16 Aralık 2018 Pazar

Çocukluk deneyimlerinin mutluluk ve başarıyla ilişkisi


Aristoteles’e göre insanlar mutluluğun peşinden koşar. Mutluluk insan hayatının amacıdır. Bu amaca ulaşmak için de bir dizi faaliyetlerde bulunur. Mutluluk bilişsel (düşünme, hissetme, öğrenme, hatırlama, karar verme, problem çözme ve yargılama gibi zihinsel süreçler) ve duyuşsal (insan duygularını içeren ilgi, tutum, akademik özgüven, değer ve alışkanlıklar) olmak üzere iki açıdan tanımlanıyor. Kişinin kendini psikolojik olarak iyi hissetmesi, öznel olarak yaptığı mutluluk tanımına uyuyor. Bu durumda bireyin olumlu duyguları (sevinci, neşesi, gurur ve güven duyması), olumsuz duygulara (öfke, korku, kaygı) göre daha fazla yaşaması, yaşamın çeşitli alanlarında yüksek doyuma ulaşması, onun mutluluğunda önemli rol oynuyor. Mutlu bireyler kendilerini iyi hissediyorlar; olumlu duygular yaşıyorlar. Mutlu bireylerden oluşan toplumlar da mutlu toplumlar oluyor.

Mutlu olunabilmesi için üçüncü şart da kişiler arasındaki iletişimin doğru ve etkili kullanılmasıdır. Sağlıklı iletişim kişiler arasındaki ilişkilere olumlu yansıyabileceği gibi iş başarısına da olumlu katkı sağlar.

Uzmanlar hayatta başarı ve mutluluğun kaynağını erken çocukluk dönemi ile ilişkilendiriyor. Çocuk ve dil gelişimi uzmanları erken çocukluk dönemine bu nedenle çok önem veriyorlar.  Erken çocukluk deyince de çocuğun 0-6 yaş arasında geçirdiği dönem anlaşılıyor. Bu dönemde çocuğun zihinsel ve fiziksel gelişimi ileri yaşlara göre daha hızlı olur ve yaşanan olumlu veya olumsuz deneyimler, bundan sonraki hayatının belirleyicisi olarak görülür.

Çocuğun mutlu bir ailede büyümesi, erken yaşta toplum içine çıkarılması, çok dilli ve çok kültürlü ortamlarda “öteki” dil ve kültürün farkına varmasının sağlanması öneriliyor. Çocuğun bu dönemde içinde büyüdüğü çevre, öğrenme süreçleri ve edindiği tecrübeler, çocuk gelişimiyle ilgili tartışmaların da bir parçasını oluşturuyor. Günümüzde sosyal ve ekonomik değişkenlerin çocukların bilişsel ve bilişsel olmayan becerilerinin zengin veya fakir aileye mensubiyete göre nasıl değişiklik gösterdiği, erken çocukluk döneminde edinilen deneyimlerden yola çıkılarak tartışılıyor. Çocuğun bu dönemde yaşadıklarının ilerideki hayatını nasıl etkileyeceği önceden kestirilmeye çalışılıyor.

Bilimsel araştırmalar (örn. Dünya Bankası tarafından hazırlatılan Mind, Society and Behaviour adlı rapor) zengin ve daha düşük gelir sahibi ailelerin çocukları arasındaki gelişim farkının her geçen yıl arttığını gösteriyor. Buna göre, düşük gelire sahip ailelerin çocuklarının performanslarının daha düşük oluyor. Bu gruptaki çocukların dinlediğini ve okuduğunu anlamada gelişmiş gruba göre daha geri kaldığı gözlenirken, uzun süreli dikkat ve kısa süreli bellek gelişimleri de daha iyi değil.

Erken dil gelişimi okulun ilk yıllarındaki okuma ve sayılarla işlem yapmayı öğrenme kadar, ileri yaşlarda daha karmaşık okuma ve matematik işlemlerini yapmada ve bu alanlarla ilgili tam öğrenmede de belirleyici oluyor. Refah seviyesinin en alt diliminde yer alan çocukların söylenenleri anlama ve bir süre sonra hatırlama becerisi, en üst dilimde yer alan çocuklardan yaklaşık 1/3 kadar geride olduğu tespit edilmiş. Dolayısı ile bu çocukların içinde bulunduğu olumsuz çevresel faktörlerin ortadan kaldırılabilmesi için gerekli tedbirlerin bir an önce alınmasında yarar görülüyor.

Çevresel faktörlere geri dönecek olursak, zekânın bir kısmının genetik veya kalıtsal olduğu öne sürülse de çocuğun çevreden alacağı destek, onun performansını geliştirebilmesi için gereklidir.  Bu destek, en temel boyutlarda çocukla yapılacak sohbeti (sözel iletişim), bilişsel ve sosyal-duygusal uyarımlarla birlikte doğru beslenmeyi, davranış özgürlüğünü ve yeterli sağlık hizmetlerini almasını kapsıyor.

Alman okul sisteminden ayrılıp, Türk sistemine geçen çocukların karneleri incelendiğinde, çocukların derste ağırlıklı olarak sessiz, sakin ve derse katılımlarının istendik düzeyde olmadığı; okul ve sınıf içi aktivitelerden uzak durduğu belirtiliyor. Dolayısı ile bu çocuklara verilen kanaat notu da düşük oluyor. Türk aile yapısının çocukları çok öne çıkarmayan özelliği ve çocukların içinde bulunduğu dar sosyal çevrenin kendilerini ifade etme becerisinin geliştirilmesi için yeterli olmadığını da açık bir şekilde gösteriyor. Dolayısı ile çocukların okulda arzu edilen akademik başarıyı yakalayamamasının nedenlerinden biri bu bağlamda kendini gösteriyor. Çocuğun derste “uslu” durması; onun dil ve iletişim becerilerinin yeterli gelişmediği, alan bilgisinin yeterli olmadığı şeklinde olarak yorumlanıyor ve bu tutum çocuğun okuldaki akademik başarısına olumsuz yansıyor. Düşük karne notları da daha alt eğitim basamağına yönlendirilmesine neden oluyor. Ailenin dil ve eğitim durumu yetersizse, öğretmen ve okulun verdiği karar saygı ile karşılanıyor.

Bazı çocuk gelişim uzmanları, psikologlar çocukların sosyal beceri (soft skills) olarak tanımlanan gelişimlerini kişilik özellikleri ile ilişkilendirirken, bazı nörobiyologlar da kendini kontrol etme becerisi (öz-düzenleme) ve ilgili yapıları merkeze alıyor.  Alman eğitim uzmanları ve öğretmenlerin bu değerlendirmede Türk aile yapısının özelliklerini de göz önüne alması gerekirken, Türk ailelerin okul aile birliği çalışmalarına katılmaması, Alman okulları ile yetersiz iletişimi, öğrenci-öğretmen-aile arasındaki iletişim kanalının önünü kesiyor.

Ön düzenleme denilen hususlar; dikkat yöneltme, kendine doğru odaklanma, bakış açısını değiştirebilme, değişimlerde esnek olabilme, kısa süreli bellek, problem çözme gibi bir hedefi gerçekleştirmek üzere biriktirilen otomatik veya haz, doyum isteyen; neden sonuç ilişkisini düşünmeden ortaya koyulan dürtüsel tepkilerden oluşuyor. Örneğin, çocuk derste verilen arada arkadaşları oyun oynarken, öğretmenin verdiği matematik problemini çözmeye devam ediyorsa, ön düzenleme denen beceriyi kullanmış oluyor.  Bu beceri duyguları düzenleme, kendini kontrol etme, gelecekteki bir kazanım için doyumu erteleme gibi bileşenleri de kapsıyor.  Uzmanlar ön düzenleme becerilerinin çocuğun okula başlamak için gerekli temel gereksinimler olarak değerlendiriyor ve bu konuların üzerinde durulması gerektiğini belirtiyorlar.

Ekonomik olarak az gelişmiş bir çevrede büyüyen bir çocuğun ön düzenleme becerisinin gelişimi önceden kestirilemeyen çevresel şartlar ve uzun süren stres nedeniyle aksayabiliyor. Bunlara ilave olarak dezavantajlı çocukların devamlı destek ve yönlendirme almaları, güdü kontrolü, perspektif değiştirme, alternatif sosyal uyaranlar alma ve dikkat toplama gibi becerileri geliştirme fırsatına sahip olmaları daha düşük oluyor.

Ailelerin gerek çocukları ile konuşurken gerekse küçük çocuklarının yanında üçüncü şahıslarla konuşurken dikkat etmesi, çocukların konuşulan her bir sözü hafızalarına kayıt ettiklerini unutmaması gerekir. Örneğin çocuk düşük puan aldığı bir sınav kâğıdını eve getirdiğinde çok güzel, ama şurası eksik kalmış; şu kısmı neden yanlış çözdün gibi eleştirilerde bulunulursa, çocuk olumludan önce olumsuzu algılayıp seçip zihnine kaydeder. Hayatı boyunca da başarısızlık, yetersizlik gibi olumsuz duyguları yük olarak taşır. Bu durum çocuğun özgüvenini zayıflattığı gibi, yukarıda yapılan mutluluk tanımının da eksik kalmasına, sağlıksız toplumların ortaya çıkmasına neden olur.

Eksik kalan çocuk etrafındaki nesne ve olguların farkına varmakta, neden – sonuç ilişkisi kurmakta ve olaylar zincirini analiz etmekte zorlanır; bilişsel, duyuşsal, devinişsel ve sezgisel davranışları istendik düzeyde geliştiremez. Oysa çocuklar toplum denen ormandaki ağaçları besleyen birer kök gibidir. Kökler kurursa, ağaçlar da kurur. İyi yetiştirilemeyen çocuklar, milletlerin geleceklerini de tehlikeye atar.

Okuma notları:
1. Erken çocukluk dönemine https://tedmem.org/mem-notlari/degerlendirme/erken-cocukluk-donemi-uzerine adresinden ulaşılabilir.
2. Dünya Bankası Araştırması için: World Bank. 2015. World Development Report 2015: Mind, Society, and Behavior. Washington, DC: World Bank. doi:10.1596/978-1-4648-0342-0

Bu yazı Zeitung Europa-Journal Haber Avrupa Gazetesi'nin Aralık 2018 sayısı için hazırlanmış olup, gazeteye http://www.europa-journal.net/images/kolumnen/dezember2018/cakir122018.jpg adresinden ulaşılabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Argo Kullanımı

  Türkçede küfürle karışık sevgi, övgü ifadeleri vardır. Görünüşte çok masum gelen, üzerinde düşününce de derin anlamlar içeren kelimeleri b...