Farklı bir dili öğrenmek ve
öğrenilen dilde iletişim kurmak, kültürler arası seyreden bir araçla evrensel
bir yolculuk yapmak gibidir. Bu nedenle herkes en azından bir yabancı dili
öğrenmeye veya çocuklarına öğretmeye çalışmaktadır. Özellikle Türkiye’de bu
uğurda da oldukça yüklü maddi bedeller ödenmektedir. Yabancı dil öğrenmek bir
amaçsa, bir yabancı dilde iletişim kurmak da ticari gerekliliklerin dışında ayrı
bir saygınlık vesilesi olarak görülmektedir.
Söz konusu çocuklar olunca,
çocukların küçük yaştan itibaren bir yabancı dili öğrenmeleri veya içinde
doğdukları kültür ortamlarında birinci, ikinci dilleri edinmeleri yetişkinlere
göre daha kolay olmaktadır. Çünkü çocukların dil ve iletişim becerileri onların
içine doğduğu kültür ve bu kültürün taşıyıcıları ile kurdukları ilişkilerle sürekli
olarak gelişmektedir. Bu gelişim sürecinde beyinleri de dil öğrenmeye
programlanmış olduğundan, duydukları sesleri ve sözleri edinen çocuklar, aynı
zamanda edindikleri dilin sözsüz iletişim ve beden dili normlarını da
öğrenmektedir. Bu durumda, çocukların doğal olarak dil edinme becerisine sahip
oldukları ve dil gelişimlerini sürdürdükleri; doğuştan getirdikleri iletişim
yeteneklerini çevresel koşullara bağlı olarak geliştirdikleri söylenebilir. Dolayısıyla
çocuklar ne kadar erken yaşta ikinci bir dil ve kültürle tanışırsa, öğrenilen
ikinci dil o kadar kalıcı olur ve başarılı dil gelişiminin yanı sıra, ikinci
dilin ve kültürün taşıyıcıları ile de sağlıklı ilişkiler kurulabilir.
Dili bir araştırma objesi olarak
ele alan bilimciler, iki dillilikle ilgili dilbilimsel yetkinliği açıklayan bir
tanım üzerinde henüz hemfikir olamadılar. Bununla birlikte çocukların ilk üç
yıl içindeki dil öğrenme yeteneklerinin dikkat çekici düzeyde olduğunu kabul
ediyorlar. Bu yaşlarda birden fazla dili aynı anda öğrenme kapasitesine sahip olan
çocuklar, özellikle ilk beş yıl içinde ana dilini edinme sürecine benzer bir
şekilde edindikleri ikinci, üçüncü dilleri anadili düzeyinde ve aksansız
konuşabilmektedir (Lindfors 1999).
Birden fazla dili konuşanlara iki
dilli diyoruz. Weinreich (1987), iki dillileri tanımlarken, bireyin her iki
dili de gereksinim duyduğu an değiştirerek rahatça kullanması gibi genel bir
açıklama yapmıştır. İki dilli olmanın ölçüsünü de her iki dili de çok iyi
düzeyde kullanabilme becerisi şeklinde açıklamıştır (Weinreich 1987: 53). Buna
karşın McLaughlin (1984: 8) ve Köppe (1994: 4) iki dillileri tanımlarken bir
orta yol bulmaya çalışmışlar ve iki dilli insanları, bir dili ana dili
düzeyinde konuşan ve ikinci bir dili de gerektiği ortamlarda kendini ifade
edecek kadar kullanma yetkinliğine sahip olan kimseler olarak değerlendirmişlerdir.
Yani bu görüşe göre her iki dilin anadili yetkinliği düzeyinde olması gerekmektedir.
İki dilli bir toplumsal ve sosyal
hayatın gerçekleşebilmesi için çevresel koşulların ve dil öğrenme süreçlerinin
de uygun olması gerekir. Koşulların ve süreçlerin farklılığı, iki dillilik
üzerinde de doğal - kültürel iki dillik, elit - yerel iki dillilik veya
erken-geç iki dillilik gibi bir dizi sınıflandırmaların yapılmasına neden olmuştur.
Doğal iki dillikte, iki dilli
insanlar konuştukları her iki dili, doğal ortamında edinirken, kültürel iki
dilliler, ikinci dili okul gibi resmi eğitim kurumlarında öğrenirler ve
bunların öğrendiği ikinci dil, gündelik hayatta anadili düzeyine ulaşamaz.
Doğal iki dillilik süreci doğumla birlikte başlar ve ebeveynlerden biri bir
dili, diğeri ikinci dili anadili olarak konuşur. Genellikle karma evliliklerden
dünyaya gelen çocuklar doğal iki dilli olur. Araştırmacılardan bir kısmı ebeveynlerin
bu uygulamasına şüphe ile bakmakta ve yaratılan bu sun’i ortamın bir süre sonra
ebeveynlerden birinin sıkılıp uygulamadan vaz geçmesiyle birlikte iki
dilliliğin de sona ereceğini belirtmektedir. Štefánik (2005) ile Pallay (2005)
ise bu görüşe karşı çıkarak karma evliliklerden “uluslararası çift dilliğin”
ortaya çıktığını savunmaktadır.
İki dillilikle ilgili bir başka
ayırımı da Boeckmann (1977: 29), elit ve yerel dilde iki dillilik şeklinde yapmaktadır.
Burada yerel dili konuşan çocuk okula başladığı andan itibaren ikinci dili
öğrenmeye zorlanır. Söz gelimi, çocuk evde Türkçe konuşurken, okulda Almanca
konuşmak zorunda kalır. Bu durum da iki dillik için bir nedendir. Bununla
birlikte çocukların evde kullandıkları sınırlı kelimelerle kendini
anlatamaması, öğrendiği ikinci dilin gelişimini istendik düzeyde tamamlayamaması
gibi durumlarda iki taraflı yarı dillilik (Semilinguismus) tehlikesi baş
gösterir (Bkz. Fishman 1989). Bu durum da toplumsal ve sosyal uyum sorunlarına
neden olur.
Erken veya geç yaşta kazanılan
iki dillik ise dili öğrenme ve edinme ayırımlarıyla ilişkilidir. Erken yaşta iki dillik, çocuğun dil edinimi
yaşını geçmeden, yani dilbilgisi kuralı bilinci oluşmadan önce ikinci bir dil
ile tanışması ile olur ki bu da yaklaşık 10 yaşına kadar sürer. Bu yaştan sonra
dilbilgisi kuralları ile yabancı dil veya ikinci dil olarak öğrenilen dil zaman
içinde çevresel faktörlerin de olumlu etkisiyle iki dilliğe ulaşır (Boeckmann
1977: 28). Okul ve aile gibi çevresel faktörlerin yetersiz olması halinde ise iki
taraflı yarı dillilik tehlikesi ortaya çıkar ki bu konu üzerinde hassasiyetle
durulmalıdır.
Birincil ve ikincil iki dilli
kavramları bilim insanları tarafından kapsamlı bir şekilde incelenmiş. Çocuk
birinci ve ikinci dili aynı zaman dilimi içinde birlikte ediniyorsa, birincil
iki dilli; yok eğer ikinci dili birinci dilden sonra öğreniyorsa ikincil iki
dilli oluyor (Apeltauer 1977: 45). Baker (2005: 97) ise bu görüşü destekler
nitelikte görüş öne sürüyor ve karma evliliklerden dünyaya gelen çocukların çevresel
şartların yerine getirilmesi halinde doğuştan itibaren iki dilli olacaklarını
belirtiyor.
Özetle, yurtdışında yaşayan
kuşakların toplum içinde kendini özgürce ifade edebilmesi için ileri düzeyde
Almanca öğrenmesi; Türk kültür ve medeniyetinden kopmaması, dünya ile
bütünleşmiş bir hayat sürebilmesi için de Türkçe öğrenmesi, Türkiye ve yaşadığı
çevredeki Türk toplumu ile iletişimini koparmaması gerekir. Çocukların Türkçe
ve Almanca dışında ikinci, üçüncü dilleri öğrenmeleri için gerekli ortamların
hazırlanması; teşvik edilmesi,
yatırımlar arasında eğitim yatırımının öncelikler arasına alınması
gerekir.
Türkiye’deki ebeveynlerin
çocuklarının bir yabancı dil öğrenmesi için adeta servet harcadığı düşünülürse,
şair Hayali’nin “Cihan-ârâ cihan içindedir ârâyı bilmezler, Ol mâhiler ki derya
içredir deryayı bilmezler” diye tanımladığı duruma düşülmeden, sahip olunan
eğitim fırsatlarının iyi değerlendirilmesinde yarar görülmektedir.
* Bu yazı, Avusturya’da
yayımlanan Avrupa Haber (Europa Journal) Ekim sayısında “Bireysel İki Dillilik
ve Çocuklarımız” başlıklı yayının kısaltılmamış versiyonudur. Gazeteye http://www.europa-journal.net/mustafa102014.html/
adresinden ulaşılabir.
Kaynaklar
Apeltauer, Ernst. (1997).
Grundlagen des Erst- und Fremdsprachenerwerbs. Eine Einführung. Berlin, München
u.a.: Langenscheidt.
Baker, Colin. (4. baskı). 2006.
Foundations of Bilingual Education and Bilingualism. Clevedon, England:
Multilingual Matters.
Boeckmann, Klaus-Börge. (1997).
Zweisprachigkeit und Schulerfolg: das Beispiel Burgenland. Frankfurt am Main,
Berlin u.a.: Lang.
Fishman, Joshua A. (1989).
Language and Ethnicity in Minority Sociolinguistic Perspectives. Clevedon, England: Multilingual Matters.
Köppe, Regina. (1997).
Sprachentrennung im frühen bilingualen Erstspracherwerb Französisch, Deutsch.
Tübingen: Narr.
Lessow-Hurley, Judith (1999).
Foundations of Dual language Instruction, 3rd edition. Reading, MA: Longman.
Lindfors, Judith Wells. (2. baskı).
(1999). Children’s language and learning. Boston: MA. Allyn and Bacon.
McLaughlin, Barry. (1984). Second
language acquisition in childhood: Vol. 1. Preschool children (2nd ed.).
Hillsdale, NJ: Erlbaum. (ERIC Document No. ED154604).
Pallay, Jozef. (2005). Ist
intentionale Zweisprachigkeit künstlich? In: Peter Cichon (Hg.): Gelebte
Mehrsprachigkeit. Akten des Wiener Kolloquiums zur individuellen und sozialen
Mehrsprachigkeit, 5./6.XI.2005. Wien: Praesens, S.47-60.
Štefánik, Jozef. (2005).
Intentional Bilingualism Revisited. In: Peter Cichon (Hg.): Gelebte
Mehrsprachigkeit. Akten des Wiener Kolloquiums zur individuellen und sozialen
Mehrsprachigkeit, 5./6.XI.2005. Wien: Praesens, S. 28-46.
Weinreich, Uriel. (1977). Sprache
in Kontakt. Ergebnisse und Probleme der Zweisprachigkeits-forschung. München:
Beck.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder