24 Eylül 2021 Cuma

Bize düşen

Bu yazıyı bir Sonbahar günü akşamüzeri yazıyorum. Dışarıda adeta “kış gelmesin” diye direnen güneşin aydınlığı, Eylül ayının büyüleyici pastoral atmosferi hâkim. Az önce dünyada "kemanı ağlatan adam" olarak tanınan ünlü keman virtüözü Farid Farjad’ı dinliyor, onunla yapılmış bir söyleşiyi okuyordum. "Güzel insan aramak ile insandaki güzelliği aramak arasında derin bir fark var" demiş üstad. Durdum, doğruldum oturduğum yerden. “Haksız da sayılmaz” dedi içsesim. Sonra ilave etti “Pek azımız güzelliği arıyoruz”. “Neden ki?” diye itiraz edecek oldum. “Başka türlü güzeli elde edemeyeceğini kabullenmiş olan insanlar güzelliği aramaya meyleder. Evla olan hiçbir sebebe bağlı kalmadan güzelliği aramaktır.” dedi; düşündüm. Dünya hayatında onca koşuşturma, onca çatışma ne için, neyin uğruna?  

Yüzü güzeli mi arıyoruz, gönlü güzeli mi? Hayatım boyunca sevmek ile bilmeyi bir araya getiren uğraşlar bana hep çekici geldi. Okuryazar olmayı insanın yeryüzündeki serüvenini anlamlandıran bir çaba olarak gördüm.

Zaman geldi dünyanın sayılı almanaklarında adıma yer verildi. Avrupa üniversitelerinde gördüğüm özellik; iyi hoca kadar iyi öğrenci almak. Bu uygulama iyi bir üniversite olmanın ölçütlerinden biri. Bir yere iyi talebeler geliyorsa o üniversite iyidir. İyi bir ders, ileri araştırmalar iyi öğrencilerle iyi yapılır, hoca istediği kadar iyi olsun. Öğrenciler o kaliteye yaklaşmak için çaba sarf etmiyorsa, iyi bir ders yapılamaz. Hangi ders olursa olsun… Peki biz ne yapıyoruz?

Doğunun ilim çeşmesinden su içmiş, Batı biliminden de geri kalmamış insanlar var çevremizde. “İnsanın bilgide cimrilik yapmaması” gerektiği, “bildiğini öğretmenin, bilginin zekâtı.” olduğu inancıyla yetiştirildik. O zekatı hakkıyla ödemek için yola çıktık. “Öğrenmenin en iyi yolu öğretmektir.” diyerek, öğretirken zenginleştik. Tıpkı Mevlana’nın iki kişinin elmaları karşılıklı değiştirmesiyle elmaların sayıca artmadığını, ama insanların bildiklerini paylaşınca zenginleştiğini anlattığı hikâye gibi.

Her birimiz belli hedefler koymuş, o hedefe ulaşmak için dur durak bilmeden çabalıyoruz. Felsefe ve İslam bilimleri alanında engin birikimi olan bürokrat, tarihçi ve akademisyen İbrahim Kalın, adeta bu durumu dikkat çekiyor ve YouTube’daki bir söyleşisinde “Unvanlar arazdır, aslolan cevherdir yani insandır; insanın asıl kimliğini, birikimini, kendisini biraz perdeleyen, gölgeleyen şeyler gibi geliyor. Fikrin gücü, ikna kabiliyetindedir. Statü dayatırsanız, orada fikir tartışması ve zenginliği olmaz. Ben falancayım dediğinizde statü dayatıyorsunuz; fikir üretmiyorsunuz. Dolayısı ile unvanlar yabancılaştırıcı geliyor. Sizin fikrinizin ikna gücü varsa, o fikir benim için kıymetlidir.” diyor.

İnsanın içine düştüğü bu sarmaldan kurtulması okumaya, kendini geliştirmesine bağlıdır. Bir kitabı okumak, ilaç içmek gibidir. O ilacın vücudumuzun neresine gittiğini bilmesek de mutlaka boşlukları doldurur, bir yerimizi iyileştirir. İbrahim Hoca; "Boş vakitlerimde kitap okumayı seviyorum" sözünün kitaba saygısızlık olduğuna dikkat çekiyor. “Kitap öyle boş vakitte okunacak bir şey değildir. Kitap kendi zatında kıymetlidir. Boş vaktin doldurulması için araç hiç değildir; aksine vakte kıymet ve değer katar. Kitap okumak, yazmak işinizin, hayatınızın bir parçasıdır. Kimileri konuşurken iyi düşünür, kimileri yazarken; kimileri de ikisini birden yapar.” diyor.

Kötülüğe karşı aktif ama şiddetsiz direniş ve gerçek ile ilgili olan Satyagraha felsefesinin öncüsü olan Mahatma Gandi (1869-1948); "Kişi düşüncelerinin ürünüdür. Ne düşünürse o olur." diyor. İnsanın zihninin dünyası, bedeninin dünyasından daha zengindir. Zihnin hazları, bedenin hazlarından daha derinlikli ve daha kalıcıdır. Biriyle sohbet etmek, hayatı paylaşmak da önemlidir. Biriyle konuşurken bir fikri karşılıklı olarak değerlendirmek... Biriyle bir yerde bir konuda konuşmaya başlayıp çok alakasız bir yerde bitirmek. Bunlar sohbetin, hayatı paylaşmanın önemli kerteleri… Hele ki sohbet ehli biriyle konuşabilmek… Sohbet ehli olanlar da aklen, kalben, duygu olarak birbirine sahip çıkar. Sohbet bazen meçhule, bazen duygu dünyasına, bazen insanın insanı anlaması için çıkılan bir yolculuktur.

Bu yolculuklarda iyilerle karşılaşmak dileğimiz. Mustafa Balkan; Pusula Yazılarında şöyle diyor[1]: “Size, bize ve hepimize düşen görev; iyilerle ittifak kurmak, iyi insanlar arasına katılmak, iyilerle, samimilerle, şefkatlilerle, candan ve adaletli insanlarla, dürüstlerle, merhametlilerle, vatanseverlerle, milliyetperverlerle, müsamahakârlarla, vicdan sahipleriyle, hayırseverlerle, alçakgönüllülerle, affedicilerle bir olmak ve onlara bütün desteğimizi vermekle mükellef olduğumuzun şuur ve bilinciyle hareket etmektir.” Bunu yapabilmek için insana gören göz, işiten kulak, hakikatleri ifade edebilecek dil ve en önemlisi ülke ve millet sevdası ile dolu bir yürek lazım.

Umuyorum ki dünyayı iyiler ve iyilikler kurtaracak.



[1] Mustafa Balkan. Veyis Ersöz Hoca’yı İyi Bilirdik. Pusula Haber. https://www.pusulahaber.com.tr/ (28.08.2021). 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Argo Kullanımı

  Türkçede küfürle karışık sevgi, övgü ifadeleri vardır. Görünüşte çok masum gelen, üzerinde düşününce de derin anlamlar içeren kelimeleri b...