5 Haziran 2015 Cuma

Türkiye’nin Seçimi

Bu satırları yazıp yazmama konusunda çekincelerim oldu. Bununla birlikte yazma eğilimim ağır bastı. Türkiye’nin geleceğini ilgilendiren bir konudaki gözlemlerimi, duygu ve düşüncelerimi “toplum yararını kişisel çıkarının üstünde tutan; aile, ülke ve millet sevgisi ile dolu” [1] bir Cumhuriyet aydını sorumluluğuyla teşrih etmeye ve yayımlamaya karar verdim.

Türkiye 7 Haziran 2015 Pazar günü 25. Dönem Milletvekili Genel Seçimi için sandık başına gitmeye hazırlanıyor. Yönetime talip olan hemen her bir parti gündeme bir dizi iddialar taşıyor; bu arada da birbirlerine yönelik olarak mahalle kavgasında söylenmeyecek sözleri, devlet adamı tavrına yakışmayan üsluplarla ifade ediyor; toplumsal ayrışmaya yol açıyorlar.

İngiltere eski başbakanlarından Margaret Teacher’in, 1992 yılında İskoçya'da yapılan NATO toplantısındaki konuşmasında şu sözü söylediği rivayet ediliyor: "Düşmanı olmayan ideoloji yaşayamaz. Bizim yaşayabilmemiz için mutlaka bir düşmanımızın olması lazımdır. Sovyetler Birliği dağıldı ve düşman olmaktan çıktı. Onun yerine yeni bir düşman koymamız gerekiyor."

Bugünkü siyasetçiler, bu sözlere nazire yaparcasına sürekli bir sanal düşman yaratmaya çalışıyorlar. Ülkede her daim İslâm'a ve Müslümanlara karşı olanların, Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden iş ve işlemler konu ediliyor. Meydanlarda, medyalarda “Yeni Türkiye” versus “Eski Türkiye” tartışması ile kendilerine sempati toplamaya çalışıyorlar. Bu durum, bir kesimde radikal İslami eğilimleri, bir diğer kesimde de Avrupa ile bütünleşme eğilimlerini köpürtüyor. Batıya yönelen bir grup, kaygı ve endişelerini daha da ileri götürüp, adeta Türkiye’yi Batılılara şikâyet etmeye kalkıyor. Uluslararası medya kuruluşları da Türkiye’deki kampanyalara bakıp, rejim sorunu yaşandığı izlenimini yayıyor.

Siyasetçiler kâh televizyonlarda kâh meydanlarda hitap ettikleri grubun kendilerini desteklemesini, söylediklerini sorgusuz onaylamasını bekliyor gibi bir izlenim bırakıyor. Farklı sorulara ve aksi davranışlara tahammül eşikleri her geçen gün düşüyor. Karşılıklı hoşgörü giderek azalıyor.

Meydanlarda toplanan kalabalık, kendi gibi düşünmeyenlerin toplantılarını sabote ediyor; öteki olarak gördüklerinin kendilerini ifade etmeleri engellemek için bin türlü zorluk çıkarıyorlar. Yer yer yaşanan olaylarda polisiye müdahaleleri izliyoruz.

Kemal Tahir “Akılsızlara da, cahillere de kızılmaz. Ama akılsızlığı ve cehaleti saldırganlık biçiminde meydana sürenlere kızılır” diyor bir sözünde. Ben de farklı düşünmüyorum. Bir de terbiyesizliği, kırıcılığı ve densizliği “siyaset söylemi” haline getirenleri anlamakta güçlük çekiyorum.

Meydanlar kendinden başkasını adam yerine koymayan siyasetçilerle kaynıyor. Kendini her şeye kadir gören, karşı taraftan sürekli ve nedensizce öncelikli ve özel muamele görme isteği olan siyaset erbabı, uzman fikirlerine ihtiyaç duymuyor; farklı olanın her zaman dışlanması, horlanması ve ezilmesi gerektiğine yönelik politik söylemler üretiyor.

Başkalarının fikirlerini ve inanışlarını (hükümlerini) ancak ve ancak kendisi ile aynı olduğunda (kendi fikirleri ile örtüştüğünde) destekleyen, arkasında duran politikacılar; beklentileri karşılanmadığında, önüne engeller çıktığında veya zorlandığında birden bire aslan kesiliyorlar; siyasi rakiplerine karşı haksız iddialarda bulunan, bazen küstah, bazen kaba ve bazen de itici davranış sahibi kişiliklere bürünüveriyorlar.

Hâlbuki vatandaşın devleti yönetmeye talip olanlardan beklentisi bu değil. Başkalarını, kendi başarısı için kullanmayı iyi becerebilen ve bunu da kendisi için hak gören anlayışın yerine, nimette ve külfette adalet, insan onuruna saygı bekliyor vatandaş. Hakir ve hor görülmemek istiyor.

Anadolu insanı öteden beri belki biraz eğitimsiz, biraz da yoksuldur; ama bilgedir. Yılların tecrübesinden, yaşanmışlıklarından ürettiği sözlerle hayatı bir çırpıda özetleyiverir. Kendini adeta tek ve erişilmez gören, özel yaratılmış olduğuna inanan siyaset erbabını, yüksek seviyede, eşsiz ve erişilmez ince zekâsının ürünleriyle tanıyıp, dersini verir.

Anadolu insanına göre zekâ sudur. Tohumları yeşertir. Yalanı da, bilgiyi de...
Yetenek, topraktır. Ne ekersen onu biçersin. Ekmezsen üzerinde ayrık otları biter...
Emek güneştir. Tohuma da, suya da, toprağa da hayat verir...
Kader…
Kader çadırındaki kilim gibidir. İpliğini Ulu Tanrı verir sen dokursun. Deseni sendendir, renkleri Mevla'dan...
Siyaset şansı da bazen doğal bir gübredir.  Ne zaman nereye düşeceği belli olmaz. Kilimine düşerse kirletir; desenini soldurur; emekleri yok eder. Uygun toprağına düşerse de her şeyi besler; güç ve kuvvet verir.

Geçmişe bakılırsa, kimi siyasetçilerin “Dün dündür; bugünse bugün” kolaycılığı ile halkı aldatmaya yeltendiği görülür. Benzer söylemleri kimi zaman günümüzde de duymak mümkün. Ama ortaya atılan yalan, nifak bir tohumdur. Bire kırk verir. Verdiği kırkın her biri bir başka tohumdur ki, o da bire kırk verir. Hâlbuki bilgi de bir tohumdur; o da bire yüz verir. Verdiği yüzün her biri bir tohumdur ki insana bilgelik, torunlarına da ilham verir...

Limitsiz başarı ve şöhret beklentileri içinde kendini her şeye kadir gören; bir benzeri olmayan zekâya sahip olduğunu düşünen, güzel beden ve yüksek performansa sahip olduğuna inanan, ideallerin adamı olma ve kendini çok daha fazlası şeklinde görme eğilimleri ağırlık kazanmaya başlayınca, bu kişilerden uzak durmaya çalışılmalı; bilgiye itibar edilmeli, yalandan dolandan uzak durulmalıdır.

Şimdi sadede gelelim. Türkiye seçime hazırlanıyor. Ortalık toz duman…

2011 yılında yapılan 24. Dönem Milletvekili Genel Seçimlerinde, 52.806.322 seçmenden 43.914.948 kişi oy kullanmış. Bunlardan geçerli oy sayısı 42. 941.762; geçersiz oy sayısı da 973.185 olarak tespit edilmiş. 8 milyon 891 bin 374 seçmen oy kullanmamış. Seçime katılım oranı yüzde 87,4 ile son üç seçimin en düşük oranını oluşturmuş.

Geçen dönem oy kullanmayan 8 milyon 891 bin 374 seçmenin pek çoğu haklı veya haksız mazeret üretip, en temel yurttaşlık hakkını kullanmamış. Bu defa yapılacak seçimlerde de oy kullanmak istemeyen olursa,  oy kullanması için teşvik edin; ısrar edin. Oylarınıza, dahası yurttaşlık haklarınıza sahip çıkın. Hangi görüşü destekliyor olursanız olun, sandığa gidin. Çünkü geçen dönemde barajı geçemeyen partilere oy veren 1 milyon 981 bin 279 seçmenin oyu ile oy kullanmayanların toplamı, meclise yansımayan oy sayısı 11 milyona yaklaşmış. Buna geçersiz olduğu tespit edilen 973.185 adet oy da eklendiğinde toplam 12 milyona yakın seçmenin iradesi meclise yansımamış. İyi de olmamış…

Cumhuriyet tarihi sadece yedi düvele karşı verilen bağımsızlık savaşını, ikinci dünya savaşı yıllarındaki ekonomik krizin Türkiye’ye yansımasını, her on yılda bir yapılan askeri müdahaleleri değil, yakın tarihimizde yaşanan bu tür garabetleri de yazıyor. Oy kullanmak yerine bir tatil kasabasında, bir mesire yerinde, bilemediğimiz her hangi bir köşede sevdikleri ile birlikte geç Pazar kahvaltısı yapmayı tercih edenlerin, Türkiye’nin geleceğine ilişkin görüş belirtme haklarının da tartışılması gerekir.  Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olmanın onurunu yaşarken, yurttaş olmanın bilinci ile hareket edip, sorumluluklarını da yerine getiren bireylerin ülkenin geleceğine ilişkin projeleri, kaygıları, heyecanları olabilir.

Hangi görüşten olursanız olun; 7 Haziran 2015 günü yataklarınızdan erken kalkıp oyunuzu kullanmaya gidin. O gün, yuttaşlık göreviniz ilk; sosyal aktiviteleriniz ikinci önceliğiniz olsun!

Cumhuriyet dönemi şair ve yazarlarından Behçet Necatigil (1916-1979)'in ifade ettiği gibi, "Ya ümitsizsiniz; ya da ümit sizsiniz. Ya çaresizsiniz; ya da çare sizsiniz."



[1] Bkz.: 04.11.1981 tarih ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu, Madde 4/3-4.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Argo Kullanımı

  Türkçede küfürle karışık sevgi, övgü ifadeleri vardır. Görünüşte çok masum gelen, üzerinde düşününce de derin anlamlar içeren kelimeleri b...