Bundan önceki yazılarımda akran
baskısından söz etmiştim. Yazıları okuyan kimi öğrencilerim, arkadaşlarım bu
durumun okul hayatının sıradan olayları olarak görüldüğünü örnekleri ile
anlattılar. Hatta bir okul yöneticisi “Hocam, gençler çok acımasız olabiliyor”
diyebildi
Bu yazıda da aynı konuya devam
etmek istiyorum. Çünkü gerek yurt içinde gerekse yurt dışında yaşayan ergenler
veya yetişkinler, hayatlarını maruz kaldıkları psikolojik baskılar nedeniyle
çok yönlü bir stres altında sürdürmektedir. Yaşanan olumsuz koşullardan
etkilenenler ve stresle başa çıkma konusunda yeterli direnci gösteremeyenler,
grup içindeki saldırganların doğrudan hedefi olmakta; hayatları arzu edilmeyen,
önceden hesapta olmayan yönlere doğru evrilmektedir. Bu süreçte çevre
desteğinden mahrum kalan mağdurların en azından stres ile başa çıkabilme
tekniklerini öğrenmesi, içinde bulundukları olumsuzluklardan kurtulmalarına
yardımcı olacaktır.
Stres, kısaca bireyin kendini çevresindeki
tehdit unsurlarına karşı çaresiz hissetmesi durumu olarak özetlenebilir. Birey
yaşadıklarını değerlendirip, üzerinde durmaya değer görmüyorsa, olup bitenler
onun için her hangi bir stres kaynağı olmaz; buna karşın yaşananlar bireyi
tehdit ediyor ve bunlarla mücadele edilmesi gerekiyor gibi bir algı
oluşturuyorsa, stres başlar. Bu duygu hissedilmeye başladığı andan itibaren de
birey yaşadığı olumsuzluklar ile başa çıkabilmek için kendince bazı stratejiler,
davranış modelleri geliştirir ve uygulamaya koyar. Bu süreçte bir bakıma kendi
gücünü de sınar. Yaşadıklarının üstesinden geldiğine inandığında ise stres
kaynağı ile birlikte ortadan kalkmış olur. Dolayısı ile bireyin süreçte ne
yaşadığından ziyade, yaşadıklarını nasıl hissettiği ve kendi iç dünyasında
nasıl değerlendirdiği önemlidir. Aynı ortamı
paylaşan iki kişiden biri yaşananlardan dolayı üzerinde duygusal bir baskı
hissederken, bir diğeri olayları son derece olağan karşılayabilmekte ve rahat
olabilmektedir. Bunların arasındaki farkın nedeni ise bireylerin karşı karşıya
kaldıkları durumu duygusal olarak algılama biçimlerinden kaynaklanmaktadır.
Stres altındaki bireylerde hızlı
kalp atımı, terleme, baş ağrısı, baş dönmesi, omuz ağrısı gibi bir dizi
davranışsal durumlar gözlenebilir. Bu etkiler kısa süreli olup, bireyde kalıcı
hasar bırakmaz. Örneğin, sözlü sınav öncesi, bir iş görüşmesine giderken bu
sayılan belirtilerden biri veya birkaçı görülebilir. Bunlar geçici tepkiler
olduğundan psikolojik ve fiziksel hastalık kaynağı olmaz.
İş ve okul hayatında karşılaşılan
güçlüklere bağlı olarak yaşanan stresin, psikolojik baskının azaltılması,
soruna dönüşmemesi için bireylerin stresle başa çıkma tekniklerini öğrenmesi,
önemli bir kazanım olmaktadır. Çünkü olumsuz durumla karşılaşan bir birey, en
azından ne yapabileceğini, hangi durumlar karşısında nasıl karşılık vermesi
gerektiğini önceden bilebilir; bu bilgi donanımı bireyin gücünü artıracak bir
kazanımdır ve yaşadığı veya muhtemelen yaşayacağı olumsuzlukla arasına mesafe
koymasına yardımcı olur.
Stresle başa çıkabilme
stratejilerinde dikkat edilmesi önerilen bir diğer husus, saldırganın gözde
büyütülmemesi ve bütün hayatına engeller koyacakmış gibi algılanmamasıdır.
Mağdur olan kişi kendini çaresiz ve karşı koyacak güçten yoksun hissettikçe
stres de artar.
Stres ile baş edebilmek için
bireyin karşı karşıya kaldığı taleplerin kendi kontrolü dışındaki paydaşlardan
veya değişkenlerden geldiğini anlaması ve kendi sahip olduğu donanımı
geliştirmesi gerektiğinin farkına varması önemli bir aşamadır. Örneğin, okula giden bir öğrenci için birbiri
ardına yapılan ve yıl içinde hiç bitmeyecekmiş gibi gelen sınavlar ve
yılsonunda bir üst eğitim kurumuna yerleştirilme gibi belirsizlikler önemli bir
stres kaynağı oluşturabilir. Bununla birlikte eğitim sisteminin önemli ve
kaçınılmaz bir parçası olan sınavların tamamen ortadan kaldırılması mümkün olmayacağına
göre, öğrencinin sınavları kabul etmesi ve kendini eğitim sürecinde hedeflenen
sonuca göre ayarlamaya çalışması, ilgi alanından çok akademik gereksinimlere
odaklanması gerekir. Hatta stresin belli miktarda yaşanması, başarıya ulaşmak
için gerekli olduğu da akıldan çıkarılmamalıdır. Bu süreçte öğrencilerin,
velilerin okul hayatından beklentilerini yeniden gözden geçirilmesi, öğrencinin
sınavları algılamasındaki hatalı tutumlarının farkına varılması, bireysel
kaynakların ve hazır bulunuşluk düzeylerinin geliştirilmesine katkı
sağlayabilir.
Stresle başa çıkabilmek için
duygu odaklı, problem odaklı ve sosyal destek almaya dayalı davranış modelleri vardır.
Duygu odaklı davranışta, stresin yarattığı gerilimden kurtulmak amaçlanır ve
sorun bazen küçümsenir, bazen görmezden gelinir; ötekiler suçlanır; birey
kendine kızar; sorunu başkalarının çözmesini bekler veya kendine problem
oluşturan ortamlardan kaçınır. Problem odaklı davranışta ise birey ilk önce kendine
problem oluşturan durumu tanımlar, sınırlarını çizer ve gücünü, aklını
kullanarak yaşadığı olumsuzluğun üstesinden gelmeye çalışır. Bu yaklaşım sorunu
çözebilir; çözülemediği durumlarda da bireyin kendi iç huzurunu sağlayacak ara
çözümler okul yönetimi ile işbirliği yapılarak geliştirilmeye çalışılır. Sosyal
destek alma konusundan da bireyin başa çıkamayacağı olumsuz durumlarda yardım
verebilecek etkili kişilere, alan uzmanlarına yönelme anlaşılmalıdır.
Öğrencilerin okulda, çalışanların
iş yerlerinde maruz kaldıkları baskılar nedeniyle tükenmişlik içine girmemesi
için günlük hayatın stresleri ile baş edebilmeyi öğrenmeleri gerekir. Bununla
ilgili olarak, bireyler kendilerince bazı tedbirlere başvurabilirler. Bunlar
kısaca şu şekilde özetlenebilir:
- Zamanı iyi yönetmek ve amaçların farkına varmak,
- İnsanlarla beraber olmak ve kendini sosyal ilişkilere kapamamak,
- Arkadaş çevresinde bağımlılık ilişkisine girmemek,
- Zevk alınan faaliyetlerde bulunmak,
- Birey olarak neler hissettiğinin farkına varmak ve bunları ilişki kurulan diğer kişilere uygun bir şekilde dile getirmek,
- Belirsizliklerle yaşamayı kabul etmek,
- Uyku ve beslenmeye dikkat etmek,
- Spor yapmak.
Burada sayılan ve tamamen bireyin
kendiliğinden alabileceği bu küçük tedbirler, günlük stresin üstesinden
gelinmesine yardımcı olur. Günlük hayatın baskısı kimi zaman olumsuzluklara
odaklanmamızı sağlasa da hayatın yaşamaya değer güzelliklerini gözden
kaçırmamaya çalışmak, daha mutlu ve huzurlu bir geleceğe yol alınmasını sağlar.
Konuyla ilgilenenlere okuma önerisi:
Poussard, J.M. ve Çamuroğlu, M.
İ. (2015). Psikolojik Taciz: İş Yaşamında
Gerilim. Ankara: Akılçelen Kitaplar. ISBN 978-605-5069-81-0
Not:
Bu çalışma Europa-Journal Şubat 2016 sayısı için hazırlanmıştır. Gazeteye şu linkten ulaşabilirsiniz: http://www.europa-journal.net/
Not:
Bu çalışma Europa-Journal Şubat 2016 sayısı için hazırlanmıştır. Gazeteye şu linkten ulaşabilirsiniz: http://www.europa-journal.net/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder