Günümüzde gelişmiş toplumlar siyasi liderlerini demokrasinin yol ve
yöntemleri ile belirliyor; uluslararası alanda sahip oldukları değerler ile
övünüyorlar. İletişimin sınırları ortadan kaldırdığı, giderek küreselleşmeden,
zamanın ruhundan söz edilen yenidünya düzeninde, gelişmiş toplumlar kendi
dillerine sahip çıkma konusunda ayrı bir özen gösteriyorlar. Gelişmiş toplumlar
içinde yaşayan ve kökünden koparılma konusunda açık tehditlere maruz kalan
göçmen kökenli topluluklar ise baskın kültüre uyum sağlama kaygıları ile kendi
köken dillerine karşı çok da duyarlı, özenli davranamıyorlar. Hâlbuki bilimsel
araştırmalar ana diline, ata diline sahip çıkmanın, onu öğrenmenin baskın
kültüre uyum sağlamaya engel olmadığını; ona sahip çıkmanın, gelecek kuşaklara
aktarılmasını sağlamanın, farklı kültürel ortamlarda yaşayanlar için özgüveni
pekiştirmeye yarayan ayrıcalıklı bir kazanım, iş hayatında da tek kültürlülere
karşı farkındalık yaratabilecek kapasitede olduğunu gösteriyor. Bilinç düzeyi gelişmemiş
toplumlarda köken diline hoyrat davranılıyor; evinde, yakın aile ve arkadaş
çevresinde konuşulan Türkçenin yeterli olduğu düşünülüyor; köken dilinin,
Türkçenin gerekliliğini savunanlar da farklı bir gezegenden gelmiş yaratık
muamelesi görüyorlar.
Bu yazıda ömrünü rızk peşinde gurbet illerinde geçiren soydaşlarımıza milli
kimliğin, ortak bilincin ve millet olarak var oluşun birinci derecede
temsilcisi veya taşıyıcısı olan; bu özelliği ile insan topluluklarını millet
hüviyetine dönüştüren anadilimiz Türkçenin neden önemli olduğunu anlatmaya
çalışacağım.
Türkçenin önemi
Türkçe, hangi coğrafyada yaşarsak yaşayalım, bize ata yadigârı,
dedelerimizin mirası, kutsal söz varlığımızdır. Toplumsal ve kültürel
dağarcığımızın, insanlığımızın, hayallerimizin birikimi, akıp giden ömür
misali, susuzluğumuzu gidermek için eğildiğimiz dereye düşürdüğümüz akisten
yüzümüze vuran yansımadır. Türkçe, kimi zaman aşkın ve sevdanın türkülerle,
şarkılarla anlam kazandığı melodinin, karşı konulmaz acıların dayanılmaz olduğu
anlarda semalara yükselen feryatların yürekleri dağladığı duygu seli, kimi
zaman da hercâî bir hayatın anlamı ve yalın gerçeğidir.
Türkçe cenazelerimizde ağıt, düğünlerimizde zılgıt, ibadethanelerimizde dilimizden
dökülen kutsal dua; ölmüşlerimiz için mezar taşlarına kazınan hakikat-i
ilahidir. Ecdat yadigârı, geleceğe bırakılan iz, yeni neslin devamı için sunulmuş
bir lütuftur. Yunus Emre’nin deyişiyle Türkçe, “hiç şek değil, o bendendir ben
ondan”
Türkçe, milletimizin adının yok olmaması için fertlerimizi bir arada tutan
harç, ekmeğimize tat veren mayadır. O bizim kim olduğumuzu gösteren ışık, yaşam
biçimimiz, kültürümüz, onurumuz, milli kimliğimiz, üzerimizdeki giysimizdir. Hâsılı
kelam, Türkçe bizim için, bizi biz yapan değerlerin bütünüdür. Onda kendimizi
buluruz. O yoksa kültür yok olur; o yoksa millet yok olur.
Bu kadar önemli olan, bizim için derin anlamlar taşıyan Türkçemize sahip
çıkmak istememiz, onu yaşatmak ve gelecek kuşaklara aktarmak istememiz bundandır.
Dünya dili Türkçe
Bu soruyu tartışmak dahi eskilerin deyimiyle “abesle iştigal” olarak
tanımlanır. Türkçeye bugün değil, geçmişte de sahip çıkanlar olmuş; yaşadıkları
dönemde Türkçenin önemini anlatmışlardır. Bunlardan Kaşgarlı Mahmut’u, Ali Şîr
Nevâî’yi, Karamanoğlu Mehmet Beyi, Gazi Mustafa Kemal’i veya 2017 senesini
“Türk dili yılı” ilan eden ve Türkçeyi yüksek bir medeniyetin, kültür ve sanatın
dili halinde işlemeye çalışan, bu görüşü savunan ve Türk diline değer
kazandıran üstün bilgin ve devlet adamlarımızı sayabiliriz. Hepsinin kaygısı,
Türkçenin özensiz ve yanlış kullanımının önüne geçilmesi ve gelecek kuşaklara
sağlıklı bir şekilde aktarılabilmesi üzerinedir.
Bugün okumuş ve kendini toplum içinde “ayrıcalıklı” bir konuma ait şu veya
bu gruba dâhil eden, kadim Türkçenin geçmişinden bihaber bir kesim, Türkçenin
bilim dili olmadığı, olamayacağı görüşünde ısrar ediyor. Gerçekçi olmayan bu
ısrarlar karşısında ikilemde kalanlar, Türkçenin yerine bir yabancı dilde
okuyup yazmaya; Türkçe konuşurken bile araya yabancı sözcük ve deyimleri sıkıştırmaya
özen gösteriyorlar ki ne kadar bilgili, görgülü ve de kültürlü oldukları
anlaşılsın. Bu tutumları ile kendilerine Türkçe dışında bir dil konuşan komşu
mahallelerde yer açmaya, göçmen kuşlar misali yeni yurt ve yuva kurmaya çalışıyorlar.
Bunlar, âlem Türkçeye hayranken, Türkçe ve Türk kültürü dışına ne varsa büyük
bir hayranlıkla izliyor; kendini kökünden ayrı tutuyor; her geçen gün kendi
toplumuna yabancılaşmaya devam ediyorlar. Bu gruptakilerin hayatından
kullanmadıkları, değer vermedikleri Türkçe uçup giderken, Türk kimliği de
ellerindeki yazılı belgelerde kalıyor.
Bilim insanları ısrarla yabancı/ikinci bir dilin veya dillerin kesinlikle
öğrenilmesini ve bu durumun toplumsal, sosyal ve bireysel gelişime etkilerinin
olumlu olduğunu, köken dilini ve kültürünü kullanmaya engel oluşturmadığını
savunuyorlar. Bununla birlikte gerçek hayata geçince dilin sadece iletişim
aracı olarak görüldüğü, Türkçenin hak ettiği şekilde sahiplenilmemesi gibi bir gerçeklik
yaşanıyor. Oysa Karahanlı Türk soyundan Kaşgarlı Mahmut, İslam öncesi Türk
Edebiyatı, tarihi, coğrafyası, mitolojisi, gelenek ve görenekleriyle ilgili olup,
günümüze ışık tutan bir kaynak eser özelliği taşıyan Türkçe Sözlüğü (Divan-ı
Lügat’it Türk) bundan bin yıl önce yazıp dönemin Abbasi Halifesi Muktedi
Biemrillah’a sunarken, Türçenin dünya dili olduğunu ve Türk kültürünün önemini ve
farkındalığını ortaya koymayı amaçlıyordu.
Avrupalı Türkler için Türkçenin anlamı
Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkler, köken dillerine sahip çıkması gerekir.
Bunun aksi durumlarda kendi geleceklerini tehlikeye atarlar da bunun farkında
bile olmazlar. O nedenle her bir birey bu bilinçle hareket etmelidir. Türkçenin
okullarda ister Köken Dili Türkçe,
ister seçmeli yabancı dil isterse isteğe bağlı Türkçe ve Türk Kültürü Dersi olarak öğretimi için gerekli çabayı
göstermeli, her bir bireyin bu konuda kendini gelecek kuşaklara karşı sorumlu hissetmesi
gerekir. Okul yönetimlerinin, sivil toplum kuruluşlarının öğretmenler ile
işbirliği yapması; çocukların da bu dersi seçip, benimseyip devam etmesi için çeşitli
ödüllerle teşvik edilip, yüreklendirilmesinde fayda var. Öte yandan, ebeveynlerin
de çocukları ile konuşurken dil kullanımına özen göstermesi, toplumun bütün
paydaşlarının Türkçenin gelecek kuşaklara aktarılması bilinci içinde, görev ve
sorumluluklarını tekrar tekrar gözden geçirmesi gerekir. Türkçenin günlük
hayattaki özensiz kullanımına müdahale edilmeli; yeni yetişen neslin Almancanın
yanı sıra Türkçeyi de en iyi şekilde öğrenmesi için sürekli çaba gösterilmesi,
gerekiyorsa takviye dersleri aldırarak, onların Türkçe dil gelişimindeki
eksikliklerinin giderilmesi için çalışılması gerekir. Bugün geçmişi telafi
etmenin derdinde olanlar, yarın geçmişin muhasebesini yapmaktan kurtulamayacağı
için ertesi günün planlarını da yapamayacaktır. Geleceğe yapılacak en iyi
yatırım; eve, arsaya, son model otomobile değil; toplumsal, sosyal sınıf
atlamanın en güçlü aracı olan eğitime yapılan yatırımdır; nitelikli eğitimin
anahtarı da sağlıklı iletişim becerisi ve dolayısı ile dil bilgisini gerektirir.
Türkçeyi iyi bilenler, ikinci ve takip eden dilleri daha kolay öğrenir; hayatta
başarılı olma şansları da o oranda artar.
Çocukları okula giden anneler, babalar; “Bizim çocuk evde zaten Türkçe
konuşuyor” diyerek sorumluluktan kurtulmaya çalışmayın. Evde konuşulan dil ile
okuldaki Türkçe dersleri birbirinden ayrıdır. Biri sınırlı sayıdaki kelimelerle
yapılan bir iletişim etkinliği ise diğeri eğitim ve kültürlenme sürecidir.
Bir insanın zekâsı, bildiği kelime hazinesi ile ölçülmektedir. Ne kadar
kelime biliyorsanız, kendinizi o kadar iyi anlatırsınız. Karşınızdaki de sizi
ancak sahip olduğu kelime sayısının sınırları ile anlayabilir. Bu nedenle,
ailelerin yanı sıra eğitimcilerin ve toplumu oluşturan bütün paydaşların dile sahip
çıkması, çocuk ve gençlerin dil gelişimine azami özeni göstermesi gerekir.
Nitelikli bir iletişim için iyi bir dil bilgisi, iyi bir dil bilgisi için de
köken dilinin, Türkçenin iyi öğrenilmesi gerekir. Her iki dilin iyi
öğrenilmesi, çocuk ve gençlerin okul başarılarının geliştirilmesi için de
önemli bir anahtardır.
Türkçe geçmişten miras değil, gelecek kuşaklardan alınan emanettir.
Türkçe bir anlamda, geçmiş kuşakların bugüne bıraktığı bir kültürel miras
değil; gelecek kuşaklardan alınmış bir emanet olarak görülmeli, gelecek
kuşaklara özenle aktarılmalıdır. Bu süreçte konuşma dili ile yazı dili ayrı
düşünülmemeli, konuşma dilinin yazı dilinden koparılması halinde, yazı dilinin
de zayıflayacağı ve zamanla etkisini kaybedeceği unutulmamalıdır.
Türkçenin gönüllere yerleştirilmesi, herkesin ve her kesimin Türkçe
konuşmaya teşvik edilmesi, bireysel ve toplumsal duyarlılık, duygusu ve ana
dili bilinci oluşturulması, aydın kesimin yabancı hayranlığı ile yabancı sözcük
kullanımı özensizliğinden kurtarılması, yabancı dil öğretimi ile yabancı dilde öğretiminin
çok farklı kavramlar olduğunun gelecek kuşaklara iyi anlatılması gerekir.
Bitirirken
Her bir bireyin Türk milletinin varlığı ve devamlılığını sağlamak için
çocuklarına Türkçe dersini aldırması gerekir. Bunun için Türkçe öğretmenleri,
okul yönetimleri ile iletişim kurmalı, taleplerin karşılanamadığı durumlarda
örgütlü toplumun güçlü bir toplum olduğu gerçeğini göz önüne alarak okul aile
birliği, öğretmenler derneği gibi sivil toplum kuruluşları ile işbirliği yapmalı
ve yasal haklarının takipçisi olmalıdır.
Çocuklarımıza iyi bir eğitim verebilmek için, onlara iyi bir dil eğitimi verilmesi
ve bu hedefin gerçekleştirilmesi için de öğretmenlerin çabalarının desteklenmesi
ve eğitim yöneticileri ile işbirilği yapılması gerekir. Aksi halde ne iyi bir
eğitimden, ne de iyi bir gelecekten söz etmek mümkün olur. Unutulmamalıdır ki
milleti için çalışan, onun efendisi değil; hizmetkârıdır ve milletin her bir
ferdinin görevi onu yüceltmeye çalışmaktır. Turgut Cansever’in dediği gibi, “Şehri
imar ederken, nesli ihya etmeyi ihmal ederseniz; ihmal ettiğiniz nesil, imar
ettiğiniz şehri tahrip eder.”
Not:
Bu yazı "Dünya dili Türkçe" kısmı dışında Avusturya'da aylık yayımlanan Europa Journal 'Haber Avrupa' Gazetesinin Mart 2018 sayısında yer almıştır. Özgün metne, http://europa-journal.net/images/kolumnen/maerz2018/cakir032018.jpg adresinden ulaşılabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder