18 Haziran 2015 Perşembe

Demirel için bir obituary denemesi

Cumhuriyet dönemi Türk siyasetinin aktörlerinden Süleyman Demirel (1924-2015) hayatını kaybetti. Bizim inançlarımıza göre, ölünün ardından olumsuzluklar söylenmez. Mevla rahmetiyle muamele eylesin denir.

Türk siyasetinin deneyimli isimlerinden, söz ve polemik ustası, TMMM geçmiş dönem başkanlarından, bakanlıklar yapmış, hükümet sözcülüğü görevi üstlenmiş Bülent Arınç’ın Kenan Evren’in ölümü üzerine söylediği sözü hatırlatmak isterim. “Ölüm büyük şeydir… Ölünün arkasından kötü şeyler söylenmemeli… Allah rahmete müstahak olanlara rahmet etsin”

Ölünün ardından olumsuzluklar yerine başarıları söylenir. Bununla birlikte hayatımın en güzel yıllarında Türkiye’de yaşanan çok üzücü olaylara tanıklık etmiş bir liseli olarak, o dönemin acılarını da yaşadığım için bu ölümün ardından çok üzüldüğümü söylemem mümkün değil. Duygularım biraz karışık. Zihnimde kızgınlık yerine kırgınlık var. Bugün büyük bir devlet adamı olarak, devlet töreni ile uğurlanan Demirel, geçmişte devlet adamı sorumluluğu ile hareket etmedi. Ülkenin kan gölüne döndüğü günlerde, hep küskünleri oynadı. Ekonominin en zor anlarında yakınlarının yolsuzluklarını seyretti.

Ülkemizin yakın dönem siyasi tarihi incelendiğinde görülen darbeler, entrikalar, inatlaşmalar ve uzlaşmazlıklar, kişisel menfaatler temin etme uğruna oynanan türlü çeşit siyasi olayların kenarında köşesinde Demirel'in adı görülür. Bu siyaset ortamında kıvrak zekâsı ile dikkati çeker; her sorunu tereyağından kıl çeker gibi sonlandırır, Süleyman Demirel.İşine geldiği gibi hareket eder. Ona göre "dün dündür; bugün ise bugün".

Ebediyete uğurlandığı bugün Anadolu kırsalındaki bir köyden kalkıp büyük şehire giden, orada leyli meccani okuyarak hem kendi kişisel hayatıyla ilgili hem de Türkiye’nin geleceğiyle ilgili önemli kararlar alıp uygulayan zeki bir çocuğun parlak bir başarı öyküsü anlatılıyor.Ülkemizin çok değerli bir devlet ve siyaset adamını kaybettiği konusuna vurgular yapılıyor. Dün onun hakkında sövgüler düzenler bile bugün, ölünün ardından olumsuz konuşulmaz saiki ile methiyeler düzüyor. Genç arkadaşlarım için hazırladığım obituary denemesini bu nedenle kaleme aldım. Pek çok hususu atlamış olabilirim; lakin ona haksızlık yapmamaya çalıştığım bir gerçek. Ayrıca onu en iyi anlayan ve anlatanlardan biri olan yol arkadaşlarından Hüsamettin Cindoruk'un anılarının okunmasında yarar var.

Çoban Sülü
Isparta’da dünyaya gelmiş; her köy çocuğu gibi aileye yardım etmiş; tarla tabanda çalışmış; sığırtmaçlık yapmış; arkadaşlarının sempatisini kazanmış. “Çoban Sülü” lakabı yakıştırılmış.

En genç genel müdür
İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi’nden mezun olunca, mecburi hizmet için Elektrik İşleri Etüt İdaresi’nde çalışmış. Parlak zekâsı ile yabancıların da dikkati çekmiş. ABD Eisenhower Bursu’nu vermiş. Bu ülkede barajlar, sulama ve elektrifikasyon konularında uzmanlaşmış.

ABD bursiyeri
Türkiye’ye dönünce Adana’daki Seyhan Barajı’nın yapımıyla görevlendirilmiş. Adnan Menderes’in parlak bürokratlarından biri olarak yıldızı parlayınca, daha 31 yaşında Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü görevine getirilmiş. Böylece, Türkiye’nin en genç genel müdürlerinden biri olmuş ve “Barajlar Kralı” unvanı ile anılacak kariyerinde bir adım daha ilerlemiş.

Darbe mağduru AP kurucu üyesi
27 Mayıs 1960 darbesi ile Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes görevden uzaklaştırılınca, bizim “çobanın” genel müdürlük macerası da bitmiş ve askere alınmış. Devlet Planlama Teşkilatı bünyesinde memur olarak görev yapmış. Başbakan Adnan Menderes ile birlikte çalışan kabine arkadaşlarından Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın 1961’de idam edilmesinden sonra kurulan Adalet Partisi’nin kurucu üyeleri arasında yer alarak siyasete atılmış.

Şapkasını bırakıp kaçan adam
1962’de Adalet Partisi genel idare kurulu üyesi olarak siyasi yasaklılar için “af kampanyası” başlatılması için girişimde bulundu. Cumhurbaşkanı Celal Bayar serbest bırakılınca, Ankara karışıp AP genel merkezi saldırıya uğrayınca, parti binasından pencereden atlayarak kaçmış; korku belasıyla siyaseti bırakmış.

Geri dönen
Bu olay onun siyasi hayatında başı sıkışınca çıkış yolu olarak gördüğü kaçışlardan ilki olmuş. Ortalık süt liman olduktan sonra bir fırsatını bulup yeniden geri dönmek onun en büyük meziyetlerinden biri. Nitekim AP’nin genel başkanı Ragıp Gümüşpala’nın ani ölümü üzerine geri dönüp 40 yaşında AP genel başkanı olmuş.

İsmet İnönü kabinesinin düşürülmesi (1965) üzerine Suat Hayri Ürgüplü başkanlığında kurulan koalisyon hükümetinde, kabineye TBMM dışından başbakan yardımcısı sıfatı ile katıldığında henüz 41 yaşındaymış.

41 yaşında bir başbakan
Bir yıl sonra yapılan genel seçimlerde Isparta Milletvekili olarak meclise girerken, AP’yi de Türkiye tarihinde ender görülen bir başarı ile yüzde 53 oyla birinci parti olarak iktidara taşımış. Türkiye Cumhuriyeti’nin 12. Başbakanı sıfatı ile kurduğu kabine “kalkınmaya yönelik” önemli kararlar almış. Ereğli Demir Çelik Fabrikası, Keban Barajı gibi yatırımlar bu dönemde yapılmış.

“Yeminliler” ve “hizipçiler” kutuplaşması
Takip eden genel seçimlerde de AP tek başına iktidar olmuş. Demirel de 31. Hükümetin başbakanı. Gücünü pekiştirince, parti içindeki etkisini de artırmış. Kendine biat eden “yeminliler” karşısındakileri “hizipçi” olarak görmüşler. Ülkede günden güne artan toplumsal, ekonomik, siyasi karışıklıklara dikkat çekenler, AP’sinden tasfiye edilmişler. Bu tasfiye hareketine karşı çıkan 72 milletvekili Demirel’e “muhtıra” vermiş. Yani bir nev’i rest. Bu resti gören Demirel, “Biz muhtıra ile iş görmeyiz” deyince, hükümet önce istifaya davet edilmiş; olmayınca da düşürülmüş. Mart 1970’de yaşanan bu kriz Demirel’in 32. Hükümeti kurması ile yeni bir aşamaya geçmiş.

Nihat Erim Başbakan
Toplumsal ve sosyal sıkıntılar 12 Mart 1971 muhtırasını getirmiş. Bunun üzerine Nihat Erim yenileme dönemi için başbakanlık görevini üstlenmiş. O dönemde İsmet İnönü ve arkadaşları “Siyasi suçlar idamla cezalandırılmamalı” görüşünü savunurken, Demirel, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan hakkındaki idam kararının onaylanması için oy kullanmış; AP grubundan da bu yönde oy kullanılmasını istemiş.

Siyasal krizler ve koalisyonlar (MC Hükümetleri)
Bu çalkantılı dönemde kurulan hükümetler sorunlara çare üretemeyince Demirel göreve davet edilmiş. Nihayet 1973-1975 yılları arasında muhalefet görevi üstlenmiş.

1975 yılında Bülent Ecevit’in Kıbrıs Askeri Müdahalesi ile parlayan yıldızını siyaseten güce çevirmek için erken seçime gidince, ortaya çıkan parlamenter tablo Demirel’e yaramış. 1975’de I. Milliyetçi Cephe (MC) Hükümetini Necmettin Erbakan başkanlığındaki Milli Selamet Partisi (MSP), Alparslan Türkeş başkanlığındaki Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Turhan Feyzioğlu başkanlığındaki Cumhuriyetçi Güven Partisi (CGP) ile kurmuş. İki yıl sonra 1977’de yapılan seçimlerde AP yüzde 36,9, CHP yüzde 41,4 oranda oy almasına karşın, CHP hükümeti güvenoyu alamayınca II. MC Hükümeti olarak AP, MSP ve MHP ile kurulmuş.

Güneş Motel olayı
II. MC Hükümetinin uyum içinde çalışmadığını gören, dönemin CHP genel başkanı Bülent Ecevit, AP’den istifa eden bir grup milletvekili ile İstanbul Florya’daki Güneş Motel’de görüşüp, bunların hükümeti düşürmeleri halinde yeni kurulacak kabinede kendilerine bakanlık verileceği sözünü verdi. Nihayet verilen gensoru ile II. MC Hükümeti düşürüldü. Ecevit yeni kabinede AP’den istifa etmiş olan ve kendini destekleyen 10 milletvekiline bakanlık verdi; fakat bu hükümet uzun ömürlü olmadı ve 1979 yılında yaşanan Maraş olayları üzerine 6. ayında düşürüldü[1].

Demirel yeniden başbakan
Demirel, Maraş olayları üzerine düşürülen hükümetin yerine yeniden ve üçüncü defa Başbakan oldu. Bu dönem Türkiye’de gerilimlerin giderek arttığı bir dönem olarak dikkat çekti. Siyasi partiler ve yandaşları arasında cepheleşme, diyalogsuzluk hüküm sürerken sokak olayları, anarşi ve terörün önüne geçilemiyordu.

“Bana, ‘sağcılar adam öldürüyor’ dedirtemezsiniz”
Demirel ile Ecevit arasındaki iktidar mücadelesinin halka sokak olayları, terör ve siyasal çekişmeler şeklinde yansıması üzerine “Bana, ‘sağcılar adam öldürüyor’ dedirtemezsiniz” şeklindeki talihsiz demeci ile tarihe geçti.  Bu yazının konusu Demirel olduğu için, Ecevit’in kusurlarına değinilmeyecek. Bununla birlikte bu liderlerin siyasi hırsları ile iktidara gelebilmek üzere her yolu mubah sayan icraatlarının, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi yazıldığında, kapkara birer leke olduğu görülecektir. O dönem kitleleri yönlendiren kimi siyasetçilerin ortaya koyduğu iz’ansızlık, sorumsuzluk ve diyalogsuzluk, yakın tarihimizde yüzlerce Türk gencinin hayatına mal olmuştur.

Türkiye tarihindeki hayali ihracat ve yolsuzluklar
Siyasetçilerin etrafında türeyen uzak yakın akrabalar; eş, dost ve tanıdıklar, başarılı olanların nüfuzundan yararlanmaya çalışırlar. Süleyman Bey'in etrafındakiler de bu kuralı bozmadı. İlk hayali ihracatı onun yeğeni yaftasını taşıyanlar yapıp devleti dolandırdı; ceremesini Demirel çekti. Banka hortumu deyince, rezaletler kamera kayıtları ile belgelendi. Siyaseten yoldaşlığını yapanlar da aynı hatayı yaptılar. Kadim dostlarını perde gerisinden tarizlediyse de kamuoyu önünde savunamadığı durumlarda bile suçlamadı.

Azınlık hükümeti ve Çorum olayları
Bu istikrarsızlık döneminde Demirel, MHP’nin dışarıdan destek vermesiyle 6. defa başbakan olarak yeni bir azınlık hükümeti kurmuş. Görünürde bir cami inşaatına atılan patlayıcı madde ile başlayan ve aslında kökü daha derinlerde olup bu yazının sınırlarını aşan Çorum olaylarının yaşanmasına engel olamamış[2]; ekonomik sıkıntıların had safhaya ulaştığı 24 Ocak kararları ile aşılmaya çalışılan olağanüstü durumlara engel olunamamıştı[3].

12 Eylül 1980 askeri darbesi
Bu süreç sonunda Türkiye 1980 yılında askeri müdahaleyle karşılaştı. Demirel MHP ve MSP’nin dışarıdan desteği ile kurduğu hükümetin başbakanı olarak Ankara’dan alındı ve Gelibolu Yarımadası’nın Zincirbozan Mevkiindeki Hamzaköy askeri tesislerinde bir ay gözetim altında tutuldu. Birbiri ile selamlaşmayan ad hoc “siyasi liderler” bu tesislerde kısa sürede dost oldular.

Bir bilen Demirel
AP 1981 yılında kapatılana değin başkanlığı bırakmayan Demirel, 1982 anayasası ile 10 yıl siyasetten men edildi. Bununla birlikte Turgut Özal’ın siyasi yasakları kaldırılması girişimiyle 7 yıl sonra yeniden siyasete döndü. Bu sürede her daim “bir bilen” olarak bazen perde arkasından, bazen de alenen görüşlerini beyan etti. Türk siyasi hayatının yeniden şekillenmesi konusunda çalıştı.

 “Nerede kalmıştık?”
1986 yılında yapılan ara seçimlerde yeniden aday oldu ve 1987 yılında Isparta Milletvekili olarak yeniden meclise döndü. 1991 seçimlerinde DYP birinci parti olması itibarı ile Sosyal Demokrat Halkçı Partisi (SHP) başkanı Erdal İnönü ile koalisyon hükümetini kurdu ve yeniden başbakan oldu. Hangi dönem olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti'nin geleneksel yapısını, statükoyu muhafaza etmeye çalıştı. Otoriteden yana tavır koydu. Anadolu kültürünü gelecek kuşaklara aktarırken, göreve geldiği ilk yıllardaki "vizyoner" kişiliğinin yerini "idareci" bir politikacı aldı; devletin banilerine olan bağlılığını bir an bile zayıflatmadı. Arada bir sesini yükseltse de ekonomik olarak Türk insanını Almanya'ya muhtaç eden politikanın da mimarıydı. Laik bir Müslüman olduğu söylendi. İbadetin Tanrı ile kul arasında özel olduğu ilkesini savunduğu belirtildi. Buna mukabil başörtüsü takan üniversiteli genç kızları Arap ülkelerinde okumaya davet ederken, mütedeyyin Müslümanların sempatisini kaybetti. Halbuki "kurt kuzu ile gezerdi" fitne olmasa...

“Baba” Demirel
1983 yılında çok partili sisteme geçilirken Doğru Yol Partisi (DYP) kuruluş sürecini geri planda durarak yönetti. Askeri yönetim tarafından veto edildiği için seçime katılamamıştı; takip eden seçim kampanyalarından birinde Adapazarı’nda yapılan bir mitingde vatandaşlardan biri “Kurtar bizi baba!” diye bağırınca, “Devlet Baba” imgesi siyasal olarak işlendi ve “milletin babası” vurgusu ile kullanıldı.

Kürt açılımı
"Memleket meseleleri bir parkta oturarak halledilseydi, çok büyük bir park yaptırır, hep beraber içinde otururduk" diyen Demirel, bugünlerde tartışma konusu yapılan “Kürt açılımını” Siirt’e bir meydanda başlattı. Bu girişim 21 Mart 1992 yılındaki nevruz kutlamalarında çıkan olaylar ve 52 vatandaşın hayatını kaybetmesi üzerine sekteye uğradı. Bundan sonra, açılım yön değiştirdi ve ülkedeki “faili meçhul” cinayetlerin önünü açan sorumlu kişi olarak gösterildi.

Unutulmayan aforizmaları
Demirel’in icraatları kadar özlü sözleri de siyasete damga vurmuştur. Sivas olaylarını değerlendirirken “Münferit bir olay; ağır tahrik var” derken; yakınlarını kaybetmiş bir vatandaşa da kayıpları için “cebimden mi çıkarıp vereyim” diyebilmiştir.  Toplumsal protestoları değerlendirirken de “Bir takım yürüyüşler oluyor diye asabınız bozulmasın. Bırakın yürüsünler. Binaenaleyh, sokaklar yürümekle aşınmaz” diyerek, “Cahilde eksik olan akıl değildir; eksik olan ahlaktır” sözünü doğrulayarak siyasi olayları yorumlamakta ne kadar mahir ve kurnaz olduğunu da ortaya koymuştur. Aradan yıllar geçtikten sonra, ömrünün sonuna doğru yaklaşırken, Abbas Güçlü ile yaptığı mülakatta, “Dünü dünde bırakın; geleceğe bakın” diyerek noktayı koymuştur[4]; bir başka aforizmasıyla “Dünkü güneşle bugünkü çamaşır kurutulmaz”.

Turgut Özal’ın ölümü ve Cumhurbaşkanı seçilmesi
8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın 17 Nisan 1983 yılında bugün dahi tartışılan bir şekilde hayatını kaybetmesi üzerine gazetecilere verdiği beyanatta “Sevenlerinin başı sağ olsun” demesi ile dikkati çekti.

Büyük bir işkiyak ve heyecanla Cumhurbaşkanlığı için aday oldu. Üçüncü tur oylamada SHP ve MHP’nin de desteğini alarak 244 oyla 9. Cumhurbaşkanı oldu.

Hayatında, belki de en başarılı olduğu husus, cumhurbaşkanı seçildikten sonra DYP ile arasına mesafe koyması oldu. Bununla birlikte sahip olduğu siyasi birikim ve kıvrak zekâsını cumhurbaşkanlığı döneminde de ortaya koydu. Tarihçilerin 28 Şubat sürecini ve Demirel’in pozisyonunu iyi değerlendirilmesi gerekir. Bu süreçte “dönüşümlü başbakanlık” modeli ile hükümeti devirmesi ve Mesut Yılmaz’ı hükümeti kurmakla görevlendirmesi her türlü dikkate değerdir.

Devletin imkânlarından bir beş yıl daha yararlanmak üzere görev uzatma isteği TBMM tarafından tasvip edilmeyen Demirel’in cumhurbaşkanlığı serüveni de 16 Mayıs 2000’de 10. Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer’in göreve gelmesi ile nihayete erdi.

Son söz
Altı defa görevden alınıp, yedi defa geri gelen Demirel’in bu gidişinin dönüşü yok. Başbakanlık da 2893 sayılı Türk Bayrağı Kanunu’nun 24. maddesi hükümlerine göre ülkede üç günlük yas ilan etti. Bu durumun göstergesi olarak da bayraklar yarıya çekildi. Demirel ne bir siyasi evliya, ne de yeri doldurulamaz bir müteveffa. O son mülakatında “Siyasetçiye güvenmek lazım. Kötü emsallere bakıp siyasetçiyi kötülemeyin” derken, belki geçmişteki hatalarından duyduğu pişmanlıkları da anlatıyordu. Kim bilir?

Sosyal medyada sevenlerinin de nefret edenlerin de pek çok yorumu yer alıyor.Ondan yapılan alıntılarla “Dün dündür; bugün bugündür” diyenler; siyasi hayatının belli periyotlarda ele alınmasını, olayların ve insanların günün şartlarına göre değerlendirilmesi gerektiğini savunanlar var. Öyle veya böyle, günümüzde benzin fiyatlarına hemen her hafta yapılan ayarlamalardan sonra “Memlekette benzin vardı da biz mi içtik” gibi sözünü hatırlayıp gülümseyenler; kimi zaman yere ve zamana uygun sözlerini kullanarak espri yapanlar, anısını bir süre daha yaşatmaya devam edecekler.

İnna lillahi ve inna ileyhi raciun; hiç şüpheniz olmasın ki her şeyimizle Allah'a aitiz ve vakti geldiğinde O'na döneceğiz (Bakara: 65). Hesap görücü olarak Allah yeter (Ahzab 39). Mevla yaşayanlarımıza hidayet; ebediyete irtihal edenlerimizden rahmetini ve bağışlamasını esirgemesin.



[1] Maraş olayları için bkz.: Ayşe Hür (21.12.2014). Henüz ağıtı yakılmamış 1978 Maraş Katliamı. Radikal. http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ayse_hur/henuz_agiti_yakilmamis_1978_maras_katliami-1255547 (son erişim: 18.06.2015).
[2] Çorum olayları için bkz.: Çorum katliamı. URL: http://www.uzumbaba.com/alevi/corum_katliami.htm (son erişim 18.06.2015).
[3] 24 Ocak Kararları için bkz.: Sinasi Öztürk; Fethi Nas, Ergün İçöz (2008). 24 Ocak Kararları, Neo-Liberal Politikal ve Türkiye’nin Tarımı. Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. ½, 15-32.
[4] Abbas Güçlü (18.06.2015). Ona çok kızdık ama çok da sevdik. Milliyet.com.tr. URL: http://www.milliyet.com.tr/ona-cok-kizdik-ama-cok-da-sevdik/gundem/ydetay/2075488/default.htm (son erişim 18.06.2015).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Argo Kullanımı

  Türkçede küfürle karışık sevgi, övgü ifadeleri vardır. Görünüşte çok masum gelen, üzerinde düşününce de derin anlamlar içeren kelimeleri b...