10 Nisan 2015 Cuma

Avrupalının soykırım dediği

Bugün nisan aylarında gündeme getirilen bir konuya değinmek, bundan yüz yıl önce yaşanan, bununla birlikte acıları daha dün yaşanmış gibi taze olan, daha doğrusu her yıl tazelenen acılardan söz etmek istiyorum. Birinci Dünya Savaşı yıllarında yaşanmış dramlara tanıklık etmiş insanların o günlere ilişkin anılarını not tutmuşum. Kaynağı kendi okuma notlarımla birleştirdiğim için bir tarihçi titizliği ile veremiyorum, Bununla birlikte bir blog yazısı sınırlılığı içinde yazıyorum. O yıllara ilişkin okuduğum bütün notlarda acı, öfke, özlem ve geleceğe yönelik endişelerin yer aldığını belirtmeliyim. Bu durum sadece Türklerde değil, Ermenilerde de böyle. Bu nedenle, bugün konuyu tartışanların "sence" veya "bence" demesinden ziyade "tarihi belgelerin"ve bu belgeleri okumasını bilen uzmanların ne dediği önemlidir.

Uzmanların görüşüne göre, savaşan bir orduyu ve savaş bölgesindeki sivil halkı arkadan vuran, silahlı, çeteleşmiş ve kışkırtılmış bir azınlık ahaliyi o mıntıkadan uzaklara nakletmek (tehcir etmek ki bu durumu bazıları "soykırım" diye adlandırıyor) Osmanlı Hükümeti'nin tek çaresi olarak görünüyordu. Yedi düvele karşı savaşan bir ülkenin cephe gerisindeki "mukatelenin önüne geçebilmek için" can havli ile bu tedbire başvurduğu ve Rus cephesindeki Ermenilerin kafileler halinde "daha güvenli bölge" olduğu düşünülen yerlere nakledilmesi (tehciri) gerekiyordu (Bkz.: Önsöz 2015: URL).

Osmanlı Devletinin İngiltere, Fransa ve Rusya'ya karşı Almanların yanında I. Dünya Savaşı'na girmesi, Ermeniler tarafından fırsat olarak görüldü. Gönüllü alaylar kurarak Rus saflarına katılan Ermeniler, Rus işgal kuvvetleri ile birlikte Doğu Anadolu topraklarına girdiler. Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde isyanlar çıkarıp Osmanlı kuvvetlerini arkadan vurdular. Sivil Türk halkı büyük bir katliama uğradı (Bkz. Shaw 1994). Öldürüldüğü söylenen Ermenilerle ilgili belgeye ulaşılamıyorken, Erzurum'daki arkeoloji müzesinde Ermeniler tarafından Erzurum Alaca, Yeşilyayla ve Tımar köyleri ile Kars Obaköy 'soykırım' kazılarında katledilen Türklere ait buluntular (Kur'an-ı Kerim parçaları, muska, düğme, ayyıldız parçaları vd) görülebilir.

Öte yandan, Anadolu'da da Balkanlarda verilen kayıpların yaşanmaması gerekiyordu. Balkanlarda 1821-1923 yılları arasında öldürülen Türklerin sayısı 5,5 milyonun üzerinde olduğu (Bkz.: Pehlivanoğlu 2015: URL) da unutulmamalıdır.

Prof. Dr. Justin McCarty
Toronto Üniversitesi'nde "Doğu Anadolu'daki İnsanlık Trajedisinin 100. Yılı" başlıklı bir konferans veren Louisville Üniversitesi öğretim üyelerinden, tarihçi Prof. Dr. Justin Mc Charty, o dönemi anlatırken "Osmanlı, Ermenileri bile Ermenilerden korudu" diyor ve dönemin trajedisine dikkat çekip, "Ermenilerin Doğu Anadolu'da Osmanlı askerlerini, devlet görevlilerini, valileri bile öldürdüğünü" söylüyor. "Elimizde binlerce, ama binlerce belge var. Bu belgeler, Türklerin değil; Ermenilerin soykırım yaptığını gösteriyor. Osmanlı arşivleri açık, ama Ermenilerinki değil" (Bkz. Türkiye Gazetesi, 03.01.2015) diye ilave ediyor. McCharty o günleri anlatırken, "Ermeniler Rusya'nın teşviki ile devlet olmak istediler ve yaşadıkları devlete başkaldırdılar. Taşnak Ermenilerinin Van'ı işgal ettiklerinde katliam gerçekleştirdiklerini, Ruslar geldiğinde müdahale edecek bir durum kalmamıştı." diyor.

15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa o günleri şöyle anlatıyor (Aktaran: Önsöz 2011: URL):

’15 Şubat 1918 ‘de Erzincan’ı aldık. Ermeniler pek az karşı koydular. Güzel yapılar ve kışlalar yakılmıştı. Bazılarının içini insanlarla doldurup yakmışlardı. İçi cesetlerle dolu kuyular çoktu. Müfrezem 22 Şubatta Mamahatun’u(Tercan’ı)işgal etti. Burada sağ kalan kimse bulunamadı. Ermeniler bütün ahalisini öldürüp büyük çukura doldurmuşlardı. Her taraf yanıyordu. Aşkale ve Yeniköy’de ise aynı manzara vardı. 20 Şubat’ta Bayburt’a geldik. Buradaki cenazeler insanın aklını oynatacak kadar çoktu. Bütün çocuklar süngülenmiş,yaşlılar ve kadınlar samanlıklara doldurulup yakılmış, gençler baltalarla parçalanmıştı. Çivilere asılmış ciğer ve kalpler görülüyordu Bunları görünce Erzurum’daki kardeşlerimizin imdadına koştuk. 11 ve 12 Mart’ta Ilıca ve Erzurum’u aldık. Erzurum’da öyle acıklı manzaralar gördük ki, insanı insanlıktan iğrendiriyordu. Halk gözyaşı ile şuraya buraya koşuyor, kimi babasını,oğlunu süngülenmiş veya yakılmış buluyordu. Bir çok sokakta hiç hayat görülmüyordu. Yerlerde .çocuk, kadın,yaşlı kanlar içinde yatıyordu. İstasyon sanki bir mezarlık gibi ölülerini dışarıya fırlatmıştı…’
Dönemin şartları göz önüne alınınca; askeri kıt, gücü zayıf bir devlet, ona yakın cephede savaşırken, binlerce Ermeni’yi o zamanın kıt koşullarında, olanaksızlıklar içinde güvenli bölgelere nakletmek için kaç asker ayırabilirdi ki? Birkaç jandarma refakatinde yola çıkan kafileler içinde yolu kesilenler oldu. Karabekir Paşa devam ediyor:

Tehcir kafilelerinin yollarını bekleyenler ve kesenler, bütün yakınları Ermeni çetelerince vahşi biçimde katledilmiş Müslümanlardı (Türkler, Kürtler ve o dönem o coğrafyada sulh içinde yaşayan diğer halklar). Camilere doldurulup gaz dökülerek topluca yakılmış; evler basılarak ırzlarına geçilip boğularak öldürülmüş; karnındaki çocuğu kız mı oğlan mı bahsi tutuşan Ermeni çeteciler tarafından karınları bıçaklarla deşilmiş, yavruları analarının gözü önünde parçalanmış, yüz binlerce bahtsız Türk'ün yakınları! Evleri yakılmış, paraları pulları alınmış, kolu-bacağı kesilmiş, ırzlarına geçilmiş, yavruları öldürülmüş, kızlarına-oğullarına tecavüz edilmiş, cinsel organları keyif için dibinden kesilmiş, yüz binlerce insan. Bu insanların kendilerine bu vahşeti reva gören kafilelerin yoluna çıkıp çiçek vermelerini mi beklerdiniz? Hayatta her şeyini kaybetmiş, intikam almaktan başka bir duygusu kalmamış bu bahtsızlar yine çoğu yerde Türk jandarmaları tarafından engellendiler; engellenemedikleri yerler de çok oldu. 
İşte bir kısım Avrupalının ve tarihin akışını siyasal tercihlere göre değiştirip gelecekte almayı planladıkları pozisyona göre yeniden yazarak değiştirebileceğine inanan kimi ülkelerdeki siyasetçilerin soykırım dediği budur.

Avrupalılar 1915'te yaşanan dramı Ermeniler açısından soykırım mı değil mi diye tartışırken, İngiliz istihbarat teşkilatının siparişi üzerine yazıldığı alenen bilinen ve tarihi gerçekleri çarpıtan "Mavi Kitap" adlı proje kitap üzerinden Türklere saldırmaya devam ediyor; buna karşın 1992 yılında bir gecede çoğunluğu çocuk, kadın ve yaşlı olmak üzere 613 kişinin katledildiği Hocalı katliamını görmezden geliyor. Bu durum Avrupalının menfaatine göre izlediği politikanın güzel bir örneğini de gözler önüne seriyor.

Fransızların bu konuya neden bu kadar sahip çıktıkları sorusuna cevap da Kurtuluş Savaşı yıllarıyla ilişkilidir. Çünkü o dönemde Antep'te, Maraş'ta, Urfa'da, Adana ve Çukurova'da Türklerin yaşadığı olumsuzlukların baş aktörü Fransa ve onların işbirlikçisi Ermenilerdi (Bkz. Ayışığı 2014). Mehmet Özdemir (1973: 42, 48), 1918'deki Adana'daki Fransız ve Ermeni işgali ile Kayseri-Develi'nin durumunu belgeler ve tanıkların ifadeleri ile şu şekilde anlatmaktadır:

Fransızlar ikindi üzeri şehre girdiler. Kiliselerin çanları çalınıyordu. Ermeni evleri dükkanları, çarşı,pazar itilaf devletleri ve Ermeni bayrakları ile donatıldı. Yer yer Türk bayrakları yırtıldı. Gece fener alayları tertip edildi. Taşkınlık son haddini buldu. ’Kahrolsun Türkler ‘ sesleri ve ağza alınmayacak küfürler ortalağı çınlatıyordu (s. 42). 

I.Dünya Savaşında tehcir edilmiş Ermeniler Develi’ye dönmüşler hakim ve zalim tavırları ile intikam fırsatları gözlüyorlar ve her an Türk mahallelerinin hücuma uğrayacağı bekleniyordu. Kimse hayatından emin değildi. Sevr anlaşmasının Ermenilere verdiği hak ile Ermeniler vatanın hakiki sahibi kendilerini görüyor,Türkleri hakaretle aşağılıyorlardı. Fransızlar kendi haritalarında istila mıntıkalarını çizdikleri yerlere kadar hükümlerini yürütüyorlar,bu hükmün zabıta kuvveti de Ermeniler oluyordu. Haçın’da toplu kuvvetle etrafa saldırıyor,Develi kenarından geçen Zamantı suyunu hudut çizerek,iç taraflarda reva gördükleri gibi,dış tarafa da hücumlarını hazırlıyorlar,yeni yerlerin zaptına karar veriyorlardı (s.48).
Günümüzde yeterli tarih bilgisi olmayan ve millet bilinci zayıf olan gençlere tek yönlü, manipülatif yayınlarla "suçluluk psikolojisi" aşılanmaya çalışılıyor. Özellikle Türkiye dışında yaşayan Türkiye kökenli gençlerimize aynen Almanya'da ulusal sosyalistlerin İkinci Cihan Harbi yıllarında Yahudilere yaptığı soykırım suçu gibi bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Bu bağlamda "Peki yaşananlar soykırım değil mi?" diye soran gençlere şunu anlatmak isterim ki Türk evladının tarihinde "soykırım" suçu veya parlak tarihinin yanı sıra aynanın karanlık yüzü gibi gizlenen, utanacağı bir sayfa yoktur. Yiyecek ekmek bulmanın neredeyse mümkün olmadığı savaş şartlarında bir ulusu isyana teşvik eden, sonra da verdikleri sözleri yerine getirmeyip, sadece Türklere değil Ermenilere de ihanet eden, iki dost milleti birbirine düşürenler, bugün tarih önünde günah çıkarmaya çalışırken, aynaya iyi baksın.

Bugün, bütün duyguların alt üst olduğu, salt aklın yerini ideolojik manipülasyonların aldığı bir dünyada yaşıyoruz. Geçmişin acıları tazelenmeye çalışılıyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, karşılıklı olarak kanlı bir kırım, boğazlaşma yaşanmış olduğunu ve bu nedenle unutulmaz acılar yaşandığını en yetkili ağızlardan beyan etmiştir. Bu kırımda kaybedilen canları sayıya dökmek, tarihin seyrini bugünkü anlayışla yorumlamaya çalışmak, tarih bilimcilere, insan aklına ve vicdanına saygısızlıktır. Eğer bir soykırımdan söz edilecek ise, asıl soykırım, sırf Türk olduğu için, hiçbir haksız tahrik söz konusu olmaksızın, insanları camilere doldurup yakmak değil midir? Kendi yaptıklarını görmezden gelip, arşivlerini kapatıp, Türklerin kendilerine yaptığı, insan doğasının tabii tepkisi olan saldırıyı dünya kamuoyuna soykırım diye tanıtanlar, bu maceraya atılırken sanırım bu sonuçları hiç öngörmemişti. 

Türk tarihinde Cumhuriyet ile birlikte yeni bir sayfa açılmasına öncülük eden Mustafa Kemal, yüzyıllarca aynı topraklar üzerinde sulh ve sükûn içinde yan yana, iç içe yaşamış bu iki kavmin arasındaki kanlı boğazlaşmaya en doğru teşhisi koyan kişidir (1.3.1922-TBMM. Üçüncü Toplanma Yılı Açış Konuşmasından):

Ermeni meselesi denilen ve Ermeni milletinin gerçek çıkarlarından ziyade dünya kapitalistlerinin ekonomik çıkarlarına göre halledilmek istenilen mesele, Kars Anlaşmasıyla en doğru çözüm şeklini buldu. Asırlardan beri dostane yaşayan iki çalışkan halkın dostluk bağları memnuniyetle tekrar kuruldu.
Bugün içimizde yaşayan Ermeni cemaatinin açık sözlü, yürekli, akıllı, duygula, coşkulu evlatları da bu durumun farkında. Onlar da tarihin yaralarını kanatmak yerine, dostlukların pekiştirilmesini arzu ediyorlar.

Türk evladının unutmaması gereken önemli bir husus, yüzyıllardır soykırımlarla sahneye konulan oyun Türkler üzerinde ve daha sonra da Türk gibi görülen bütün Müslüman topluluklar üzerinde uygulanmaya devam edilmektedir. Yakın tarihimizde sırf Türk olduğu için hunharca katledilen onlarca diplomatımızı, masum vatandaşlarımızı ve iki toplum arasında barış elçisi olmaya çalışırken katledilen Ermeni dostlarımızı saygı ve sevgi ile anarken, her birinin katlini örgütleyen mihrakların oyunlarının bozulduğunu görmeyi; her iki tarafın geride bıraktığı onlarca öksüz ve yetimin sahipsiz bırakılmamasını diliyorum.

Kaynaklar:
Ayışığı, Metin (2014). Milli Mücadele'de Ermeni Saldırılarına Karşı Develi (Kayseri) Direnişi. Yeni Türkiye. 60/2014, ss. 1-15.

Önsöz, Zeki (2011). Ermeni Meselesi Nedir? URL: http://www.zekionsoz.com/?p=136 (erişim: 10.04.2015).

Özdemir, Mehmet (1973). Milli Mücadelede Develi. Kayseri:

Pehlivanoğlu, Özcan (2015). Balkanlarda Türk Soykırımı. Dünya Türkleri Akraba Toplulukları Hizmet Derneği. URL: http://www.dunyaturkleri.org.tr/bolum.asp?goster=dos&id=95 (erişim: 10.04.2015).

Shaw, Stanford (1994). Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye. (Çev. Mehmet Harmancı). İstanbul: E-Yayınları,(ISBN 9753901593).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Argo Kullanımı

  Türkçede küfürle karışık sevgi, övgü ifadeleri vardır. Görünüşte çok masum gelen, üzerinde düşününce de derin anlamlar içeren kelimeleri b...