21 Haziran 2015 Pazar

Çocukların eğitimi üzerine

Her bir çocuğu temsilen bir gül...
Okulların tatile hazırlandığı, bazı velilerin yeni yıl için çocuklarını hangi okula göndermesi gerektiği konularında arayışlara başladığı bir dönemdeyiz. Öğrenmeyi, öğrenmeye hazır olma ve düşünce kapasitesi etkiler. Bu nedenle çocukların okula hazırlandığı dönemler, onların zihinlerinde önemli anlar olarak kalır. Seçilen okul ve bu okulda kazanılan deneyimler, çocuğun gelişimine katkı sağlayabildiği gibi, kalıcı duygusal travmaların yaşanmasına da neden olabilir.

Okul, öğrenciye toplumsal kültürü ve bilimsel bilgileri aktaracak bir aracı (mediation) olarak görülebilir. Burada çocuğa hayatı boyunca gereksinim duyacağı bilgilerin, kavram ve anlamların aktarılması sağlanır. Aktarılan bilgilerin de öğrenciler tarafından benimsenmesi, içselleştirilmesi (internalization) gerekir. Bu süreçte toplumun kendi kültürünü, düşünce sistemini öğrenciye aktarması ve çocuğu mevcut sistemle bütünleştirmeye (entegrasyon) çalışması dikkati çeker. Dışarıdan alınan bu bilgiler, çocuğu kendi toplumsal bilgi tabanına uyumlu hale getirir. Bu bilgiler bazen toplumu ileri götürürken, bazen de hastalıklı bir toplum haline getirebilir.

Okula giden çocuğa önce yakın çevre daha sonra da formel eğitim kurumlarındaki görevliler tarafından tam ihtiyaç duyulan kadar destek verilir. Sosyokültürel ve sosyotarihsel açıdan eğitilir; aktarılan bilgilerin kullanılması sağlanır; çocuk bunları zamanla içselleştirir. Onun için çocukların eğitiminde esas olan içselleştirme, bağımsız düşünme, karar verme ve problem çözme süreçlerinin aşamalı olarak geliştirilmesidir.

Bilgi insana bağlıdır. İnsanın dışında bilgi üretimi mümkün olmadığı gibi, üretilen bilginin öğrenilmesi ve edinilmesi; kuşaktan kuşağa aktarılarak yaşatılması ve geliştirilmesi de veli, öğretmen ve okul yönetiminin işbirlikçi yaklaşımla çocuğu kucaklayan bir eğitim yaklaşımını gerektirmektedir.

Okul seçiminde dikkat edilmesi gereken pek çok ölçüt sayılabilir. Okul, aile ve veli ile bunların sosyal çevresinden oluşan üçgen çocuğun akademik gelişimi için önem taşımaktadır. Bu arada unutulmaması gereken husus çocukların aklının, içinde yetiştiği sosyal kültürel süreçler içinde şekillendiği gerçeğidir. Çocukların yetişkinlerle kurduğu bire bir ilişki, onların bilişsel gelişimine önemli katkılar sağlar. Yurt dışında yaşayan çocuğun sosyalleşebilmesi, gittiği okula uyum sağlayabilmesi için anadili ve kültürünün yanı sıra ikinci dil ile de erken yaşlarda tanıştırılması, okul başarılarının istendik düzeyin gerisinde kalmasını önler.

Bilindiği gibi çocukların akli melekelerinin gelişimi ilk iki yılda doğal bir seyir izlerken, ikinci yılın sonuna doğru içinde bulunduğu sosyal çevrenin ve kültürel dokunun da izlerini almaya başlar. Dolayısı ile gelecekteki yaratıcı gücün bu kültürel çevre ile şekilleneceği hatırdan çıkarılmamalıdır. Erken iki dillilik bu aşamada gerçekleşebilir. Ünlü eğitim bilimci Vygotsky (1896-1934), aklın sadece kafanın içinde olmadığını; çocuğun psikolojik ve biyolojik gelişiminin içinde yetiştiği kültürel, sosyal ve fiziki çevrenin karşılıklı etkileşimleri ile oluştuğuna dikkat çekmektedir.

Çocuğun gelişiminde dil ve düşünce arasında paralel bir ilişki vardır. Bu ilişki iki yaşına kadar birbirinden ayrı ve bağımsız gelişir. İki yaşından sonra birleşmeye ve gelişmeye başlar. Öğrenme gelişmeye dayanır, ama gelişme öğrenmeye dayanmaz (Vygotsky 1985).

Öğrenmenin amacı karşılaşılan problemleri çözmek, çelişkileri gidermek, yaşanılan bir durumu veya olguyu anlamak içindir. Etkili öğrenme çocukların gelişimini hızlandırır. Bu nedenle, öğrenme tek başına yapılan nedensiz bir etkinlik değil, çocuğun diğer insanlarla karşılıklı ilişkileri içinde ona aktarılan ham bilginin gerektiğinde kullanabilecek seviyeye ulaşması veya ulaştırılmasıdır.

Eğitim bilimciler çocuğun öğrenme becerisini bağımsız olarak kazanmadığını söylerler. Genel kabul gören yaklaşıma göre, çocukların kendi başına gerçekleştirebileceği ve gerçekleştiremeyeceği davranışlar vardır. İnsan sosyal ve kültürel çevresi ile yaşayan bir fenomen olduğuna göre, çocuğun belli gelişim evrelerinde kendi başına gerçekleştiremeyeceği davranışlar için de dışarıdan yardım alması kaçınılmazdır; kimi güçlüklerin üstesinden gelebilmek için ya kendine göre daha ileri gelişim düzeydeki akranının veya bir yetişkinin desteğini alması gerekecektir (Bkz: Bacanlı 2009). Yetişkin desteğinin alındığı oranda (scaffolding)  çocuğun gelişimi de hızlanacaktır.

Çocuğun ‘bağımsız problem çözme’ olarak belirlenen gerçek gelişim düzeyi ile ‘bir akran veya yetişkin rehberliğinde onlarla işbirliği yaparak problem çözme’ becerisini kazandığı gelişim düzeyi arasındaki fark, onun ‘yakınsal gelişim alanı’ (zone of proximal development) olarak tanımlanmaktadır (Bağlı, 2004). Çocuğun kullandığı dilin, kavramların, olguların, araç-gereçlerin kendine özgü yapısı ile tarihî ve kültürel karakteristik özellikleri vardır. Buradaki asıl konu, çocuğa aktarılan bilgilerin ne kadarının toplumsal ve içinde yaşanılan gerçek duruma bağlı, ne kadarının aile ve sosyal çevreye ait olduğudur (Bkz.: Ergün ve Özsüer 2006: 270). Okulda işbirliğine dayalı eğitim süreçlerinde bu durum da göz önüne alınmalıdır. Çünkü kuşaklar arası kültürel aktarım tam da bu noktada ortaya çıkmaktadır. Çocuk büyüyüp, okula başlayıp sosyalleştikçe kendi içine dönük olmaktan çıkıp, dışa dönük olmaya başlamaktadır. Bu durumda çocuğun ikinci dilin konuşulduğu ortama önceden hazırlanarak girmesi sağlanmalıdır.

Çocuğun erken yaşlarda kendi içine dönük “benmerkezci” konuşması, dış dünya tarafından anlaşılamaz. İçsel konuşma büyük ölçüde ağırlıklı olarak anlamlarla ilişkilendirilmelidir (Vygotsky 1985: 202). Çocuğun veya yetişkinin konuşması, zihindeki düşüncenin belli bir bölümünün belli sınırlılıklarla ifade edilmesidir. Bu aşamada düşünce önce anlamlardan daha sonra da sözcüklerden geçerek dışsal ifadeye yani iletişim aracına dönüşür. Bir çocuğun konuşmasını anlamak için onun kullandığı sözcükleri anlamak yetmez; aynı zamanda onun düşüncelerini, konuşmanın oluşturulduğu sosyal ve kültürel çevre ile konuşmacının psikolojik olarak neyi amaçladığını da bilmek zorundayız. Bunun için okul öncesi eğitim de genel eğitimin başarısı için kaçınılmazdır.

Okula başlayan çocuk, yazılı iletişim kurmayı da öğrenir. Yazılı iletişim, hem daha etkili hem de sese dayalı olarak ifade edilen veya işitsel yolla algılanan sözcüklerin birer resme dönüşmesine ve bu yolla kalıcı olmasına, dolayısı ile düşüncenin gelişimine yardımcı olur. Her bir düşünce ortaya atılan bir genelleme olmakla birlikte, kavramların ve sözcüklerin veya kelimelerin ortaya çıkarılmasını sağlar. Kelimeler de nesneler ile onlara verilen adların sembolik olarak birleştiği kavramlar olarak sembol değeri taşır; yazı dilinde kelime ve kavramlardan oluşan dil, düşüncenin biçimsel görünüşüdür. Kavram oluşturma çocukluk döneminde başlamakla birlikte, entelektüel oluşumlar ileri yaşlarda kazanılır ve akademik gelişim formel eğitim ortamlarında sağlanır.

Kullanılan kelimelerin anlamları zamanla değişebilir, gelişebilir. Bununla birlikte, kelimelerin kullanıldığı kültürel alt yapı ile ilişkisi bağlantılı kalır. Çocuğun zihni ve içinde bulunduğu sosyal ve kültürel çevre bu değişimi belirler. Düşünceler ile konuşma sırasında seçilen kelimeler arasında sürekli bir ilişki vardır. Düşünceler kullanılan kelimeler üzerinden anlam veya meşruiyet kazanır.

Konuşmanın işitilen boyutu ile anlamsal boyutu yaşanılan ortamda edinilen deneyime göre farklı boyutlarda ve yönde sürekli bir gelişim gösterir. Biri özelden bütüne, sözcükten kavrama gelişirken öteki bütünden özele, cümleden kelimeye doğru gelişim gösterir. Konuşma bireysel özellikleri yansıtırken, anlam toplumsal uzlaşıyı gerektirir. Düşünce ile onları ifade etmeye yarayan sözler arasında her zaman birebir örtüşme söz konusu olmayabilir. Bazen kastı aşan ifadeler de kullanılabilir. Bununla birlikte düşünceler, her daim konuşma ile vücut bulur. Düşünce sözcükler aracılığıyla dünyaya gelir. “Düşünceden yoksun bir sözcük ölüdür; sözcüklerle kavramsallaşmayan, somutlaşmayan bir düşünce, gölgeden ibaret kalır.” (Vygotsky 1985: 207)

Kavramlara gelince; kavramlar, birçoklarının öne sürdüğü gibi önceden dışarda oluşturulmuş, daha sonra çocukların zihnine yerleştirilmiş ve orada sabit kalan oluşumlar değildir. Kavramlar beyinde aktif bir süreçle oluşturulur; daha sonraki iletişim ve zihinsel işlemlerde de sürekli aktiftir ve kuşaktan kuşağa aktarılırken değişebilir. Kavram oluştururken genelden özele ve özelden genele sürekli yön değiştiren bir düşünce hareketi görülmektedir (Ergün ve Özsüer 2006: 270). Ancak Vygotsky, kavram oluşturmanın ergenlik-öncesi çağdaki çocukların kapasitesini aştığını ve kavram oluşturmanın ancak ergenlik döneminin başlamasıyla mümkün olduğunu savunur (Vygotsky 1985: 83). Çocuğun zihinsel gelişmesinin bir doğrultusu vardır. Gelişme hangi düzeyde ise o düzeye özgü bir düşünce vardır. Yetişkin, çocuğa kendi düşünce tarzını aktaramaz. Ona gelişim öncesi verdiği hazır kavram ve anlamlar ancak “yalancı kavram” olurlar.

Piaget (1939’dan aktaran Ergün ve Özsüer 2006) “Öğrenilen kavramlar” okulda öğretilir ve bu da özelden genele (tümevarım) giderek olur. İnsanların bütün psikolojik fonksiyonları kültürel, tarihi ve kurumsal durumlar içinde oluşurlar. “Âletlerin âleti” dil de bu kuralın dışında değildir. Bir hareket yapıldığı ortam içinde anlam kazanır. Aklın çalışması da diğer ilişkileri göz önüne alarak olur.

Not:
Bu çalışma Europa-Journal Haziran 2015 sayısı için hazırlanmıştır URL: http://www.europa-journal.net/mustafa062015.html (10.06.2015).

Kaynaklar
Bacanlı, H. (2009). Eğitim Psikoloji. Ankara: Pegem Akademi Yayıncılık.
Bağlı, M. T. (2004). Oyun, Bilişsel Gelişim ve Toplumsal Dünya: Piaget, Vygotsky ve Sonrası. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 37/2, ss. 137-169.
Ergün, M. ve Özsüer, S. (2006). Vygotsky’nin Yeniden Değerlendirilmesi. Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. 8 /2, ss. 269-292. URL: http://www.egitim.aku.edu.tr/vygotsky.pdf (son erişim 31.05.2015).

Vygotsky, L. S. (1985). Düşünce ve Dil (Çev. S. Koray). İstanbul: Sistem Yay. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Argo Kullanımı

  Türkçede küfürle karışık sevgi, övgü ifadeleri vardır. Görünüşte çok masum gelen, üzerinde düşününce de derin anlamlar içeren kelimeleri b...