Her gurbete çıkışımda soydaşlarımızla
bir araya geliyor; gurbetin meselelerini konuşuyor; sorunlara çözüm üretmek için beyin fırtınaları yapıyoruz.
Türkiye’ye dönerken Allah’ın bana
lütfettiği şu bedende ağır bir sorumluluk yükünü taşıdığımı hissediyorum. Elden ne gelir, neler
yapılabilir; sorunun değil çözümün bir parçası olabilememenin, uyuyanları uyandıramamanın çaresizliği yüreğimi yakıp kavuruyor.
Bakıyorum, bir grup insanın dünya
umurunda değil.
Bir grup insanımız da onca
derdin, dünya telaşesinin arasında “sosyal sorumluluk” anlayışı ile oradan
oraya koşuşturuyor. Yaralara merhem olmaya gayret ediyor.
Gurbet elde yurt sevgisini böylesine körükleyen nedir? Bu insanları günlük rutinin dışına çıkarıp, en yakınındakini, ihmal edercesine ideallerinin peşinde koşturan ne? Sevda mı yoksa yüreğindeki yalnızlıkla karışık duyulan eziklik
duygusu mu?
Bu soruların cevabını arayan münevverler, toplumsal sorunların karşısında adeta bir mumun ateşi gibi yanarak bedeller ödemeye, bu arada da ışık kaynağını çoğaltmaya devam ediyorlar. Bir avuç idealist insan karşı karşıya
kaldıkları sorunlara çözüm üretmek için adeta çırpınırken, kimi zaman vatan haini,
kimi zaman işbirlikçi olarak etiketleniyorlar. Harlayan ateşi karıştırırken yanan
elin, acıyan yüreğin bedelini ödüyorlar.
Kimsesizlerin kimsesi olmaya
çalışırken, ötekileştiriliyorlar. Yılmadan, bıkıp usanmadan karanlığa ışık
tutmaya gayret ediyorlar.
Bu arada gerek Türkiye’den gerekse
yaşadıkları ülkelerden siyasi ikbal umutları taşıyanların saldırılarına göğüs
gererken, vatandaşların dertlerine çözüm üretmek yerine, bu dertleri kendine maddi gelir kaynağı
olarak gören aç gözlü devlerin insafsız saldırılarına da tevekkül içinde gülüp geçiyorlar.
Diyoruz ya, Türkiye Cumhuriyeti değişiyor,
dönüşüyor. Vatandaşlarının, soydaşlarının dertlerine deva olmaya çalışıyor. Kimsesizlerin kimsesi olmaya, yarsız olana yaren olmaya çalışıyor. Bununla birlikte atılan adımlar yetersiz kalıyor; çoğu yerde kifayetsiz
muhterislerin ışıkları bürokrasinin gözlerini görmez ediyor. Uzaktaki yakınlar ulaşılamaz kılınıyor. Hekim kim, derdi
çeken misali; dertlere derman olacak çözümü üretecekler bir yanda;
menfaatlerini kovalayanlar öbür yanda.
Yaşanan bu hengame içinde özünden utanan, özgün kimliğini
saklamaya çalışan “aydın” kisveli zavallıların, topluma liderlik yapacak, yol
gösterecek münevver olmasını zaten beklemiyorum. Bunlar kendi özüne sırtını
dönerken, ait olma isteği ile yöneldiği toplumun bireylerince kabul
görmediklerinde arada kalmış olmanın verdiği yürek ezikliğini bastırmak için telaş
ile sağa sola saldırarak bir süre daha gündemde kalsalar da popüler kültürün
sabun köpüğü gibi sönüp giden serencamında yok olmaya; gelecek kuşaklar
tarafından da müstehzi iç geçirmelerle yâd edilmeye mahkûmlar. Bunu biliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder