Çocuklar ve gençler, birbirleri
ile en güzel ve en özel anlarını eğitim hayatında paylaşır; yaşanan kimi ortak
anların hatırasını da ömür boyu taşırlar. Bu yaşanmışlıklar, gelecekte
yaşanacak zaman dilimi ile geçmişte kalan anılar arasında bazen kalıcı
dostluklar, bazen de unutulmaz gönül kırıklıkları şeklinde iz bırakır. Hiç
kimse, bir ilişkiye başlarken geride gönül kırıklıkları bırakmak niyeti taşımaz;
bununla birlikte ilişkilere karşılıklı özen gösterilmez, arkadaşlık ve dostluğa
değer verilmezse insanın doğasında var olan saldırgan davranışlar, kızgınlık ve
öfke durumları kontrol altına alınamaz. Bunların dışa yansıması ile yaşanan
olumsuzluklar ve kişiler arasında yaşanan şiddet ilişkilere zarar verdiği gibi,
hiç de arzu edilmeyen, telafisi imkânsız sonuçlara da neden olabilir.
Bilimsel olarak "okullarda
akran zorbalığı" diye tanımlanan durumlar okul çağındaki çocuk ve
gençlerin ilişkilerine ve hayatına zarar verebilmektedir. Çünkü okul çağındaki
çocukların özellikle ergenlik veya gelişim dönemlerinde birbirlerine karşı takındığı
olumsuz tutumlar, gerekli koruyucu ve önleyici tedbirler ihmal edilirse, kalıcı
sorunların ortaya çıkmasına ve gençlerin bu sorunlardan ciddi şekilde
etkilenerek ömür boyu sorunlu bireyler olarak yaşamasına neden olabilir.
Okullarda akran zorbalığı
denildiğinde, öğrencilerin birbirlerine karşı tekme ya da tokat atması; itmesi,
çekmesi, dürtmesi; birbirlerini dövme tehdidinde bulunması; korkutması, sözle
sataşması, alay etmesi, dalga geçmesi, küçük düşürmeye çalışması, öğrencinin ailesine
hakaret edilmesi, hoşa gitmeyen isim takılması, hakkında söylenti çıkarıp türlü
iletişim kanalları üzerinden yayılması, arkadaş gruplarından dışlayarak yalnız
bırakılması, oyun, kulüp çalışmaları ve diğer etkinliklere alınmaması veya
engel olunması, karşıdakinin kendini kötü hissetmesine neden olacak sözler söylenmesi
gibi davranışlardan birini veya birden fazlasının hedef olarak seçilen
öğrenciye karşı uygulamasıdır.
Öğrencilerin sınıfta, koridorda,
okul çevresinde, öğrenci servislerinde, iletişim araçları ile (telefon,
internet gibi) mahallerde hedef seçtikleri öğrenciyi aşağılama ve küçük düşürme
gibi eylemleri sürdürülmesi az rastlanan bir durum olmaktan çıkmıştır.
Anadolu’da ebeveynlere, çocukların
tartışmasına müdahil olunmaması önerilir. Çünkü gençler ve çocuklar arasında yaşananlara
müdahil olmak olayların daha da büyümesine neden olacaktır. Bunun yerine,
çocukların kendi sorunlarını kendilerinin çözmesini beklemek önerilmektedir.
Böylece, çocukların yaşananlar sonucunda kendi sınırlarını, haklarını ve
taleplerini fark edeceği; anlaşma yapmayı öğrenecekleri varsayılmaktadır.
Okullarda yaşanan akran zorbalığı
bu durumdan farklı özellikler taşımaktadır ve zamanında müdahale edilmesi
gerekir. Çünkü bazı hassas yapılı, içe dönük, kaygılı, çekingen çocuklar
zorbaca davranışlara maruz kaldıklarında bu durumdan olumsuz etkilenmektedir.
Çünkü bu çocuklar bu durumlara nadiren karşı koyabilmekte, anne-babalarına
bağımlı olmaları nedeniyle, yaşadıkları olumsuzluklarla karşı koyamamaktadır. Bu
durum onlarda korku ve endişe, okulu sevmeme ve okula devam etmeme, okuldan
kaçma, kaygı, kızgınlık ve çaresizlik duygusu, bazı kronik hastalıkların
oluşması, özgüvenin azalması gibi sonuçlar doğurabilir. Hatta bazı durumlarda öğrencinin
eğitim hayatına son vermesi gibi arzu edilmeyen durumlara kadar varan sorunlar
da yaşanabilir.
Çocuklarının kırılgan yapısının,
yaşadığı sorunların farkına varmayan veya varamayan kimi aileler, çocuğunun
yarım kalan eğitim hayatı ile ilgili olarak yaptıkları değerlendirmelerde “çocuk
okula gitmedi, okuldan kaçtı, sonunda da okuldan soğudu, okulu bıraktı” gibi
gerekçeler üretir. Hâlbuki akranlarının baskısından bunalan çocuk, kaynağı okul
ve arkadaşları ile ilişkilendirilebilen ciddi sıkıntılar yaşamış ve bu
sıkıntılar nedeniyle, okul fobisi diye tanımlanan bir psikolojik rahatsızlık
yaşamıştır. Bu nedenle okula devam edemeyen, devamsızlık yapan öğrencilerin özenle
takip edilmesi, devamsızlık nedenlerinin de okulda görevli uzman rehberlik öğretmenleri
vasıtasıyla kayıt altına alınması, okul-öğrenci-veli görüşmeleri ile
devamsızlığın altında yatan gerçek nedenin ortaya çıkarılması gerekir. Ailelerin
akut durumlarda aile danışma merkezlerinden, psikologlardan veya duruma göre
psikiyatri kliniğine başvurarak uzman hekimlerden profesyonel destek alması önerilmelidir.
Ailelerin bu süreçte psikolojik
bakımdan oldukça zor bir dönemden geçeceğini, kendilerini veya çocuklarını
suçlamak yerine sabırlı davranmalarını hatırlatmakta yarar var. Ayrıca kendini
güçsüz, sorunları ile başa çıkamayacak kadar çaresiz, arkadaş ve aile
çevresinde değersiz, okula devam edemediği için akademik açıdan başarısız, işe
yaramayan bir birey olarak gören çocukların da yaşadığı sorunla yüzleşmelerine,
onların güçlendirilerek gerçek hayata döndürülmelerine yardımcı olmak gerekir.
Bu süreçte yoğun bir duygusal incinme
yaşayan çocuğun sıkıntılarını ortadan kaldırmak için verilen destek hizmetleri
ona değerli olduğunu hissettirmek, arkadaş çevresiyle ilişkilerini gözden
geçirmesine yardımcı olmak gerekir. Bu süreçte okul, veli ve öğrenci üçgeninin
iyi kurulması; öğrenci mahremiyetine özen gösterilmesi gerekir. Öte yandan
çocukların ilgi alanlarına göre katılmaktan keyif alacağı sosyal, kültürel
etkinliklere katılmasını sağlamak onun toplumdan izole bir yaşam sürmesi
yerine, sosyalleşmesine de katkı sağlayacağı için teşvik edilmelidir. Her bir
etkinliğin özellikle okul ile ilişkilendirilmesi, çocuğun okul ile ilişkisini
koparmak bir yana daha da pekişmesine katkısı olacaktır. Bu süreçte okuldan
ayrı kalınan süre ile okula dönüş süresinin yakından ilişkili olduğu
unutulmamalı; öğrencinin mümkün olan en kısa sürede normal eğitim öğretim
hayatına dönmesi sağlanmaya çalışılmalıdır.
Uzman görüşüne göre, özellikle
gelişim veya ergenlik diye adlandırılan dönemde arkadaşlarına karşı olumsuz,
yıkıcı tutum sergileyen ve “akran zorbası” olarak tanımlanan çocukların da
gözlem altına alınması; bu çocukların sergilediği olumsuz davranışların altında
yatan psikolojik nedenlerin öğrenilebilmesi ve bunların kalıcı davranış
modellerine dönüşmeden profesyonel destek verilerek düzeltilmesi gerekir. Bu öğrencilerin akranları içinde her ne
şekilde olursa olsun, popüler olma veya saygı kazanma ihtiyacını bu yolla
karşılamaya çalıştığı, öğrenme yaşantısı ile ilgili olumsuz deneyimler edindiği,
toplumsal, sosyal ve aileden kaynaklanan bir dizi nedenin öğrencinin şiddete
başvurmasına yol açtığı unutulmamalıdır. Bu öğrenciler görülen yalnızlık, içe
dönme, şiddet uygulama, disiplin problemi yaşama, okul araç gerecine zarar
verme isteği, küçük olaylara şiddetli tepki verme şiddet ve zorbalığın
belirtileridir. Bunların benlik saygıları düşük, özgüvenleri eksik, başkalarını
ve olayları kontrol etme isteği baskındır. Bunların diğer özellikleri arasında
arkadaşlarını kıskanma ve yenilgiyi kabul edememe, ebeveynleri tarafından
fiziksel ve psikolojik şiddete uğraması, ihmal edilmesi, arkadaş edinememesi,
dışlanması, aile desteği ve yakınlığının olmaması gibi durumlar da sayılabilir.
Okulda şiddetin önüne geçilebilmesi bakımından, diğer arkadaşlarına zarar veren
tutumları geliştiren öğrencilerin her birine diğer öğrencilere göre ayrıcalık
tanınmaması, sınırlarının belirlenmesi ve istikrarlı bir tutum geliştirilmesi de
gerekir. Ayrıca ergenlik dönemindeki gençler arasında yapılacak kıyaslamanın,
gençler arasında ayrışmaya, rekabete ve belki düşmanlığa yol açabileceği
unutulmamalıdır. Gençlerin olumsuz davranışlarının düzeltilmemesi ve yaşam
biçimine dönüşmesi halinde, bunların yetişkinlik dönemlerinde de uyumsuz ve sorun
oluşturan durumlarla karşılaması ve adli vakalara karışmaları kaçınılmaz olacaktır.
Okula devam etmeyen öğrencilerde
görülen diğer özellik de öğrencilerin arkadaş çevresinde edindiği olumsuz alışkanlıklarla
ilgilidir. Hangi sosyal çevreden olursa olsun, öğrencilerin hayatın belli
dönemlerinde dış etkilere açık olduğunu unutmadan, onlarla kurulan bağı otorite
üzerine değil, sevgi çatısı altında sürdürmeye özen gösterilmelidir. Arkadaş
çevresi en sıradan görünen ve aslında ciddi bir madde bağımlılığının başlangıcı
sayılan sigara içme alışkanlığından tutun, alkol ve uyuşturucu bağımlılığına
kadar götürebilecek tehlike ve tehditlerle doludur. Önemli olan, çocuk ve
gençlerin bu duruma karşı bilinçlenmelerini sağlamak ve olumsuz durumlarda
kendilerini savunma mekanizmalarını güçlendirmeye çalışmak gerekmektedir.
Sonuç olarak, gençler arasında
yaşanan ilişkiler, artık basit ergen muhabbetleri olmanın ötesine geçmektedir.
Bu nedenle onların hayatını baskı altına almadan, onları hayatın günlük rutini
içinde izlemek; birbirlerine karşı geliştirdikleri davranış, tutum ve
hitaplarının kabul edilebilirlik sınırlarına göre düzenlemelerine yardımcı
olmak ve gençleri zararlı alışkanlıklardan korumak gerekir.
Okuldaki akran şiddetinin önüne
geçilebilmesi, öğrencilerin zararlı alışkanlıklardan korunabilmesi için okul,
aile ve öğrenci arasındaki iletişim kanallarının sürekli açık tutulmasında,
okuldaki ders dışı faaliyetlere katılmakta yarar vardır. Öğretmenlerin ve diğer
okul personelinin, öğrencilerin, sosyal çevrenin ve özellikle ailelerin, her ne
pahasına olursa olsun, çocuklarına ilgi göstermekten kaçınmaması; aile
bireylerinin birbirini sevgiyle kucaklaması ve duygularını paylaşırken de cimri
davranması gerekir.
Not:
Bu çalışma Europa-Journal Aralık 2015 ve Ocak 2016 sayıları için dizi yazı olarak hazırlanmıştır. Gazeteye şu linkten ulaşabilirsiniz: http://www.europa-journal.net/
Not:
Bu çalışma Europa-Journal Aralık 2015 ve Ocak 2016 sayıları için dizi yazı olarak hazırlanmıştır. Gazeteye şu linkten ulaşabilirsiniz: http://www.europa-journal.net/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder