Her ay kaleme alıp sizinle paylaştığım görüşlerimin muhtemelen sonuncusu
olan bu yazıdan sonra Türkiye’ye döneceğim. Artık vakit bulabilirsem ve gazete
yönetimi de uygun görürse Türkiye’den yazmaya çalışırım. Bugüne kadar Avrupalı
Türklerin hayatlarına dokunmaya, onlara bazı noktalarda ayna tutmaya gayret
ettim. Yazdıklarımdan kendini muhatap olarak gören ve alınan varsa, onlardan da
bu vesile ile helallik istiyorum.
Avrupalı Türklerin gördüğüm öncelikli sorunları arasında eğitim geliyor. Eğitim; genel olarak bir insanın; duygusal, bedensel, zihinsel bakımdan sahip olduğu yeteneklerini yaşantısı yoluyla önceden belirlenen amaçlar doğrultusunda kasıtlı ve isteyerek geliştirmesi, değiştirmesi sürecidir. İnsanın bilgi edinme, davranışlarını geliştirme yolunda attığı adımların hepsi eğitim olarak tanımlanıyor. O nedenle donanımı ne olursa olsun, hemen herkesin eğitim söz konusu olunca söyleyecek bir sözü oluyor; kendinde cesaret buluyor. Hâlbuki eğitim ciddi bir konu, eğitmenlik de bir o kadar meşakkatli bir meslektir. Burada isteyerek ve kasıtlı olarak kavramlarının altı çizilmelidir ki kişilerin yaşantısı yoluyla toplumsal ve sosyal hayatın akışı içinde kendilerinden beklenen ve arzu edilen yönde değişimler geçirmesi, eğitimin bizzat kendisi olarak tanımlanmaktadır. Burada en belirleyici unsur birey ve onun kendi yaşantılarıdır. Bireyin yaşantısı yoluyla istendik davranışları değiştirmek ise öncelikle öğrenciye inanmak, güvenmek ve ona kendisini önemli hissettirebilmekten geçer.
“Eğitim bir süreçtir” derken de aslında hayatın içinden gelenler ile
kitapta yer alanların birleştirilmesi, hazmedilmesi söz konusudur. Sıralamada,
kitaptaki bilgilerin yeri her faninin ruhuna üflenecek duadan sonra gelir. Bu
süreçte kişilerin davranışlarını bilerek ve isteyerek veya ona verilen gizli
aşikar mesajlarla hissettirmeden değiştirmesi sağlanırken, öğrenen ile öğreten
arasında kurulan ilişkide, öğrenene öğrendikleriyle fark yaratabilecek
özgüvenin verilmesi de lüzumludur. Bu davranış değişikliği birinin yüreğini
ısıtmadan olmaz. Örse koyulacak demir ısındıktan sonra tavında dövülür, insan
ise insan olana güvendikten sonra yüreğiyle, yüreğindekiyle fark yaratır. Bu
fark toplumsal ve sosyal hayatın içinde kültürleme denen toplumsal değişim veya
gelişim olarak görülür. Bir anlamda eğitim, bireyin içine doğduğu toplumdan
başlayarak, ona önce yaşadığı toplumun kurallarına uymasını, sonra toplumsal ve
sosyal hayatta üreten birey olmayı öğretir. İleri eğitim alanlar toplumun öz kaynaklarından
beslenerek, fırsat bulmaları halinde topluma liderlik yaparlar ve en
nihayetinde liderlik yaptığı toplumu daha ileri düzeylere taşıyacak
çalışmaların paydaşı, sürükleyicisi olurlar. Bütün bunlar için gerekli donanım
ve birikim eğitimle olur.
Eğitim belli bir amaca yönelikse ve önceden hazırlanan bir program
çerçevesinde planlı bir şekilde yürütülüyorsa formal eğitim adını alır. Bu
süreçte okullardaki öğretim etkinlikleri ön plana çıkar. Çocuklarımızın iyi
eğitim imkânlarından yararlanabilmesi için çokça okuması ve dil engelinin
bulunmaması gerekir. Yabancı bir ülkede, farklı bir kültür içinde yaşayan
çocukların o ülkenin eğitim basamaklarını çıkabilmesi için önce köken dilini
sonra da içinde yaşadığı kültürün dilini öğrenmesi gerekir. Okullarda verilen ve
formal eğitim adı verilen eğitim imkânlarından yararlanılabilmesi için dil
öğrenimi öncelikli konu olmalıdır. Okullarda verilen eğitimin içeriği; eğitim
politikalarını belirleyenler tarafından devlet adına tasarlanır, öğretmenler
tarafından uygulanır; eğitim denetimi yoluyla da denetlenir. Bu denetim
öngörülen hedeflere, amaçlara ne ölçüde erişilebildiğini sınayan sınavlarla da
değerlendirilebilir. Dolayısı ile formal eğitim okul öncesi, ilköğretim,
ortaöğretim ve yükseköğretim basamaklarından oluşur.
Eğitim sadece okullarda değil, okul dışında, günlük hayatın akışında da verilmektedir.
Eğitimin bir başka boyutu ise informal eğitimdir. Bu eğitim günlük hayatın
içinde rastlantısal, rast gele ve gelişigüzel bir eğitimdir. Kişiler bilerek
isteyerek olduğu kadar, istemese de hayatın içinde bir şeyler öğrenmektedir. Bu
öğrenme süreci toplumsal ve sosyal hayatın içinde ve toplumun her kesiminde
gerçekleşmektedir. Aile, akran grubu, iş yeri ve sokakta, günlük hayatın olağan
akışı içinde ve kendiliğinden bu tip öğrenmeler gerçekleşmektedir. Dolayısı ile
olumlu davranış değişikliği olduğu kadar, sigara içme, alkol veya madde
bağımlılığı gibi istenmeyen davranış değişiklikleri de gözlenebilir. Formal
eğitim, informal eğitimin istenmeyen yönlerinin önüne geçilebilmesi ve
toplumsal hayatın sürdürülebilirliğini sağlamak amacıyla tesis edilmiş bir
eğitimdir.
Eğitimin bir süreç olarak görüldüğünden bahisle, bu süreci üç aşamada ele
almak mümkündür. Bunlar amaç, öğretme ve öğrenme etkinlikleri ile
değerlendirmedir.
Eğitimin amacı belirlenirken toplumun ihtiyaçları, istekleri ve
beklentileri de göz önüne alınır. İkinci aşamada, yani öğrenme ve öğretme
aşamasında örgütlü ve planlı bir çaba söz konusudur. Öğrenme, kişide ortaya
çıkan kalıcı değişmeler olarak tanımlanır iken öğretme, öğrenmenin
gerçekleşmesini sağlayan her türlü etkinliktir. Değerlendirme ise eğitim
süreçlerinde ve sonunda yapılır. Bireyin başladığı nokta ile geldiği nokta
arasındaki gelişim ve değişim düzeyi ölçülür. Bu ölçüm yazılı, sözlü yoklama ve
gözlemlerle yapılır.
Eğitim, çocuğun ana rahmine düştüğü andan itibaren başlayan ve insanlara
özgü, kapsamlı bir süreçtir. Onu okulla sınırlandırmak, evin dışında üçüncü
kişilerin sorumluluğuna bırakmak yerine okul öncesinden başlatmak gerekir. İnformal
eğitim sürecinde sözden ziyade davranışlarla rol model olmaya çalışılması,
söylenceler veya duyulanlardan ziyade bilimsel bilgilerden yararlanılması, hem
milli ve manevi değerlere bağlı olması, hem de uluslar arası özelliklere uygun
şekilde belli zaman ve mekân sınırlandırması yapmadan doğrudan hayatın içinden
örneklerle verilmesi beklenir.
Eğitim milli olması, milletin yapısına, gelecek kuşakların gelişimine de
olumlu yansır. Kişilerin toplumsal ve sosyal hayatın içinde nezaketi, üslubu,
tarzı, tavrı, çalışkanlığı, fedakârlığı gibi erdemli yönleriyle eskilerin
tabiriyle “nevi şahsına münhasır” farkındalık oluşturmasını ve hayırla yâd
edilmesini sağlar.
Ne çare ki “Herkes hayatı kalbinin renginde yaşayıp, etrafındakilere de
kalbinin rengini bulaştırırmış.” Anadolu’dan bir sözle bağlayalım; “Akıl fukara
olunca, dil ukala olurmuş!” Yazılarımızda her ne kadar sürç-i lisan eylediysek
af ola.
Not: Bu yazı Haber Avrupa Journal 2022 Haziran sayısında yayımlanmıştır. http://avrupa.at/egitim/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder