27 Temmuz 2019 Cumartesi

Modern akıl mutlu olmaya yetmiyor


Günlük hayatın içinde kısa veya uzun aralıklarla ortaya çıkan, saman alevi gibi parlayan, yani nevzuhur olan popüler kültürün ögeleri, geçmişi uzun zamana dayanan, yani kadim olan köklü gelenekler karşısında tutunamasa da insanoğlu, mutlu olmak için sürekli bir arayış içine giriyor, kendine yeni bir yol arıyor. Bu düşünceden yola çıkarak, toplumsal ve sosyal hayata dair yaptığım gözlemleri, iyi ve güzel davranışları derledim ve bir yazıya dönüştürdüm. Okurken keyif almanızı dilerim.

Avrupa ülkelerinde gözlenen Türk ve İslam karşıtlığı aslına bakarsanız kökü artık çok eskilerde kalan “korkunç Türk” imgesine kadar geri gitmektedir. Bilinçaltına yerleşen bu imge, tarihi süreç içinde evrilerek Türkofobiye veya İslamofobiye dönüşmüştür. Avrupa tarihinde ve günümüz siyasetçilerin diline yerleşmiş bu kavramlar, Türk karşıtlığını yansıtan nefret eğiliminin yeniden üretilip piyasaya sunulması ve bu yolla maddi manevi kazanç elde etme çabasıdır.

İçimizden bir kısım insan, Batılıların ürettiği bu söylemi taklit ederek, kendilerini tatmin ediyor; Batılı gibi davranıyorlar; ya da öyle davrandıklarını zannediyorlar. Aslında tamamen içsel olan bu duygusal tatmin dışarıdan bakan üçüncü gözlere, davranış sahibinin ne kadar kimliksiz ve kişiliksiz kaldığını gösteriyor.

Heyhat, biz konumuza devam edelim.

Avrupa genelinde yayılan ve tarihsel önyargıların devamı olan bu yeni akım, modern Türkiye’ye ve Müslüman Türk varlığına yönelik olup; yakın geçmişte Londra ve Paris’in desteğini alan Sırp ve Hırvatların Bosnalı ve Arnavut Müslümanlara yaptığı etnik temizlik ile kendini bir kere daha göstermiştir. 1389 yılında I. Kosova Savaşı’nda alınan yenilginin[1] intikamını almak isteyen Sırp askerlerini Türk olarak gördükleri Müslüman milletlere karşı yaklaşık 600 sene sonra Srebrenitsa Katliamını yapması, bu duygunun açık bir göstergesidir. Bir yanda asırlardır devam eden kin ve intikam duygusu, öte yanda tarihte yaşanmışlıkları unutan ve Batılıların Türklere karşı popüler söylemlerini gerçek zannedip, hal ve yaşam biçimleri ile Batıya uyum sağladığı yanılsaması ile yaşan Türkiye kökenli Avrupalı Türkler.

Bu nevzuhur Avrupalı Türk anlayışı, Batılı söylemleri eleştiri süzgecinden geçirmeden kabul etmekle Türkiye’deki mevcut yönetim ve milliyetçi görüşe karşı olduklarını, Türkiye’deki mevcut iktidar sahipleri ile araya mesafe koyduklarını zannediyorlar. Bunlar şu veya bu şekilde Türkiye’ye karşı çıkarken, aslında Batılıların bilinçaltındaki “Türkiye’nin tarihi liderlik gücüne” de karşı çıkıyorlar; lakin farkında değiller.

Bu şekilde kadim olana duyulan tepki ile batılıların nezdinde “beyaz” Türk statüsünü kazandıklarını ve mütedeyyin, milliyetçi ve muhafazakâr Anadolu insanından yani “siyah” Türklerden farklı olduklarını anlatmaya çalışıyorlar.

Bu Türkler, Avrupalı ve liberal olarak tanınmak istiyor ve Avrupa’nın kendilerinden istediklerini düşündükleri şeyleri talep ediyorlar. İmajları ve istekleri o derece bilinçsizce taklit ediyorlar ki, asıl amaçları “aydın” liberaller veya solcular haline gelmek olduğundan tartışılan konular dahi fuzuli hale geliyor. Zamanla başkalarının gözünde kendilerini nasıl görüyorlarsa ona dönüşüyorlar. “Efendilerinin” algı ve pratiklerinin bu derece taklit edilmesi ve Avrupalı olarak tanınma arzuları, mevcut tartışmada önemli bir rol oynamaktadır[2].
İnsan hayatında kurduğu ilişkilerde samimi olmalıdır. Samimiyet, dilimiz ile kalbimizin, yazdıklarımız ile yaptıklarımızın birbirini tutmasıdır.

İslami yaşam biçimini kabul edenlere de söyleyecek, anlatacak hususlar var. Bizim kültürümüzde, Mümin, kendisinden emin olduğumuz kişidir. Dostlukta ve zorlukta sebat edendir. Fedakârlıkta mahirdir. Vefanın imandan geldiğini bilir. Yaptığı iyilikleri alacak hanesine yazmaz. İnşallah böyle insanlar olarak yaşayıp gideriz.

Günlük hayatta da 'Bir kimsenin kıldığı namaz, tuttuğu oruç sizi aldatmasın!' “Kişinin namazına, orucuna bakmayın; konuştuğunda, doğru konuşup konuşmadığına, kendisine emniyet edildiğinde, güvenilirliğini ortaya koyup koymadığına; dünya kendisine güldüğünde, takvayı elden bırakıp bırakmadığına (menfaat anındaki tavrına) bakıp öyle değerlendirin.” (Kenzul-Ummal, h. No: 8435). Güvenilir olmayanın dini de olmaz.

‘Bu dünya hayatı, yalnızca bir oyun ve tutkulu bir oyalanmadır” (Ankebut 64). Dünyanın eksiği, insanın isteği bitmez. İhtiyaç ile ihtiras arasındaki mesafe uzun gibi görünse de bir anda kısalabilir. “Dünya hayatı sizi aldatmasın. O aldatıcı şeytan da Allah hakkında sizi aldatmasın." (Lokman, 31/33). Yoklukta şaşırmayan, varlıkta şımarmayan insanlar ne kadar kıymetlidir.  Sadi Şirazi’nin dediği gibi, “Düşmanın en büyük hilesi dostluğudur.”

Yukarıda da değindiğim gibi, ilişkilerde önce hasbi olmak, Allah’ın rızasını kazanmak için çalışmak lazım. Açık aramaktan yorulan gözler, doğru ve güzel işleri göremez. Dedi ki sevginin tartısı fedakârlıktır. Güven duvarı yıkılırsa, insana ait birçok incelik o duvarın altında kalır. Artık o andan itibaren insan insanın kardeşi değildir, kurdudur. “Verilen söz sorumluluk gerektirir” (İsra, 17/34). Damlada bulamadığını deryada da bulamazsın. Sâdi-i şirazi’nin dediği gibi, “Sevgisiz bakınca Yusuf bile çirkindir, şeytana aşkla bakınca melek sanırsın." Muhammed b. İdrîs eş-Şâfiî demişti dersin, “Seni sende olmayan meziyetlerle öven bir insanın, bir gün seni sende olmayan hallerle kötüleyeceğinden şüphen olmasın.”

Hangi yönden gelirse gelsin, maruz kaldığınız ithamlar karşısında sakın yılmayın! Üzüntüye kapılmayın! Eğer iman ediyorsanız, mutlaka üstün gelirsiniz!  (Âl-i İmran 139) Dedi ki iyiye karşı iyilik et, kötünün şerri kendine yeter. “Sana kötülük yapsalar dahi sen iyi olmaktan vazgeçme. Sabret, Allah’a havale et ve bekle. Unutma; Allah hüküm verenlerin en hayırlısıdır” Yükünü kaldıramayacağın kalbe, elinden tutamayacağın insana talip olma. Amenna ve saddaknâ (İnandık ve tasdik ettik).

Bu âleme dost kazanmaya geldik. İnan başka bir şey yok! Bizi bize gösteren ayna çok önemli. Böyle bir ayna bulana ne mutlu. Bunlar öyle aynalar ki, senin iyi tarafını gösterip, iyi tarafını parlata parlata zaman içinde geliştirerek olumsuz taraflarını silip atar. Hayatın değişir, birden senden güzelliklerin doğduğunu hissedersin.  İnsanız; etimiz yenmez, derimiz giyilmez, tatlı dilimizden başka neyimiz var. İşte böyle mutlu yasamak üzerimize farz; iyilikleri dillendireceğiz, iyilikleri yaşayacağız, iyilerden olmaya çalışacağız, böyle de mutlu ve huzurlu yaşayacağız. 

Bütün bunlar karşısında modern akıl mutlu olmaya yetiyor mu? Mutluluk uzaklarda bir yerde değil, yine kendi içimizde, yaşadıklarımızda gizli ve her birimiz mutlu olmak adına aslında kendimizi ve kendimize dahi itiraf edemediğimiz yahut itiraf etmeye çekindiğimiz hakikatimizi arıyoruz.

“...Ey Rabbim, Sana yönelttiğim duada cevapsız bırakıldığım hiç olmadı.” (Meryem Suresi /4) Bizleri kapından eli boş dönenlerden, kendi hakikatini kaybedip yanılgılarının peşi sıra kuvvetli güz rüzgarlarının etkisiyle kuru yapraklar misali oradan oraya savrulan biçarelerden eyleme.



[1] I. Kosova Savaşı veya Birinci Kosova Meydan Muharebesi, Sultan I. Murad önderliğindeki Osmanlı ordusu ile Sırp kumandanı Lazar Hrebelyanoviç önderliğindeki Hırvat, Leh, Macar, Çek ve bütün Balkan prenslikleri Osmanlılar'a karşı birleşerek oluşturduğu çok uluslu Balkan ordusu arasında 28 Haziran 1389 tarihinde yapılan muharebenin adıdır.
[2] Hakan Yavuz (2019). Kendinden Nefret Eden Türkler ve Soykırım Tartışması. Daily Sabah. 07.02.2019.AVIM: Avrasya İncelemeleri Merkezi-Center for Euroasian Studies. Blog No: 2019/14. – 19.02.2019 tarihinde https://avim.org.tr/Blog/KENDINDEN-NEFRET-EDEN-TURKLER-VE-SOYKIRIM-TARTISMASI-DAILY-SABAH-07-02-2019?slid=SlE2P_G0vb6QGsWqnuy1U5xJtK0&utm_campaign=100936&utm_content=SlE2P_G0vb6QGsWqnuy1U5xJtK0&utm_medium=email&utm_source=newsletter&utm_term=campaign-100936 adresinden ulaşıldı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Argo Kullanımı

  Türkçede küfürle karışık sevgi, övgü ifadeleri vardır. Görünüşte çok masum gelen, üzerinde düşününce de derin anlamlar içeren kelimeleri b...