21 Kasım 2013 Perşembe

Yüksekokulların fakülteye dönüştürülmesi

Üniversite kavramının kökeni Latince “universitas” (lonca, birlik) sözüne dayanmaktadır. Yani bildiğimiz üniversitenin kökeni, "bilgeliklerini paylaşmak ve aktarmak için bir araya gelen bilgeler topluluğu!" Bugün bilimsel bilgi deyince, bilge deyince etrafına bakınanlar topluluğu değil…
Üniversitelerde görevli bilgeler topluluğuna “öğretim üyesi” deniyor. Yüksek makamlar, orunlar bahşediliyor. Kamuoyu beklentileri de o oranda yükseltiliyor. Hâlbuki bunlar, bilimsel bilgiyi üreten; ürettiklerini paydaşları ile paylaşan “ete kemiğe bürünmüş” sizin gibi, herkes gibi normal, hatta sıradan insandır.
Şimdi de üniversiteyi oluşturan birimlerden fakülte ve yüksekokul kavramlarını irdeleyelim. Fakülteler, yüksekokullar gibi üniversitelerin alt birimler olup, bir meslek edindirmekten çok bilimsel bilgi üreten, bilgelik edinilecek kurumlardır. Yüksekokullar ise mesleğe yönelik eğitim verilen, uygulama ağırlıklı birimlerdir.
Günümüzde kimi üniversite öğretim elemanları akademik statü, yöneticiler ise toplumsal ve siyasal yönlendirmeler ile yüksekokulları fakülteye dönüştürme eğilimi göstermekte ve başta fakülteler olmak üzere bilimsel bilgi üreten üniversiter birimleri “alma mater” (Lat. Bilimsel bilginin anası) yerine, “akademik birimler konglomerası” şeklinde bir yapıya dönüştürerek, lisans düzeyindeki birimlerin tamamını fakülte olarak adlandırmaya meyletmektedirler. Hâlbuki farkı fark edebilen üniversiteler, milletler arası platformlarda da fark yaratarak farkındalık yaratan önemli projelere imza atmaktadırlar. Bu ayırım iyi yapılmaz, roller karışırsa mühendislik programı öğrencilerine monte ettirilen araç, makinecilik programı öğrencilerinin monte ettiği bir araçla yarışamaz; yarıştırılırsa da yolda kalır. Tam tersi, mühendislere projelendirme, teknikerlere de montaj görevi verilirse, üretilen araç sahibini yolda bırakmak ne kelime, “Otomobil uçar gider…” şeklindeki şarkılar, türküler eşliğinde uçurur.
Bu ayırım için bir başka örnek vermek gerekirse: Bir üniversite mezununun mezuniyet sonrası istihdam alanında öğrenim gördüğü ana disiplinine yakın bir işe (çoğu zaman bunların dışındaki bir işe de) 3-6 ay gibi bir sürede uyum sağlaması beklenir. Bir yüksekokul mezununun ise çoğu kez çalışma arkadaşlarının adlarını ve işyerindeki temel ihtiyaçlarını karşılayacak birimlerin nerede olduğunu öğrenmesiyle işyeri uyumunu tamamlayacağı belirtilir. Örneği biraz açarsak, bir makine teknikerinin almış olduğu eğitim bütünüyle doğrudan bu disipline ve uygulamaya yönelik olduğundan, kendisine sunulan bir makine tezgâhını çalıştırması da verilen bir teknik resmi okuması da makine mühendisine göre daha az zaman alır. Hatta deneyimler göstermektedir ki çoğu makine mühendisinin işletmeye girdiğinde ürün ve eldeki ürünü işleyecek tezgâhı kullanmakta pratik ve özgüven eksikliği çekmektedir.
Mühendislik bilimlerinin dışında, söz gelimi yönetim ve organizasyon alanında lisans düzeyinde üniversite eğitimi alanlardan, örneğin turistik bir işletmenin servis ve bar sektöründe çalışmasını, mutfakta harika yemekler pişirmesini bekleyemezsiniz; en az öğretim etkinlikleri ve verilen öğretilen içerik kadar önemli olan bu yetkinlik, fakülte mezunlarında bu düzeyde gelişmemiştir; yüksekokul mezunlarında ise beceri düzeyi gelişmişken, akademik bilgi düzeyi daha sınırlıdır. Dolayısıyla, turizm sektöründe istihdam edilecek elemanların doğrudan bu mesleği icra eden yüksekokul mezunu olmaları (bu ciddî bir oranda mühendislik ile işletme, hukuk ve iletişim gibi üniversite branşı sayılmakta olan disiplinlerde de, ve hatta sanat ve edebiyat bölümlerinde de) tercih edilmektedir. Bu durumda, ne meslek okulları fakültelere, ne de fakültelerin meslek okullarına öykünmesi gerekir; her bir programın öğrenci ve toplum açısından sağlayacağı kazanımlar ayrıştırılarak kamuoyu bilincinin oluşması, eğitimin de bir yerde bu bilinçle verilmesi sağlanmalıdır. Devlet bareminde araştırmacı elemanlarla diğerleri arasında ciddî bir maddî destek farkı özendirici olabilir.[1]
Üniversitelerin lisans düzeyindeki yüksekokulları fakülteye dönüştürmesine bağlı olarak, bilimsel bilgiyi üretenler ile bilginin uygulayıcıları arasındaki fark ortadan kalkacak, bilimsel bilgi üretimi ve meslek eğitimi ile ilgili görev tanımlarında da belirsizlikler yaşanacaktır. Daha önemlisi "memleket meselesi" olarak görülen meslek eğitimi yükseköğretim düzeyinde sadece Meslek Yüksekokulları düzeyine indirilecektir.
Üniversiter yaşamın içinde olan hemen herkesin bildiği gibi, camianın içinde biraz “ileri gelenler” biraz da “ileri gidenler” sınıf vardır. İkinci sınıf, her şeyi bildiğinden ve danışma mekanizmasını işletmeye, ileri gelenlere sormaya gerek duymadığından, yeni yapılaşmanın yegâne sorumlusu olarak da Türk yükseköğretim tarihindeki yerini alacaktır.




[1] Bkz.: Ömür Akyüz. “Yükseköğretim?”. İçinde: Üniversite ve Toplum. http://www.universite-toplum.org/text.php3?id=167 (29.11.2013).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Argo Kullanımı

  Türkçede küfürle karışık sevgi, övgü ifadeleri vardır. Görünüşte çok masum gelen, üzerinde düşününce de derin anlamlar içeren kelimeleri b...