16 Ocak 2015 Cuma

Uzaktaki yakınlarımız

Her gurbete çıkışımda soydaşlarımızla bir araya geliyor; gurbetin meselelerini konuşuyor; sorunlara çözüm üretmek için beyin fırtınaları yapıyoruz.

Türkiye’ye dönerken Allah’ın bana lütfettiği şu bedende ağır bir sorumluluk yükünü taşıdığımı hissediyorum. Elden ne gelir, neler yapılabilir; sorunun değil çözümün bir parçası olabilememenin, uyuyanları uyandıramamanın çaresizliği yüreğimi yakıp kavuruyor.

Bakıyorum, bir grup insanın dünya umurunda değil.

Bir grup insanımız da onca derdin, dünya telaşesinin arasında “sosyal sorumluluk” anlayışı ile oradan oraya koşuşturuyor. Yaralara merhem olmaya gayret ediyor.

Gurbet elde yurt sevgisini böylesine körükleyen nedir? Bu insanları günlük rutinin dışına çıkarıp, en yakınındakini, ihmal edercesine ideallerinin peşinde koşturan ne? Sevda mı yoksa yüreğindeki yalnızlıkla karışık duyulan eziklik duygusu mu? 

Bu soruların cevabını arayan münevverler, toplumsal sorunların karşısında adeta bir mumun ateşi gibi yanarak bedeller ödemeye, bu arada da ışık kaynağını çoğaltmaya devam ediyorlar. Bir avuç idealist insan karşı karşıya kaldıkları sorunlara çözüm üretmek için adeta çırpınırken, kimi zaman vatan haini, kimi zaman işbirlikçi olarak etiketleniyorlar. Harlayan ateşi karıştırırken yanan elin, acıyan yüreğin bedelini ödüyorlar.

Kimsesizlerin kimsesi olmaya çalışırken, ötekileştiriliyorlar. Yılmadan, bıkıp usanmadan karanlığa ışık tutmaya gayret ediyorlar.

Bu arada gerek Türkiye’den gerekse yaşadıkları ülkelerden siyasi ikbal umutları taşıyanların saldırılarına göğüs gererken, vatandaşların dertlerine çözüm üretmek yerine, bu dertleri kendine maddi gelir kaynağı olarak gören aç gözlü devlerin insafsız saldırılarına da tevekkül içinde gülüp geçiyorlar.

Diyoruz ya, Türkiye Cumhuriyeti değişiyor, dönüşüyor. Vatandaşlarının, soydaşlarının dertlerine deva olmaya çalışıyor. Kimsesizlerin kimsesi olmaya, yarsız olana yaren olmaya çalışıyor. Bununla birlikte atılan adımlar yetersiz kalıyor; çoğu yerde kifayetsiz muhterislerin ışıkları bürokrasinin gözlerini görmez ediyor. Uzaktaki yakınlar ulaşılamaz kılınıyor. Hekim kim, derdi çeken misali; dertlere derman olacak çözümü üretecekler bir yanda; menfaatlerini kovalayanlar öbür yanda. 

Yaşanan bu hengame içinde özünden utanan, özgün kimliğini saklamaya çalışan “aydın” kisveli zavallıların, topluma liderlik yapacak, yol gösterecek münevver olmasını zaten beklemiyorum. Bunlar kendi özüne sırtını dönerken, ait olma isteği ile yöneldiği toplumun bireylerince kabul görmediklerinde arada kalmış olmanın verdiği yürek ezikliğini bastırmak için telaş ile sağa sola saldırarak bir süre daha gündemde kalsalar da popüler kültürün sabun köpüğü gibi sönüp giden serencamında yok olmaya; gelecek kuşaklar tarafından da müstehzi iç geçirmelerle yâd edilmeye mahkûmlar. Bunu biliyorum.

Her şeye rağmen Hüseyinlerin, Mehmetlerin inatla mücadeleye devam etmesi; Özkanların sayıca artması; Munelerin umut ışığı saçması; Cemallerin yüzleri güldürmesi; hasılı kelam isimsiz nice kahramanların yılmadan, usanmadan mücadeleye devam etmesi gelecek adına umut veriyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Argo Kullanımı

  Türkçede küfürle karışık sevgi, övgü ifadeleri vardır. Görünüşte çok masum gelen, üzerinde düşününce de derin anlamlar içeren kelimeleri b...