Geçtiğimiz ay yeni eğitim öğretim
yılı başlarken çocukların okul başarısı, Türkçe ve Türk Kültürü Dersi ve
velilerin okul aile birliği toplantılarına katılımları üzerinde durulmuştu. Bu yazıda
ise çocukların okul başladıktan sonraki uyum süreçleri ve okulda bir sorun
yaşadıkları zaman başvurduğu yöntemler üzerinde durmak istiyorum.
Okulların uzun bir tatil sonrası
açılması ile havaların soğumaya başlaması aynı zaman dilimine denk geliyor.
Dolayısı ile çocuklar yaz alışkanlıklarını terk etmek istemediği ve kıyafet
seçimine dikkat etmediği zaman üşütüp rahatsız olabiliyorlar. Buna ilave olarak
çocukların değişen beslenme rejimleri, uyku düzenleri de beklenmedik sağlık
sorunlarının ortaya çıkmasına ve çocukların sıkça “başım ağrıyor, midem bulanıyor”
gibi şikâyetleri artıyor. Bu şikâyetler gerçek olduğu kadar, bir dizi
psikolojik rahatsızlıkların da habercisi olabilir.
Okula sorun çıkarmadan severek,
isteyerek giden çocuklar; günün birinde okula gitme konusunda isteksiz
davranmaya başlıyorsa, durumlarını takip etmekte fayda var. Çocuklar sıkça “Başım
ağrıyor; midem bulanıyor” diyorsa, öne sürülen şikâyetlerin ardında biyolojik
rahatsızlık olabileceği gibi yaşam tarzından kaynaklanan, değişime adapte
olamamaktan kaynaklan durumlar da olabilir.
Çocuğun şikâyetleri biyolojik ise
doktora götürür, alacağınız öneri ve ilaçlarla rutine dönebilirsiniz.
Rahatsızlığın biyolojik değil de psikolojik nedenleri varsa, çocuğun ve
birlikte yaşadığı ailenin yaşam biçiminin de gözden geçirilmesi gerekir.
Örneğin uzun tatil nedeniyle uyku düzeni bozulan çocukların yeni döneme uyum
sağlaması zaman alabilir. Dolayısı ile geç vakitlere kadar televizyon veya film
izleyen, bilgisayar oyunu ile meşgul olan çocukların derin uykuya geçmesi ve olması
gerekene göre daha az uyku uyuması sabah uyanamama, yataktan kalkınca da bedensel
şikâyetlerle kendisini belli eder. Okula
geç gitmeler veya aralıklı devamsızlıklar çocuğun okuldan ve derslerden geri
kalmasına neden olur. Okula gitmediği gün derslerde işlenen konuları öğrenemez,
verilen ödevi yapamaz. Ertesi günü yeniden okula giderken veya gitmesi
istendiğinde, bir önceki geceden kalan uykusuzluk ve buna bağlı iştahsızlıkla
kahvaltı yapamaz; sorumluluklarını yerine getirememiş olmanın verdiği rahatsızlık,
okula gitme baskısı ile birleşince baş ağrısı, mide bulantısı veya bununla
ilgili biyolojik ve psikolojik rahatsızlıklar görülmeye başlanır. Çocuklar
zamanla okula daha fazla devamsızlık yapmaya başlar. Her yeni devamsızlık,
geçmişin biriktirdiği ve geleceğin yeni ilaveler yaptığı endişelerin,
baskısının artmasına, psikolojik kaygı eşiğinin yükselmesine ve okul korkusu
denen psikolojik rahatsızlığın ortaya çıkmasına neden olur. Yetişkin yaşlarda
okula gidiyorum diye evden çıkan çocuğun, vaktini okulda değil de okul dışında
geçirdiği durumlar görülmeye başlanır. Bu aşama kritik olup, çocuğun rehber
öğretmenlerden veya çocuk psikoloğundan alınacak destek ile tedavi edilmesi
gerekir.
Okul korkusu ilkokula yeni
başlayan küçük çocuklarda daha belirgin şekilde görünür. Çocuk annesinden
ayrılmak istemez. Bu durum aile bireylerinin birbirine olan duygusal bağlarının
güçlü olduğu zaman, dışarıdaki hayatın güven vermediği algısının oluşmasına
bağlanır. Sorun, kısa sürede kronikleşmeden sevgi ve şevkatle aşılabilir.
İleri yaşlardaki çocuk ve
gençlerde ortaya çıkan okul korkusu ise okula yeni başlayan çocukların durumuna
göre daha kritik bir süreçtir. Erken müdahale ve tedavi şarttır.
Çocuklar, okula gitmek istememeye
başladığında, gerekçe olarak; öğretmeninden korktuğunu, arkadaşlarının
kendisini rahatsız ettiğini, okulda kendisine kötü davrandığını söyleyebilir.
Hele yurt dışında yaşayan bir öğrenci bu durumu yabancı düşmanlığı ve ırkçılık
gibi gerekçelerle de ilişkilendirerek anlatabilir.
Akranları tarafından başarısız
olduğu için veya farklı giyim tarzı nedeniyle alay edilme, ötekileştirilme gibi
durumlar da yaşanır. Bu durumların nedeni yukarıda anlatılan nedenlerden dolayı
ortaya çıkan olumsuzluklar olabildiği gibi, değişik özellikleri ile farkındalık
yaratan çocuklar arasında da görülebilir. Değişik özellikleri ile farkındalık
yaratan başarılı çocuklar, okulda ötekileştirilmeye başladığında da duruma
müdahale edilmesi gerekir. Bunun adı çocuk ve ergen psikolojisinde “akran
baskısı” olarak tanımlanmaktadır. Bu durumlarda çocuk evde kalmayı okula
gitmeye tercih eder. Evde kalan çocuğun üzerindeki olumsuz baskının kalkması
nedeniyle, okula gitmesini engelleyen rahatsızlık da kısa sürede geçer; hayat
rutin akışına döner.
Gerek okul korkusunun yenilmesi,
gerekse akran baskısının bertaraf edilebilmesi için her ana babanın
çocuklarının eğitim öğretim sürecini takip etmesi, okul aile birliği
çalışmalarına etkin olarak katılması, biyolojik rahatsızlıklarda doktora
danıştığı gibi psikolojik rahatsızlıklarda da okullardaki rehber öğretmenlere,
ruh sağlığı uzmanlarına yönlendirilmesinde yarar vardır.
Bu sorunların yaşandığı ailelerde
de aile içi iletişim bozulabilir. Çocuk kadar, ailenin de yaşam biçimini gözden
geçirmesi ve hatta tedavi edilmesi gerekir. Avrupa ülkelerinde yaşanan
okul-aile-çocuk ilişkilerindeki sorunların önemli bir kısmı, yabancı olmanın,
farklı dil konuşmanın veya dini inanç farklığından değil; yukarıda anlatılan
nedenlerden kaynaklanmaktadır.
Gelecekte “keşke” dememek için, iş
işten geçmeden, gerekli tedbirleri bugünden almayı ihmal etmeyin. Özellikle
çocuklarınıza, onların okul dışı hayatlarını sosyal çevresi, kitle iletişim
araçlarının etkin şekilde yönlendirdiğini unutmadan, geleceğe uzanan yolun da
geçmişten günümüze gelen değerlerimizle bağlantılı olduğunu anlatın; sorun
yaşıyorsanız, aile içi ilişkilerinizi ve yaşam biçiminizi gözden geçirin; köklerinize
arkanızı dönmeyin. Moderniteyi yok saymadan, onun gereklerini yerine getirerek
yaşayın; çocuklarınızın hayatın gerektirdiği en iyi eğitimi almasına çalışın;
dünyayı daha fazla öğrenmek, insanları daha iyi anlamak ve çevreyle sağlıklı
iletişim kurarak başarılı olmak için mutlaka yabancı dil öğrenmeye gayret edin.
Dış dünya ile iletişimi kesmeyin; hayatı paylaşmak için yeni arkadaşlar edinin.
Her şeye rağmen evinize döndüğünüz zaman sizi dış dünyadaki fırtınalardan
koruyacak, sığınacak güvenli bir limanınız olsun. O limanda, geleneksel aile
hayatınızda yerel değerlerinizi muhafaza edebilen yaşam biçiminin utanılacak
bir durum olmadığına, aksine özel olduğuna, sizi bu değerlerin özel kıldığına
öncelikle siz inanın, ardından sahip olduğunuz yaşam biçiminiz, bilgi birikiminiz
ve özgüveniniz ile çevreye örnek olun.
Her neye inanıyorsanız inanın,
iyilik ve güzellikler sizinle ve sizi sevenlerle yoldaş olsun.
------------------------------------------
Bu çalışma Avusturya'da aylık periyotlarla yayımlanan Haber Avrupa - Europa Journal adlı gazetenin Ekim 2018 sayısı için hazırlanmış; anılan yayın organında basılıp yayımlanmıştır. Çalışmaya internet üzerinden de
http://www.europa-journal.net/images/kolumnen/oktober2018/cakir102018.jpg adresinden ulaşılabilmektedir.
------------------------------------------
Bu çalışma Avusturya'da aylık periyotlarla yayımlanan Haber Avrupa - Europa Journal adlı gazetenin Ekim 2018 sayısı için hazırlanmış; anılan yayın organında basılıp yayımlanmıştır. Çalışmaya internet üzerinden de
http://www.europa-journal.net/images/kolumnen/oktober2018/cakir102018.jpg adresinden ulaşılabilmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder