25 Nisan 2021 Pazar

Türk Mentalitesi

Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada bir takipçi, bizim Türkçe dersleri konusundaki hassasiyetimize atfen, “Bırakın bu kafaları, çocuklar kendilerini ifade edecek kadar Almanca bilmiyor, siz hala Türkçe diye tutturmuşsunuz; daha neyin peşindesiniz?” diye sitem etmiş. Haklıdır, herkes kendi zaviyesinden ayrı ayrı görüyor ki böyle söylüyor. Biz bu işin ne fikir ne de fiil aşamasında insanlarla kavga etmek değil; uyuyanları uyandırmak niyetindeyiz.  


Şunu ifade etmek isterim ki fazla tartılmadan söylenen her bir söz, yerini bir süre sonra derin bir pişmanlık veya suskunluğa bırakır. Türkçenin reddedilişi, aynı zamanda Türk milletinin reddedilişini gösterir; Milletimizin varlığının sembollerinden biri olan, çok dilli ve çok kültürlü bir çevrede yaşatılmaya çalışılan Türkçe, milletimizin bekasının koşullarından ilkidir. Türkçeye karşı yapılmış bir saldırıdan ziyade kendi aslını ortaya koyan bir davranış modelidir. Söz, Türkçeye yöneltilmiş fiili bir saldırı olarak değil de içi boşaltılmış, sınırda bir çaresizliğin dışa vurumudur.

Şu hususun altını çizerek sözü bir kere daha Türkçemizin hassasiyetlerine getirmek isterim. Biz Türkçeyi öğrenin, Türk kültüründen haberiniz olsun derken, hamaset yapmıyor; aksine hafızaları tazelemenin yarar getireceğini düşünüyoruz. Çocuklarımız kendini yüceltmek için değil, düzeltmek ve geleceğe hazırlanmak için Türkçe öğrenmeli. Sanırım içinde yaşadığımız bu zaman da tam öyle bir zaman, moda deyişle kırılma anı.

Çocuklarımız Türkçe öğrenirken çoktan unutulmaya yüz tutmuş davranışlarımızdan aşağıda örnek olarak verilen kimi durumları da öğrenir.

Eskiler; komşunun veya yaşadıkları sokaktaki bir evin penceresinin önünde sarıçiçek varsa ''Bu evde hasta var. Evin önünde hatta bu sokakta gürültü yapmayın'' anlamını çıkarırdı.

Pencerenin önüne kırmızı çiçek koyulmuşsa; delikanlılara ''Bu evde gelinlik çağına gelmiş, bekâr kız var. Evin önünden geçerken konuşmalarınıza dikkat edin ve küfürleşmeyin.'' mesajı verilirdi.

Eve gelen misafire kahvenin yanında su ikram edilir; şayet misafir toksa önce kahveyi alır, açsa suyu alırdı. Ev sahibi de ona göre ya yemek sofrası hazırlatır ya meyve ikram ederdi.

Eski evlerimizde sokak kapılarının üstünde biri kalın biri ince olmak üzere iki tokmak olurdu. Gelen kadınsa kapıyı ince tokmakla vururdu. Evin hanımı kapıyı ev haliyle bile açardı. Erkekse, kapı kalın tokmakla vurulurdu. Evin hanımı kapıyı ya örtünüp açar ya da gelen misafiri ev halkından biri karşılardı.

Çocuk, yolda yürürken küçüklerin büyüğünün önünden geçmeyeceğini, ya da yürümeyeceğini öğrenir. Fitre ve zekâtın Ramazan'dan önce Şaban'da verilmesinin hikmeti kavrar. Fakir fukara Ramazana erzaksız girmesin; esnaf da Ramazan ayında toplanıp gerçek ihtiyaç sahibinin ''borç defterini'' kapatsın diye beklediğini görürdü.

Beyler, konuştukları veya gözlerinin kaydığı hanımlarla buluşmaya gidince hediye olarak ''ayna'' alırdı ki bunun anlamı; ''Sana senden daha güzel verebilecek bir hediye yok.'' demekti.

Değerli okurlar; milletimizin evlatları, sizden isteğimiz, yaşadığınız yerde Anayasadan kaynaklanan ve yasalarla düzenlenen haklarınıza sahip çıkın. Türkçe dersinin açılmasını talep edin. Yurttaşlık bilinci geliştirip çocuklarınıza rolmodel olun. Aksi halde karın tokluğuna yaşayıp gidersiniz de ne ata yurda ne de yurt edindiğiniz bu topraklara bir hayrınız olur. Çocuklarına köken dilini öğretmekten, iyi birer eğitim alması için çaba sarf etmekten kaçınanlar, bir gün “hayatlarının en yıkıcı, can acıtıcı” hatasını yaptıklarını anlasalar da o zaman iş işten geçmiş olur. Biz çocuklarımız Türkçeyi öğrensin diye ısrar ederken, geleceğin de bir gün geleceğini ve bugün gelecek nesilleri olumsuz etkileyecek, onların üzerinde derin izler bırakacak bir hatanın yapılmaması için çalışıyoruz. Bigane kalmamak için hayatını düşünmeye, yazmaya ve fikir üretmeye adamış bir kişi olarak;  çocuklarınıza ne sadece Türkçe ne de sadece Almanca öğretin diyoruz; aksine çocuklar hem Almanca hem de Türkçe öğrensinler.

Sözü bize sitem edenlere karşı oluşan havayı dağıtmak için Muhibbi (Kanuni Sultan Süleyman) ile bitirelim: Gamına gamlanıp olma mahzun, Demine demlenip olma mağrur. Ne dem bakî, ne gam bakî. Bu da geçer ya hû!

Bu yazı Post Nisan 2021 sayısında yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Argo Kullanımı

  Türkçede küfürle karışık sevgi, övgü ifadeleri vardır. Görünüşte çok masum gelen, üzerinde düşününce de derin anlamlar içeren kelimeleri b...