Geçen yazımda değerler eğitimi üzerinde durmuş, aileyi bir arada tutan başlıca ilkeleri anlatıp, aile olabilmenin kişilere yüklediği sorumluluklardan söz etmiştik. Sonra farklı kültürel çevrede yaşayanlar için mutlu aile kurma konusunda sorular geldi.
Geçen yazıyı yani aile değerlerini özetleyelim: Sorunlar karşılıklı konuşarak
çözümlenmeli; aile içinde herkes eşit muamele görmeli, bireyler kendilerini bir
yandan aileye ait görürken diğer yandan özgürlüğünün kısıtlanmadığını hissetmeli,
kaynaklar eşit ve adil kullanılmalı, sevgi ve şefkate ek olarak fedakârlık ve duygudaşlığa
da yer verilmeli, kişilik haklarına saygı gösterilmeli, paylaşımcı olunmalı ve
nihayet ailenin maddi ve manevi değerleri bilinçli bir şekilde kullanılmalıdır.
Özellikle kriz zamanlarında aile olmanın anlamının yeniden öğrenilmesi, ailenin
dağılmaması ve aileyi bir arada tutulması için bu değerlere özen
gösterilmelidir. Bu başarıldığında aile huzur bulur; onu oluşturan insanlar,
açık denizlerdeki fırtınalardan kaçan gemilerin limanı gibi, güvenli sığınak haline
gelir.
Bunlar olmaz, herkes kendi menfaatini düşünür, kendini öncelerse ailede
huzur kaybolur. Aile değerleri zarar görür. Sevgi ve merhametin merkezi olması
gereken aile şiddet ve nefretin mekânına dönüşür. O halde her birimizin görev
ve sorumluluğu ailemizi koruyup kollamak; aile içi bağları güçlendirmeye
yönelik davranış modellerini geliştirmek ve özen göstermek olmalıdır.
Aile içi iletişimin olmadığı veya zayıf olduğu hallerde; aileyi
oluşturan bireyler özensiz ve sorumsuz davranışlarını sürdürmeye devam
ederlerse; aile, paylaşımın ve duygudaşlığın olmadığı, bir çatı altında
birbirinden uzak yaşayan insan topluluğuna dönüşür.
Hal böyle olunca, televizyon dizilerinde dayatılan ve kültürümüze
yabancı olan, ailenin veya kişilerin mahremiyetine saygı gösterilmeyen yaşam
biçimi, aile içi dayanışmayı, eşler arasındaki sadakati sıradanlaştıran olumsuz
tutum ve davranışlar gelişir; kişiler sorumluluklarını yok sayarak aileyi ve
değerlerini tahrip ederler.
Gençler farklı kültürlere mensup kişilerle hayatlarını birleştirmek
isterse, bu temel değerleri esas almalı, birbirlerini önce insan olarak değerlendirerek,
çiftler arasında asgari saygıyı korumalı, saygı temeline dayalı sevgiyi tesis
etmelidir. Bundan sonra ileride nasıl bir durumla karşılaşacakları konusunda
endişe etmelerine gerek yoktur.
Dünyaya kendi merceğimizden bakar, kendimizi merkeze alırsak bütün
ilişkilerde olduğu gibi, aile içinde de sorun yaşarız. Hâlbuki insanların
farklı olduklarını görsek, farkları ortadan kaldırmaya veya kendimize uydurmaya
çalışmak yerine, oldukları gibi, yargılamadan kabul etmeyi başarabilsek, her
sabah bir önceki günden daha mutlu uyanırız. Mutluluk da mutsuzluk da uzaklarda
değil, küçük ayrıntılarda gizlidir. Sevenin sevdiğine sevildiğini hissettirmesi
gibi…
Bunlardan biri de çokça sözü edilen fedakârlıktır. Fedakârlık; insanın
sahip olduğu, sevdiği, değer verdiği şeylerden hiç düşünmeden, seve seve vaz
geçebilmesidir. İnandığı değerler ya da sevdiği insanlar uğruna gerektiğinde
kendi çıkarlarından vaz geçip her türlü zorluk ve sıkıntıyı göze alabilmesi, bu
konuda elinden gelenin en fazlasını yapabilecek şevk, azim ve iradeyi
kendisinde bulabilmesidir.
İnsanoğlu düşer kalkar; kötülükten ziyade iyilikte yücelikte yarışır. İyilik
insanı ruhen arındırır. İnsanın diğerkâmlık yapması, yani ötekini anlamaya
çalışması ve buna göre davranması, ailenin yücelmesine, aile ve toplum içinde
yeni değerin oluşturulmasına katkı sağlarken; insanlar arasındaki yardımlaşma
ve dayanışma da kişilere kendilerini saygın ve değerli hissettirir. “Ben o
kadar çaba gösteriyorum, sonuç alamıyorum” deyip, pes etmek yerine meşhur
kıssayı hatırlamakta yarar var. İnsanın değerini, ancak değer bilecek
kapasitede olanlar bilir. Altını kuyumcular çarşısında değil de demirciler
çarşısında tartmak beyhude bir çaba olur. Her işin, her şeyin değerini ehli
anlar. Aile içinde ilişkilere bir kuyum ustasının hassasiyetiyle yaklaşmak,
yuva kurarken de kültürler arasındaki ilişkileri bu ilkeye göre tesis etmek,
aileye yeni katılanları “pırlanta” gibi görmek gerekir. "Kâinat yekvücut,
tek varlıktır. Her şey ve herkes görünmez iplerle birbirine bağlıdır. Unutma ki
dünyanın öte ucunda tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir. Ve
bir kişinin saadeti herkesin yüzünü güldürebilir." der Tebrizi. Onun için
parayla alınıp satılmayan mutluluk, insanın yüreğinden dünyaya ektiği iyilik
tohumlarının filizlenip boy atmış, meyve vermiş halidir.
Aile bir milletin çekirdeğini oluşturur. Aile kurarken özenli davranmak
gerekir. Geceleri rüyanızda, şafak vakti dualarınızda, gün boyunca kalbinizde
taşıyamayacağınız; aklınıza her geldiğinde özlemeyeceğiniz kişilerden uzak durmalısınız.
Doğru kişiyi bulduğunuzda da elini sımsıkı tutup bırakmayın. Her sabah “Bahtıma
doğan güneş, kanayan yarama merhem, rüyalarımı süsleyen kadın/adam” diyerek
güne başlayın... Aksi halde eş değil, yük alırsınız. Gerçekten seviyorsanız;
araya mesafeler girse bile insanın insana yüreği kadar yakın olduğunu,
mesafelerin hükmünün kalmayacağını unutmazsınız.
Toplumun çekirdeği olan ailenin ortak değerleri ne kadar gelişmiş ise, fırtınalara
da o kadar dayanıklı olur. Aile güçlüyse, millet de güçlüdür. Ortak kültürü,
ortak idealleri ve ortak tarihi kuvvetli olan bir millet, güçlü aile yapısıyla
her türlü olumsuz dış etkenlere karşı dimdik ayakta durur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder