7 Eylül 2013 Cumartesi

İnsan ilişkileri üzerine

Etrafa baktığınızda kendine benzemeyene hoyratlık yaparak, oraya buraya sataşıp, saygısızlık ederek, hatta şiddet uygulayarak var olmaya çalışan; bireysel farklılıkları törpüleyerek kendine benzetmeye çalışıp “ötekini” ortadan kaldırmaya yeltenen birilerinin varlığını görmek her daim mümkündür. Bunun altında yatan nedenler üzerinde saatlerce konuşup, sayfalarca yazabilirsiniz. Önemli olan öteki ile ilişkilerimizde bıraktığımız izlenim ve karşımızdakinin kendini nasıl hissettiğidir.

İnsanlar ebediyete irtihal etseler de hayatta kalan sevdiklerine ışık tutacak, yol gösterecek pek çok değerli anı bırakır. Bu anılar bazen insanın yolunu aydınlatırken, bazen de içine bir hüzün çökmesine neden olur. İyiler iyi, kötüler de çevrelerindeki insanlara yaptıkları olumsuzluklar ile anılır. Her ne olursa olsun, kültürümüzde insanları hayır ile yad etmek esastır. 

İnsan hayatı pek çok iyiye ve olumsuzluğa gebedir. Onun için bazı insanlar hayatta aradığı ilgiyi bulamamak, sosyal ve ailevi sorunlar yaşamak, her hangi bir nedenle kötü muamele görmek, kandırılmak, hakarete uğramak, aldatılmak, şiddete maruz kalmak, hak ettiğini alamamak gibi daha pek çok nedenle mazlum ve mağdur duruma düşebilir. Bu durum hayatın akışında çok da arzu edilmemesine karşın, medya haberlerinde, çevrede sıkça görülen durumlardandır. Mazlum ve mağdurun, maruz kaldığı olumsuz davranışlarla hak arama çabasına yönelmemesi gerekir; aksi davranışlar, bu defa onun pozisyonunu değiştirir ve onu zalim yapar. Yalanı yalanla, aldatmayı aldatmayla, haksızlığı hırsızlıkla tedavi etmek mümkün değildir. Karşı karşıya kalınan olumsuz davranışlar, bu davranışlara maruz kalanları da aynını yapmaya yöneltmemelidir. İntikam zehri insanı için için kavurup yakan bir ateştir. İntikam ateşiyle yanıp tutuşanlar da kaybedenlerden olur, kendini haklı zannederken haksızlığını göremeyecek kadar elim bir duruma düşer de düştüğünü bile anlayamaz.

Olumsuz davranışları alışkanlık haline getirenler; onları sürdürmekte ısrar edenler, “Canım, ben kızınca aklıma geleni söylerim; sonra da unuturum” deyip, etrafa gülücükler dağıtmaya yeltenmemeli; hoyratlık yaptıkları insanlarla yeni ilişkiler kurmaya çalışmak yerine hatalarını tamir etmenin yolunu aramalıdır. Bu davranışın bir özeleştirisi, bir vicdan muhasebesi olmalıdır. Dolayısıyla akla hayale gelmeyen hoyratlıkları hayatın akışında sıradan bir davranış gibi yaşam biçimi haline getirenler ile kalıcı dostlukların kurulması zor, hatta mümkün değildir. Bir noktadan sonra bırakın dostluğu, beşeri ilişkileriniz bile biter. Bitmemesi de anlamsızdır.
Günümüzde itibar yönetimi diye bir alan gelişti; alan uzmanları böyle bir durumda, unutkanlığa sığınılamayacağını, sığınılmaması gerektiğini belirtiyorlar. Hele her sözünün sorumluluğunu taşıyan insanların, sözünün nereye varacağını kestirmesi gerekir. Anadolu deyişiyle, kafasını kaldırmadan dağın ardını görecek; sözünü söylemeden sonunun nereye varacağını kestirecek olgunlukta olmalıdır. Bir noktadan sonra, sözü söyleyen de söz söylenen de yaşanmış olanı yaşanmamış sayamaz. “Yanılmışım” diyemez; söz gelir gırtlakta düğümlenir.

Gerçek aydın olmak, kendini aşabilmeyi, bireycilikten sıyrılmayı gerektirir. Aydın, kendine sunulan her veriyi peşin hükümle doğru kabul etmez; doğruluğunu ve gerçeğe uygunluğunu sınayacak çevresel koşulları düzenleyecek donanımı, adam gibi dik durabilme becerisini gerektirir; zira eğriler arasından doğruları bulmak, onun için yanmak güçtür, herkesin harcı da değildir… Şair “sen yanmazsan, ben yanmazsam, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” yakıştırmasını boşuna yapmamış… Bize sadece aydın olmak değil; erdemli, münevver, beyefendi/hanımefendi olmak yakışır.

Konfüçyüs’ün ifadesiyle "Erdemli kişi, ne kadar zor olursa olsun, hizmeti öne koyar, ondan ne fayda temin edileceği daha sonra düşünülecek bir meseledir." Yoksa hemen her gün yakinen gözlediğimiz gibi, kimi editörlüğünü yaptığı bir iki kitaptan, kimi de koordinatörlüğü verilen bir programdan aldığı üç kuruşun sağladığı düşsel avuntulara kapılıp, hayat şartlarının dayattığı maddi sorunları fazlaca hissetmezse kendini gönenmiş görür. Kimi de dünya nimetlerinden nemalanma yerine Hakk’ın rızasını kazanmış olmanın verdiği huzuru her türlü maddenin üzerinde tutar. Bunların hepsi izafidir; asıl olan, kulun hakkını yemeden Hakk’ın rızasını kazanmaktır.

Hâlbuki parçası olmaya çalıştığımız hayatın içinde ayakta kalabilmemiz, varlığımızı sürdürebilmemiz çokluk içinde birliği başarabilmemize, birbirimize gösterdiğimiz anlayış ve hoşgörüye bağlıdır. Gökkuşağını çekici kılan çoklu renkleri bünyesinde barındırmasıdır. Michel Foucault (1926-1984) da yılların ötesinden insanın zihnini aydınlatan bir ifade ile "Herkesin birbirine benzediği yerde hiç kimse yoktur" diyor, duyabilene...


* Bu yazıda bir süredir yaptığım okumalardan aktardıklarım içinde kalemi nasihten sehiv vaki olmuşsa, ilgili münevverlerden yazının müellifi olarak af dilemek vazifem; lakin anlattıklarımdan alınganlık gösterip, kelimelerden kişilerle bağ kurmaya yeltenenlere de abesle iştigal etmenin lüzumu dışında bir sözüm ol(a)maz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Argo Kullanımı

  Türkçede küfürle karışık sevgi, övgü ifadeleri vardır. Görünüşte çok masum gelen, üzerinde düşününce de derin anlamlar içeren kelimeleri b...