Bildiğiniz gibi Dresden’de ortaya
çıkan PEGIDA gösterileri gündemi işgal etmeye devam ediyor; lehte
veya aleyhte gösteriler yapılıyor. Daha önce Çek Cumhuriyeti, Danimarka ve
Norveç'te de düzenlenen ve Müslümanlara değil; Avrupa'nın İslamlaşmasına karşı
olduklarını savunanlar tarafından düzenlenen gösteriler yer yer yayılma eğilimi
gösteriyor.
Söz konusu gösteriler Viyana’ya
da sıçradı. Ayın başında düzenlenen gösteriye katılımın az olması, hareketin burada
fazla yandaş bulamadığının göstergesi olarak okunabilir. Burada, akıl ve
sağduyunun ağır bastığını ve İmparatorluk kültürüne sahip Viyanalıların
tarihten aldıkları dersi unutmadıklarını, olumsuz öyküleri dostluğa
dönüştürmeye çalıştıklarını söylemek mümkün.
Ben bu yazımda asıl bu olaylar
karşısında Türkiye kökenlilerin sergilediği ortak tavra değinmek ve
toplumsal ve sosyal hayata etkin katılım için kimi önerilerde bulunmak istiyorum.
Basın yayın organlarından edindiğim bilgiye göre, PEGIDA karşıtı düzenlenen yürüyüş
Avrupalı Türk Demokratlar Birliği (UETD) Avusturya, Avusturya Türk İslam
Birliği (ATİB), Viyana İslam Federasyonu, Avusturya İslam Kültür Merkezleri
Birliği, Avusturya Türk Federasyonu, Bosna Derneği, Alperenler, Müslüman
Koordinasyon Birliği, Bangladeşliler Derneği ve Ehli Beyt Camii ile Sosyalist
Dönüşüm, Sosyalist Sol Partisi ve Antifaşist Hareket gibi bir dizi sivil toplum
kuruluşunun oluşturduğu ortak bir platform tarafından gerçekleştirilmiş. Bu
durum Avusturya Türk toplumunun geleceği için güzel bir ışık demek. Demek ki
arzu edildiğinde bir araya gelmek, “biz” olmak mümkün olabiliyor.
Biz olmak, ortak hareket
edebilmeyi, ortak aklı gerektirir. Birey olmak için “ben” olmak gerekiyorsa,
toplum olabilmek için de “biz” olabilmeyi denemek gerekir. Biz olmak ortak ses,
ortak nefes, hatta becerebiliyorsan yekvücut olmaktır.
Biz olmak bireyin grup içinde
erimesi, kaybolması veya yukarıda somut olarak adı geçen sivil toplum
kuruluşlarının her birinin kendi özgün kimliğini kaybetmesi değil; aksine daha da
gelişmesi, güçlenmesi anlamına gelir.
Bu deneyimden yola çıkarak, her
bir sivil toplumunun kendi çatı örgütlerini geliştirmesi bilinçli bir toplum
olarak ortak hareket etmek, Avusturya Türk toplumunu farkları ile ayrıştırmadan
ortak değerleri etrafında birleştirmek için yeni bir fırsat oluşturabilir. Bu
da sorunlar karşısında çözüm üretmeye çalışan muhatapların sorunları doğrudan müzakere
edebileceği paydaşları bulmasını sağlar. Toplum olarak ortak hareket edebilmek için herkesin üzerinde uzlaştığı
ortak değerlerde buluşmaya çalışırken, bu birliğin başında lider olarak yer
alacak ve sorunlara toplumsal katkı sağlayacak en doğru aday, en iyi ve en
ideal isim, yine bu birliğin içinden çıkacaktır. Demokratik kanallarla
belirlenecek yeni isim etrafında birleşilmesi ile ortaya koyulan ortak amaçlara
ulaşmak daha kolay olacaktır.
Amaç,
Avusturya’da kalıcı olarak Avusturyalılar ile barış ve huzur içinde yan yana,
paralel toplumlar şeklinde değil de bir arada ortak değerler oluşturup, bunlara
sahip çıkarak yaşamak ise ki buna inanmak istiyorum, bu durumda ortaya çıkan güncel sorunları çözmek
için de kişisel görüşlere değil, ortak akıl ile üretilen çözümlere başvurmak
gerekecektir. Bu çözümler, her daim ortalık yerde dolaşan veya sipariş üzerine
ortaya çıkan, kendine durumdan vazife çıkarmaya çalışan menfaatperestlerden
ziyade, yine ortak akıl ile üretilecektir. Sorunları takip etmek üzere, tüzel
kişiliği haiz bir yapı içinde bireysel çıkar peşinde olanlara prim ve fırsat
vermeden, yukarıda sözü edilen örgüt yapısından çıkarılacak, ikbal peşinde
koşmayan liderlere ihtiyaç vardır. Ancak her iki kültürü de iyi bilen, aydın
fikirleri ve yol göstericiliği ve vizyoner kişiliği olan liderler günün sorunlarına
çözüm üretecek, gelecekte yaşanması muhtemel sorunlarının çözümüne de katkı
sağlayacaktır. Bugün dünden kalan sorunlarla hesaplaşmaya çalışanların,
geleceğin planlamasını yapamadıkları ve gelecek günler geldiğinde de toplum
içinde söz sahibi olamadıkları unutulmamalıdır.
Avusturya’da yaşayan Türk toplumunun sorunlarını sadece
PEGIDA ile sınırlamak istemiyorum. Daha pek çok sorun var çözüm bekleyen. Kiminin eğitim, kiminin sosyal güvenlik sorunu var.
Bütün bunları geçtim, İslamofobi ve buna bağlı olarak ortaya çıkan inanç ve
uyum tartışmaları var. Dert bir değil ki sayasın.
Sorunlara
çözüm üretebilmek için, sonunun iyi teşhis edilmesi, kaynağının ve sınırlarının
tanımlanması, karmaşık sorunlardan ayrılıp, ayrıştırılması ve nihayet uygun
çözüm önerileri geliştirilmesi lazım. Birçoğumuz gerek kişisel hayatımızda,
gerekse sivil toplum çalışmalarında bir dizi sorunla mücadele etmek zorunda
kalıyor; gerginlikler, hatta tedirginlikler yaşıyoruz. Sıkıntıları aşmak ancak
ve yalnız toplumsal bilinç oluşturmak ve ortak akıl üretmek ile mümkün olur. Bu
da Avusturya Türk Toplumu’nun önündeki fırsatları iyi değerlendirerek bir araya
gelmesi, bir olması, iri olması ve diri olması ile sağlanabilir.
Ortak
akıl üretmeyip münferit hareket edilirse, parçalanıp, oraya buraya şu veya bu
adla dağınık bir görüntü ortaya koyulursa, o toplumun müzakere gücü de olmaz;
hedefini bilmeyen, yol haritası olmayan yolcuya döner. Oysa yeni yurtlarında
yaşayanların kendi kimliklerini doğru tanımlaması, sorunlarını doğru teşhis
etmesi ve kendilerini gerek Türkiye’ye gerekse bulundukları çevreye buna göre
tanıtması gerekir. Kimi deneyimsiz politikacıların temelsiz fikirleri gelecek
için yol haritası olarak benimsenirse, Avusturya Türk toplumu kendi dünyasını inkâr
anlamına gelen, kendisi için değil de çevresinde fır dönen menfaat severler
için göstermelik çözümler üretir. İstediği sonuca da ulaşamaz.
Bir defa
daha tekrar etmekte yarar görüyorum. Avusturya Türk toplumu PEGIDA olayında
olduğu gibi bir araya gelir, kendi geleceği için alınan kararlarda konuşulan
değil müzakere edilen, muhatap alınan pozisyonunda yer alırsa kazançlı çıkar. Paydaşları
ile birlikte kendi geleceği için ortak kararlar alır ve hayata geçirebilir. Bu mekanizmalarda
birlik olarak yer alındığında, kazanan tek tek A, B, C derneği, kulübü değil,
yine “biz”, yani geleceğin Türkiye kökenli Avusturyalısı, Türk toplumu olur.
Karar
mekanizmalarında yer alıp, karar veren pozisyonundayken “kim ne der”
ikileminden kurtulmak gerekir. Burada önceliklerin gözden geçirilmesi,
Avusturyalı Türklerin gelecekteki hayatı için, geleceğiniz için en doğru seçeneklerin
bulunması, toplum menfaatine en uygun olan kararların verilmesi gerekir. Avusturyalıların
ve Türk toplumunun ortak akılla üretip birlikte alacağı kararlar, bizzat Türkiye
kökenli Avusturyalı çocukların da geleceğini etkileyeceği unutulmamalıdır.
Bu
süreçlerde muhatabının ne düşündüğünü kestirmeye, ona göre tavır geliştirmeye çalışan
ve toplumsal değil, bireysel menfaatleri öne çıkarıp “ne koparırsam kardır” hissiyatına
kapılanlardan toplum için kazanım sağlanmaz; bunların toplumla ortak hareket
etmeleri de beklenemeyeceği için önderlik girişimleri de kaale alınmaz. Kanaat
önderi olarak ortaya çıkanlar, temsil ettiği grup ile birlikte tek bir bedende
atan yürek gibi olmalı, kendi duruşunu ve toplumun menfaatini korkmadan,
gelecek kaygısı ve hesapları yapmadan sonuna kadar savunabilmelidir.
Kanaat
önderlerinin muhatapları ile yapacağı müzakerelerde aynı anda üç ayrı
paydaşının olduğunu düşünmesi gerekir. Bir yandan yeni vatanını ve burada
mevcut yerel şartlara uygun yaşam biçimini, öte yandan köken ülkesini ve
nihayet vereceği veya alacağı kararla birlikte başta kendi ailesinin, içinde
yaşadığı toplumun huzuru ve mutluluğunu. Lider, bu planları yaparken kendi inançlarını
ve kutsal değerlerini içinde yaşadığı toplumun inançları ve kutsal değerleri
ile karıştırmadan, ama her iki tarafa saygıyı elden bırakmamalı; aksine her iki
tarafa da sahip çıkmalıdır. Ortak akıl ve toplumsal barış bunu gerektirir.
Göçün
üzerinden yarım yüzyıl geçmiş, neleri tartışıyoruz diyebilirsiniz. Hangi kuşağa
ait olursanız olun, yüreğinizdeki duygularınız Türk, pek çoğunuz da uyruk
olarak Avusturyalısınız. Hele ilk aşkı burada tadanlara, hayatlarının pek çok
ilkini bu ülkede yaşayanlara şunu hatırlatmak isterim ki Türkiye’ye kesin
dönmeye karar verdiğinizde neler hissedeceğinizi çok iyi bilenlerdenim. Avusturya’daki
hayatınız, birinci kuşak için bir zorunluluktan kaynaklansa da, günümüzdeki
Avusturyalılık artık bilinçli bir tercih; Avusturya’daki hayat da bir tür zoraki
evlilik gibi.
O halde,
yaşadığınız toplumda karşı karşıya kaldığınız sorunların karşısında bir olmayı,
birlik olmayı denemeniz; çözümü karşıdan beklemek yerine, çözümün ortağı olmaya
çalışmanız gerekir. Yani edilgen değil, aktif bir politikayı seçmeniz gerekir. Birlik
olmak fedakârlık etmeyi gerektirir; ben olmayı değil “biz” olmayı öngörür.
Sorunlara kafa yorarken kiminle olduğunuz ve ürettiğiniz projelerin ne kadarının
hayata geçirildiğini takip etmeniz ve bundan keyif almanız önemlidir. Bundan
sonraki toplumsal ve sosyal hayatınız, sorunlara çözüm üreten projelere sağladığınız
katkı ve ürettiğiniz projeler ile anlam kazanacaktır.
Toplumsal
ve sosyal hayata uyum sağlamanın, söz sahibi olmanın ve kabul görmenin yolu bir
olmaktan geçer. Bir olmak bireysel çabalarınızın karşılığını bulacağınız bir
yüreğin var olduğu güvenine sahip olmaktır. O halde, Pir Sultan Abdal’ın yüzyıllar önceden
önerdiği gibi, “Gelin canlar bir olalım”.
Not: Bu yazı Europa-Journal Şubat 2015 sayısı için hazırlanmıştır. URL: http://www.europa-journal.net/mustafa022015.html (16.02.2015)
Not: Bu yazı Europa-Journal Şubat 2015 sayısı için hazırlanmıştır. URL: http://www.europa-journal.net/mustafa022015.html (16.02.2015)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder