20 Ocak 2019 Pazar

Avrupa’da doğulu, Asya’da batılı çocuklar


Önceki yazımda erken çocukluk döneminde elde edilen deneyimlerin erişkin yaşlardaki mutluluk ve başarıyla ilişkisi üzerinde durmuş; iyi yetiştirilemeyen çocukların milletin geleceğini tehdit edeceği görüşü ile bitirmiştim. Bu yazıya çocukların iyi yetişmesi için ailelerin ve çevrenin üzerine düşen sorumluluğu anlatarak devam devam edeceğim.

Erken çocukluk döneminde beyin yapısının hızlı gelişiminin yanı sıra hafızanın gelişimi de önemlidir. Bu dönemin çocuğun gelecek hayatı üzerinde önemli bir etkisi vardır. İnsanlar, özellikle erken çocukluk döneminde ebeveynlerinin ve içinde yetiştiği yakın çevrenin olumlu desteğine gereksinim duyarlar. Bu duruma destekleyici ebeveynlik ve destekleyici çevre denilmektedir. Bu desteği alamayan bireylerin yetişkin dönemde özgüven eksiklikleri duyması kaçınılmaz olur.

Ebeveynlerin sorumluluğu daha çocuk dünyaya gelmeden başlar. Annenin sağlıklı beslenmesi, babanın ise annenin hamilelik döneminde yaşadığı biyolojik, duygusal, psikolojik ve psikosomatik değişim ve dönüşüm süreçlerinde onun yanında bulunarak desteklemesi ve ailenin içinde bulunduğu dönemi mümkün olduğunca yıpranmadan tamamlaması önemlidir. Çocuk bu süreçte olumlu ve olumsuz dış etkilere maruz kalmakta ve tahmin edilemeyecek düzeyde etkilenmektedir. Travma yaşayan bir hamilenin çocuğunun doğum sonrasında normal gelişim seyreden çocuklardan farklı özellikler göstereceği aşikârdır.

Çocuğun dil gelişimi doğumdan önce başlar ve doğumdan sonra belli evrelerde veya yaşlardaki kritik eşiklerden geçerek şekillenir. Biriktirilen olumlu deneyimler, çocukların ileri öğrenmelerine yardımcı olur.  

Çocuklar hayatı ve onun olağan akışını bebeklik döneminden itibaren inanılmaz bir hızda ve yoğunlukta sarmal yapı içinde öğrenirler. Yani dil öğrenmek için bir kelimeyi veya cümlenin diğer ögelerini birden fazla duyarak pekiştirir. Ailenin ve içinde büyüdüğü yakın çevrenin kullandığı dili, belleğine sürekli kaydeder ve nihayetinde bilinenleri tekrar ederek, yeni bilgileri üzerine koyarak geleceğe doğru yol alır. Bunun için çocuklarla kurulacak iletişimin sesel ve sözel yönlerine de dikkat edilmelidir. Masallardaki başlangıç kısımları ve son bölümlerdeki tekerlemeler dilsel bilincin oluşmasına, kültürel birikimin dolaylı yoldan aktarılmasına, aile içi interaktif iletişim kanallarının gelişmesine katkı sağlar. Hemen her masalın başında tekrar tekrar okunan sözleri hatırladığında, sıkılmak bir yana daha önce anlatılan, öyküleri keyifle tekrar tekrar dinler; sizin değiştirerek anlattığınız öykülerde öncekinden farklı durumları tespit ederek sizi uyarmaya başlar. Anlatılan öyküleri televizyon gibi görsel-işitsel ortamlarda seyreder, geleceğe yönelik bilinç bilinç oluşturur. Bunun için televizyonun çocukları meşgul edecek bir araç olmadığı bilinciyle izlenen programlarda da seçici davranılmasında sayısız yararlar vardır.

Çocukları ile sözlü iletişimi koparmayan ailelerin çocukların özel ilgi alanlarını öğrenmeye, geliştirmeye, gelişmeye açık alanları da destek alarak iyileştirmeye çalışmalıdır. Aile içi konuşma konularını çocukların özel ilgi alanlarından seçerek, konuşurken muhatabına değer verdiğini göstermelidir. “Sen bizim için değerlisin” mesajını verirken, bir yandan aile içi iletişimi geliştirmeye, öbür yandan da çocuğun özgüveninin pekiştirilmesine katkıda bulunulduğu göz ardı edilmemelidir.

Çocuklar kelimeleri bağlamı, anlam ilişkileri içinde kullanarak, deneme yanılma yoluyla öğrenir. Uygun ortamlar oluşturulduğunda her bir kelimenin bir diğer kelime ile inanılmaz bir ilişki içinde olduğunun farkına bile varmadan birinci, ikinci, üçüncü dili edinerek kendiliğinden konuşmaya başlar.

Aile içindeki olumlu yaşam atmosferinin ve kişiler arası pozitif iletişimin güçlü olduğu durumlarda yetişen çocukların bilmediğini sorarak, sorulan sorulara cevap vererek özgüvenleri gelişir. Bu dilsel aktivite hem çocukların konuşma becerilerinin gelişmesine hem de bilişsel düzeydeki gelişimine katkıda bulunmaktadır. Dolayısı ile karma evlilikler dışındaki aileyi oluşturan ebeveynlerin çocuklarıyla en iyi bildikleri dilde, yani örneğimize göre, Türkçe konuşması yararlı olur. İlerleyen süreçlerde ikinci dil olarak Almancanın edinilmesi için de bir farkındalık yaratılması, çocuğun üç yaşından sonra kademeli olarak ikinci dil ile ilgili uygun iletişim ortamlarına sokulmasında yarar vardır.

Eğitimde ve sosyal ilişkilerde başarı için dilsel ve dil dışı iletişim becerisi önemlidir. Yaşanılan toplum içinde arzu edilen akademik başarı, toplumsal kabul ve nihayetinde sosyal refah için Almanca öğrenmek gerekir ki bu dil geleceğe açılan kapı için anahtar dildir. Türkçe ise bireyin kimliğini unutmaması; geçmişi, bugünü ve geleceği arasında sağlıklı ilişki kurması, ayaklarının yere basması ve özgüvenin pekişmesi için gerekli dildir. Türkçe, “Benim atalarım geçmişte bunları yapmıştı, ben de şunları yapabilirim” şuurunu verecek güce sahiptir. Ebeveynlerin destekleyici rolü burada da anlam kazanmaktadır.

Çocukların dil gelişimiyle ilgili olarak yapılan araştırmalarda, çocukların bir saatte 600 ile 2000 kelime duyduğu kayda geçirilmiştir. Dört yaşına gelmiş üst ekonomik sosyal katmana ait olan bir çocuk dört yaşına geldiğinde alt katmandakilere göre 30 milyondan daha fazla kelime duymuş olarak okul öncesi eğitime başladığı kayıtlara geçmiştir. Alt sosyal katmana ait çocuklar da yaşıtları olan üst katmana ait çocuklarla benzer sorunları yaşayarak büyüyorlar, ancak daha okula başlarken akademik açıdan geriden geliyorlar. Bu nedenle çocuklarla konuşmak için paraya pula değil, zamana ve isteğe ihtiyaç vardır. Çocuklarınızla konuşarak, onlara kitaplar okuyarak, masallar anlatarak dil gelişimine yardımcı olun.

Destekleyici aileler, bir aktivitenin düzenlenmesi ve desteklenmesi sürecinde değişik toplumsal görev ve sorumluluk üstleniyorlar. STK çalışmalarına katılıyorlar. Aile sorumluluğunun birinci ayağı ebeveynlerin çocukları için asgari geçim standartlarına uygun yaşam şartları oluşturulması ise ikinci ayağı da çocuğa başarmanın tadına varacağı sosyal ortamların hazırlanmasıdır.  Öngörülen hedeflere ulaşabilmek için çocuğa yol göstermek ve çocuğun üst eğitim basamaklarına devam edebilmesini engelleyecek durumların sorun yumağına dönüşmeden gerekli tedbirlerin alınmasını ve ortadan kaldırılmasını sağlayabilmek için okul-aile-öğretmen üçgeninin kurulması gerekir. Öğretmenlere özellikle Türkçe ve Türk kültürü dersini veren öğretmenlerle bu bağlamda yakın işbirliği yapılmasının gereği kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

Nihayetinde destekleyici aileler,  çocuklarına belli konularda arzu edilmeyen davranışların tespit edildiğinde hemen değiştirilmesi için talimat vermek yerine, bizzat kendi davranışları ile çocuklarına örnek olmakta ve onlara öğrenmeyi öğretmeye çalışmaktadır. Bu yolla aile bireylerinin özel hayatlarının da düzene girmesi ve hayatlarını çevresel faktörlerin gerektirdiği yaşam şartlarının gereklerine göre düzenlemesi sağlanmaktadır.

Manevi değerlerin giderek ihmal edildiği, önemini yitirdiği algısı giderek yayılıyor. Büyüme, zenginleşme uğruna paranın tutkunu olup, sahip olunan kadim değerler aşınmaya başlıyor. Bu değerlerin korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması aile yapısının korunmasına bağlıdır. Aile içinde yardımlaşma ve dayanışmayı ihmal etmeyenler, süreçten karlı çıkacaktır. Unutmayın ki ideolojiler ile insanı yok etmeye meyilli anlayışlar paraya tapınma içgüdüsü ile birleşince iyilik, günlük hayatın dışına çıkmaya, sosyal medya hesaplarındaki dilek ve isteklere dönüşmeye başlıyor.

Bugün doğru gibi görünen bilgilerin yarın geçerliliğini yitireceğini unutmadan, sürekli gelişen bilginin peşine düşülmeli, öğrenmeyi hayatın belli evreleri ile sınırlandırmadan, hayat boyu öğrenme ilkesine dönüştürmelidir. Geleneksel kültürü muhafaza etme kaygısı ile çağdaş dünyanın sunduğu imkânlar ihmal edilmemeli; bilgiye erişime açık meşru yollara yatırım yapılmalıdır.  Evrensel bilgilerle donatılmayan, kulaktan dolma hamasi bilgilerin esiri olan bireylerin, ne kendi milletine ne de ülkeye pozitif katkı sağlaması mümkündür. Aile bireyleri gençse kendisine, yaşlıysa çocuklarının veya torunlarının geleceğine eğitim yatırımı yapmalıdır. Toplumun gelişmesinin bu yolla sağlanacağı unutulmamalıdır.

Avrupa’da doğulu; Asya’da batılı görülen çocuklarımızı gündemin hızla değişen sorunları ile boğmak ve içinde yaşadığımız günün telaşesi içinde geçmişi telafi etme çabası ile oyalamak yerine, onları geleceğe hazırlamak için eğitime yatırım yapalım. Unutulmamalı ki iyi eğitilmiş insanlar başarıyı tadınca tutkunu olurlar; sonraki kuşakların başarısı için toplumsal ve sosyal adaleti sağlar; kendi temel ihtiyaçlarını karşılayacak ekonomik girdiyi elde eder ve geleceğe güvenle bakar. Hem sağlıklı bireyler hem de toplum mutlu olur.

Avrupa Türk toplumunun aydınlık geleceğine olan inancımı Prof. Dr. Vernor MUÑOZ’un şu ifadesiyle tekrar edeyim: “Ütopyaların peşinden koşan saf biri olabilirim; ama benim ideallerim öylesine gerçekçi hale geldi ki, rüyalarımızı güçlü biçimde ilan edersek kâbuslar içinde yaşamaktan kurtulacağımıza inanıyorum.”

Okuma önerisi:
Vernor MUÑOZ  (2011). Alman Eğitim Sisteminde Anadilin Rolü ve Göçmenlerin Eğitim Sorunları. Die  Gaste, Sayı: 19 / Kasım-Aralık 2011. URL: http://www.diegaste.de/gaste/diegaste-sayi1908.html

Bu yazı Europa Journal - Haber Avrupa Gazetesi Ocak 2019 sayısı için hazırlanmıştır. Yazıya ve gazetenin http://www.europa-journal.net/images/kolumnen/ januar2019/cakir012019.jpg
adresinden ulaşabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Argo Kullanımı

  Türkçede küfürle karışık sevgi, övgü ifadeleri vardır. Görünüşte çok masum gelen, üzerinde düşününce de derin anlamlar içeren kelimeleri b...