18 Mayıs 2024 Cumartesi

Çok dillik ve çok kültürlülüğün aile ve toplumsal boyutu

 

Çok dillilik, kültürlerin gittikçe daha fazla iç içe geçtiği ve kültürel çeşitliliğin arttığı günümüz dünyasında, hem bireysel hem de toplumsal açıdan irdelenmesi gereken önemli konulardan biridir. Bu nedenle bu ayki yazıda, çok dillilik ve çok kültürlülüğün bireysel ve toplumsal faydaları ele alınmaya çalışılacak; çok kültürlü ortamlarda yetişen çocukların dil becerileri, kültürel farkındalıkları, sosyal uyumları ve sahip oldukları bilişsel avantajlar gibi konular üzerinde durulacak; aile içinde çok kültürlülükten kaynaklanan zorluklara ve çözüm yollarına değinilecektir.

 

Pakistan'ın milli şairi ve İslam düşünürü Muhammed İkbal (1877-1938)’in tanımlaması ile „500 yıl İslam’a muhafızlık, mazluma hamilik yapan bir milletin“ çok kültürlü ortamlarda yetişen, geçmişinden habersiz çocuklarının diğer çocuklara göre bazı özel durumları, potansiyel avantajları vardır. Bu çocuklar içinde bulunduğu derin uykudan uyandırılmalı, bu avantajlı durumlar hayatın gerçeklerine aktarılmalıdır. Bu uyku hali sona erdiğinde Avrupalıların çok kültürlü ve çok dilli yetişen Türk çocukları üzerinden önemli kazanımlar elde edeceği aşikardır. Bu kazanımlardan bazıları aşağıda sıralanmış olup; genellikle sosyal, dil, bilişsel ve duygusal becerilerle ilgilidir:

 

1.       Dil Becerileri: Çok kültürlü ortamlarda yetişen çocuklar, genellikle birden fazla dili öğrenme ve kullanma fırsatına sahip olurlar. Erken yaşta birden fazla dilin öğrenilmesi, dil gelişimi ve iletişim becerilerini artırabilir.

2.       Kültürel Farkındalık ve Empati: Çok kültürlü ortamlar, çocuklara farklı kültürel arka planlara sahip insanlarla etkileşimde bulunma fırsatı sunar. Bu durum, çocukların kültürel farkındalıklarını ve empati yeteneklerini geliştirebilir.

3.       Sosyal Uyum Becerileri: Farklı kültürel değer ve normlara maruz kalan çocuklar, sosyal uyum becerileri geliştirmede daha yetenekli olabilirler. Bu, çeşitli sosyal ortamlarda rahat etme ve etkileşimde bulunma yeteneğini içerir.

4.       Açık Fikirlilik ve Yaratıcılık: Çok kültürlü ortamlarda büyüyen çocuklar genellikle daha açık fikirli olurlar ve farklı bakış açılarını kolayca kabul edebilirler. Bu durum, yaratıcı düşünme becerilerini de geliştirebilir.

5.       Problem Çözme ve Bilişsel Esneklik: Farklı kültürler arasında manevra yapabilme yeteneği, problem çözme ve bilişsel esneklik becerilerini geliştirebilir. Çocuklar, çeşitli durumları analiz etme ve çeşitli çözüm yollarını değerlendirme konusunda daha yetenekli olabilirler.

6.       Küresel Farkındalık ve İşbirliği: Çok kültürlü bir arka plana sahip çocuklar, dünya hakkında daha geniş bir perspektife sahip olabilir ve küresel sorunlara karşı daha duyarlı olabilirler.

 

Bütün bu avantajlar, çocuğun yetiştiği çok kültürlü ortamın niteliklerine ve ailenin, okulun ve toplumun bu çeşitliliği nasıl desteklediğine bağlı olarak değişebilir. Her çocuğun deneyimi ve gelişimi farklıdır. Bu nedenle çok kültürlü bir ortamın tüm çocuklar üzerinde aynı etkisi olmayabilir.

 

Çok kültürlülük, zaman zaman aile içinde de anlaşmazlıklara da neden olabilmektedir, özellikle farklı kültürel arka planlardan gelen aile bireyleri arasında çatışmalar yaşanabilir. Bu tür çatışmalar genellikle bireylerin önceki hayatlarında edindikleri farklı kültürel deneyimler, değerler, gelenekler, beklentiler ve iletişim tarzlarından kaynaklanır.

 

Aile üyeleri arasında farklı kültürel normlar ve anlayışlar aşağıdaki iletişim zorluklarına yol açabilir veya bireylerin birbirlerini yanlış anlamaları nedeniyle sorun kaynağı olarak görülebilir.

 

1.       Değer ve Gelenek Farklılıkları: Aile üyeleri arasında, özellikle farklı kültürlerden gelen kişiler arasında, evlilik, eğitim, cinsiyet rolleri ve aile yapısı gibi konularda farklı değerler ve gelenekler olabilir.

2.       Dil Engelleri: Aile içinde farklı diller konuşuluyorsa, bu durum iletişim engellerine ve yanlış anlamalara neden olabilir.

3.       Eğitim ve Disiplin Yaklaşımları: Çocukların eğitimi ve disiplini konusunda farklı kültürel beklentiler ve yaklaşımlar çatışma kaynağı olabilir.

4.       Kültürel Kimlik ve Aidiyet: Bireylerin kendi kültürel kimliklerini nasıl ifade ettikleri ve bu kimliklerin aile içinde nasıl algılandığı çatışmaya yol açabilir.

5.       Sosyal ve Kültürel Baskılar: Aile üyeleri, kendi kültürel topluluklarından veya daha geniş toplumdan gelen baskıları farklı şekillerde deneyimleyebilir ve bu da iç çatışmalara neden olabilir. İnsan dünyada neyin güzel olduğunu anladığı an tutkularının esiri olmayı bırakır ve iç huzuru bulur.

 

Bu tür çatışmaların üstesinden gelmek için, aile üyeleri birbirlerinin kültürel arka planlarını anlamaya çalışmalı ve hem birbirlerine hem de bireysel değer yargılarına saygı göstermeye istekli olmaları önemlidir. Açık iletişim, empati ve esneklik, farklı kültürel arka planlara sahip aile üyeleri arasındaki etkili ilişkilerin temelini oluşturur. Kültürel farklılıkların kabul edilmesi ve özel günlerin kutlanması, aile içinde daha uyumlu ve anlayışlı bir ortam yaratılmasına yardımcı olabilir. Bu durum, tek bir milletin farklı kültür coğrafyalarından gelen bireyleri arasındaki iletişim ortamı için de geçerlidir.

 

Birden fazla etnik kökenin olduğu ve birden fazla dilin konuşulduğu aile ortamında büyüyen çocuklar üzerinde bir dizi olumlu ve bazen zorlayıcı etkiler görülebilir:

 

1.       Dil Becerileri: Çocuklar, erken yaşlarda birden fazla dili öğrenme ve akıcı bir şekilde konuşma fırsatına sahip olabilirler. Bu, onların iletişim becerilerini ve dil öğrenme yeteneklerini geliştirir.

2.       Kültürel Farkındalık ve Esneklik: Çocuklar, farklı kültürel arka planlara sahip insanlarla etkileşimde bulunarak daha yüksek bir kültürel farkındalık ve esneklik geliştirebilirler. Bu, onların farklı bakış açılarına açık olmalarını ve empati yeteneklerini artırabilir.

3.       Bilişsel Avantajlar: Araştırmalar, birden fazla dili konuşan çocukların bilişsel becerilerde ve yaratıcı düşünmede avantajlar yaşayabileceğini göstermektedir. Bu, problem çözme ve çok yönlü düşünme yeteneklerini içerir.

4.       Kimlik Gelişimi: Birden fazla kültürel ve etnik arka plana sahip çocuklar, kendi kimliklerini keşfetme ve ifade etme konusunda daha karmaşık yollara sahip olabilirler. Bu durum, hem zenginleştirici hem de zorlayıcı olabilir.

5.       Sosyal Uyum: Çok dilli ve çok kültürlü bir arka plana sahip çocuklar, farklı sosyal ortamlara uyum sağlama konusunda daha yetenekli olabilirler.

6.       Eğitim Zorlukları: Bazı durumlarda, birden fazla dil konuşan çocuklar, özellikle okul öncesi dönemde, eğitim sistemine uyum sağlamakta zorlanabilirler. Dil becerileri ve akademik beceriler arasındaki dengesizlikler, öğrenme süreçlerini etkileyebilir. Okullarda kapsayıcı ve ayrımcılığa mahal vermeyen öğrenme ortamları oluşturulmalı, ayrımcı tutum sergileyen öğretmenlerin dikkati çekilmelidir.

7.       Aile İçi İletişim: Aile içindeki farklı diller ve kültürler, bazen iletişim zorluklarına ve yanlış anlaşılmaların yaşanmasına neden olabilir.

 

Genel olarak, birden fazla etnik kökenin ve dilin konuşulduğu ailelerde büyüyen çocuklar, hem zengin bir kültürel mirasa erişim hem de bazı özel zorluklar yaşayabilirler. Bu çocuklar, genellikle çok yönlü, esnek ve kültürel olarak duyarlı olurlar.

 

Bireylerin farklı inançlara sahip olmaları, insanlık durumlarına veya toplum içindeki rollerine etki etmemelidir. Kültürlerel zenginliklerin yaşatılabilmesi için hoşgörü ve çeşitliliğin kabulü, karşılıklı anlayış ve saygı gerekir. Her bireyin kendi inancına göre yaşaması, ancak bu inançların başkalarının yaşam tarzlarına zarar vermemesi gerekir. Bu yaklaşım, toplumsal ve sosyal hayatın içinde de bireysel özgürlüklerin ve farklılıkların saygı görmesini teşvik eder ve kültürel çeşitliliği destekler. Toplumların barış içinde bir arada yaşaması için din, dil, ırk gibi farklılıkların yarıştırılmaması gerekir ve insanların ortak kimlik altında birleşmesi tercih edilir. Bu tür bir bakış açısı, farklı inanç sistemlerine sahip insanlar arasında diyalog ve anlayışın gelişmesine de yardımcı olurken, toplumsal ve sosyal barışın korunması, vicdan ve düşünce özgürlüğünün gelişmesine katkıda bulunur; bu anlayışın gelecek kuşaklara aktarılması için de temel altyapıyı oluşturur.

 

Avrupalıların altmış küsur sene önce ülkelerine işçi olarak kabul ederken dişlerindeki çürüğe ve hatta bacak aralarına kadar kontrol edip ülkesine kabul ettiği insanların dördüncü kuşak temsilcileri yetişiyor. Bu çocukların yaşadıkları ülkeye uyum sağlamasının yollarından biri, kimilerine göre çocukların geçmişleriyle ilgili kültürel bağlarının koparılması olarak görülse de bu durum, içinde yaşanılan iletişim çağında yanılsamadan öte geçmeyecektir. Ayrıca kimi Avrupalıların ülkelerinde doğup büyüyen „organik“ Alman olmayan Alman vatandaşları ile eşit göz hizasından konuşmayı beceremediği (!), Türkiye ve Türkiye kökenlilere üstenci bakış açısı ile hitap etmeye devam etme gayretkeşliğini gösterdiği herkesin malumu[1]. Almanların ısrarla ve inatla Türkiye ve Türkleri tanımamaya, kendi kafalarında oluşan şablona göre Türk imgesi oluşturma gayretlerine devam etmeleri onların kusurudur. Bununla birlikte Türklerin de kendilerini ifade etme konusunda biraz daha girişimci ve özgüvenli olması gerekir.

 

Türklerin tarihinde Türk ulusunun direncini ve kendi kaderini tayin etme iradesini vurgulayan bir figür olarak ön plana çıkan, bağımsızlık ve özgürlüğün yanı sıra liderlik ve cesaret gibi değerleri de simgeleyen, kamu kurum ve kuruluşlarının sembolü olarak kullanılan „bozkurt“ son dönemde Avrupa ülkelerinde siyasi bir sembol olarak görülüp yasaklanırken; Berlinliler için sağlamlığın, temizliğin ve gücün simgesi olarak kabul edilen „ayı“ kelimesi kullanılmaya devam edilmektedir. Karşılıklı kültürel değerlere saygı duyulması ve önyargıların tutsağı olunmaması gerekir.

 

Bitirilirken belirtilmesi gereken bir diğer husus da şu ki, Türk entelektüellerinin Avrupa'ya her çıkışında soydaşlarının ve yurttaşlarının çilesini, sıkıntısını gördükçe, yüreklerine bir hüzün çöküyor. Avrupalılar ile Türkler, onca yıl yan yana yaşamış olmalarına rağmen, her iki taraf da birbirleri hakkında yeterli, doğru bilgiye sahip değil; bunun için gerekli irade ve çaba da yeterli değil; her iki taraf birbiri hakkında konuşmaya devam ediyor. Oysa toplumsal ve sosyal hayatın paylaşımlarının karşılıklı olarak artmasıyla, karşılıklı anlayış eksikliği ortadan kalkacak, ortak bir gelecek için amaç birliği de sağlanacaktır.



[1] Berlin’de yaşayan Türkiye kökenli Alman siyasetçi Ekin Deligöz’ün aile hekiminin „kötü ve ayrımcı tutumu“ veya Solingen’de otuz yılı aşkın bir süre sonra yeniden bir Türk ailenin yakılarak öldürülmesi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Argo Kullanımı

  Türkçede küfürle karışık sevgi, övgü ifadeleri vardır. Görünüşte çok masum gelen, üzerinde düşününce de derin anlamlar içeren kelimeleri b...