24 Nisan 2020 Cuma

#Hayat Eve Sığar

Bavyera’da henüz sokağa çıkma yasağı koyulmadı ama normal hayatın akışı önemli ölçüde kısıtlandı. İnsanlar gönüllü olarak evlerine çekildi; koyulan kurallara uymaya, zorunlu olmadıkça dışarı çıkmamaya başladı. Bireysel ve toplumsal sağlığımız birinci önceliğimiz oldu. Ben kendi adıma vatandaşlarımızla bir arada geçen sosyal hayatımı sınırlandırdım. Sokaklarda özgürce yürümeyi, arkadaşlarımla bir kahve içtiğim günleri özlüyor; sağlıklı günlerin bir an önce geri gelmesini sabırla bekliyorum. Hayat sanki kötü bir rüyanın içinde görülen kâbus gibi geliyor; uyansak, her şey geçip gidecek; ama yazık ki uyanığız ve kâbus bir türlü geçmiyor. Her bir insani kayıp, istatistiklere sayısal veri olarak kaydediliyor. Çevremizdeki arkadaşlarımızın, yakınlarımızın hastalık haberleri, sağlıklarına kavuşmaları, uzak veya yakın tanıdıklarımızın hayatını kaybetmesi, duygu dünyamızı alt üst ediyor. Bu ruh hali ister istemez bedensel ve ruhsal sağlığımızı da olumsuz etkiliyor. Bu süreçten mümkün olduğunca az hasarla çıkmaya bakmalı, kendimizin ve aile bireylerimizin ruh sağlığını korumaya azami özen göstermeliyiz. Bunun için aile olduğumuzu yeniden hatırlamalı, uzun zamandan beri ertelediğimiz işleri ve hayatımızdaki önceliklerimizi gözden geçirmeliyiz. Aile bireylerimize her zamankinden daha fazla vakit ayırmalı, çocuklarımıza olduğu kadar büyüklerimize de sevgi ve saygıda cömert olmalı, hayatı paylaşmanın keyfini çıkarmaya bakmalıyız.

Geçenlerde okuduğum bir makalede yazar; evlere kapanmamızı “Turşu kavanozuna doldurulan sebzeler gibiyiz” diye anlatmış ve şu soruyu yöneltmiş; “Turşunun kavanozda ekşidiği gibi ekşimeye başladık ama kavanozdan çıktığımızda tadımız tuzumuz turşu gibi güzel ve faydalı olacak mı?” Bunu hep birlikte görüp yaşayacağız. Bence, hayatın tadına varmak için turşuyu ekşitmeye, “limon mu, sirke mi?” diye tartışmaya gerek yok. Aile olduğumuzu hatırlayalım, özümüze dönelim yeter. Benim anlatmak istediğim bu. Yaşadığımız süreçte çocuklarımız da zor bir süreçten geçiyor. Onların eğitimini evde gerginlik vesilesine dönüştürmeyelim, insani değerlerimizi ihmal etmeyelim. Bütün olumsuzlukların üstesinden gelebilmek için Bir’le bir olmak zorundayız.

Her zor durum kendi çözümünü üretirmiş. Makedonya’dan çıkan Büyük İskender Friglerin ülkesine geldiğinde, kendisinden Gordion’un attığı kör düğümü çözmesini istemişler. Bir, iki denemeden sonra sabrı taşan İskender, kılıcını çekip düğümü ortadan ikiye kesmiş. 33 yaşında ateşli bir hastalıktan öldüğünde Asya’nın hâkimi imiş.

İskender önüne koyulan kör düğümü kesmeyi akıl ettikten sonra cihana hükmetmişse, insanlar olarak bizler de aklımızı kullanarak hayatın anlamını bulabiliriz. Akıl olmadan, duygularının esiri olan insan, kuvvetle esen rüzgârın savurduğu yaprak misali oradan oraya savrulur. İnsanın bu amaçsız yolculuktan korunması için aklını kullanması, aklını kullanarak kendini, nefsini eğitmesi gerekir. Eğitim sadece okul dört duvar ile sınırlı değil, doğumdan ölüme kadar geçen bir sürece yayılır. Bir insan ortalama 25 yaşına geldiğinde de aldığı eğitim sonucu ve geleceğe yönelik iş ve kariyeri de şekillenmiş olur.

Bilimsel araştırmalar eğitimli insanların her alanda olduğu gibi, sağlıklı yaşama konusunda da avantajlı olduğunu ortaya koyuyor. Buna göre;

  • Kişiler eğitim düzeyi yükseldikçe sağlık konusunda daha çok bilinçleniyorlar ve sağlık hizmetlerinden (örneğin, koruyucu sağlık hizmetlerinden) daha fazla yararlanıyorlar.
  • Eğitim düzeyi yüksek olanlar daha iyi şartlarda çalışıyor ve yaptıkları işlerde kapsamlı bir sağlık sigortasına sahip oluyorlar.
  • Eğitim düzeyi yüksek kişiler geleceğe daha umutla bakıyorlar ve geleceklerini güvence altına almak için sağlıklarına daha fazla yatırım yapıyorlar.
  • Eğitim düzeyi yüksek olanlar daha çok bilgiye sahip oldukları için sağlık konusunda ortaya çıkan yeni bir bilgiye daha kolay ulaşıp davranışlarını (örneğin sağlıklarına zarar verebilecek yeme içme alışkanlıkları gibi) ona göre değiştirebiliyorlar.
  • Ekonomik olarak daha yüksek gelire sahip olup, sosyal refah düzeyleri de okumamış olanlara göre daha iyi oluyor. Ufukları genişliyor; farklı durumlar karşısında rasyonel kararlar alabiliyorlar.
  • Eğitim düzeyi yüksek olanlar hayata daha geniş açılardan bakabildikleri için hayatın içinde bulundukları andan ibaret olmadığını da fark ederek kendilerine yeni şanslar yaratabiliyor; gerekirse hayata sıfır noktasından olmak üzere yeniden başlayacak maddi birikime, cesarete ve özgüvene sahip oluyorlar.
  • Eğitimli, meslek sahibi kişiler giriştikleri bir işi her yerde, her türlü şartlarda en iyi ve en verimli şekilde yapmaya gayret ederler. Eğitimle elde edilmiş mesleki beceriye sahip olan kimseler, sahip oldukları meslek ile kazandıkları bilgi birikimini uygulamaya dönüştürüp, ondan kazanç elde ederek geçimlerini sağlayabilir. Sanatı, eğitimi altın gibi değerli olur; hiçbir zaman değerini yitirmez.
  • Eğitimli insanlar sağlıklı olmaya, sağlıklı insanlar da hayattaki zorluklara karşı daha hazırlıklı ve yaşam dengesini kurmaya yatkın olur. Akıllı insanlar, iyi vakit geçirmek için geniş bir arkadaş çevresine ihtiyaç duymazlar. 

Bugünlerde sosyalleşmek keyif vermekten ziyade hastalık yayıyor. Durduk yerde hasta olmayı veya hastalık bulaştırmayı kendinize yakıştırabiliyor musunuz? O halde; #EvdeKalın, #HayatEveSığar.


Not: Bu yazı Post Aktüel Gazetesi Nisan 2020 sayısında yayımlanmıştır. Mustafa Çakır (2020).  #HayatEveSığar Post Aktüel Gazetesi. Nisan 2020. S. 12.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Argo Kullanımı

  Türkçede küfürle karışık sevgi, övgü ifadeleri vardır. Görünüşte çok masum gelen, üzerinde düşününce de derin anlamlar içeren kelimeleri b...