26 Aralık 2019 Perşembe

İş işten geçmeden


Herkes çocuğuna sahip olduğu imkânların en iyisini sunmaya çalışıyor. Kendince “yemeyip yedirmeye, giymeyip giydirmeye” çalışırken de “çok iyi” bir anne veya baba olmaya gayret ediyor. Bu süreçte oynanan anne veya baba rolü, “çocuğun istediği” anne veya baba rolü mü? En iyi anne veya en iyi baba rolünü yerine getirirken en güzel giysilerin veya en pahalı oyuncakların alınması değil konu. Yanı sıra çocukla ilgili birbirinden güzel gelecek hayalleri de kuruluyor. Bu kısa yazıyla, kurulan hayallere ulaşabilmek için kaçınılmayan maddi fedakârlıkların yanı sıra anne veya baba olarak yerine getirilmesi gereken bazı ufak davranışlar söz konusu edilecek.

Çocuklar için kurulan hayalleri gerçeğe dönüştürmek için çıkılan yolda yer yer molalar verip dinlenmek, geride bırakılan başarılar ile gelecek için koyulan ulaşılabilir hedeflerin gerçekçi bir bakış açısıyla gözden geçirilmesi, değerlendirilmesi hem çocuğa hem de aileye iyi gelir. Gerçekçi olmayan, ulaşılamayan hedefler, sahibini hayal kırıklıklarıyla, telafisi emek gerektiren bir yola götürür. Dolayısı ile yolculuğa çıkmadan önce nasıl hazırlık yapılırsa, çocukların geleceğine yönelik planlama yaparken de aynı titizlikle gerçekçi bir yol haritası oluşturmak gerekir.

Hazırlıklar tamamlanıp yola çıkılırken, yol arkadaşlarının yani öğretmenlerin ve okulun iyi seçilmesinde sayısız yarar vardır. Çünkü çocuğu kurulan hayallere ulaştıracak en önemli yardımcı öğretmenlerdir. Onlar iyi iletişim kurulduğunda, doğru seçilmiş birer yol gösterici, faydalı birer rehberdir. Çocuğun okul başarısını takip ederken, veliler olarak onlarla yakın, yapıcı ve sorunlara çözüm odaklı bir ilişki kurmakta sayısız yararlar vardır. Öğretmenlerle kurulacak olumlu ilişkiler, çocuğun okul başarısının yönetilmesi için de yol göstericidir.

O nedenle veli toplantıları öğretmenle kurulacak en kestirme yoldur. Öğretmenle görüşmeye gitmeden önce iyi bir hazırlık yapılmasında yarar vardır. Bu hazırlık, çocuk okuldan geldikten sonra, verilen ev ödevlerinin takibi, işlenen konuların ve çocuğun akademik gelişiminin takip edilmesi ve anlaşılmayan konuların, öğretmene yöneltilecek soruların not alınması şeklinde dönem boyunca yapılabilir.

Bu demek oluyor ki çocuğun okul başarısının gelişim sürecinin takip edilmesi gerekir. Çocuğun okul başarısını ya da başarısızlığını abartmamak, başka çocuklarla kıyaslama yapmadan takip etmek, sorunlar akut hale dönmeden tedbir almak gerekir. Başarı bir çocuğun başladığı nokta ile geldiği nokta arasındaki olumlu farktır. Başkaları ile kıyaslanan çocuğun psikolojisi bozulur; duygu dünyasında git gel yaşar. Başkaları ile yarıştırılan çocuk, yetişkin olduğunda da yarışmayı bırakmaz. Yarışmacı zihniyet, yaşam biçimine dönüşür. Yetişkin olduğunda ya arabasının modelini yarıştırır, ya aldığı maaşı yarıştırır; gerçekçi ve ulaşılabilir hedefler koyulmayınca veya yarışmaktan yorulup bitap düşünce, geriye kalan yaralı bir ruhun teslim aldığı yarım kalan hayatlar olur.

Öğretmenle yapılan veli görüşmesinde ele alınması gereken bir diğer konu da okulun veliden veya öğrenciden beklentilerinin tam olarak ne olduğudur. Çocuğun öğrenme sürecinde olumlu bir gelişme var mı? Çocuk öğrenmeyi öğrenmiş mi? Bu durumun takip edilmesi ve öğretmenle istişare edilmesi gerekir. Öğrenmeyi bilmeyen çocuğun okul başarısı yaşıtlarına göre göreceli olarak geriden gelir. Bavyera okul sistemi içinde öğrencinin çalışma ve öğrenmeye yönelik tutumu (Lern- und Arbeitsverhalten) da önem verilen hususlardan biridir.

Çocuğun aile çevresi dışına çıktığında öğretmenleri ve arkadaşları ile ilişkileri de özellikle takip edilmesi gereken durumlardan biridir. Okul başarısı derken sadece derslerden aldığı notlar değil; toplumsal ve sosyal hayatın içindeki hal ve gidişatı (Sozialverhalten) da önemlidir. Aile içinde paşa olarak yetiştirilen çocuğun, toplumsal hayatta yurttaş olmakta zorlanmaması için gerekli tedbiri almak; başta ailenin, sonra da okulun ve öğretmenin görev ve sorumlulukları arasındadır. Okul idaresi, öğretmen ve veli işbirliği sorunlu çocukların topluma kazandırılabilmesi için bu noktada önem kazanmaktadır.

Öğrencinin ilkokula kayıt yaptırdıktan sonraki ilk üç yıl boyunca gelişimi yukarıda sayılan hususlar üzerinden gözlenir ve karneye not değil, gözlem ve değerlendirme sonuçları yazılır. Takip eden 3. ve 4. sınıflarda Almanca, Matematik, Hayat ve Yurttaşlık Bilgisi derslerinden alınan notlar sınıf geçmeye ve bir üst eğitim kurumunun belirlenmesine etki eder. Bu derslerden alınan notların ortalaması 2,33 olması halinde Gymnasium (üniversite veya akademik eğitime hazırlayan ortaokul ve lise), 2,66 ise Realschule (mesleğe hazırlayan üst eğitim basamağı), 3,00 ise Mittelschule türündeki okula yönlendirilir. Genel olarak not ortalaması 2,00 olan öğrencilerin velisi ile Mayıs veya Haziran ayında bir toplantı yapılır ve çocuğun gideceği üst eğitim kurumu belirlenir. Nihai karar aileye bırakılır.

Bu aşamada veli olarak çocuğun gelişimi izlenmeli, özel notlar tutulmalı ve veli görüşme saatlerine hazırlıklı gidilmelidir. Yapılan görüşmede her bir kritik sorunun cevabı öğrenilmeye çalışılmalıdır. Bu görüşmede gündeme getirilen sorular, öğretmene hesap sormak şeklinde değil de çocuğun başarısını yönlendirmek için öğretmenin görüş ve önerilerinden istifade etmek için yapıldığı unutulmamalı; bu duygu öğretmene hissettirmeli, ilişkiler bu mantık üzerine kurulmalıdır.

Yıl içindeki veli öğretmen görüşmesinin amacı da çocuğun akademik ve sosyal gelişiminin öğretmen ile velinin birlikte değerlendirmesi ve varsa öğrencinin eksiklerinin birlikte tespit edilerek, önceden tedbir alınmasıdır. Dolayısı ile veli görüşmesi saati, hem öğretmene he de veliye çocuğun gelişimini değerlendirmek için verilmiş bir fırsat olarak görülmelidir. Bu görüşmelerde ne öğretmenin ne de velinin birbirine şirin görünme gibi bir derdi yoktur; aksine konuşulanlardan karşılıklı çıkarılabilecek olumlu dersler vardır. Konuşmada ele alınan konular ve eleştiriler kişisel olarak algılanmamalı ve çözüm odaklı düşünülmelidir. Veliler ile öğretmenin karşılıklı görüş alış verişi için bir araya gelmesinden amaç birbirlerini suçlamak değil; çocuğun gelişimi için olası sorunlara önceden çözüm üreterek tedbir almaktır ve bu ilişkiyi sürdürülebilir tutmaktır. Bu görüşmelere dil engeli nedeniyle katılmak istemeyen velilere, önceden haber vermeleri halinde tercüman desteği verilmektedir.

Çocukların gelecek aydınlık günleri için yemeden içmeden mahrum kalınıyorsa, yoklar var edilmeye çalışılıyorsa; iş işten geçmeden, karar verin ve sorunun değil; çözümün bir parçası olun. Eğitime yatırım yapın.

Not: Bu yazı Post Atüel Gazetesi Aralık 2019 sayısında yayımlanmıştır.
Mustafa Çakır (2019). İş işten geçmeden. Post Aktüel Gazetesi. Aralık 2019, s.20.

14 Aralık 2019 Cumartesi

Öldürmeyen güçlendirir


Yurt dışında yaşayan Türkler zaman zaman yaşadıkları ülkeye ne kadar bağlı oldukları, bu ülkeyi ne kadar sevdikleri konusundaki sorulara muhatap oluyorlar. Hazırlıksız yakalananlar, kendilerini eve gelen misafirlerin “Anneni mi yoksa babanı mı daha çok seviyorsun?” türünden yönelttiği sorulara muhatap olan çocuklar gibi hissediyorlar.

Böyle sorulara cevap vermek her babayiğidin harcı değil. Çünkü sevgi ve güven duygularının gelişimi, karmaşık ve uzun bir süreç içinde oluşur. Örneğin sokağa çıkan bir kimse kendini ne kadar güvende hissederse; okula giden bir çocuk kendine ve kültürel değerlerine ne ölçüde saygı duyulduğunu deneyimlerse, yaşadığı çevreyi benimser, deneyimlerini içselleştirir ve orayı kendine yurt olarak görür. Sevgi dili kendini yeniden üreten insansal bir varoluş biçiminin dışa vurumudur. Güven ise bu süreci deneyimleyen insanın varoluşunun doğal sonucudur. Bu bağlamda baskın kültürün taşıyıcılarının yabancılarla ilgili olarak hemen her fırsatta dile getirdiği sevgi, sadakat ve aidiyet ile ilgili sorularına cevap ararken, aralarında yaşayan ötekiler ile kurdukları sosyal iletişimin insani boyutlarını da samimiyetle gözden geçirmelidir. Sosyalleşme bir süreçtir;  insanın beklenti ve gereksinimlerine dönük olduğu ölçüde olumlu seyreder. Karşılıklı ilişki içindeki bireyler birbirlerini tanımak, bir yere ait olmak, bağlanmak vb. gereksinimlerinin giderilmesi ile karşılıklı güven duygusu gelişir; bu duygu zamanla bir sevgi katalizörü haline gelir.

Bu duyguların geliştirilmesi, güvene dayalı karşılıklı ilişkilerin sürdürülebilmesi için okulda öğretmen sınıf ortamının; siyasetçi ise toplumun psikolojik dokusunu oluşturan sevgi ve güven duygularının mimarı olmalıdır. Özellikle seçim dönemlerinde sıkça başvurulan ötekileştirme söylemleri, özellikle burada sözü edilen güven duygusunu zayıflatmakta, köken kültürüne duyulan özlemi ve kaynak ülkeyle olan bağı pekiştirmektedir. Yani “öldürmeyen güçlendirir”.

Sevgi ve güven duygusunun gelişmesi için ilişkilerin karşılıklı sevgi ve güvene dayalı olması,  kurulan ilişkilerin, kazanılan olumlu deneyimlerin, bireyin yaşadığı çevreye aidiyet duygularını da geliştirip, pekiştirmesi yadırganmamalıdır. Bu bağlamda eğitim, toplumu oluşturan bütün paydaşların birinci önceliği olmalıdır. Eğitilmiş insan; insanı ve hayatı sever; sevgi ve dostluğu bir armağan gibi algılar; üretkendir.

Üretkenliğe gelince; bu kavram zihinsel ve duygusal süreçlerin özgürleşmesini tanımlar. Yaşamı dönüştürmeyi ve iyileştirmeyi amaçlayan bütün insansal çabaların en soylusu, eğitimdir. Bu yüzden, hem öğretmen hem de politik hayata yön verenler, eğitimin sınırsız imkânlarından yararlanarak, hayatı uygarca yorumlama ve toplumu geleceğe hazırlama yeteneğine sahip olmalıdır. Öğretmenin bir rol model olabilme yeteneği ise yaşamı yorumlama ve yansıtmada göstereceği tutarlılığa, kararlılığa bağlıdır. Başarılı bir öğretmen, kendini sürekli geliştirmeyi amaçlamalıdır. Yalnız bu gelişme süreci, sadece kuramsal bilgileri değil, günlük yaşamın psikolojik gerçekliğini de kapsayan, özgün ve doğal bir duyarlılığı içermelidir (Aydın 2013, s. 9).

Burada sözü edilen siyasetçi kavramına gelince, bu kavramın toplumsal hizmet üretimini gerçekleştirmek için doğal kaynak, sermaye, emek gibi üretim faktörlerini bir araya getirip faaliyete geçiren ve girişimlerinin sonucu doğabilecek tüm riskleri üstlenen kişi olarak tanımlanması gerekir.

Alman filozof Nietzsche “Derisini değiştiremeyen yılanlar ölmeye mahkûmdur” der ve ekler “Bu durum, düşüncelerini değiştiremeyen zihinler için de geçerlidir.” Zaman ayrışmanın, ötekileştirmenin değil; birlik ve beraberlikle ortak geleceğe hazırlık yapmanın zamanıdır.
---------------

Ayhan AYDIN (2013). Sınıf Yönetimi. 16. Baskı. Ankara: Pegem Akademi. ISBN 978-605-5885-08-3

Not:

Bu yazı HABER AVRUPA - EUROPA JOURNAL NOVEMBER / ARALIK 2019 sayısı için hazırlanmıştır. Yazının tamamına http://www.europa-journal.net/images/kolumnen/ dezember2019/ cakir122019.jpg adresinden ulaşılabilir.

Argo Kullanımı

  Türkçede küfürle karışık sevgi, övgü ifadeleri vardır. Görünüşte çok masum gelen, üzerinde düşününce de derin anlamlar içeren kelimeleri b...