Çok dillilik,
kültürlerin gittikçe daha fazla iç içe geçtiği ve kültürel çeşitliliğin arttığı
günümüz dünyasında, hem bireysel hem de toplumsal açıdan irdelenmesi gereken önemli
konulardan biridir. Bu nedenle bu ayki yazıda, çok dillilik ve çok kültürlülüğün
bireysel ve toplumsal faydaları ele alınmaya çalışılacak; çok kültürlü
ortamlarda yetişen çocukların dil becerileri, kültürel farkındalıkları, sosyal
uyumları ve sahip oldukları bilişsel avantajlar gibi konular üzerinde durulacak;
aile içinde çok kültürlülükten kaynaklanan zorluklara ve çözüm yollarına değinilecektir.
Pakistan'ın
milli şairi ve İslam düşünürü Muhammed İkbal (1877-1938)’in tanımlaması ile „500
yıl İslam’a muhafızlık, mazluma hamilik yapan bir milletin“ çok kültürlü
ortamlarda yetişen, geçmişinden habersiz çocuklarının diğer çocuklara göre bazı
özel durumları, potansiyel avantajları vardır. Bu çocuklar içinde bulunduğu
derin uykudan uyandırılmalı, bu avantajlı durumlar hayatın gerçeklerine
aktarılmalıdır. Bu uyku hali sona erdiğinde Avrupalıların çok kültürlü ve çok
dilli yetişen Türk çocukları üzerinden önemli kazanımlar elde edeceği aşikardır.
Bu kazanımlardan bazıları aşağıda sıralanmış olup; genellikle sosyal, dil,
bilişsel ve duygusal becerilerle ilgilidir:
1. Dil
Becerileri: Çok kültürlü ortamlarda yetişen çocuklar, genellikle birden
fazla dili öğrenme ve kullanma fırsatına sahip olurlar. Erken yaşta birden
fazla dilin öğrenilmesi, dil gelişimi ve iletişim becerilerini artırabilir.
2. Kültürel
Farkındalık ve Empati: Çok kültürlü ortamlar, çocuklara farklı kültürel
arka planlara sahip insanlarla etkileşimde bulunma fırsatı sunar. Bu durum,
çocukların kültürel farkındalıklarını ve empati yeteneklerini geliştirebilir.
3. Sosyal
Uyum Becerileri: Farklı kültürel değer ve normlara maruz kalan çocuklar,
sosyal uyum becerileri geliştirmede daha yetenekli olabilirler. Bu, çeşitli
sosyal ortamlarda rahat etme ve etkileşimde bulunma yeteneğini içerir.
4. Açık
Fikirlilik ve Yaratıcılık: Çok kültürlü ortamlarda büyüyen çocuklar
genellikle daha açık fikirli olurlar ve farklı bakış açılarını kolayca kabul
edebilirler. Bu durum, yaratıcı düşünme becerilerini de geliştirebilir.
5. Problem
Çözme ve Bilişsel Esneklik: Farklı kültürler arasında manevra yapabilme
yeteneği, problem çözme ve bilişsel esneklik becerilerini geliştirebilir.
Çocuklar, çeşitli durumları analiz etme ve çeşitli çözüm yollarını
değerlendirme konusunda daha yetenekli olabilirler.
6. Küresel
Farkındalık ve İşbirliği: Çok kültürlü bir arka plana sahip çocuklar, dünya
hakkında daha geniş bir perspektife sahip olabilir ve küresel sorunlara karşı
daha duyarlı olabilirler.
Bütün bu avantajlar,
çocuğun yetiştiği çok kültürlü ortamın niteliklerine ve ailenin, okulun ve
toplumun bu çeşitliliği nasıl desteklediğine bağlı olarak değişebilir. Her
çocuğun deneyimi ve gelişimi farklıdır. Bu nedenle çok kültürlü bir ortamın tüm
çocuklar üzerinde aynı etkisi olmayabilir.
Çok kültürlülük, zaman
zaman aile içinde de anlaşmazlıklara da neden olabilmektedir, özellikle farklı
kültürel arka planlardan gelen aile bireyleri arasında çatışmalar yaşanabilir.
Bu tür çatışmalar genellikle bireylerin önceki hayatlarında edindikleri farklı
kültürel deneyimler, değerler, gelenekler, beklentiler ve iletişim tarzlarından
kaynaklanır.
Aile üyeleri arasında
farklı kültürel normlar ve anlayışlar aşağıdaki iletişim zorluklarına yol
açabilir veya bireylerin birbirlerini yanlış anlamaları nedeniyle sorun kaynağı
olarak görülebilir.
1. Değer
ve Gelenek Farklılıkları: Aile üyeleri arasında, özellikle farklı
kültürlerden gelen kişiler arasında, evlilik, eğitim, cinsiyet rolleri ve aile
yapısı gibi konularda farklı değerler ve gelenekler olabilir.
2. Dil
Engelleri: Aile içinde farklı diller konuşuluyorsa, bu durum iletişim
engellerine ve yanlış anlamalara neden olabilir.
3. Eğitim
ve Disiplin Yaklaşımları: Çocukların eğitimi ve disiplini konusunda farklı
kültürel beklentiler ve yaklaşımlar çatışma kaynağı olabilir.
4. Kültürel
Kimlik ve Aidiyet: Bireylerin kendi kültürel kimliklerini nasıl ifade
ettikleri ve bu kimliklerin aile içinde nasıl algılandığı çatışmaya yol
açabilir.
5. Sosyal
ve Kültürel Baskılar: Aile üyeleri, kendi kültürel topluluklarından veya
daha geniş toplumdan gelen baskıları farklı şekillerde deneyimleyebilir ve bu
da iç çatışmalara neden olabilir. İnsan dünyada neyin güzel olduğunu anladığı
an tutkularının esiri olmayı bırakır ve iç huzuru bulur.
Bu tür çatışmaların
üstesinden gelmek için, aile üyeleri birbirlerinin kültürel arka planlarını
anlamaya çalışmalı ve hem birbirlerine hem de bireysel değer yargılarına saygı
göstermeye istekli olmaları önemlidir. Açık iletişim, empati ve esneklik,
farklı kültürel arka planlara sahip aile üyeleri arasındaki etkili ilişkilerin
temelini oluşturur. Kültürel farklılıkların kabul edilmesi ve özel günlerin kutlanması,
aile içinde daha uyumlu ve anlayışlı bir ortam yaratılmasına yardımcı olabilir.
Bu durum, tek bir milletin farklı kültür coğrafyalarından gelen bireyleri
arasındaki iletişim ortamı için de geçerlidir.
Birden fazla etnik
kökenin olduğu ve birden fazla dilin konuşulduğu aile ortamında büyüyen
çocuklar üzerinde bir dizi olumlu ve bazen zorlayıcı etkiler görülebilir:
1. Dil
Becerileri: Çocuklar, erken yaşlarda birden fazla dili öğrenme ve akıcı bir
şekilde konuşma fırsatına sahip olabilirler. Bu, onların iletişim becerilerini
ve dil öğrenme yeteneklerini geliştirir.
2. Kültürel
Farkındalık ve Esneklik: Çocuklar, farklı kültürel arka planlara sahip
insanlarla etkileşimde bulunarak daha yüksek bir kültürel farkındalık ve
esneklik geliştirebilirler. Bu, onların farklı bakış açılarına açık olmalarını
ve empati yeteneklerini artırabilir.
3. Bilişsel
Avantajlar: Araştırmalar, birden fazla dili konuşan çocukların bilişsel
becerilerde ve yaratıcı düşünmede avantajlar yaşayabileceğini göstermektedir.
Bu, problem çözme ve çok yönlü düşünme yeteneklerini içerir.
4. Kimlik
Gelişimi: Birden fazla kültürel ve etnik arka plana sahip çocuklar, kendi
kimliklerini keşfetme ve ifade etme konusunda daha karmaşık yollara sahip
olabilirler. Bu durum, hem zenginleştirici hem de zorlayıcı olabilir.
5. Sosyal
Uyum: Çok dilli ve çok kültürlü bir arka plana sahip çocuklar, farklı
sosyal ortamlara uyum sağlama konusunda daha yetenekli olabilirler.
6. Eğitim
Zorlukları: Bazı durumlarda, birden fazla dil konuşan çocuklar, özellikle
okul öncesi dönemde, eğitim sistemine uyum sağlamakta zorlanabilirler. Dil
becerileri ve akademik beceriler arasındaki dengesizlikler, öğrenme süreçlerini
etkileyebilir. Okullarda kapsayıcı ve ayrımcılığa mahal vermeyen öğrenme
ortamları oluşturulmalı, ayrımcı tutum sergileyen öğretmenlerin dikkati
çekilmelidir.
7. Aile
İçi İletişim: Aile içindeki farklı diller ve kültürler, bazen iletişim
zorluklarına ve yanlış anlaşılmaların yaşanmasına neden olabilir.
Genel olarak, birden
fazla etnik kökenin ve dilin konuşulduğu ailelerde büyüyen çocuklar, hem zengin
bir kültürel mirasa erişim hem de bazı özel zorluklar yaşayabilirler. Bu
çocuklar, genellikle çok yönlü, esnek ve kültürel olarak duyarlı olurlar.
Bireylerin farklı
inançlara sahip olmaları, insanlık durumlarına veya toplum içindeki rollerine
etki etmemelidir. Kültürlerel zenginliklerin yaşatılabilmesi için hoşgörü ve
çeşitliliğin kabulü, karşılıklı anlayış ve saygı gerekir. Her bireyin kendi
inancına göre yaşaması, ancak bu inançların başkalarının yaşam tarzlarına zarar
vermemesi gerekir. Bu yaklaşım, toplumsal ve sosyal hayatın içinde de bireysel
özgürlüklerin ve farklılıkların saygı görmesini teşvik eder ve kültürel
çeşitliliği destekler. Toplumların barış içinde bir arada yaşaması için din,
dil, ırk gibi farklılıkların yarıştırılmaması gerekir ve insanların ortak kimlik
altında birleşmesi tercih edilir. Bu tür bir bakış açısı, farklı inanç
sistemlerine sahip insanlar arasında diyalog ve anlayışın gelişmesine de yardımcı
olurken, toplumsal ve sosyal barışın korunması, vicdan ve düşünce özgürlüğünün
gelişmesine katkıda bulunur; bu anlayışın gelecek kuşaklara aktarılması için de
temel altyapıyı oluşturur.
Avrupalıların altmış
küsur sene önce ülkelerine işçi olarak kabul ederken dişlerindeki çürüğe ve
hatta bacak aralarına kadar kontrol edip ülkesine kabul ettiği insanların
dördüncü kuşak temsilcileri yetişiyor. Bu çocukların yaşadıkları ülkeye uyum
sağlamasının yollarından biri, kimilerine göre çocukların geçmişleriyle ilgili
kültürel bağlarının koparılması olarak görülse de bu durum, içinde yaşanılan
iletişim çağında yanılsamadan öte geçmeyecektir. Ayrıca kimi Avrupalıların ülkelerinde
doğup büyüyen „organik“ Alman olmayan Alman vatandaşları ile eşit göz hizasından
konuşmayı beceremediği (!), Türkiye ve Türkiye kökenlilere üstenci bakış açısı
ile hitap etmeye devam etme gayretkeşliğini gösterdiği herkesin malumu[1].
Almanların ısrarla ve inatla Türkiye ve Türkleri tanımamaya, kendi kafalarında
oluşan şablona göre Türk imgesi oluşturma gayretlerine devam etmeleri onların
kusurudur. Bununla birlikte Türklerin de kendilerini ifade etme konusunda biraz
daha girişimci ve özgüvenli olması gerekir.
Türklerin tarihinde Türk
ulusunun direncini ve kendi kaderini tayin etme iradesini vurgulayan bir figür
olarak ön plana çıkan, bağımsızlık ve özgürlüğün yanı sıra liderlik ve cesaret
gibi değerleri de simgeleyen, kamu kurum ve kuruluşlarının sembolü olarak
kullanılan „bozkurt“ son dönemde Avrupa ülkelerinde siyasi bir sembol olarak
görülüp yasaklanırken; Berlinliler için sağlamlığın, temizliğin ve gücün
simgesi olarak kabul edilen „ayı“ kelimesi kullanılmaya devam edilmektedir. Karşılıklı
kültürel değerlere saygı duyulması ve önyargıların tutsağı olunmaması gerekir.
Bitirilirken
belirtilmesi gereken bir diğer husus da şu ki, Türk entelektüellerinin Avrupa'ya
her çıkışında soydaşlarının ve yurttaşlarının çilesini, sıkıntısını gördükçe,
yüreklerine bir hüzün çöküyor. Avrupalılar ile Türkler, onca yıl yan yana
yaşamış olmalarına rağmen, her iki taraf da birbirleri hakkında yeterli, doğru
bilgiye sahip değil; bunun için gerekli irade ve çaba da yeterli değil; her iki
taraf birbiri hakkında konuşmaya devam ediyor. Oysa toplumsal ve sosyal hayatın
paylaşımlarının karşılıklı olarak artmasıyla, karşılıklı anlayış eksikliği
ortadan kalkacak, ortak bir gelecek için amaç birliği de sağlanacaktır.
[1]
Berlin’de yaşayan Türkiye kökenli Alman siyasetçi Ekin Deligöz’ün aile
hekiminin „kötü ve ayrımcı tutumu“ veya Solingen’de otuz yılı aşkın bir süre
sonra yeniden bir Türk ailenin yakılarak öldürülmesi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder