Özet: Türk imgesi Alman kültüründe İslam ile özdeşleştirilmiş ve bu kavrama tarih boyunca olumsuz anlamlar yüklendiği görülmüştür. Almanların Türkleri tehdit olarak görmeleri (ya da Alman toplumuna Türklerin tehdit olarak gösterilmesi), bu ulusun Hıristiyan anlayışının afortiori dogmatik etkisinden kurtulamamış olmalarından kaynaklandığı düşünülmektedir. Bu nedenle de Alman dilinde ve kültüründe Türk imgesine yüklenen anlamlar hep bir olumsuzlukla eşleştirilmiştir. Bu bildiride, Almancada Türk imgesi ile ilgili olarak kullanılan kavramların içerdiği anlamlardan yola çıkılarak genel bir durum değerlendirmesi yapılacak; Türklerin Avusturya’ya uyum sağlamaları ile ilgili sorunların ardında yatan nedenler üzerinde durulacaktır.
Anahtar Sözcükler: Türkiye, Almanya, Almanca, Türk Alman İlişkileri.
Giriş
İsviçreli yazar Max Frisch’in “İşgücü istendi, ama insanlar geldi” (Koch 1970: 18) sözü Batılıların yabancı işçilere bakış açısını net bir şekilde ortaya koymaktadır [1]. Almanca bilmeyen, Almanya’yı tanımayan, işgüçleri ile ailelerini geçindirmeye, geleceklerini güvence altına almaya, çocuklarına iyi bir gelecek kurmaya çalışan ilk kuşak işçilerin çektiği çilelerin, sıkıntıların başında dil bilmemenin olduğu hep anlatılmaktadır. Bunun adı alanyazında “iş gücü göçü” olarak aktarılmaktadır. Aslında bu duruma işçilerin göçü denilse de durum salt bir iş gücü göçü düzeyine indirgenmemelidir. Çünkü zaman içinde Türkiye’deki kimi olumsuz siyasi koşullar nedeniyle, içinde beyin göçünü de barındıran büyük bir göç süreci yaşanmıştır. Fakir Baykurt, Ataol Behramoğlu, Ömer Polat, Aydın Karahasan, Fethi Savaşçı, Abidin Dino gibi daha niceleri bu göçün içinde yer almıştır. Bu insanlar yaşanan göçün canlı tanığı olmuşlar, olayları sıcağı sıcağına yaşayarak, tarihî sürece tanıklık etmişlerdir [2].
Almanya’daki yabancılar sorununun sorumlusu öncelikle, iki nedenden dolayı, “Almanya”dır. Birincisi, “yabancıya en yabancı” olan Avrupa ülkesi olmak, Almanya’nın tarihten gelen toplumsal ve siyasi özelliğidir. Yabancıya en ırkçı bakış açısına sahip Avrupa ülkesi olarak da Almanya’nın dışlayıcı, ayrımcı özellikleri vardır [3]. İkincisi, Almanya’nın “bugünkü yabancılar sorunu”nun malzemesini oluşturan 1960 sonrası Türkiye’den gelen işçi göçü Alman tarafının sorumluluğundadır. Alman tarafı, Türkiye’den gelen “yabancılar” konusunda, politika hazırlamamış; politika hazırlamak istediğinde ise sorunlara çözüm üretecek öngörüden eksik kalmıştır. Öngörülü bir politikaya sahip olduğu zaman da yanlış politikalar savunmuş; yapılan uyarılara rağmen yanlış politikaları uygulama konusunda ısrarcı olmuştur. Bugün yeni düzenlemeler yapılarak yaşama geçirilen Yabancılar Yasası da geleneksel dayatma ve ısrarcı tutumun izlerini taşımaktadır [4].
Almancada Türk
Türk imgesi Alman kültüründe İslam ile özdeşleştirilmiş ve bu kavrama tarih boyunca olumsuz anlamlar yüklenmiştir. Almanların Türkleri tehdit olarak görmeleri (ya da Alman toplumuna Türklerin tehdit olarak gösterilmesi) bu ulusun Hıristiyan anlayışının a fortiori dogmatik etkisinden kurtulamamış olmalarından kaynaklanmaktadır. 15. ve 16. yüzyıllarda da başta Martin Luther olmak üzere önde gelen Alman aydınları, kendi toplumsal ve siyasal birliklerini sağlamak amacıyla Türklere ve Yahudilere karşı oluşan olumsuz yargıları veya kalıp hâline gelmiş yargıları pekiştirmişlerdir. Örneğin Luther, Türkleri ve Yahudileri “kötülüklerin nedenleri arasında görür ve bu iki kültürel topluluğa yer yer aynı bağlamda bakar” (Kula 1997: 33) ve Türkleri “stigma” olarak kullanmakta bir sakınca görmez. Stigma “kelime karşılığı ile damgalamak anlamına gelmektedir. Sadece bir millete veya özel bir topluma ait değil tüm milletin sorunudur” [5]. Türk imgesi, yukarıda da belirtildiği gibi, 15.-17. yüzyıl Alman belgelerinden itibaren, “Türk şarkıları”, “Türk duaları”, “Türk çanları” gibi oldukça sık rastlanan kavramlarla daha çok din bağlantılı ve önyargı ile beslenmiş küfür içeriğiyle karşımıza çıkar. Örneğin, pek çok Almanın veya Avrupalının, köpeklerine “Sultan” adını verdikleri [6] kızdıkları zaman Grosse Türken! (Koca Türk!) veya Kruzitürken! diye küfür ettikleri bilinmektedir [7]. Duden, 2006 yılında çıkardığı Universalwörterbuch kullanıcılarına “türken” fiilini dikkatli kullanmalarını önermiş ve bu ifadenin konuşma dilinde aşağılama anlamına geldiğini belirtmiş; benzer uyarıyı Türken sözcüğü için de yapmıştır (Ickler 2008: URL).
Batılı toplumlar, üstesinden gelmekte zorlandığı, çözüm üretmekte yetersiz kaldığı sosyal sorunları aşmak için “öz” ve “öteki” ayrımı yapmaktadırlar. Türk imgesi ile ilgili ötekileştirme çabalarının altında, onların yüzlerce yıl süren ve artık bilinçaltlarına yer eden Türk karşıtı söylemleri benimsemeleri yatmaktadır. Almanlar da kendilerini ürküten yeni bir durumla karşılaştıklarında benimsemedikleri her yeni durum veya olguyu “ötekileştirerek” yabancılaştırmayı tercih ederler. Bunu yaparken de Uygur’un (1997: 93-95) “yeri ve zamanı ne olursa olsun, her insan, insan oluşunu dilinde gerçekleştirir” ifadesi ile uyumlu olarak duygu ve düşüncelerini konuştukları dil olan Almanca aracılığıyla aşağıda örneklendirildiği gibi dışa vurmaktadırlar [8].
Örneğin, bir dolandırıcılık veya sahtekârlık durumu söz konusuysa, dolandırmak, aldatmak anlamlarına gelen “türken” fiilini kullanarak, olumsuz duygularını dışa vurur “Die getürkte Band kommt Ihnen spanisch vor” şeklinde ironi yaparlar [9].
etwas türken (aynı şekilde „einen Türken bauen“) fiili de bir şeyi Türkleştirmek şeklinde masum bir düz anlamın dışında, birinin gözünü boyamak, birini dolandırmak, yanıltmaya, aldatmaya çalışmak şeklindeki yan anlamlarda kullanılmaktadır [10].
Avusturya İmparatoriçesi Maria Theresia’nın maiyetinde çalışan Macar asıllı Baron Wolfgang von Kempelen (1734 - 1804) tarafından 1769 yılında geliştirilen bir satranç makinesi ile de Almancaya Türkler ile ilgili yeni söz ve deyimler kazandırılmıştır. Anlatılara göre, bu makineye başına sarık, üzerine kaftan giydirilmiş bir kukla oturtulur. Sandığın içine gizlenen bir kişi de makineyi konuşturur. Sahteciliğin ortaya çıkmasıyla, birini “dolandırmak”, birinin “gözünü boyamak” anlamındaki "einen Türken bauen" deyimi Almancaya girer [11]. Türk havası verilmiş satranç oynayan kuklaya da “Schachtürke“ denildiğinden, bu ifadenin zamanla olumsuz anlamlar kazanarak günümüze kadar ulaştığı anlatılır [12]. “einen Türken stellen” ifadesinin Almancaya girişi ise halk dilinde kullanılan “einen Türken bauen” ifadesinin 1900’lerden sonra zamanla göz boyamak, birini dolandırmak, kandırmak (jemandem bei Besichtigungen etwas vormachen) anlamlarında kullanılmasıyla olmuştur (Keleş 2003: 125).
"Türkenblut", Türkçede “tavşan kanı” benzetmesi yapılır (Örn. tavşan kanı gibi çay). Almancada eskiden boğa kanı (Stierblut) şeklinde kullanılan bu benzetme, 1683’deki İkinci Viyana Kuşatması’ndan sonra Türk kanına dönüştürülmüş ve kırmızı şarap için Türkenblut-Wein ifadesi kullanılmaya başlanmıştır [13].
Bir tür beyaz zambak olan Lilium martagon, Türkçe zambak çiçeği; Almanca ise “Türkenbund” olarak adlandırılır. Yeniçeri mehteran bölüğündeki askerlerin başlıklarından esinlenerek oluşturulan müzik grupları ile eğlence gruplarına da benzetme yoluyla Türkenbund ya da Türkenband adı verilmiştir. Fulda kentinde 1888 yılında kurulan ve günümüzde de bu bölgedeki karnaval şenliklerini organize eden derneği örnek göstermek mümkündür [14].
Bir kimseyi bıçaklayarak öldürmek kastıyla tehdit eden kişiye Alman dilinde “Türkenstecher” [15] denir (Bkz.: Keleş 2003: 125).
"schlimmer als der Türke" deyimi Türkten daha beter anlamına gelir. Burada Martin Luther’in, Papa ile ilişkisine ve Papanın Türklerden daha kötü biri olduğuna gönderme yapılmıştır [16]. Bu ifade şekli zamanla istenmeyen, ötekileştirilen herkes için kullanılmaya başlanmıştır.
Sultan (Arapça sultân: „Hükümran“, „Hükümdar“) Müslüman yöneticilere verilen unvandır (kişi adı olarak da kullanıldığı olur). Hıristiyan dünyasında 10. yüzyıldan itibaren dünyanın değişik dönemleri veya çağları anlamında zaman dilimi olarak da kullanılmıştır. Yukarıda da değinildiği gibi, "Türk" veya "Sultan" ifadeleri Almancada veya diğer Batı dillerinde köpek adı olarak da kullanılmaktadır [17].
"Kümmeltürken" çok sık olmamakla birlikte dar kafalı, geri zekalı anlamlarında kullanılmaktadır (Öztürk 2000: 90). Bunun dışında, kaba küfür olarak kullanıldığı da görülür. Esasen, Almanya’nın Halle Bölgesinde yaşayan, sosyal ve kültürel açıdan çok fazla gelişim gösterememiş kişiler için “can sıkıcı, tatsız, kendi memleketinden dışarı çıkmamış kişi” anlamlarında kullanılır. Bu bölgede eskiden kimyon ticaretinin ve yetiştiriciliğinin yapılması nedeniyle bölge insanı da baharatın ağır kokusundan dolayı, “Kimyon-Türk” olarak adlandırılmıştır [18]. Bu ifade günümüzde dar görüşlü, geri zekalı anlamlarının yanı sıra mecazî olarak palavracı anlamında da kullanılmaktadır.
Almanlar da bizi tarih boyunca nasıl görmek istiyorlarsa, o şekilde adlandırmışlardır. Onların gözünde bazen muhteşem olmuş, bazen de baharat gibi kokmuşuzdur.
Yukarıda kısmen örneklendiği üzere, Alman kültüründeki Türk imgesi başlı başına bir stigma olarak kullanılmaya devam ediliyor. Örneğin, Viyana’dan Paris’e uzanan ve bugün herkesin zevkle yediği tereyağlı ay çöreğinin (croissant ve croissant au beurre) yanı sıra Avusturyalıların Türk sarığından esinlenerek biçimlendirdiği standart kek kalıbında pişirip servis yaptığı Gugelhupf ['gu:gl̩hʊpf] da aslında bilinç altına yerleşmiş birer stigmayı yansıtmaktadır. Çay veya kahvenin yanında Türk’ün hilalini veya Osmanlının sarığını yiyerek bir tür manevi tatmin sağlamaktadırlar [19].
Türkler ise aradan geçen zaman dilimi içinde Mevlana’nın “Gül solup mevsim geçince artık bülbülden maceralar işidemezsin” [20] sözüne uygun davranıp, kendileri de Avusturyalılar gibi aynı model kalıpta kek pişirip servis yapmaya devam etmektedirler.
Sonuç Yerine
Almanların Türklere karşı kışkırtılmaları, Katolikler ile Protestanlar arasında Luther ile onun çağdaşları Nürnbergli Osiander’in ve Vaiz Veit Diertrich’in de katkısıyla yürütülen “Tanrı, günahlarınıza karşı Türkleri başınıza bela etti” (Kula 1997: 19-20) söylemine kadar uzanır. Türklere karşı yürütülen kampanyalar, 14 Ocak 1542’de Speyer’de yapılan antlaşma ile bir nebze hafiflemiştir. Günümüzde, yerel ve bir kısım ulusal siyasetçilerin seçim kampanyalarında Orta Çağ’a özgü olumsuz Türk imgesini güncellemek istemesinin kaynağında da bu anlayışın yer aldığı görülmektedir.
Yaşanan anlaşmazlıkların nedeni, Batılıların içinde doğdukları medeniyetteki toplumsal konuların Türk halkı tarafından bütün derinliğiyle bilinmemesidir (Ülken 2008: 3). Türklerin Alman toplumu içinde “uyumsuz” veya “öteki” imgesi ile tanımlanmasının altında, burada sözü edilen Türklerin, Alman kültür ve mentalitesini tam olarak tanımaması ile Almanların ülkelerinde yaşayan ve iktisadi açıdan “yoksulluk kültürü [21]”nün temsilcileri olmaktan kurtulamaması yatmaktadır. Almanlara, Türkleri anlamaya çalışarak sorunların çözümü için sağduyulu politikalar üretmek yerine, Hristiyan Batı toplumlarının daha ziyade ötekileştirme mekanizmalarında kabul gören Türk karşıtı söylemleri güncelleştirerek popüler olmaya çalışmak daha cazip görünmektedir (Akpınar Dellal 2006: 15).
Ayrımcılığın düşünsel kaynağı olan Hıristiyanmerkezcilik ve Avrupamerkezcilik, güncel Alman siyasetinin bir bölümünde “koşut toplum” ve “yönlendirici kültür” gibi kavramlarda da kendisini dışa vurmaktadır (Çakır 2001a; 2001b) . Kula (2007: 128). Bu durum Almanya’nın iç barışı, dolayısıyla da Avrupa barışı açısından zararlıdır.
Avrupa idesinin ön plandaki savunucusu olan Alman aydını, alternatif Avrupa’nın, düşünce alanına girmesinde, politikacılar kadar rol sahibidir. Luther’den Goethe’ye, Hölderlin ve Heine’den Nietzsche’ye, Tucholsky’den Böll’e kadar uzanan gelenek içinde, bu rolün öncülerini izleyebiliriz. Geçmişte Luther ve çağdaşlarının Katolikler ile Protestanlar arasındaki kavgayı bitirmek, toplumsal ve sosyal dayanışmayı sağlamak uğruna, yani kendi ulusal veya kültürel bütünlüklerini pekiştirmek için kullandıkları missae contra Turcas yöntemi, bugün de iktidar koltuğuna oturmak için, Türkleri “ötekileştirerek” tekrar edilmektedir.
Bu koşullar altındaki önyargılar ve onun getirdiği damgalamanın toplum içinde ayrımcılığa yol açması yadırganmamalıdır. Ayrımcılık, çok genel anlamı ile toplumdaki kişi ya da grupların diğerlerini şu veya bu nedenlerden dolayı bazı hak ve menfaatlerden yoksun bırakması şeklinde tanımlanabilir. Karakaya’nın (2008) tespitine göre bugüne kadar uygulanan uyum politikalarıyla “Türkler âdeta asimile edilmek istenmiştir".
Avrupa’da; gün geçtikçe ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve özellikle de İslam veya Müslüman düşmanlığı neden artmaktadır? Batı ülkelerinde; ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslam düşmanlığı kimlerin ekmeğine yağ sürmektedir? Bu coğrafyada; değişik renk, kültür, dil ve dinden olan insanlara karşı kin ve nefret tohumları ekmek kimlerin işine gelmektedir?
Avrupa’da, (Almanya, Avusturya, Fransa, İsviçre, İngiltere, İrlanda, İzlanda, Belçika, Hollanda, Norveç, İsveç, Danimarka ve Finlandiya...) göçmenlerin yoğun olarak yaşadıkları ülkelerde; “ayrımcılık ve dışlama yapıldığı, çifte standart uygulandığı ve önyargılar devam ettiği sürece”, ırkçılıkla etkin mücadele etmek mümkün değildir. Avrupa’da; “insan hakları, din ve vicdan hürriyeti, sosyal adalet tam anlamıyla uygulanmadıkça”, ırkçılığın önüne geçmek mümkün değildir. Bu coğrafyada; “eşitliğe ve hakkaniyete dayalı bir muamele yapılmadığı müddetçe”, ırkçılıkla mücadelede başarılı olmak mümkün değildir. Özellikle; “İslam ve Müslümanlara karşı düşmanlık, İslamofobi son bulmadıkça”, ırkçılığın beslendiği kaynakları kurutmak mümkün değildir...
O zaman, Avrupa’yı tehdit eden ırkçılığa karşı etkin mücadelenin yolu; “daha fazla insan hakları (mehr Menschenrechte), daha fazla hoşgörü (mehr Toleranz), daha fazla kabul (mehr Akzeptanz), daha fazla sosyal adalet (mehr soziale Gerechtigkeit), daha fazla din ve vicdan hürriyeti (mehr Religions- und Gewissenfreiheit) ve daha fazla eğitimden (mehr Bildung)” geçmektedir.
Muhataplarımız, dostluk için gerekli değerlere arkasını dönüp, bir süre sonra yaşananların kendilerini ilgilendirmediğini düşünmeye başlarsa, bizim de kurmaya çalıştığımız ilişkiyi gözden geçirerek yeniden tanımlamak için hazırlıklarımız olmalıdır. Johann Gottfried von Herder’in (1744-1803) dediği gibi, “İyilik insanlığın ortak yaratımıdır” (aktaran: Kula 1997: 270). Hepimiz yaşadıklarımızdan ders çıkarmak zorundayız; yani, exemplis discimus.
Not:
Bu çalışma, 10-13 Haziran 2012 tarihleri arasında İzmir Üniversitesi'nde düzenlenen uluslararası dil ve iletişim sempozyumunda sözlü bildiri olarak sunulan ve bildiri kitabında tam metin olarak yer alan çalışmadan oluşturulmuştur: Bildiri metni için kaynak: ÇAKIR, Mustafa. Almanca'da Türk İmgesinin Kullanımı Üzerine. Proceedings Book of the International Symposium on Language and Communication (ISLC-2012). Held in İzmir University-İzmir, 10th-13th June 2012. pp. 2053-2062. (ISSN: 978-605-86867-0-0)
Not:
Bu çalışma, 10-13 Haziran 2012 tarihleri arasında İzmir Üniversitesi'nde düzenlenen uluslararası dil ve iletişim sempozyumunda sözlü bildiri olarak sunulan ve bildiri kitabında tam metin olarak yer alan çalışmadan oluşturulmuştur: Bildiri metni için kaynak: ÇAKIR, Mustafa. Almanca'da Türk İmgesinin Kullanımı Üzerine. Proceedings Book of the International Symposium on Language and Communication (ISLC-2012). Held in İzmir University-İzmir, 10th-13th June 2012. pp. 2053-2062. (ISSN: 978-605-86867-0-0)
Dipnotlar
[1] Max Frisch tarafından “Wir riefen Arbeitskräfte und es kamen Menschen” şeklinde söylendiği öne sürülen, çokça alıntılanan bu söz, Frisch’in 1965 yılında beş yıllık Roma ikametinden sonra döndüğü Zürih’de söylenmiştir. Bir yıl sonra da İsviçre’deki bir haftalık gazete (Überfremdung II) adlı metinde gerekçelendirilmiştir. Sözün aslı „Ein kleines Herrenvolk sieht sich in Gefahr: man hat Arbeitskräfte gerufen, und es kommen Menschen” şeklinde olup şu kaynakta bulunabilir: Max Frisch „Vorsatz“. In: Tagebuch 1966-1971. Gesammelte Werke in zeitlicher Folge (GW). Frankfurt/Main 1976, Bd. VI, S. 11-12). Burada kullanılan “Küçük bir millet kendini tehlikede görüyor: iş gücü istendi ama insanlar geldi” ifadesi ile bir anlamda Almanya’nın II. Dünya Savaşı’ndan sonra uğradığı yenilgi karşısındaki durumuna da gönderme yapılıyor. Aktaran: Beatrice Sandberg. Max Frisch: Überfremdung I 01.12.2000. URL: http://www.uni-essen.de/literaturwissenschaft-aktiv/nullpunkt/pdf/frisch_ueberfremdung1.pdf (son erişim 03.07.2008).
[2] Bkz.: Orhan Bahçıvan (2008). İşgücü istedik, insanlar geldi! http://www.minidev.com/turku/turku1.asp (son erişim: 30.05.2008).
[3] Burada kullanılan “yabancıya en yabancı” veya “yabancıya en ırkçı bakış açısı” ifadeleri bazılarınca keskin bulunarak ölçütü sorgulanabilir. Bu ifade, kaynağını doğrudan 1913 yılından 2000 yılına kadar yürürlükte kalan ve kan bağına dayalı olan Alman İmparatorluk Vatandaşlık Yasası’ndan almaktadır. Bu yasaya göre, bir yabancının Alman vatandaşlığına kabulü, onun uzun süre Almanya'da yerleşik olmasına ve ilgili makamın da takdirine bırakılmıştı. Bu uygulama Almanların üstün ırk anlayışının göstergesi olarak eleştiriliyordu. Almanya'daki Türk Vatandaşları da bu "Yabancılar Yasası’na" tabiydiler. Yeni yürürlüğe giren ve vatandaşlık için doğum yerinin esas alınması ilkesini benimseyen vatandaşlık yasası ise Türklerin Alman vatandaşlığına geçmesi için Türk vatandaşlığından çıkması gerektiği koşulunu getirerek ayrımcı bir niteliği yasa gücü ile uygulamaktadır. Göçmenlerin/Türklerin temel hak ve özgürlükleri, yabancılar yasası adı altında sınırlandırılmıştır. Yabancılar Yasası engelini aşmak, toplumda söz sahibi olmak için, Alman vatandaşlığına geçmekten başka bir çare göremeyen göçmenler/Türkler son yıllarda Alman vatandaşlığına geçmişlerdir. Aksi hâlde, vergilerini veren göçmenler, Yabancılar Yasası’nın sınırlaması ve kısıtlaması neticesinde sosyo-kültürel, sosyo-politik toplumsal haklardan yoksun bırakılmaktadırlar.
[4] Almanya Federal Cumhuriyeti Federal Hükümeti’nin 12 Temmuz 2006 tarihli bakanlar kurulu kararına uygun olarak oluşturulan entegrasyon çalışma gruplarının hazırladığı raporlardan Mart 2007’de oluşturulan ulusal entegrasyon planı için bkz.: Ulusal Entegrasyon Planı: Yeni Yollar, Yeni Fırsatlar. http://www.bundesregierung.de/Content/DE/Artikel/2008/02/Anlagen/2008-02-07-nationaler-integrationsplan-langfassung-tuerkisch,property=publicationFile.pdf (son erişim 04.07.2008).
[5] American Psychological Association (APA): stigma. (n.d.). Dictionary.com Unabridged (v 1.1). Retrieved January 15, 2008, from Dictionary.com website: http://dictionary.reference.com/browse/stigma Chicago Manual Style (CMS): stigma. Dictionary.com. Dictionary.com Unabridged (v 1.1). Random House, Inc. http://dictionary.reference.com/browse/stigma (accessed: January 15, 2008). Modern Language Association (MLA): "stigma." Dictionary.com Unabridged (v 1.1). Random House, Inc. 15 Jan. 2008. .
[6] Bkz.: Osmanen, Türken, Europäer - 6. Das Bild der Türken in Europa: http://www.br-online.de/bildung/databrd/os6.htm/fakten1.htm (son erişim: 11.02.2008).
[7] "Kruzi" Kuruzen, Kuruzzen, Kurutzen (Macarca kuruczok/kurucok [sg kuruc(z)], Slovakça kuruci [sg. kuruc]) ifadesi önceleri 1514 yılında Türklere karşı düzenlenen Haçlı Seferleri’nde yararlılık gösteren György Dózsa ve taraftarlarına gönderme yapmak için kullanılırken, zamanla anlam yitimine uğramış ve asiler, soyguncu ve eşkıyalar için kullanılan bir deyim olmuştur. 18. yüzyılda ise Habsburg Hanedanlığı’na karşı savaşanlar için kullanılmış, bunların Türkler ile birlik olması da "Die Kuruzen und die Türken kommen" şeklinde deyime dönüşmüş, zamanla "Kruzitürken!" şeklinde küfür olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bkz.: DER STANDARD, “Befreiung ohne Begeisterung”. Print-Ausgabe, 21./22. 4. 2001 http://derstandard.at/?url=/ ?id=553680 (29.05.2008). ayrıca, Franz Theuer: Brennendes Land. Kuruzzenkriege. Ein historischer Bericht, Wien: Böhlau, 1984. ISBN 3-205-07255-3 http://de.wikipedia.org/wiki/Kuruzen (son erişim: 29.05.2008).
[8] Türkler, Almanlar tarafından hiçbir dostluk anlayışı ile bağdaşmayacak üsluplar kullanılarak değişik fıkralara konu edilebilmekte; ülkelerinde yaşayan ve “konuk” olarak adlandırdıkları Türklere yönelik gayriahlakî benzetmelerin yapılmasında sakınca görmemektedirler. Bu konuda üretilen fıkralardan bir bölümü için bkz.: http://www.rosiak.de/tuerken.html (son erişim: 28.04.2008).
[9] Avusturya Habsburg İmparatorluğu’nun İspanya kraliyet ailesi ile olan siyasi ve akrabalık ilişkileri dolayısıyla Viyana’ya konuk olarak gelen ve İspanyol geleneğini sürdüren, İspanyolca konuşan kraliyet mensuplarının konuştuklarını anlamayan saray mensupları kendi aralarında anlamadıkları bir konuya da "Das kommt mir spanisch vor" (Bu bana İspanyolca gibi geliyor) demeye başlamışlar; bu ifade zamanla deyim hâline dönüşmüş. Yeniçerilerle ilgili deneyimlerine bağlı olarak da bir grup delikanlıya, askere vb. söz konusu deyim uyarlanmış ve zamanla ironiye dönüşmüş. Türkçe “Fransız kalmak” deyimi gibi kullanılır olmuştur.
[10] Türk akıncı birliklerinin hafif atlı askerî birlikler olmalarını düşünürsek savaş taktiklerinin daha çok hızlı hareket, ani baskın, geri çekilme hilesi ile düşmanı pusuya düşürme üzerine kurulduğunu kestirebiliriz. Almanların akıncılara (savaş taktiklerine) bakarak Türkleri ´yanıltıcı´, ´hileci´, ´şaşırtıcı´ seklinde tanımlamaları, bir anlamda Türk’e sövgü değil, onun savaşçı karakterine övgüdür.
[11] Konuya ilişkin olarak yararlanılabilecek kaynaklar şunlardır: Tom Standage. The Turk: The Life and Times of the Famous Eighteenth-Century Chess-Playing Machine. London: Berkley Publishing Group; Reissue edition, 2003. Tom STANDAGE. The Mechanical Turk: The True Story of the Chess-playing Machine That Fooled the World. New York: Penguin Books Ltd; New Ed edition, 2004. Cem ÖCEK. Wolfgang von Kempelen. URL: http://www.ling.su.se/STAFF/hartmut/cache/ocek_tk.htm (son erişim: 01.07.2008).
[12] Walter Krämer ve Wolfgang Sauer: "Lexikon der populären Sprachirrtümer", Eichborn Verlag, Frankfurt am Main 2001’den aktaran: Bastian Sick (2008): Wie baut man einen Türken? http://www.spiegel.de/kultur/zwiebelfisch/0,1518,359657,00.html (son erişim: 17.03.2008).
[13] Inge Cyrus (1983). “Der Stephansturm im Türkensturm” Der Spiegel 23/1983 vom 06.06.1983, Seite 114-116. http://wissen.spiegel.de/wissen/dokument/dokument-druck.html?id=14021679&top=SPIEGEL (son erişim: 17.03.2008).
[14] Bu dernek ilk olarak 1887 yılında önce Pascha-Verein olarak kurulmuş, daha sonra adını değiştirmiştir. Bkz.: http://www.tuerkenbund-fulda.de/haupt.html (son erişim: 28.04.2008). Ayrıca, 1903 yılında İsviçre Brig’deki siyasi çekişmelere bağlı olarak kurulan karnaval derneğine de bu ad verilmiş ve özellikle Türk sözüyle “tembellik”, “başıbozukluk” ile “hoşgörüsüzlük” kastedilmeye başlanmıştır. Komşu Bern’e de geçmiş. Bundan sonra Türkenbund, karnaval organizasyonları yapan önemli bir kurum hüviyetine bürünmüştür. Bkz.: http://www.tuerkenbund.ch/frame.htm (son erişim: 28.04.2008).
[15] Ayrıca bkz.: Exkurs Die Türken/innen und was von ihnen in der Deutschen Sprache blieb http://www.bis.uni-oldenburg.de/bisverlag/spoall93/exkurs2.pdf (son erişim: 29.05.2008)
[16] Bkz.: Edmund Weber (1997): Die Bedeutung der Theologie Martin Luthers für die Begründung einer multireligiösen Gesellschaft. In: Edmund Weber (Yay.): Journal für Religionskultur / Journal of Religious Culture. Nr. 1997/01, s. 4. URL: http://web.uni-frankfurt.de/irenik/relkultur01.PDF (son erişim: 28.04.2008). Luther, burada Türklerin iyi özelliklerine gönderme yapıyor ve kendi toplumunun da aynı özelliklere sahip olması gerektiği yönündeki dileğini gündeme getiriyor.
[17] Bkz.: Andreas Achenbach, Ulrich Barenhorst: Osmanen, Türken, Europäer - 6. Das Bild der Türken in Europa. Bayerischer Rundfunk - BR Online (2002) http://www.br-online.de/bildung/databrd/os6.htm/fakten1.htm (son erişim: 29.05.2008). Ayrıca, Beşiktaş'ın eski teknik direktörü Bosque, köpeğine 'Türki' adını verdi. http://www.nethaber.com/Haber/51670/Kopegine-TURKI-adini-koydu (son erişim: 27.02.2008)
[18] Bkz.: Spiegel Wissen-Lexikon: Kümmeltürke (Wörterbuch): http://wissen.spiegel.de/wissen/ dokument/dokument.html?id=9085634&top=SPIEGEL&suchbegriff=k%C3%BCmmelt%C3%BCrken&quellen=&vl=0 (son erişim: 17.03.20087).
[19] Konuya ilişkin olarak bkz.: Heinz Dieter Pohl (2006). Zur Bairisch-Österreichischen Küchensprache. In: Onomasiology Online 7. pp. 16-33. URL: http://www1.ku-eichstaett.de/SLF/EngluVglSW/pohl1061.pdf (son erişim: 28.04.2008).
[20] Bkz. Mevlânâ Celaleddin-i Belhi Rumi. Mesnevi I. (Çev. Veled İzbudak), İstanbul: Maarif Matbaası, 1942, s. 3.
[21] Yoksulluk kültürü, iktisadi açıdan düşük gelir, işsizlik, vasıfsız işler, kısıtlı tasarruf vb. şeklinde tanımlanmaktadır. Bkz. Conrad Phillip Kottak (Çev. Serpil N. Altuntek, Balkı Aydın-Şafak vd). Antropoloji: İnsan çeşitliliğine bir bakış. Ankara: Ütopya Yayınevi, 2002, s. 507.
Kaynakça
Achenbach, Andreas ve Ulrich Barenhorst (2002). “Osmanen, Türken, Europäer - 6. Das Bild der Türken in Europa”. Bayerischer Rundfunk - BR Online. URL: http://www.br-online.de/bildung/databrd/os6.htm/fakten1.htm (son erişim: 29.05.2008)
Akpınar Dellal, Nevide (2006). Türk Sorunu: Asya-Avrupa Ekseninde Türkler, İstanbul: Büke Kitapları.
Bahçıvan, Orhan (2008). “Ozanca Düşünceler: İşgücü istedik, insanlar geldi!” Mini Dev: Türkiye’nin Alternatif Medyası. URL: http://www.minidev.com/turku/turku1.asp (son erişim: 30.05.2008).
Cyrus, Inge (1983). “Der Stephansturm im Türkensturm” Der Spiegel 23/1983 vom 06.06.1983, ss. 114-116. URL: http://wissen.spiegel.de/wissen/dokument/dokument-druck.html?id=14021679&top=SPIEGEL (son erişim: 04.07.2008).
Çakır, Mustafa (2001a). Göçün Kırkıcı Yılında Almancanın İkici Dil Olarak Edinimini Etkileyen Kültürlerarası Olgular, Köln: Ultima Ratio Dizisi 01 (ISBN: 975-93537-0-9).
Çakır, Mustafa (2001b). Almanya'daki Türkler Üzerine Eğitim Kültür Monografiler,. Köln: Ultima Ratio Dizisi 02 (ISBN: 975-93537-1-7).
Der Standard, “Befreiung ohne Begeisterung”. Print-Ausgabe, 21./22. 4. 2001 http://derstandard.at/?url=/?id=553680 (29.05.2008).
Ickler, Theodor (2006). “Mein Rechtschreibtagebuch: Duden – politisch korrekt”. Srift und Rede (Yay.: Forschungsgruppe Deutsche Sprache e.V.). URL: http://www.sprachforschung.org/ickler/index.php?show=news&id=577 (son erişim: 04.07.2008).
Karakaya, Zeki (2008). “Almanya'da Türk Olmak” Almanya'daki Türk Kimliğinin Sorunları Konferansı. Düzenleyen: Türk Ocakları Samsun Şubesi. URL: http://www.medyatext.com.tr/V1/Pg/NewsCityDetail/NewID/67990/CatID/4/CityCode/55/CityName/Samsun/CountryID//Header/turklere_baski_yapiliyor.html (son erişim: 30.05.2008).
Keleş, Nejdet (2003). “Türk Dili ve Kültürünün Alman Dili ve Kültürüne Etkileri”: Milli Folklor. Cilt 8 (Yıl 15) S. 57. ss. 119-130. URL: http://www.millifolklor.com/ sayfalar/57/57.pdf (son erişim 01.07.2008)
Koch, Hermert R. (1970). Gastarbeiterkinder in deutschen Schulen, Königswinter am Rein: Verlag für Sprachmetodik.
Kottak, Conrad Phillip (2002). Antropoloji: İnsan Çeşitliliğine Bir Bakış, (Çev. Serpil N. Altuntek, Balkı Aydın-Şafak vd), Ankara: Ütopya Yayınevi.
“Krämer, Walter ve Sauer, Wolfgang (2001): Lexikon der populären Sprachirrtümer, Frankfurt am Main: Eichborn Verlag” URL’den aktaran: Bastian SICK (2008): Wie baut man einen Türken? http://www.spiegel.de/kultur/zwiebelfisch/0,1518,359657,00.html (son erişim: 17.03.2008).
Kula, Onur Bilge (1997). Alman Kültüründe Türk İmgesi III, Ankara: Gündoğan Yayınları.
Mevlânâ Celaleddin-İ Belhi Rumi (1942). Mesnevi I, (Çev. Veled İzbudak), İstanbul: Maarif Matbaası.
Öztürk, Ali Osman (2000). Alman Oryantalizmi: 19. Yüzyıl Alman Halk Kültüründe Türk Motifi. Ankara: Vadi Yayınları (ISBN 975-7726-99-0).
Pohl, Heinz Dieter (2006). “Zur Bairisch-Österreichischen Küchensprache”. Onomasiology Online 7. pp. 16-33. URL: http://www1.ku-eichstaett.de/ SLF/EngluVglSW/pohl1061.pdf (son erişim: 28.04.2008).
Sandberg, Beatrice (2000). Max Frisch: Überfremdung I . URL: http://www.uni-essen.de/literaturwissenschaft-aktiv/nullpunkt/pdf/frisch_ueberfremdung1.pdf (son erişim 03.07.2008).
Spiegel Wissen-Lexikon, “Kümmeltürke”. http://wissen.spiegel.de/wissen/dokument/ dokument.html?id=9085634&top=SPIEGEL&suchbegriff=k%C3%BCmmelt%C3%BCrken&quellen=&vl=0 (son erişim: 17.03.20087).
Standage, Tom (2003). The Turk: The Life and Times of the Famous Eighteenth-Century Chess-Playing Machine, London: Berkley Publishing Group; Reissue edition, 2003.
Standage, Tom (2004). The Mechanical Turk: The True Story of the Chess-playing Machine That Fooled the World, New York: Penguin Books Ltd; New Ed edition.
Standard - Album, Print-Ausgabe, 7-8 Nisan 2001. URL: http://derstandard.at/?url =/?id=540517 (son erişim 04.07.2008).
Theuer, Franz (1984). Brennendes Land. Kuruzzenkriege. Ein historischer Bericht, Wien: Böhlau. ISBN 3-205-07255-3 http://de.wikipedia.org/wiki/Kuruzen (son erişim: 29.05.2008).
Uygur, Nermi (1997). Dilin Gücü, 2. Baskı, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Ülken, Hilmi Ziya (2008). Millet ve Tarih Şuuru. (Birinci Baskı İstanbul: 1948) İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Weber, Edmund (1997). “Die Bedeutung der Theologie Martin Luthers für die Begründung einer multireligiösen Gesellschaft” In: Edmund Weber (Yay.). Journal für Religionskultur / Journal of Religious Culture. Nr. 1997/01, ss. 4-15. URL: http://web.uni-frankfurt.de/irenik/relkultur01.PDF (son erişim: 28.04.2008).
güzel bir çalışma tebrik ederm
YanıtlaSildoç. dr. nejdet keleş
güzel bir çalışma tebrik ederm
YanıtlaSildoç. dr. nejdet keleş
Teşekkür ederim.
YanıtlaSil