Ancak bu filmler göründüğü kadar
masum değil. Hatta içerdiği örtük subliminal mesajlarla toplumsal ve sosyal
hayata yön veriyor; bir dizide giyilen her hangi bir kıyafet veya başrol
karakterinin taşıdığı bir takı dizinin izlenebilirliğine bağlı olarak günlük
hayatın aranan objeleri haline dönüşüveriyor. Bu durum reklam verenlerin de
dikkatinden kaçmıyor. Filmler bir yandan geleneksel aile yapısını temelden
sarsacak mesajlar verirken, öbür yandan da bilinçli veya bilinçaltına yerleşmiş
nedenlerle toplum mühendisliği projesinin birer parçasına dönüşüveriyorlar.
Şimdi bazı konulardan örnekler
vererek, bu furyanın Türk aile yapısına ne denli zarar verdiğini anlatmaya çalışalım.
Hani yıllar önce TRT’de
yayımlanan ve oldukça ilgi gören bir dizi vardı. Yıllar sonra Kanal D
tarafından genç ve yakışıklı delikanlılar ile güzel ve alımlı mankenlerin
deneyimli sinema ve tiyatro sanatçıları ile desteklenerek çekilen “romantik
drama” türündeki “Aşk-ı Memnu” dizisinde ortaya koyulan aile içi karışık
ilişkiler, halkın tepkisini çekmek bir yana, izlenme rekorları kırılarak takip
edildi. Yaşlısı genci burada ortaya koyulan sapkınlığı ağzı bir karış açık seyrederken,
kim bilir, içten içe özenerek, kendini filmin kahramanlarının yerine koyarak
izliyordu. Karşı çıkan, bu filmin Türk örf ve adetlerine uygun olmadığını
söyleyecek olan veya sesini yükseltmeye çalışanlar hemen yaftalanıyor;
susturulmaya çalışılıyordu.
İşte bu özentinin benzeri
yukarıda okuduğunuz haber metninde hayata geçiyordu. Lakin iki sene boyunca
ballandıra ballandıra anlatılan, aile içi karmaşık ilişkiler ve tozpembe
hayaller, hayatın gerçekleri ile uyuşmuyor; aşağıda verdiğim gazete haberindeki
gibi felaketle sonuçlanıyordu.
Bugün Türkiye’deki gazeteler
“damat-kaynana aşkının ölümle sonuçlandığını” yazıyordu. 28.03.2018 tarihli
Hürriyet gazetesinde Mesut Hasan Benli’nin imzası ile yayımlanan haber kısaca
şöyle:
Geçen yıl şubat ayında damat Serdar İ. (27), iki ay önce kocasını
kaybeden kaynanası Yeter B. (41) ile ilişki yaşamaya başladı. Yeter B.’nin oğlu
Serdar B. (23), 14 Mart 2017’de eniştesi ve annesinin davranışlarından
şüphelenerek, Facebook mesajlarını inceledi ve ikilinin ilişkisi olduğunu
anladı. Serdar B., annesi ve eniştesini tehdit etti. Damat Serdar İ.,
kayınbiraderinin kendisini tehdit etmesi üzerine evden kaçtı. İki hafta sonra
evine döndü. 26 Mart’ta Serdar B., eniştesinin eve döndüğünü fark etti. Bunun
üzerine Serdar B., dayısı Yusuf T. ile birlikte damat Serdar İ. ile babası
Kasım İ.’ye bıçakla saldırdı. Çıkan arbedede damat Serdar İ., yanında taşıdığı
silahla ateş açtı. Açılan ateş sonucu dayı Yusuf T. hayatını kaybetti.
Bu tür örnekler giderek
artırılabilir. Ancak bu düzeysiz örneklere daha fazla gerek duymuyorum. Bunun
dışında görünürde çok masum görünen, aslında gizli (subliminal) mesajlarla
toplumu yozlaştıran, değerlerinden uzaklaştıran, cinsellik veya seks içerikli
mesajlar verilmeye, toplum zehirlenmeye devam ediliyor. Bu durumda kadın ve
çocuklara yönelik cinsel istismarların artmasının arkasında başka neden
olmadığını düşünüyorum. Bunun aksini savunanlar “henüz kırkı çıkmamış bebeğe
cinsel istismar haberini” nasıl açıklar bilemiyorum. Eğitimsizlik, cehalet,
uyuşturucu bağımlılığı, çarpık ahlak anlayışı ve namus kavramı, değerler
sisteminin yok oluşu ve sapıklık eğilimi gibi bahanelerin arkasına sığınmak da
toplumun çürümüş yapısını onarmaya yetmez kanaatindeyim.
Gözlemlerime dayalı olarak şunu
belirteyim ki toplum ve aile yapısı “sanat” adı altında kerameti kendinden menkul
sanatçılar (?) tarafından açık bir saldırıyla baş başa bırakılmış durumda. Verilen
mesajlardan bir kısmını tekrar edeyim.
- Eşini sevmiyorsan, toplumsal ve sosyal hayatta en yakın çevrende gözüne kestirdiklerinden başlamak üzere, gözünün tuttuğu biriyle aşk-ı memnu yaşayabilir; eşine ihanet edebilir; günlük hayatını da sobelenen kadar hiçbir şey yokmuş gibi sürdürebilirsin.
- Bu ve benzeri mesajlar gazete haberleri ile de destekleniyor. Ne sanatçısı olduğu belli olmayan birinin magazin muhabirlerine söylediği bir söz, örneğin “Eşim beni aldatabilir” saçmalığı gazetelerin sayfalarında çok anlamlı bir mesaj gibi yer bulabiliyor. Bunu okuyan gençler de zamanla bu davranışın normal, toplumsal kabul gören durumlar olarak değerlendirmeye başlıyor. Gerçek hayatta deneyenlerin sonu ya cinayet haberlerine ya da gazetelerdeki okuyucu mektuplarına yansıyor (hthayat.haberturk.com). Eşimle yaklaşık 9 yıldır evliyiz ve bir kızımız var, ancak benim iki ayrı sorum var size… Eşim beni uzun süredir aldatıyor ve artık bunu ikimiz de biliyoruz, saklamıyoruz. Ona nedenini sordum, bende olmayan onlarda ne var dedim. O da eksik olan bir şey yok, bu benim hastalığım, kendime engel olamıyorum dedi. Ben de eşimden ayrılamıyorum, bunu yapamıyorum, üstelik şimdi ikinci bebeğime hamileyim. Ve bebeğim aramızı düzeltir diye düşünüyorum. Sizce ne yapmalıyım? Bana yardım edin lütfen[1]. İşte böyle. Dizilerdeki toz pembe hayaller, çevrilen entrikalar, gerçek hayatta drama dönüşüyor…
- Canın sıkıldığında, moralin bozulduğunda içki içer etrafı dağıtır, oraya buraya sataşır olay çıkarır rahatlarsın (?).
- Çok keyifliysen bir puro yakar, bir bardak on the rocks alırsın. Yakışıklı erkek veya dekolte verme konusunda cömert davranan güzel bir bayan da bu sahnelere eşlik eder.
- Çok sevdiğin bir adam veya kadınla evlenme hayalleri kurarken, o şahsın bir başkası ile evlendiğini veya evlilik yolunda adımlar attığını duyarsan, hemen o ilişkiyi bozmaya çalışırsın.
- Güç ve toplumsal saygınlık, para ve gayri meşru ilişkilerle kazanılır. Dolayısı ile başarı merdivenlerini çıkmak istiyorsan, ya gayri meşru ilişkiler içinde olacaksın ya da bu tür ilişkiler kuranlarla irtibat kurarak kariyer edinmeye çalışacaksın. Bunları yaparken de tıpkı binbir gece masalları saçmalığı ile yaklaşık iki sene halkı oyalayan dizilerdeki gibi “haklı toplumsal, ailevi nedenlerin” olacak. Kendine Bennu, Kerem’den boşanacak mı? Kerem, Şehrazat’a ne anlatacak? Burhan Evliyaoğlu ailesini nasıl bir hayat bekliyor? Onur, Şehrazat’ın evlenmesine göz yumacak mı? Tüm bu soruların cevabı bu akşamki final bölümde[2] gibi mesajlar veren filmleri izleyerek ekran başında seçtiğin tipleri örnekler alacaksın...
- Hayatın iniş ve çıkışları olduğunu unutup, evde yaşadığın ufak sorunları büyütecek; mutluluğu başka hayatları karıştırmakta, başka insanların yatak odalarında arayacaksın. Erkeksen evde hayatın yükünü çeken eşini, kadınsan “ihtiyaçlarını yeterince karşılayamayan” kocanı suçlayarak kırdığın cevizlere gerekçeler üreteceksin.
- Birlikte çalıştığın insanları paydaş, iş arkadaşı değil rakip veya düşman olarak göreceksin. Başarı merdivenlerini çıkarken onların bilgi ve becerilerinden yararlanmak için kendilerine güler yüzlü davranacak, onları basamak olarak kullanacak, arkalarından her türlü entrikayı çevirmeyi ihmal etmeyeceksin.
- Ergenlik çağına giren her gencin mutlaka bir sevgilisi olacak. Sevgilisi olmayana “kezban, ezik” gibi akla hayale gelmeyen sıfatlar yakıştırılacak; üniversite çağına geldiğinde cinsel özgürlüğü (?) alabildiğine yaşayacak ortamlar teşvik edilecek. Çevreye “Hayat benim, kim karışabilir” mesajı verilecek. Yuva kurmaya kalkınca da nerede hymenoplasti yaptırabileceğini bileceksin.
- Gündelik hayatı tiyatro sahnesinde rol yapan bir sanatçı gibi yaşayacak, her dağıttığın gülücüğün arkasında mutlaka bir B planın, erişmek istediğin hedefe yönelik bir adımın olacak.
- Geleneksel Türk ailesi modeli verilecekse babalar anlayışsız, kaba ve sert; anneler de babanın açtığı yaraları şevkatle sarmaya çalışan masum, çaresiz karakterler veya bunun tam tersi; anneler despot, babalar sevecen olacak. Bu senaryo yeterli gelmiyorsa, her ikisi de evde terör estiriyorsa, çocuk evden uzaklaşmak için masum ve haklı gerekçeye sahip olacak. Sorunların çözümünü dışarıda arkadaş çevresinde arayacak. Bunlar dini yayınlar içerikli kanallarda yayımlanırsa da işin içine dini hurafeleri koyacaksın.
- Evlilik demode bir yaşam biçimi olarak sunulacak; seviyeli ilişkiler, düzeyli birliktelikler dizi ve magazin programları ile bilinçaltına işlenecek. Aile büyükleri koruyup kollayıcı değil; aile birliğini temelden bozacak nasihatler verecek. Sözün gelişi, kaynana ise kızıyla işbirliği yapıp damadın kuyusunu kazacak; dünürlerini kötüleyecek; torunlarına babalarının ne hayırsız, yaramaz bir adam olduğundan bahsederek ondan uzaklaşmalarını, ona türlü bahaneler ile kin beslemeleri, fırsatını bulduğunda da intikam almaları sağlanacak.
- Haram helal anlayışının yerine, kazanılan paranın her türlüsü mubah, bunun için izlenen yol ve yöntemler meşru sayılacak. Bol para, göz alıcı son moda, pahalı giysiler ve lüks arabalar, mümkünse özel şoförler, hizmetçi ve uşaklar unutulmamalı.
- Dizi ve filmlerde çalışma hayatının doğal seyrine yer verilmemeli. Sokağa çıkıldığında görülen insanlar yerine plazalarda çalışan, rezidanzlarda yaşayan karakterlere yer verilmeli. Bakkal, kasap, manav gibi esnaf yerine AVM’ler, olmadı modern butiklere yer verilmeli.
- Bütün bunlar anlatılırken, ülkede hayatın tozpembe olduğu, yokluğun, yoksulluğun ve yoksunluğun olmadığı, tüketim ve para harcamanın sınır tanımadığı lüks ve ütopyadan oluşan bir dünya anlatılmalı.
- Maddiyatın öne çıkarıldığı, manevi değerlerin modası geçmiş söylemler olduğu özellikle unutulmamalı.
- Dindar, mütedeyyin insanlara yer verilmesi gerekiyorsa, mutlaka dini menkıbeler anlatan, aksakallı dedeler, gözlüklü ninelere yer verilmeli. Abla mutlaka belli bir cenahın kıyafeti, abi ise mahallenin efendisi veya kabadayısı olmalı.
- Gençlere derim ki televizyona karşısında saatler geçirmek yerine kitap okuyun, sizi rol model olarak benimseyeceklerin de kitap okumaları için ortam ve fırsatlar yaratın.
Özellikle çocuklarınıza, onların okul
dışı hayatlarını sosyal çevresi, kitle iletişim araçlarının etkin şekilde
yönlendirdiğini unutmadan, geleceğe uzanan yolun da geçmişten günümüze gelen
değerlerimizle bağlantılı olduğunu anlatın; köklerinize sırtınızı dönmeyin.
Moderniteyi yok saymayan ama geleneksel yapıyı da muhafaza edebilen yaşam biçiminin
utanılacak bir durum olmadığına önce siz inanın, sonra da bu konuda duyduğunuz
özgüveni yaşam biçiminizle çevreye gösterin.
Gelecekte “keşke” dememek için,
gerekli tedbirleri bugünden almayı ihmal etmeyin. Oscar Wilde’ın dediği gibi, “Hiçbir
şey kötülük kadar hızlı yayılmaz”.
[1] Yeşim
Tijen’in akla zarar cevabını http://hthayat.haberturk.com/yazarlar/yesim-tijen/1019665-esim-beni-aldatiyor-ama-ayrilamiyorum
(28.03.2018) adresinden okuyabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder