Her türlü iletişim ortamının
hızla geliştiği, toplumsal ve sosyal hayatın etkilerinin bireylerin yaşam
alanlarına etkili bir şekilde nüfuz ettiği, dünyanın giderek küçüldüğü, buna
karşın bilgi ağlarının büyüdüğü bir zamanda yaşıyoruz. İletişim ağını etkin
olarak kullanan bir grubun her türlü güdümleme tekniklerini kullanarak istemediği,
rakip olarak gördüğü bir grup hakkında dilediği gibi operasyonel bir faaliyette
bulunması, o grup hakkında algı oluşturması, mevcut algıyı da dilediği yönde,
içerik ve boyutlarda yönetmesi ve yönlendirmesi mümkün oluyor.
Basın, yayın organlarının yanı
sıra sosyal medya üzerinden de takip ettiğim kadarı ile Avrupa Türk toplumu her
şeyi dolu dolu yaşıyor. Duyguları da heyecanları da zirve yapıyor. Bu heyecan,
bazen Türk toplumunu kendi içinde ayrışmasına neden olurken bazen de
kendiliğinden bir olmaya, birlik olmaya sevk ediyor.
Pasaportu veya yurttaşlık bağı hangi ülkeyle ilişkili olursa olsun, yüreklerin
bir yerindeki Türk milletine olan aidiyet duygusu ve Türkiye sevgisi, Türk
insanının belirgin farkını ve diğer duygulardan ayrıştığı özellikleri ortaya
koyuyor. Hal böyle olunca Türk olmak, duyguları alabildiğine yaşamak, hizmet
yolunda karşılık beklemeden mücadele etmek, beklenmedik anlarda umulmadık
ölçüde bedel ödemeyi de beraberinde getiriyor. Ödenen bedeller ise elde edilen
kazanımların değerini daha da anlamlı hale getiriyor.
Geçen yazımda “Gelin canlar bir olalım” diye çağrıda bulunmuştum (http://europa-journal.net/mustafa022015.html). Yazı yayımlandıktan
sonra bir hayli olumlu görüş ve öneri aldım. Geçtiğimiz günlerde yapılan
seçimlerde Türkiye kökenli Avusturyalı soydaşlarımız yine bir olmanın, birlik
olmanın destanını yazdı ve içlerinden çıkardığı birbirinden değerli
politikacıları övünç kaynağımız oldu. Seçilenlerin temsil ettiği siyasi
görüşlere katılırsınız, katılmazsınız; ama demokratik kazanımlar çerçevesinde
yurttaş olmanın bilinci ile birlik olunca, beraber hareket edince nelerin
başarılabileceği gerçeği bir kere daha ortaya çıktı. Her bir seçmen yurttaş
olmanın sorumluluk ve bilinci ile hareket ederek yerel yönetime katkıda bulundu
ve bundan sonra da temsilcileri vasıtası ile haklarının takipçisi olacak.
Sizler yaşadığınız illerde ayrı
bizler yaşadığımız illerde ayrı hayaller peşindeyiz; lakin hepimizin terennüm
ettiği sevda türküleri aynı. Önce birey olarak, sonra da millet olarak alnımız
ak, yüzümüz pak yaşayabilmek. Bunun örneklerini iyi günde, zor günde dayanışarak
ortaya koydunuz. Tarihte değişik örneklerini gördüğümüz birlik ve beraberlik
duygularının diyar-ı gurbette de devam ettiğini gösterdiniz.
-/-
Sarıkamış’ta Allahüekber
dağlarında canlarını feda eden binlerce vatan evladının yüreklerde bıraktığı
yara henüz kabuk bağlamadan yapılan bir büyük savaşta daha milletimiz bir olmanın,
birlik olmanın destanını yazdı. Bu destan, milletimizin kanı ve canı ile büyük
bir bedel karşılığı yazıldı. Milletimiz Sarıkamış bozgunundan sonra yaşanan
yokluk ve yoksunluk günlerinde tarihte henüz son sözünü söylemediğini yedi
düvele bir kere daha gösterdi. Kurtuluş Savaşının adeta önsözünün yazıldığı,
ulus olma bilincinin oluştuğu, Türk’ün
ölüm ile imtihan edildiği Çanakkale kara ve deniz savaşlarının acısı ve
kazanılan zaferin kıvancı dün gibi taze.
Türkiye bugünlerde 2023’ün
stratejik planlarını yaparken, geçmişini yâd etmeyi de unutmadı. O günlerin
yüzüncü yılı dolayısı ile yurdun değişik yerlerinde ve dış
temsilciliklerimizde, kamu kurum ve kuruluşları ile sivil toplum birlikte bir
dizi etkinlikler düzenledi. 18 Mart Şehitler Günü'nde, Anafartalar Kahramanı Türk
Milletinin bağrından çıkan seçkin evlatlarından Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve
silah arkadaşları ile bütün şehitlerimizi rahmet, minnet ve saygı ile yâd
ettik. Genç kuşaklara yurt sevgisini, yurt olmadan millet olunamayacağının
bilinciyle ecdada duyulan saygıyı aktarmaya, anlatmaya çalıştık. Kimimiz sabah
namazlarının ardından mevlit ve Kur’an kıraati yaptı; kimimiz klasikten moderne
uzanan geniş bir yelpazede kültür ve sanat etkinlikleri yaparak geçmişi yâd
etti.
Yurt içinde veya yurt dışında
yaşanılan bu duygu yoğunluğu arasında “Türk” olduğunu söylemekten neredeyse imtina
eden, birleştirmek yerine ayrıştırmaya çalışan bir kesimin ölçüsüz söylemleri
de yüreğimizi acıttı. Bununla birlikte, bütün bunlara nispet yapar gibi
Türkiye’den binlerce kilometre uzakta yaşayan ve bir dünya yıldızı olan
Avustralyalı Hugh Jackman’ın da
İstanbul’da kökünün Türk olduğunu iftiharla
anlatması yüreğimize su serpti. Gençlerimiz için geçmişten utanmak yerine, ecdadımızla
iftihar etmemiz ve bu özgüvenle geleceğe umutla bakabileceğimize olan
inancımızı pekiştirdi.
Dünyaca tanınan edebiyat adamımız Yaşar Kemal’in vefatı dolayısıyla
katıldığım bir etkinlikte söz döndü dolaştı Nobel Edebiyat Ödülü’ne geldi. Kendisine
ne kadar haksızlık edildiğinden filan bahsedildi. Ben de Yaşar Kemal’e
verilmeyen; ama Orhan Pamuk’a verilen bu ödülün o kadar da önemsenmemesi
gerektiğini anlattım ve “Madem bu kadar önemsiyorsunuz, Seferis’i kaçınız
hatırlıyor?” diye sormadan edemedim.
Giorgos Seferis (1900-1971) |
Orhan Pamuk’a gelince, 2006 yılında Nobel edebiyat ödülü aldıktan sonra
bir iki üniversitede düzenlenen etkinliklerin dışında sesinin pek fazla
çıkmadığını görüyorum. Türkiye’de ya Orhan Pamuk yandaşı veya karşıtı olacaksınız.
Bitaraf olmak mümkün değil sanki. Halbuki Masumiyet Müzesi gibi başka sahalarda
da etkin bir tanıtım yapılabilirdi. Biz susmayı tercih ediyoruz.
Türkiye’de bunlar yaşanırken, aklım
yeniden dışarıya kayıyor. Yurt dışındaki birlik ve beraberlik öykülerinin yanı
sıra kültür ve sanat etkinliklerine takılıyorum.
Herta Müller |
Bizler ne yapıyoruz?
Elfriede Jelinek |
Kendimiz gurbette gönlümüz sılada “Ne mutlu Türküm diyene!” diyecek cesareti
toplayıp yine bir olur, iri olur, diri oluruz.
Not:
- Kullanılan görseller Google görsellerden common user access (ortak kullanıcı erişimi) arasından seçilmiştir.
- Europa-Journal Nisan 2015 sayısı için hazırlanmıştır (URL: http://www.europa-journal.net/mustafa042015.html (16.02.2015).
Not:
- Kullanılan görseller Google görsellerden common user access (ortak kullanıcı erişimi) arasından seçilmiştir.
- Europa-Journal Nisan 2015 sayısı için hazırlanmıştır (URL: http://www.europa-journal.net/mustafa042015.html (16.02.2015).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder