21 Şubat 2016 Pazar

Stresi bırak yaşamaya bak

Bundan önceki yazılarımda akran baskısından söz etmiştim. Yazıları okuyan kimi öğrencilerim, arkadaşlarım bu durumun okul hayatının sıradan olayları olarak görüldüğünü örnekleri ile anlattılar. Hatta bir okul yöneticisi “Hocam, gençler çok acımasız olabiliyor” diyebildi

Bu yazıda da aynı konuya devam etmek istiyorum. Çünkü gerek yurt içinde gerekse yurt dışında yaşayan ergenler veya yetişkinler, hayatlarını maruz kaldıkları psikolojik baskılar nedeniyle çok yönlü bir stres altında sürdürmektedir. Yaşanan olumsuz koşullardan etkilenenler ve stresle başa çıkma konusunda yeterli direnci gösteremeyenler, grup içindeki saldırganların doğrudan hedefi olmakta; hayatları arzu edilmeyen, önceden hesapta olmayan yönlere doğru evrilmektedir. Bu süreçte çevre desteğinden mahrum kalan mağdurların en azından stres ile başa çıkabilme tekniklerini öğrenmesi, içinde bulundukları olumsuzluklardan kurtulmalarına yardımcı olacaktır.

Stres, kısaca bireyin kendini çevresindeki tehdit unsurlarına karşı çaresiz hissetmesi durumu olarak özetlenebilir. Birey yaşadıklarını değerlendirip, üzerinde durmaya değer görmüyorsa, olup bitenler onun için her hangi bir stres kaynağı olmaz; buna karşın yaşananlar bireyi tehdit ediyor ve bunlarla mücadele edilmesi gerekiyor gibi bir algı oluşturuyorsa, stres başlar. Bu duygu hissedilmeye başladığı andan itibaren de birey yaşadığı olumsuzluklar ile başa çıkabilmek için kendince bazı stratejiler, davranış modelleri geliştirir ve uygulamaya koyar. Bu süreçte bir bakıma kendi gücünü de sınar. Yaşadıklarının üstesinden geldiğine inandığında ise stres kaynağı ile birlikte ortadan kalkmış olur. Dolayısı ile bireyin süreçte ne yaşadığından ziyade, yaşadıklarını nasıl hissettiği ve kendi iç dünyasında nasıl değerlendirdiği önemlidir.  Aynı ortamı paylaşan iki kişiden biri yaşananlardan dolayı üzerinde duygusal bir baskı hissederken, bir diğeri olayları son derece olağan karşılayabilmekte ve rahat olabilmektedir. Bunların arasındaki farkın nedeni ise bireylerin karşı karşıya kaldıkları durumu duygusal olarak algılama biçimlerinden kaynaklanmaktadır.

Stres altındaki bireylerde hızlı kalp atımı, terleme, baş ağrısı, baş dönmesi, omuz ağrısı gibi bir dizi davranışsal durumlar gözlenebilir. Bu etkiler kısa süreli olup, bireyde kalıcı hasar bırakmaz. Örneğin, sözlü sınav öncesi, bir iş görüşmesine giderken bu sayılan belirtilerden biri veya birkaçı görülebilir. Bunlar geçici tepkiler olduğundan psikolojik ve fiziksel hastalık kaynağı olmaz.

İş ve okul hayatında karşılaşılan güçlüklere bağlı olarak yaşanan stresin, psikolojik baskının azaltılması, soruna dönüşmemesi için bireylerin stresle başa çıkma tekniklerini öğrenmesi, önemli bir kazanım olmaktadır. Çünkü olumsuz durumla karşılaşan bir birey, en azından ne yapabileceğini, hangi durumlar karşısında nasıl karşılık vermesi gerektiğini önceden bilebilir; bu bilgi donanımı bireyin gücünü artıracak bir kazanımdır ve yaşadığı veya muhtemelen yaşayacağı olumsuzlukla arasına mesafe koymasına yardımcı olur.

Stresle başa çıkabilme stratejilerinde dikkat edilmesi önerilen bir diğer husus, saldırganın gözde büyütülmemesi ve bütün hayatına engeller koyacakmış gibi algılanmamasıdır. Mağdur olan kişi kendini çaresiz ve karşı koyacak güçten yoksun hissettikçe stres de artar.

Stres ile baş edebilmek için bireyin karşı karşıya kaldığı taleplerin kendi kontrolü dışındaki paydaşlardan veya değişkenlerden geldiğini anlaması ve kendi sahip olduğu donanımı geliştirmesi gerektiğinin farkına varması önemli bir aşamadır.  Örneğin, okula giden bir öğrenci için birbiri ardına yapılan ve yıl içinde hiç bitmeyecekmiş gibi gelen sınavlar ve yılsonunda bir üst eğitim kurumuna yerleştirilme gibi belirsizlikler önemli bir stres kaynağı oluşturabilir. Bununla birlikte eğitim sisteminin önemli ve kaçınılmaz bir parçası olan sınavların tamamen ortadan kaldırılması mümkün olmayacağına göre, öğrencinin sınavları kabul etmesi ve kendini eğitim sürecinde hedeflenen sonuca göre ayarlamaya çalışması, ilgi alanından çok akademik gereksinimlere odaklanması gerekir. Hatta stresin belli miktarda yaşanması, başarıya ulaşmak için gerekli olduğu da akıldan çıkarılmamalıdır. Bu süreçte öğrencilerin, velilerin okul hayatından beklentilerini yeniden gözden geçirilmesi, öğrencinin sınavları algılamasındaki hatalı tutumlarının farkına varılması, bireysel kaynakların ve hazır bulunuşluk düzeylerinin geliştirilmesine katkı sağlayabilir.

Stresle başa çıkabilmek için duygu odaklı, problem odaklı ve sosyal destek almaya dayalı davranış modelleri vardır. Duygu odaklı davranışta, stresin yarattığı gerilimden kurtulmak amaçlanır ve sorun bazen küçümsenir, bazen görmezden gelinir; ötekiler suçlanır; birey kendine kızar; sorunu başkalarının çözmesini bekler veya kendine problem oluşturan ortamlardan kaçınır. Problem odaklı davranışta ise birey ilk önce kendine problem oluşturan durumu tanımlar, sınırlarını çizer ve gücünü, aklını kullanarak yaşadığı olumsuzluğun üstesinden gelmeye çalışır. Bu yaklaşım sorunu çözebilir; çözülemediği durumlarda da bireyin kendi iç huzurunu sağlayacak ara çözümler okul yönetimi ile işbirliği yapılarak geliştirilmeye çalışılır. Sosyal destek alma konusundan da bireyin başa çıkamayacağı olumsuz durumlarda yardım verebilecek etkili kişilere, alan uzmanlarına yönelme anlaşılmalıdır.

Öğrencilerin okulda, çalışanların iş yerlerinde maruz kaldıkları baskılar nedeniyle tükenmişlik içine girmemesi için günlük hayatın stresleri ile baş edebilmeyi öğrenmeleri gerekir. Bununla ilgili olarak, bireyler kendilerince bazı tedbirlere başvurabilirler. Bunlar kısaca şu şekilde özetlenebilir:
  •  Zamanı iyi yönetmek ve amaçların farkına varmak,
  • İnsanlarla beraber olmak ve kendini sosyal ilişkilere kapamamak,
  • Arkadaş çevresinde bağımlılık ilişkisine girmemek,
  • Zevk alınan faaliyetlerde bulunmak,
  • Birey olarak neler hissettiğinin farkına varmak ve bunları ilişki kurulan diğer kişilere uygun bir şekilde dile getirmek,
  • Belirsizliklerle yaşamayı kabul etmek,
  • Uyku ve beslenmeye dikkat etmek,
  • Spor yapmak.

Burada sayılan ve tamamen bireyin kendiliğinden alabileceği bu küçük tedbirler, günlük stresin üstesinden gelinmesine yardımcı olur. Günlük hayatın baskısı kimi zaman olumsuzluklara odaklanmamızı sağlasa da hayatın yaşamaya değer güzelliklerini gözden kaçırmamaya çalışmak, daha mutlu ve huzurlu bir geleceğe yol alınmasını sağlar.

Konuyla ilgilenenlere okuma önerisi:

Poussard, J.M. ve Çamuroğlu, M. İ. (2015). Psikolojik Taciz: İş Yaşamında Gerilim. Ankara: Akılçelen Kitaplar. ISBN 978-605-5069-81-0 

Not:
Bu çalışma Europa-Journal Şubat 2016 sayısı için hazırlanmıştır. Gazeteye şu linkten ulaşabilirsiniz: http://www.europa-journal.net/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Argo Kullanımı

  Türkçede küfürle karışık sevgi, övgü ifadeleri vardır. Görünüşte çok masum gelen, üzerinde düşününce de derin anlamlar içeren kelimeleri b...