20 Ekim 2014 Pazartesi

Bireysel iki dillilik ve çocuklarımız*

Farklı bir dili öğrenmek ve öğrenilen dilde iletişim kurmak, kültürler arası seyreden bir araçla evrensel bir yolculuk yapmak gibidir. Bu nedenle herkes en azından bir yabancı dili öğrenmeye veya çocuklarına öğretmeye çalışmaktadır. Özellikle Türkiye’de bu uğurda da oldukça yüklü maddi bedeller ödenmektedir. Yabancı dil öğrenmek bir amaçsa, bir yabancı dilde iletişim kurmak da ticari gerekliliklerin dışında ayrı bir saygınlık vesilesi olarak görülmektedir.

Söz konusu çocuklar olunca, çocukların küçük yaştan itibaren bir yabancı dili öğrenmeleri veya içinde doğdukları kültür ortamlarında birinci, ikinci dilleri edinmeleri yetişkinlere göre daha kolay olmaktadır. Çünkü çocukların dil ve iletişim becerileri onların içine doğduğu kültür ve bu kültürün taşıyıcıları ile kurdukları ilişkilerle sürekli olarak gelişmektedir. Bu gelişim sürecinde beyinleri de dil öğrenmeye programlanmış olduğundan, duydukları sesleri ve sözleri edinen çocuklar, aynı zamanda edindikleri dilin sözsüz iletişim ve beden dili normlarını da öğrenmektedir. Bu durumda, çocukların doğal olarak dil edinme becerisine sahip oldukları ve dil gelişimlerini sürdürdükleri; doğuştan getirdikleri iletişim yeteneklerini çevresel koşullara bağlı olarak geliştirdikleri söylenebilir. Dolayısıyla çocuklar ne kadar erken yaşta ikinci bir dil ve kültürle tanışırsa, öğrenilen ikinci dil o kadar kalıcı olur ve başarılı dil gelişiminin yanı sıra, ikinci dilin ve kültürün taşıyıcıları ile de sağlıklı ilişkiler kurulabilir.

Dili bir araştırma objesi olarak ele alan bilimciler, iki dillilikle ilgili dilbilimsel yetkinliği açıklayan bir tanım üzerinde henüz hemfikir olamadılar. Bununla birlikte çocukların ilk üç yıl içindeki dil öğrenme yeteneklerinin dikkat çekici düzeyde olduğunu kabul ediyorlar. Bu yaşlarda birden fazla dili aynı anda öğrenme kapasitesine sahip olan çocuklar, özellikle ilk beş yıl içinde ana dilini edinme sürecine benzer bir şekilde edindikleri ikinci, üçüncü dilleri anadili düzeyinde ve aksansız konuşabilmektedir (Lindfors 1999).
 
Birden fazla dili konuşanlara iki dilli diyoruz. Weinreich (1987), iki dillileri tanımlarken, bireyin her iki dili de gereksinim duyduğu an değiştirerek rahatça kullanması gibi genel bir açıklama yapmıştır. İki dilli olmanın ölçüsünü de her iki dili de çok iyi düzeyde kullanabilme becerisi şeklinde açıklamıştır (Weinreich 1987: 53). Buna karşın McLaughlin (1984: 8) ve Köppe (1994: 4) iki dillileri tanımlarken bir orta yol bulmaya çalışmışlar ve iki dilli insanları, bir dili ana dili düzeyinde konuşan ve ikinci bir dili de gerektiği ortamlarda kendini ifade edecek kadar kullanma yetkinliğine sahip olan kimseler olarak değerlendirmişlerdir. Yani bu görüşe göre her iki dilin anadili yetkinliği düzeyinde olması gerekmektedir.

İki dilli bir toplumsal ve sosyal hayatın gerçekleşebilmesi için çevresel koşulların ve dil öğrenme süreçlerinin de uygun olması gerekir. Koşulların ve süreçlerin farklılığı, iki dillilik üzerinde de doğal - kültürel iki dillik, elit - yerel iki dillilik veya erken-geç iki dillilik gibi bir dizi sınıflandırmaların yapılmasına neden olmuştur.

Doğal iki dillikte, iki dilli insanlar konuştukları her iki dili, doğal ortamında edinirken, kültürel iki dilliler, ikinci dili okul gibi resmi eğitim kurumlarında öğrenirler ve bunların öğrendiği ikinci dil, gündelik hayatta anadili düzeyine ulaşamaz. Doğal iki dillilik süreci doğumla birlikte başlar ve ebeveynlerden biri bir dili, diğeri ikinci dili anadili olarak konuşur. Genellikle karma evliliklerden dünyaya gelen çocuklar doğal iki dilli olur. Araştırmacılardan bir kısmı ebeveynlerin bu uygulamasına şüphe ile bakmakta ve yaratılan bu sun’i ortamın bir süre sonra ebeveynlerden birinin sıkılıp uygulamadan vaz geçmesiyle birlikte iki dilliliğin de sona ereceğini belirtmektedir. Štefánik (2005) ile Pallay (2005) ise bu görüşe karşı çıkarak karma evliliklerden “uluslararası çift dilliğin” ortaya çıktığını savunmaktadır.

İki dillilikle ilgili bir başka ayırımı da Boeckmann (1977: 29), elit ve yerel dilde iki dillilik şeklinde yapmaktadır. Burada yerel dili konuşan çocuk okula başladığı andan itibaren ikinci dili öğrenmeye zorlanır. Söz gelimi, çocuk evde Türkçe konuşurken, okulda Almanca konuşmak zorunda kalır. Bu durum da iki dillik için bir nedendir. Bununla birlikte çocukların evde kullandıkları sınırlı kelimelerle kendini anlatamaması, öğrendiği ikinci dilin gelişimini istendik düzeyde tamamlayamaması gibi durumlarda iki taraflı yarı dillilik (Semilinguismus) tehlikesi baş gösterir (Bkz. Fishman 1989). Bu durum da toplumsal ve sosyal uyum sorunlarına neden olur.

Erken veya geç yaşta kazanılan iki dillik ise dili öğrenme ve edinme ayırımlarıyla ilişkilidir.  Erken yaşta iki dillik, çocuğun dil edinimi yaşını geçmeden, yani dilbilgisi kuralı bilinci oluşmadan önce ikinci bir dil ile tanışması ile olur ki bu da yaklaşık 10 yaşına kadar sürer. Bu yaştan sonra dilbilgisi kuralları ile yabancı dil veya ikinci dil olarak öğrenilen dil zaman içinde çevresel faktörlerin de olumlu etkisiyle iki dilliğe ulaşır (Boeckmann 1977: 28). Okul ve aile gibi çevresel faktörlerin yetersiz olması halinde ise iki taraflı yarı dillilik tehlikesi ortaya çıkar ki bu konu üzerinde hassasiyetle durulmalıdır.

Birincil ve ikincil iki dilli kavramları bilim insanları tarafından kapsamlı bir şekilde incelenmiş. Çocuk birinci ve ikinci dili aynı zaman dilimi içinde birlikte ediniyorsa, birincil iki dilli; yok eğer ikinci dili birinci dilden sonra öğreniyorsa ikincil iki dilli oluyor (Apeltauer 1977: 45). Baker (2005: 97) ise bu görüşü destekler nitelikte görüş öne sürüyor ve karma evliliklerden dünyaya gelen çocukların çevresel şartların yerine getirilmesi halinde doğuştan itibaren iki dilli olacaklarını belirtiyor.

Özetle, yurtdışında yaşayan kuşakların toplum içinde kendini özgürce ifade edebilmesi için ileri düzeyde Almanca öğrenmesi; Türk kültür ve medeniyetinden kopmaması, dünya ile bütünleşmiş bir hayat sürebilmesi için de Türkçe öğrenmesi, Türkiye ve yaşadığı çevredeki Türk toplumu ile iletişimini koparmaması gerekir. Çocukların Türkçe ve Almanca dışında ikinci, üçüncü dilleri öğrenmeleri için gerekli ortamların hazırlanması; teşvik edilmesi,  yatırımlar arasında eğitim yatırımının öncelikler arasına alınması gerekir.

Türkiye’deki ebeveynlerin çocuklarının bir yabancı dil öğrenmesi için adeta servet harcadığı düşünülürse, şair Hayali’nin “Cihan-ârâ cihan içindedir ârâyı bilmezler, Ol mâhiler ki derya içredir deryayı bilmezler” diye tanımladığı duruma düşülmeden, sahip olunan eğitim fırsatlarının iyi değerlendirilmesinde yarar görülmektedir.

* Bu yazı, Avusturya’da yayımlanan Avrupa Haber (Europa Journal) Ekim sayısında “Bireysel İki Dillilik ve Çocuklarımız” başlıklı yayının kısaltılmamış versiyonudur. Gazeteye http://www.europa-journal.net/mustafa102014.html/ adresinden ulaşılabir.

Kaynaklar
Apeltauer, Ernst. (1997). Grundlagen des Erst- und Fremdsprachenerwerbs. Eine Einführung. Berlin, München u.a.: Langenscheidt.
Baker, Colin. (4. baskı). 2006. Foundations of Bilingual Education and Bilingualism. Clevedon, England: Multilingual Matters.
Boeckmann, Klaus-Börge. (1997). Zweisprachigkeit und Schulerfolg: das Beispiel Burgenland. Frankfurt am Main, Berlin u.a.: Lang.
Fishman, Joshua A. (1989). Language and Ethnicity in Minority Sociolinguistic Perspectives.  Clevedon, England: Multilingual Matters.
Köppe, Regina. (1997). Sprachentrennung im frühen bilingualen Erstspracherwerb Französisch, Deutsch. Tübingen: Narr.
Lessow-Hurley, Judith (1999). Foundations of Dual language Instruction, 3rd edition. Reading, MA: Longman.
Lindfors, Judith Wells. (2. baskı). (1999). Children’s language and learning. Boston: MA. Allyn and Bacon.
McLaughlin, Barry. (1984). Second language acquisition in childhood: Vol. 1. Preschool children (2nd ed.). Hillsdale, NJ: Erlbaum. (ERIC Document No. ED154604).
Pallay, Jozef. (2005). Ist intentionale Zweisprachigkeit künstlich? In: Peter Cichon (Hg.): Gelebte Mehrsprachigkeit. Akten des Wiener Kolloquiums zur individuellen und sozialen Mehrsprachigkeit, 5./6.XI.2005. Wien: Praesens, S.47-60.
Štefánik, Jozef. (2005). Intentional Bilingualism Revisited. In: Peter Cichon (Hg.): Gelebte Mehrsprachigkeit. Akten des Wiener Kolloquiums zur individuellen und sozialen Mehrsprachigkeit, 5./6.XI.2005. Wien: Praesens, S. 28-46.
Weinreich, Uriel. (1977). Sprache in Kontakt. Ergebnisse und Probleme der Zweisprachigkeits-forschung. München: Beck.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Argo Kullanımı

  Türkçede küfürle karışık sevgi, övgü ifadeleri vardır. Görünüşte çok masum gelen, üzerinde düşününce de derin anlamlar içeren kelimeleri b...