17 Haziran 2016 Cuma

Türkçe geçmişten geleceğe köprüdür

Geçtiğimiz günlerde bir dizi konferanslar vermek üzere Almanya’nın değişik şehirlerindeydim. Ağırlıklı olarak Türkçenin ana dili olarak öğretilmesi ve bu dilin ikinci dil olarak öğrenilen Almanca üzerindeki olumlu etkileri üzerine konuştum. Toplantılara katılanlarla yaptığım ikili görüşmelerde de bazı sorulara cevap verme fırsatım oldu. Bazı veliler, öğrenciler Türkçenin neden bu kadar önemli olduğu, neden üzerinde ısrarla durulduğu konusunda bazı sorular yönelttiler. Ben de aklımın erdiği, dilimin döndüğü kadarı ile açıklamaya çalıştım.

Dil sadece kelimelerden oluşmaz. Her bir kelime aynı zamanda bir tasavvuru oluşturur; bir hayal ile bağlantılıdır. Duyulan her bir sesin ardında ayrı bir dünya, farklı bir dünya görüşü vardır. Söz gelişi, Türkiye’nin kedileri “miyav”, köpekleri “hav hav” der. Denizli’nin horozu dendi mi aklımıza “ü ürü üüü” diye bir çığlık, tavuk denince de “gıt gıdak” sesi gelir. Anadolu’da arıların vızladığını, farelerin viklediğini, ördeklerin vakladığını söyleriz. Ama bu durum başka dillerde böyle değildir. Bir İspanyol horozların “kikiriki” dediğine dair yemin edebilir veya bir Danimarkalı ördeklerin “rap rap” diye öttüğünü öne sürebilir. Öte yandan bir İzlandalı köpeklerin “voff” diye bağırdığından çok emin olduğunu söylerken, bu dilleri bilmeyenlerin şaşırması çok doğaldır. O halde konuşulan dil ile kültürün yakın bir ilişkisi vardır ve her dil kendi kültür dünyasının aynasıdır. Türkçe de Türkün kültürünü, tarihini yansıtır; ondan izler taşır. Türkçeyi öğrenenler de farkında olmaksızın geçmişten geleceğe köprü kurarlar. Türkçeyi yabancı dil olarak öğrenenler ise kendi kültür dünyalarıyla Türk dünyası arasında köprü kurar, Türk dünyasını öğrenir; bu yolla kültürler arası iletişim kurarak, öteki denen dünyanın farkına varıp, onu daha iyi anlamaya çalışarak dünya barışına katkı sağlarlar.

Yurt dışında tamamen yabancı bir kültürün etkisine açık şekilde yaşayan evlatlarımızın ana dili olarak Türkçeyi öğrenmeleri onların geçmişten geleceğe uzanan kültür dünyamızı öğrenmeleri için de bir vesile oluşturur. Bu şekilde, Türkçeye ve Türk kültür dünyasıyla ilişkili temel bilgilere hâkim olan çocuklarımız, yaşıtları arasında da bir adım öne çıkarak özgüvenleri yüksek bireyler olarak hayata atılır, yaşamlarını bu şekilde sürdürürler.

Avusturya’da yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı veya Türkiye kökenli çocukların bu ülkede Türkçe dersi almaları mümkündür. Avusturya’daki değişik eğitim kurumlarında öğrenim gören ve birinci dili Almanca olmayan 182.757 öğrenci için 855 okulda 25 değişik dilde, 414 öğretmen tarafından seçmeli anadili dersi verilmektedir (Garnitschnig 2015, s. 10 ve 50). Bununla birlikte derslere devam eden öğrencilerin oranı ülke genelinde yaklaşık % 18,5 düzeyinde kalıyor. Yani, öğrencilerin bu derse gösterdiği ilgi ne yazık ki arzu edilenin altında kalıyor. Aileler, çocuklarının ev ortamında konuşarak da ana dillerini öğrenebilecekleri gibi bir yanılgı içindedir. Oysa sistematik dil öğrenme, ancak formal eğitim kurumlarında gerçekleşir.

Avusturya genelinde 2013-2014 öğretim yılı sonu itibarı ile okula giden 15.338 Türkiye kökenli öğrenciye 161 öğretmen tarafından Türkçe dersi veriyor. Bu eğitim imkânının iyi kullanılması, Türkçe dersi veya Türkçe öğretmeni olmayan yerlerde yeterli öğrenci grupları oluşturularak öğretmen ve ders talebinde bulunulması gerekiyor.

Bazı okullarda münferit olarak bu taleplerin karşılanmasının mümkün olamayacağı öne sürülse bile, bu talebin yasal altyapısı mevcuttur. Avrupa Topluluğu ülkeleri 06.06.1974 tarihinde imzaladıkları sözleşme ile üye ülkelerde aktif iki dilliliği destekleme kararı almıştır. Ayrıca 25.07.1977’de alınan bir tavsiye kararı ile üye ülkelerde çalışan göçmenlerin çocuklarının okul eğitimi ile ilgili bir protokol (77/486/EWG-Richtlinie des Rates) üzerinde anlaşılmış ve üye ülkelerdeki çocukların ana dillerini öğrenmeleri için kendi bünyelerinde kurumlar oluşturulması önerilmiştir. Aradan geçen süre zarfında yapılan çalışmaların arzu edilen düzeye ulaşmaması nedeniyle Avrupa Parlamentosu’nun 18.09.1981 tarihli kararına atıfta bulunularak, talimatnamenin yürürlüğe girdiği belirtilmiştir. Bu uyarı 1985’de tekrar edilmiş; 10.04.1987’de ise üye ülkelere ellerindeki bütün imkânları kullanarak, bahane üretmeden 1977’de alınan kararı uygulaması gerektiği bildirilmiştir  (İleri 2000, s. 113). Avusturya’daki çocuklara ana dili olarak Türkçe dersi de bu karara dayandırılabilir.

Farklı kültürlerden gelen çocukların okul başarısızlıklarının altında yatan temel neden, onların kültürel açıdan farklı olmaları veya yaşadıkları sosyal çevreye uyum sağlayıp sağlayamamaları değil; aksine onların okul içindeki dil yetersizlikleri ve buna bağlı sistematik ötekileştirmelerdir.

Avusturya’daki okullarda öğrenim gören Türkiye kökenli çocukların küçük sorunlarının çözümü dahi başta Türk veliler olmak üzere, öğretmenlerin ilgisizliği nedeniyle bazen uzun zaman alabiliyor; okullarda verilen ana dili eğitimi de zaman zaman ulusal güvenlik konusu yapılmakta ve kaldırılması da talep edilebiliyor (Brizic 2007, s. 16). Bu tür olumsuzlukların yerine, olumlu uygulamaların öne çıkarılmasına, teşvik edilmesine ve nihayet öğrencilere sunulan imkanların sonuna kadar değerlendirilmesine çalışılmalıdır.

Avusturya Türk Toplumunun zaman zaman Türk dünyasında “dilde birlik, fikirde birlik, dinde birlik ve işte birlik” felsefesi için bir ömür vakfeden İsmail Bey Gaspıralı (1851-1914) gibi nice Türk aydınının bıraktığı kültürel mirasa sahip çıkmak, bu anlayışın gelecek kuşaklara aktarılması için çalışmak yerine, anlamsız ayrışmalara, bölünmelere doğru gidebildiği de görülüyor ve bazen Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm diyene” sözünün dil ve kimlik olarak arka planda kaldığı görülüyor. Bugünkü Avusturya Türk Toplumu ana dili ve kültürel mirası olarak Anadolu’dan getirdiği değerleri yozlaştırmadan gelecek kuşaklara aktarabilmek için, dini değerlerine olduğu kadar, cumhuriyetin temel değerlerine ve onun özünü oluşturan diline de gerekli özeni göstermek zorunda ve sorumluluğundadır. Bu mevcut kuşakların tarihe ve gelecek kuşaklara borcudur.

Kaynaklar
Brizic, K. (2007). Das geheime Leben der Sprachen: Gesprochene und verschiegene Sprachen und ihr Einfluss auf den Spracherwerb in der Migration. Münster, NewYork, München, Berlin: Waxmann.

Garnitschnig, I. (2015). Der muttersprachliche Unterricht in Österreich Statistische Auswertung für das Schuljahr 2013/14. 16. Aufl., Wien: BMBF-Bundesministerium für Bildung und Frauen, Informationsblätter des Referats für Migration und Schule Nr. 5/2014-15.

İleri, E. (2000). Avrupa Topluluğu’nun Dil Politikası ve Almanya’da Okula Giden Türk Asıllı Öğrencilerin Dil ve Eğitim Sorunları. İçinde: Avrupa7da Yaşayan Türk Çocuklarının Ana Dili Sorunları Toplantısı. Ankara: Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu – TDK Yayınları: 734, s. 7-66. 

Not:
Bu çalışma Europa-Journal Haziran 2016 sayısı için hazırlanmıştır. Gazeteye şu linkten ulaşabilirsiniz: http://www.europa-journal.net (son erişim: 17.06.2016).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Argo Kullanımı

  Türkçede küfürle karışık sevgi, övgü ifadeleri vardır. Görünüşte çok masum gelen, üzerinde düşününce de derin anlamlar içeren kelimeleri b...