17 Şubat 2015 Salı

Gelin canlar bir olalım

Bildiğiniz gibi Dresden’de ortaya çıkan PEGIDA gösterileri gündemi işgal etmeye devam ediyor; lehte veya aleyhte gösteriler yapılıyor. Daha önce Çek Cumhuriyeti, Danimarka ve Norveç'te de düzenlenen ve Müslümanlara değil; Avrupa'nın İslamlaşmasına karşı olduklarını savunanlar tarafından düzenlenen gösteriler yer yer yayılma eğilimi gösteriyor.

Söz konusu gösteriler Viyana’ya da sıçradı. Ayın başında düzenlenen gösteriye katılımın az olması, hareketin burada fazla yandaş bulamadığının göstergesi olarak okunabilir. Burada, akıl ve sağduyunun ağır bastığını ve İmparatorluk kültürüne sahip Viyanalıların tarihten aldıkları dersi unutmadıklarını, olumsuz öyküleri dostluğa dönüştürmeye çalıştıklarını söylemek mümkün.

Ben bu yazımda asıl bu olaylar karşısında Türkiye kökenlilerin sergilediği ortak tavra değinmek ve toplumsal ve sosyal hayata etkin katılım için kimi önerilerde bulunmak istiyorum. Basın yayın organlarından edindiğim bilgiye göre, PEGIDA karşıtı düzenlenen yürüyüş Avrupalı Türk Demokratlar Birliği (UETD) Avusturya, Avusturya Türk İslam Birliği (ATİB), Viyana İslam Federasyonu, Avusturya İslam Kültür Merkezleri Birliği, Avusturya Türk Federasyonu, Bosna Derneği, Alperenler, Müslüman Koordinasyon Birliği, Bangladeşliler Derneği ve Ehli Beyt Camii ile Sosyalist Dönüşüm, Sosyalist Sol Partisi ve Antifaşist Hareket gibi bir dizi sivil toplum kuruluşunun oluşturduğu ortak bir platform tarafından gerçekleştirilmiş. Bu durum Avusturya Türk toplumunun geleceği için güzel bir ışık demek. Demek ki arzu edildiğinde bir araya gelmek, “biz” olmak mümkün olabiliyor.

Biz olmak, ortak hareket edebilmeyi, ortak aklı gerektirir. Birey olmak için “ben” olmak gerekiyorsa, toplum olabilmek için de “biz” olabilmeyi denemek gerekir. Biz olmak ortak ses, ortak nefes, hatta becerebiliyorsan yekvücut olmaktır.

Biz olmak bireyin grup içinde erimesi, kaybolması veya yukarıda somut olarak adı geçen sivil toplum kuruluşlarının her birinin kendi özgün kimliğini kaybetmesi değil; aksine daha da gelişmesi, güçlenmesi anlamına gelir.

Bu deneyimden yola çıkarak, her bir sivil toplumunun kendi çatı örgütlerini geliştirmesi bilinçli bir toplum olarak ortak hareket etmek, Avusturya Türk toplumunu farkları ile ayrıştırmadan ortak değerleri etrafında birleştirmek için yeni bir fırsat oluşturabilir. Bu da sorunlar karşısında çözüm üretmeye çalışan muhatapların sorunları doğrudan müzakere edebileceği paydaşları bulmasını sağlar. Toplum olarak ortak hareket edebilmek için herkesin üzerinde uzlaştığı ortak değerlerde buluşmaya çalışırken, bu birliğin başında lider olarak yer alacak ve sorunlara toplumsal katkı sağlayacak en doğru aday, en iyi ve en ideal isim, yine bu birliğin içinden çıkacaktır. Demokratik kanallarla belirlenecek yeni isim etrafında birleşilmesi ile ortaya koyulan ortak amaçlara ulaşmak daha kolay olacaktır.

Amaç, Avusturya’da kalıcı olarak Avusturyalılar ile barış ve huzur içinde yan yana, paralel toplumlar şeklinde değil de bir arada ortak değerler oluşturup, bunlara sahip çıkarak yaşamak ise ki buna inanmak istiyorum, bu durumda ortaya çıkan güncel sorunları çözmek için de kişisel görüşlere değil, ortak akıl ile üretilen çözümlere başvurmak gerekecektir. Bu çözümler, her daim ortalık yerde dolaşan veya sipariş üzerine ortaya çıkan, kendine durumdan vazife çıkarmaya çalışan menfaatperestlerden ziyade, yine ortak akıl ile üretilecektir. Sorunları takip etmek üzere, tüzel kişiliği haiz bir yapı içinde bireysel çıkar peşinde olanlara prim ve fırsat vermeden, yukarıda sözü edilen örgüt yapısından çıkarılacak, ikbal peşinde koşmayan liderlere ihtiyaç vardır. Ancak her iki kültürü de iyi bilen, aydın fikirleri ve yol göstericiliği ve vizyoner kişiliği olan liderler günün sorunlarına çözüm üretecek, gelecekte yaşanması muhtemel sorunlarının çözümüne de katkı sağlayacaktır. Bugün dünden kalan sorunlarla hesaplaşmaya çalışanların, geleceğin planlamasını yapamadıkları ve gelecek günler geldiğinde de toplum içinde söz sahibi olamadıkları unutulmamalıdır.

Avusturya’da yaşayan Türk toplumunun sorunlarını sadece PEGIDA ile sınırlamak istemiyorum. Daha pek çok sorun var çözüm bekleyen. Kiminin eğitim, kiminin sosyal güvenlik sorunu var. Bütün bunları geçtim, İslamofobi ve buna bağlı olarak ortaya çıkan inanç ve uyum tartışmaları var. Dert bir değil ki sayasın. 

Sorunlara çözüm üretebilmek için, sonunun iyi teşhis edilmesi, kaynağının ve sınırlarının tanımlanması, karmaşık sorunlardan ayrılıp, ayrıştırılması ve nihayet uygun çözüm önerileri geliştirilmesi lazım. Birçoğumuz gerek kişisel hayatımızda, gerekse sivil toplum çalışmalarında bir dizi sorunla mücadele etmek zorunda kalıyor; gerginlikler, hatta tedirginlikler yaşıyoruz. Sıkıntıları aşmak ancak ve yalnız toplumsal bilinç oluşturmak ve ortak akıl üretmek ile mümkün olur. Bu da Avusturya Türk Toplumu’nun önündeki fırsatları iyi değerlendirerek bir araya gelmesi, bir olması, iri olması ve diri olması ile sağlanabilir.

Ortak akıl üretmeyip münferit hareket edilirse, parçalanıp, oraya buraya şu veya bu adla dağınık bir görüntü ortaya koyulursa, o toplumun müzakere gücü de olmaz; hedefini bilmeyen, yol haritası olmayan yolcuya döner. Oysa yeni yurtlarında yaşayanların kendi kimliklerini doğru tanımlaması, sorunlarını doğru teşhis etmesi ve kendilerini gerek Türkiye’ye gerekse bulundukları çevreye buna göre tanıtması gerekir. Kimi deneyimsiz politikacıların temelsiz fikirleri gelecek için yol haritası olarak benimsenirse, Avusturya Türk toplumu kendi dünyasını inkâr anlamına gelen, kendisi için değil de çevresinde fır dönen menfaat severler için göstermelik çözümler üretir. İstediği sonuca da ulaşamaz.

Bir defa daha tekrar etmekte yarar görüyorum. Avusturya Türk toplumu PEGIDA olayında olduğu gibi bir araya gelir, kendi geleceği için alınan kararlarda konuşulan değil müzakere edilen, muhatap alınan pozisyonunda yer alırsa kazançlı çıkar. Paydaşları ile birlikte kendi geleceği için ortak kararlar alır ve hayata geçirebilir. Bu mekanizmalarda birlik olarak yer alındığında, kazanan tek tek A, B, C derneği, kulübü değil, yine “biz”, yani geleceğin Türkiye kökenli Avusturyalısı, Türk toplumu olur.

Karar mekanizmalarında yer alıp, karar veren pozisyonundayken “kim ne der” ikileminden kurtulmak gerekir. Burada önceliklerin gözden geçirilmesi, Avusturyalı Türklerin gelecekteki hayatı için, geleceğiniz için en doğru seçeneklerin bulunması, toplum menfaatine en uygun olan kararların verilmesi gerekir. Avusturyalıların ve Türk toplumunun ortak akılla üretip birlikte alacağı kararlar, bizzat Türkiye kökenli Avusturyalı çocukların da geleceğini etkileyeceği unutulmamalıdır.  

Bu süreçlerde muhatabının ne düşündüğünü kestirmeye, ona göre tavır geliştirmeye çalışan ve toplumsal değil, bireysel menfaatleri öne çıkarıp “ne koparırsam kardır” hissiyatına kapılanlardan toplum için kazanım sağlanmaz; bunların toplumla ortak hareket etmeleri de beklenemeyeceği için önderlik girişimleri de kaale alınmaz. Kanaat önderi olarak ortaya çıkanlar, temsil ettiği grup ile birlikte tek bir bedende atan yürek gibi olmalı, kendi duruşunu ve toplumun menfaatini korkmadan, gelecek kaygısı ve hesapları yapmadan sonuna kadar savunabilmelidir.

Kanaat önderlerinin muhatapları ile yapacağı müzakerelerde aynı anda üç ayrı paydaşının olduğunu düşünmesi gerekir. Bir yandan yeni vatanını ve burada mevcut yerel şartlara uygun yaşam biçimini, öte yandan köken ülkesini ve nihayet vereceği veya alacağı kararla birlikte başta kendi ailesinin, içinde yaşadığı toplumun huzuru ve mutluluğunu. Lider, bu planları yaparken kendi inançlarını ve kutsal değerlerini içinde yaşadığı toplumun inançları ve kutsal değerleri ile karıştırmadan, ama her iki tarafa saygıyı elden bırakmamalı; aksine her iki tarafa da sahip çıkmalıdır. Ortak akıl ve toplumsal barış bunu gerektirir.

Göçün üzerinden yarım yüzyıl geçmiş, neleri tartışıyoruz diyebilirsiniz. Hangi kuşağa ait olursanız olun, yüreğinizdeki duygularınız Türk, pek çoğunuz da uyruk olarak Avusturyalısınız. Hele ilk aşkı burada tadanlara, hayatlarının pek çok ilkini bu ülkede yaşayanlara şunu hatırlatmak isterim ki Türkiye’ye kesin dönmeye karar verdiğinizde neler hissedeceğinizi çok iyi bilenlerdenim. Avusturya’daki hayatınız, birinci kuşak için bir zorunluluktan kaynaklansa da, günümüzdeki Avusturyalılık artık bilinçli bir tercih; Avusturya’daki hayat da bir tür zoraki evlilik gibi.  

O halde, yaşadığınız toplumda karşı karşıya kaldığınız sorunların karşısında bir olmayı, birlik olmayı denemeniz; çözümü karşıdan beklemek yerine, çözümün ortağı olmaya çalışmanız gerekir. Yani edilgen değil, aktif bir politikayı seçmeniz gerekir. Birlik olmak fedakârlık etmeyi gerektirir; ben olmayı değil “biz” olmayı öngörür. Sorunlara kafa yorarken kiminle olduğunuz ve ürettiğiniz projelerin ne kadarının hayata geçirildiğini takip etmeniz ve bundan keyif almanız önemlidir. Bundan sonraki toplumsal ve sosyal hayatınız, sorunlara çözüm üreten projelere sağladığınız katkı ve ürettiğiniz projeler ile anlam kazanacaktır.

Toplumsal ve sosyal hayata uyum sağlamanın, söz sahibi olmanın ve kabul görmenin yolu bir olmaktan geçer. Bir olmak bireysel çabalarınızın karşılığını bulacağınız bir yüreğin var olduğu güvenine sahip olmaktır. O halde,  Pir Sultan Abdal’ın yüzyıllar önceden önerdiği gibi, “Gelin canlar bir olalım”.

Not: Bu yazı Europa-Journal Şubat 2015 sayısı için hazırlanmıştır. URL: http://www.europa-journal.net/mustafa022015.html (16.02.2015)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Argo Kullanımı

  Türkçede küfürle karışık sevgi, övgü ifadeleri vardır. Görünüşte çok masum gelen, üzerinde düşününce de derin anlamlar içeren kelimeleri b...