011, s. 8).  
Peki, Türkçesinde X, Q ve W harflerine karşılık gelen ses yok mu? Elbette var. Bununla birlikte bugün tartışılan ve Türkiye Türkçesinin alfabesine eklenmesi için talepte bulunulan harfler geçmişte üzerinde tartışılarak, pratik çözümler üretilerek konu sorun olmaktan çıkarılmış (Kılıç 1991).
 
Herkesin anlattığı malum öyküyü hatırlatmak isterim. Latin alfabesiyle ilgili çalışmalar yapılırken konu gelmiş Q karşılığına. "Kemal" sözcüğünün nasıl yazılacağı konusunda tartışmalardan yol alınamayınca konuyu çok iyi Fransızca bilen Atatürk’e danışmaya karar vermişler. "Qhemal" veya "Khemal" gibi seçenekler üzerinde çalışmışlar. Atatürk ikinciyi tercih etmiş; zamanla da kolaylık sağladığından "K" benimsemiş.

Türkiye’de sarı taksi uygulamasına geçildiğinde, x harfinin yerine ks kombinasyonunun kullanılmasına karar verilmiş. ks çevrim yazısı, Türkiye Türkçesinde örneğin, taksi şeklindeki yazım içinde kullanılır olmuş. Bunun dışında başka seçenekler de var.
 harfine gelince, [v] sesi Türkiye Türkçesinde de kullanılıyor. Tek çift ayırımı yapılmadan, [v] sesinin duyulduğu yerde v  yazılmasına karar verilmiş. Böylece X, Q ve W diye bir sorun konuşulmaz olmuş.

Bugüne gelince, daha çok birinci dili farklı dil ve lehçelerde edinen yurttaşlarımızın isimlerini doğru dürüst yazamadıkları gerekçesiyle eklenmesi için talepte bulundukları Latince q, w, x harfleri çözüm değildir. Zaten Latin alfabesi kullanan dillerdeki x ile Türkiye’deki yerel dillerin çevrim alfabesinde kullanılan X bir birinden farklıdır. Bu durumda Türkiye Türkçesine işlevsiz bir harf eklemek yerine bu harflere yakın olan k, v, h gibi tek harfli; w yerine vv (iki v), x yerine ch ya da kh, q yerine de kv gibi iki harfli yazım seçenekleri veya çevrim yazı oluşturmak mümkündür.  Fakat ülkemizin resmi dili olan Türkçede iki farklı [k] sesi, tek [k] ile karşılanmakta ve yine aynı şey [Ə] ve [e] sesleri için de geçerlidir. Görüldüğü üzere alfabedeki sorun yurttaşların isimlerini yazması-yazamaması değildir. Dolayısıyla Türkiye Türkçesi için kullanılan alfabeye yapılacak ilaveler ne ülkeyi daha fazla ‘demokratikleştirecek’ ne de yurttaşları daha fazla ‘özgürleştirecek’ bir taleptir (Bkz.: Yitgin 2013).

Türkiye Türkçesi için oluşturulan alfabe ve özellikleri

Alfabe, bir dildeki ses ya da sesbirimleri gösteren harflerden oluşan bir dizge olarak tanımlanır. Hiçbir alfabe bir dilde kullanılan seslerin tümünü içermez ve söyleyişi eksiksiz olarak yansıtmaz. Ancak üzerinde anlaşmaya varılmış işaretlerle söyleyiş hakkında genel bir fikir verir. (Demir 2011, 15). Türkiye Türkçesi için oluşturulan alfabede 21 ünsüz, 8 ünlü olmak üzere toplam 29 harf bulunmaktadır. Bugün dilimizde kullandığımız sözcükler, Türkçe ve Türkçeleşmiş yabancı kökenli sözcükler biçiminde ikiye ayrılmaktadır. Türkçe, kendi ses düzenine yabancı asıllı sözcükleri uydurmaktadır.
Ses düzeni bakımından Türkçe sözcüklerde (sonradan Türkçeleşmiş olanlar hariç) görülen başlıca sesel özellikler şunlardır:

1. Türkçe sözcüklerde ilk heceden sonraki hecelerde o [ᴐ] ve ö [ᴓ] ünlüleri bulunmaz: Doktor, horoz, motor, balon, maydanoz, koro, sigorta, kozmopolit gibi sözcükler Türkçe değildir.
2. Türkçe sözcüklerde [f, h, j] sesleri yoktur. Ancak yansıma sözcükleri bu kuralın dışındadır.

    • F = fakir, faaliyet, faal, fasıl, misafir, insaf, saf, filiz gibi.
    • H = Hayat, havuz, hüküm, hasır, hisar, sabah, günah gibi.
    • J = Jale, jandarma, jilet, jokey, baraj gibi. Öte yandan j'li sözcükleri dil kendine benzetir: candarma, cokey, baraş gibi.

Yansıma seslerine gelince, Türkçede f ve h harfleri yalnızca ünlemlerde ve ses taklidine (veya yansımaya) dayanan sözcüklerde görülür: fıkırdamak, fısıltı, fısır fısır, fokurdamak, hırıltı, hışır hışır, hışırtı, of, oh Türkçedir. Bazı Türkçe sözcüklerdeki f'ler de aslında v'dir: övke-öfke, yuvka-yufka, uvak-ufak gibi.   
3. Türkçe sözcüklerin başında c, ğ, l, m, n, r, v, z sesleri yansıma dışında bulunmaz: Cahil, can, cebir, lamba, lazım, leğen, mavi, nane, rapor, renk, rezil, rosto, ruh, vakum, vasıf, vazo, vezin, vize, zil. Bu sözcüklerden bazılarını dil kendine uydurmaya çalışır: ilazım, ileğen, ilimon, İramazan, irezil  gibi.
Yansıma olan durumlar: melemek, mırıltı, mışıl mışıl, mışmak, miyav, ninni, vınlamak, vızır vızır gibi sözcükler Türkçedir.
 
4. Türkçede sözcük sonunda b, c, d, g ünsüzleri bulunmaz: hesab, kitab, tac gibi sözcükler yabancı kökenlidir. Dil, bunları kendine uydurur: hesap, kitap, taç gibi. Bu duruma sertleşme veya benzeşme adı verilir. b, c, d, g ünsüzleriyle biten sözcükler de Türkçe değildir: hac, sac, yad, monolog gibi.  
 
5. Türkçe sözcüklerde sona gelen ç, k, p, t ünsüzleri iki ünlü arasında kalınca yumuşarlar: çocuk-çocuğu, dolap-dolabı, genç-genci, sevinç-sevinci, tat-tadı, yurt-yurdu. Ancak tek heceli sözcükler yumuşamaz: aç-açık, ek-eki, iç-içim, ip-ipi, süt-sütü, top-topu gibi. Bunun dışında çok heceli yumuşamayan sözcük varsa büyük olasılıkla o Türkçe değildir: kaset-kasedi, sepet-sepeti [dil kendine uyumlandırmış].
 
6. Türkçe sözcüklerde iki ünlü bir hecede yan yana kullanılmaz: aile, arkeolog, fuar, kaos, kuaför, matbaa, realizm, saat, ziraat gibi sözcükler dışardan gelmişlerdir.
 
7. Türkçe sözcüklerde başta ve sonda birden fazla ünsüz bulunmaz: Fransa, kral, kraliçe, kravat, kreş, gram, granit, plan, slav, spor, flört, faks, lens gibi. Bazı sözcükleri dil kendine uydurmaya çalışır: İskandinav, İslav, İspanya, ispor gibi.
 
8. Türkçede sözcük köklerinde çift ünsüz bulunmaz: bakkal, hakkı, hisse, kıssa, millet, şeffaf, şiddet, zimmet gibi.
 
9. Türkçe sözcüklerde ikiz ünsüzlere ancak eklerin birleştiği yerlerde rastlanır: bıkkın, sessiz, yolluk, yuttum gibi.
 
10. Türkçe sözcük sonlarında belli çift ünsüzler bulunur:

    • lç, lk, lp, lt = ölç, kalk, kısalt
    • nç, nk, nt = sevinç, dinç, denk, ant
    • rç, rk, rp, rs, rt = Türk, sürç, sark, sarp, pars, ört
    • st, şt = üst, hoşt gibi.

11. Büyük ünlü uyumuna uymayan sözcükler Türkçe değildir. Burada –yor, -ken, -leyin, -mtrak ekleri ile uyumsuz olan Türkçe sözcüklerde ses değişimine uğrayarak büyük ünlü uyumuna ters düşen anne, kardeş, elma gibi sözcükler ve bileşik sözcükler ayrı tutulmalıdır. Bunlara örnek olarak, dünya, kitap, mani, saniye, zamir, faiz verilebilir.

12. Küçük ünlü uyumuna uymayan sözcükler Türkçe değildir. Burada –yor ekiyle çekimlenmiş fiillerle, çamur, yağmur, kabuk gibi i, u değişimine uğramış Türkçe sözcükler ayrı tutulmalıdır. Türkçeye uymayan sözcüklere örnek olarak fotoğraf, monolog, kitap, mahir, tarih, horoz, biyolog vd. verilebilir.

Bugün Türkiye’de x, q, w kullanımına yönelik tartışmaların Türkiye Türkçesindeki doğal gelişme ve evrilmenin sonucu olarak ortaya çıkan bilimsel değerlendirmelerden ziyade, siyasi amaçlara yönelik değerlendirmeler olduğu düşünülmektedir. Türkiye Türkçesi için kabul edilmiş bir alfabe vardır. Bu alfabe dilbilimsel açıdan öne sürülecek kimi yetersizliklerine rağmen, bir başka dilde kullanılan isimlerin harf çevrimi yapılarak kullanımına uygundur. Harf çevrimi, bir alfabe ile yazılmış bir metni yorum yapmadan başka bir alfabe ile göstermektir (Demir 2011, s. 16). Adını çevrim yapmadan yazmak isteyenler de alfabeye dokunmadan kendi dillerinin alfabelerindeki özgün şekliyle yazabilir; bunun da Türkiye Türkçesi için geliştirilen alfabe yönünden bir sakıncası yoktur.

 Anadilde eğitim konusuna gelince
Anadilde eğitim konusunun gündemde tutulması daha çok siyasal bir anlayışın yansımasıdır. Anadilini öğrenme hakkı evrensel bir haktır. Kimsenin bu gerçeğe karşı çıkması düşünülemez. Bununla birlikte anadilini öğrenme ile anadilinde eğitim öğretim yapılması konularının birbirinden ayrı değerlendirilmesi araştırma konusu yapılması gerekir. Anadilde verilen eğitim ve öğretim, anaokulundan başlayarak bütün öğrenim sürecini (okul öncesi, ilk, orta, yüksek) kapsar. Ne var ki anayasanın 42.maddesine göre Türkiye’de “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez.” Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Bütünlüğü, Resmî Dili, Bayrağı, Millî Marşı ve Başkenti ile ilgili 3. madde de devletin dilini “Türkçe” olarak tanımlamıştır.

Siyasetçiler “Anadilde Öğretim Hakkı” istiyorlarsa, bu isteklerinin yerine gelmesi için Türkiye’nin üniter yapısının değişmesi, bunun yerine bir federal devlet kurulması gerekmektedir. Talep edilen “demokratik özerklik” yapısı içinde bile bu isteğin hangi ölçüde nasıl karşılanabileceği ayrıca tartışılabilir. O da siyaset bilimcilerinin işi.
Anadilini öğrenme konusuna gelince, bilindiği üzere, yerel dillerin öğrenilmesi için okul dışı düzenlenecek etkinliklerle, açılacak kurslarla izin verilmişti ve dileyen dilediği dili öğrenme, öğretme kazanmıştı. Bunun yanı sıra Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bütün okullarda anadilde eğitim yerine farklı dil ve lehçelerde eğitim verilebilmesi konusunda yapılan düzenleme ile artık isteyen istediği dili kamunun sağladığı imkânlarla öğrenme ve öğretme özgürlüğüne kavuştu.

Üniversitelerimizde Kürt Dili ve Edebiyatı, Kafkas Dilleri ve Kültürleri, Çerkes Dili ve Edebiyatı gibi programlar açıldı. Ana dilde verilecek eğitimin gerçek anlamda başlamasının ancak bu bölüm mezunlarının istihdamı ile ortalama beş yıl sonra olabileceği aşikâr. Ayrıca bu dillerin müfredatları hazırlanacak, ders kitapları yazılacak, öğretmenleri yetiştirilecek. Bütün bunların zaman alacağı, Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı tarafından yerel dil ve lehçelerde eğitim verilebilmesi için gerekli müfredatların bir kısmının hazırlatıldığı, bir kısmının da hazırlık aşaması içinde olduğu bilinmektedir.
Yeni ilan edilen Demokratikleşme Paketi içinde farklı dil ve lehçelerde eğitim verilebilecek özel okulların açılmasına imkân verilmesi gündeme geldi. Dileyene bu fırsatın verilmesi, resmî eğitim dilinin Türkçe olmasına bir engel oluşturulmayacak; dileyen yurttaşların taleplerinin karşılanması sağlanabileceği gibi, eğitim sisteminden ayrı bir şekilde eğitim yapılması anlamına gelmeyecektir (Bkz. Güzel 2013). Kimi yasal düzenlemelerin ardından dileyen İngilizce, Almanca, Fransızca gibi bir başka dillerde eğitim öğretim faaliyeti gösteren özel öğretim kurumu açabilecek.

Bu özel okul önerisi fırsat eşitliği getirmeyeceği, vatandaşların anadilde eğitim için özel öğretim kurumlarına para vermesi gerekeceği gibi gerekçelerle eleştiriliyor ve anadilde eğitimin özel okullarda değil, kamu okullarında verilmesi gerektiği öne sürülüyor. Anadilde eğitimin müfredata ilişkin yapılandırmanın dışında kamu eliyle açılacak ayrı okullarda verilmesi düşünülüyorsa, bu uygulama uzun vadede toplumsal barışı sağlamaktan ziyade, mevcut sorunların derinleşmesine, ayrılıkçı düşüncelerin daha da belirginleşmesine yol açacak sonuçları da beraberinde getirmesin. Bu okullar, kendi dil ve kültürlerini öğretme işlevinin dışında Balkanlarda yaşanan etnik boğazlaşmaya zemin oluşturacak, milliyetçi akımların yeşertilmesine neden olmasın (Bkz. Akyol 2013).

Öte yandan iki dilde eğitim verilen çift dilli devlet okullarının açılmasının demokratik eğitim sistemi için gerekli olduğunu ileri süren görüşler de var. Dünya’da yer yer örnekleri görülen bu uygulama çerçevesinde devletin resmi ve ortak dili olan Türkçenin bütün derslerde temel zorunlu dil olarak kullanılması, bunun yanı sıra öğrencilerin hangi dilde eğitim almak istiyorsa o dilin ikinci dil olarak kullanılması önerilmektedir. Bu uygulama için her bir derslikte iki ayrı öğretmenin görev alması gerekir. Her iki öğretmenin de iyi yetiştirilmiş, her iki dili de çok iyi bilen iki dilli öğretim ortamlarının gereklerini yerine getirecek donanımda olması gerekir. Bu uygulamaya yaygın olarak geçilebilmesi için üniversitelerde açılan bölümlerin yeterli sayıda ve arzu edilen yöntem bilgisine sahip öğretmen adaylarını mezun etmiş olması gerekir. Unutulmamalı ki Türkçenin yanı sıra her hangi bir farklı dil ve lehçeyi bilmek, o dil veya lehçede eğitim verebilecek donanıma sahip olunduğunun belgesi değil; olsa olsa o dilde eğitim vermek için gerekli ön şartın sağlanmış olduğunun göstergesi olabilir. Eğitim sonuçların uzun vadede alındığı ciddi bir iştir. Çözüm ararken sorun üretmeye, farklı dil ve lehçeleri konuşan çocukların birbirlerine karşı ayrımcılık ve çatışmaları derinleştirecek uygulamalardan ve ayrımcılık tohumlarının ekilmesinden sakınmak gerekir. Bu da ayrımcı değil, bütünleşmiş eğitim programları ile mümkün olabilir.

Bitirirken

Tarih Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus devletten “çok uluslu” devlete dönüşümünün seyrini yazarken, demokratikleşme paketlerinin vatandaşlar üzerindeki etkilerine de yer verecektir. Halk, artık kontrol edemediği değişkenlerin zorlamasıyla yaşadığı sürrealist dönüşümün bütün haz ve acılarını bütünüyle hissetmekte ve her kesim kendine göre değerlendirme yapmaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu Cumhuriyet ile yeni bir sayfa açmış; Cumhuriyet döneminde hayata geçirilen kimi devrimlerin bazıları içselleştirilememiş; ecdadı ile bağı koparılmak istenen milletimizin üzerinde oynanan bir oyunun parçası olarak görülmüştür. Özellikle Cumhuriyetin en büyük, en yerleşik ve kalıcı kazanımlarından olan harf devrimi (Bkz.: Ülkütaşır, 1990), geçmişteki yönetimlerin kimi hatalı uygulamaları nedeniyle sığ tartışmalardan kurtulamamıştır.

Bugün ülkemizde konuşulan farklı dil ve lehçeler için oluşturulmuş alfabelerde yer alması öngörülen kimi harflerin Türkçe alfabeye de alınmasına yönelik istek, Türkçe gönüllüleri tarafından istiskal ile karşılanırken, bu talep sahiplerinin şeftali bahçesinde elma istihsal etmeye çalışması, yorgunu yokuşa sürmesi ve adeta Türkiye'yi bölünmeye ve parçalanmaya götürecek bir süreci başlatma çabalarının bir parçası olarak değerlendirilmektedir. Bu talebi gündemde tutmak isteyen radikal siyasetçiler başta olmak üzere farklı dil ve lehçelerle ilgili politika üretenlerin Türkiye Türkçesinin alfabesinin yenilenmesiyle ilgili taleplerde bulunmak yerine bilim insanlarına kendi dil ve lehçelerinin alfabesini hazırlatmaları daha akılcı çözüm olarak görünmektedir. Bu arada, bu dillerden Türkçeye giren sözcükler özgün yazım şekilleri ile muhafaza edilirken, kendi alfabelerindeki şekliyle de yazılabilirler. Almanca Volkswagen kelimesinin Türkiye Türkçesi içinde ayrı bir çevrim yazıya gerek duyulmadan w ile kullanılmasına kimsenin itirazı olmadığı gibi, bu tercihin kullanılması ile Türkiye Türkçesine ait alfabenin doğal süreç dışında değiştirilmesinin de önüne geçilebilir.
Türkiye Türkçesine gelince, geçmişte medreselerde verilen eğitim Arapça yapılıyordu; günümüzdeki üniversitelerde de İngilizceye özeniliyor. Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk kurulduğu zamanlarda, İznik, Bursa ve Edirne gibi kentlerde açılan medreselerdeki hocalar Mısır, Suriye ve Irak gibi ülkelerden getirtilmişti; bugün de bazı üniversitelerimizde İngilizce konuşulan ülkelerde eğitim almış olan öğretim elemanları tercih edilip, Türkçe yerine İngilizce ile öğretim yapılmaya çalışılıyor. Özdemir İnce (2003), “Arap hocalar ilk öğrencilerine doğru-dürüst Arapça öğretemediler; öğrencileri bunların yerine hoca olunca onlar daha az öğrettiler” diyor. İkinci Meşrutiyet'e kadar medreselerin eğitim-öğretim dili Arapça olarak kaldı ve o zaman Türkçeleşti. Ne kadar Türkçeleştiyse o kadar. Bugünkü üniversitelerimiz için fazla söze gerek yok.

Bitirirken, iki madde ile toparlamaya çalışayım:

1. Bugün artık pek çok uzman tarafından geçmişte “birinci dil, ilk öğrenilen dil” yerine kullanılan “anadili” kavramı bilimsel olarak da tercih edilmemekte; “birinci dil” ile “anadili” kavramlarının içerik olarak örtüşmediği konusunda değişik görüşler öne sürülmektedir (Günther ve Günther 2013). Bütün bu tartışmalar bir yana bırakıp, birinci dili anadili olarak kabul edersek, bu dili ve bu dil ile ilişkili kültürü öğrenme, yaşatma ve sonraki kuşaklara aktarma hakkı bireye aittir ve evrenseldir; tartışmasının yapılmaması gerekir. Bununla birlikte, bir dil veya lehçe için bir başka dilin alfabesinin değiştirilmesini talep etmek de başka bir hakkın ihlalidir.

2. Siyasal bir talep olarak gündemde tutulmaya çalışılan “ana dilde öğretim hakkı” kamuya aittir ve bu hak sadece özerk devlette, federal devlette ve bağımsız devlette veya Kanada gibi ülkelerde sadece azınlık statüsü kazanmış topluluklar için uygulanmaktadır. Ülkenin kurucu asli unsuru olan Kürtler ile başka bir etnik kökene mensup vatandaşlarımız en azından federe bir devlet kurarlarsa eğitim ve öğretimi Kuzey Irak’ta olduğu gibi istedikleri dilde (Kürtçe, İngilizce, Arapça ve Türkçe) yapabilirler. Bunun aksi talepler veya uygulamalar Türkiye'yi ayrışmaya götürür. Siyasal bağlamda özerklik ya da federasyon isteyenler, bu milleti ayrı okul tuzağına düşürmeye çalışarak anlatmak yerine niyetlerini doğrudan, açıkça ifade etmeyi tercih etsin ve anadilde öğrenim için iktisadi ve sosyal hayatın gerçeklerine uygun işbirliğine dayalı kubaşık çözümler üretmeye çalışsın.

Son söz: Sorunlara “biz” ve “ötekiler” diye bakmadan, “doğru-yanlış”, “haklı haksız” gibi kavramları kullanmadan yaklaşmayı denemeli ve milletimizin sosyal yapısına zarar verecek söylemlerden arındırılmış ifadelerle çözüm aramaya çalışmalıyız. Ne doğru kimsenin tekelinde ne de hiç birimiz diğerinden daha akıllıyız; teker kırıldıktan sonra yol gösterenin çok olacağı unutulmamalı. Yaşadığımız süreçte ne tekerler ne de kalpler kırılsın.

 
Önerilen/Kullanılan Kaynaklar:

AKSAN, Doğan (2000): Her yönüyle dil: Ana Çizgileriyle Dilbilim (5. Baskı: 3 cilt bir arada), Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları; 439.
AKYOL, Taha (2013). Rumeli’ye Elveda: 100. Yılında Balkan Bozgunu. İstanbul: Doğan Kitap.

BANGUOĞLU, Tahsin (1990): Türkçenin Grameri, Baha Matbaası, İstanbul, 1974 (Türk Dil Kurumu Yay.: Ankara, 1990).

DEMİR, Nurettin (2011). Türkçe Ses Bilgisi: Temel Kavramlar. İçinde: Hülya Pilancı (Editör). Türkçe Ses Bilgisi. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayını No: 2362; AÖF Yayını No: 1359, 2-21.
DEMİR, Nurettin (2010). “Yabancı Kelimeler ve Yazım So­runları. Tarihi Dönemler ve Günümüzdeki Durum Hak­kında Gözlemler”. Türk Dil Kurumu 75. Dil Bayramı. An­kara: TDK. 218-228.
DEMİRCAN, Ömer (2001). Türkçenin Ses Dizimi (Sesler, Sesbirimler, Ayırıcı Özellikler, Ses Değişimleri, Vurgu, Vurgulama, Ezgi, Ezgileme), İstanbul: Der Yay.

DENY, Jean (1921). Türk Dil Bilgisi (Çev. Ali Ulvi Elöve 1941; Ahmet Benzer 2012). İstanbul: Kabalcı Yay.
ERİLASUN, Ahmet Bican (2004). Başlangıcında Yirminci Yüzyıla Türk Dili Tarihi, Ankara: Akçağ Yay.
ERGİN, Muharrem: Türk Dil Bilgisi (Edebiyat ve Eğitim Fakültelerinin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümleri İçin), Bayrak Yay., İstanbul, 2000.
GEMALMAZ, Efrasyap (1995). "Standart Türkiye Türkçesini İlgilendiren Ses Olaylarıyla İlgili Terimler" Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Erzurum, s. 1-11.
GENCAN, Tahir Nejat (2001). Dilbilgisi, Ayraç Yay., Ankara, 2001.

GÜNTHER, Britta; GÜNTHER Herbert (2007). Erstsprache, Zweitsprache, Fremdsprache. Weinheim, Basel: Beltz Verlag (ISBN 978-3-407-25474-0).
GÜZEL, Hasan Celal (2013). Demokratikleşme Paketi I, Sabah Gazetesi, 01.10.2013. http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/guzel/2013/10/01/demokratiklesme-paketi-i (son erişim: 01.10.2013)

İNCE, Özdemir (2013). Dil Bayramı. İçinde: Aydınlık. http://www.aydinlikgazete.com/yazarlar/183-oezdemir-nce/25604-dil-bayrami.html. (son erişim: 01.10.2013)
İNCE, Özdemir (2010). Direnen Cumhuriyet. İstanbul: Destek Yayınevi (Burada “Cumhuriyet Limited Şirketi (Hürriyet, 20.06.09), “Anadilde Öğretim Mayını” (Hürriyet, 09.08.09) ve 15 yazılık “Kürtçülük Sorununun Tersi ve Yüzü” (Hürriyet, 02.09.2009-27.09.2009) başlıklı yazılar).

İNCE, Özdemir (2007). Fesatlar Sarmalında Türkiye. İstanbul: Remzi Kitabevi (Burada Hürriyet Avrupa’da “Kendal Nezan’ın Kantarı” (07-19 Ocak 2005) adlı 6 yazı ile yine Hürriyet Gazetesinde yayımlanan “Ismarlama Yazar” (23.02.05) başlıklı yazılar).
İNCE, Özdemir (2002). Pazar Yazıları Deneme (16 Ocak 2000 - 14 Temmuz 2002). İstanbul: Gendaş Yayınları. (Burada 1 Nisan 2001 tarihinde Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanmış. “Devletin Resmî Dili”, “Kürtçe Eğitim?” (03.02.02) ve “Bir Örnek: İspanya” (07.07.02) başlıklı yazılar).

KARAKILIÇ, Cem; AYDIN, Oğuzhan (2010). Azerbaycan’daki Latin Alfabesi Tartışmalarına Türkiye’deki Azerbaycan Matbuatının Bakışı. Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi TAED, 43, Erzurum. 181-203.

KILIÇ, Selami (1991). Türkiye’de Latin Harfleri Meselesi (1908-1928). Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, Cilt:2 Sayı:7. S. 551-572.
KORKMAZ, Zeynep (2003). Türkiye Türkçesi (Şekil Bilgisi), Ankara: Türk Dil Kurumu Yay. No: 827.
KORKMAZ, Zeynep (1991). Türk Dili ve Arap Alfabesi. Dil ve Alfabe Üzerine Görüşler, Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yayınları. s.11-12.
PORZİG, Walter: Dil Denen Mucize: Dil Biliminin Konuları, Metodları Ve Ulaştığı Sonuçlar (Çeviren: Prof. Dr. Vural Ülkü), Kültür Bakanlığı Ankara, 1. Cildin 1. baskısı: 1985; 2. Cildin 1. baskısı: 1986 (2. baskı: Ankara, 1990).

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI. Kanun No. 2709. Resmi Gazete'de Yayım Tarihi ve Sayısı: 09/11/1982-17863 Mükerrer.
UZUN, N. Engin (2004): Dünya Üzerinden Örnekleriyle Dilbilgisinin Temel Kavramları: Türkçe Üzerine Tartışmalar. İstanbul: Türk Dilleri Araştırmaları.

ÜLKÜTAŞIR, Şakir (1990). Atatürk ve Harf Devrimi. İstanbul: Yeni Gün Haber Ajansı Yayınları, s.14-15.
VARDAR, Berke - Güz, N.- Öztokat, E. - Rıfat, M. - Senemoğlu, O. - Sözer, E. (1980): Dilbilim ve Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü. Ankara. TDK Yayınları.

VARDAR, Berke (1988): Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü, İstanbul: ABC Kitabevi.
YAKIN, Aziz (1997): Dil Bilgisi ve Dil Bilimi Terimleri Sözlükleri. Ankara: TDK Yayını (Temmuz - Ağustos 1983, C: XLVII, S: 379-380, s. 3-7 Dil Öğretimi Özel Sayısı Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi).

YİTGİN, Burak (2013). Alfabeyi Rahat Bırakın. Gazete Bilkent. Internet kaynağı: http://www.gazetebilkent.com/2013/09/30/alfabeyi-rahat-birakin/#sthash.cXOetAXo.dpuf (son erişim: 2.10.2013).

Argo Kullanımı

  Türkçede küfürle karışık sevgi, övgü ifadeleri vardır. Görünüşte çok masum gelen, üzerinde düşününce de derin anlamlar içeren kelimeleri b...