22 Şubat 2009 Pazar

Yavuz Sultan Selim'den Beyitler

Osmanlı İmparatorlarından Yavuz Sultan Selim'in devlet adamlığı kişiliğinin yanı sıra, onun iç dünyasını ve inanç dünyasını yansıtan çok güzel beyitleri de varmış. Bunlardan çok anlamlı bulduğum üçünü aşağıda sunuyorum:

Kimsesiz kimse yok, herkesin var kimsesi
Kimsesiz kaldım, yetiş, ey kimsesizler kimsesi!

Düşenin dostu olmaz demişler, düşte görürsün,
Sen o zaman dostları, düşte görürsün.

Padişah-ı alem olmak bir kuru kavga imiş
Bir veliye bende olmak cümleden ala imiş.

(Yavuz Sultan Selim)

Alıntı: Cevdet Kılıç (Yay.). Felse diyarından hikmet yurduna Bilgelik Hikayeleri. İstanbul: İnsan Yayınları, 2008, s. 335.

12 Şubat 2009 Perşembe

2009 Yılı Türkiye Tanıtım Kampanyası

Türkiye Otelciler Federasyonu yayın organı olan TÜROFED Dergi için, derginin "2009 Turizm Tanıtım Kampanyası" dosyasını içeren Ocak 2009 sayısında (Sayı 28) yayımlanan röportaj (ss. 48-50):
Kültür ve Turizm Bakanlığının 2009 yılı tanıtım kampanyasında değerlendirme komisyonunun kapsamının daraltılması konusunda neler düşünüyorsunuz?
Bildiğiniz gibi, geçen yıl Türkiye’nin turizmde hedef bölgeleri on gruba ayrılmıştı. Bu yıl, sayı dörde düşürüldü ve 2009 yılında tanıtım yapılması öngörülen bölgeler “Amerika, Avrupa, Ortadoğu-Kuzey Afrika ve Uzak Doğu-Hindistan” olarak belirlendi.

Kimi yorumculara veya uzmanlara göre daraltılma olarak algılanabilecek bu yeni strateji, aslında Türkiye’nin 2023 yılına kadar öngördüğü Turizm Stratejisi Eylem Planı kapsamında bilinçli, planlı yapılmış bir öngörü olarak algılanmalıdır. Bu çalışmanın bir sonraki ayağı ise turizm yönetiminin kişi veya belli grupların öngörülerinden kurtarılarak sürdürülebilir turizm politikaları uygulayacağı varsayılan ‘Turizm Üst Kurulu’ olarak görülmelidir. Türkiye, bu kurulun sağlıklı bir şekilde oluşturulup çalıştırılması ile kendi kabuğunu kırarak önemli bir turizm atılımı yapacak dinamik bir güce kavuşabilir.

Tanıtım yapılması planlanan bölgeleri yeterli buluyor musunuz?
Tanıtım, taraflarca önceden belirlenerek kabul edilmiş, üzerinde uzlaşma sağlanmış bir stratejik eylem planı kapsamında, belli stratejik amaç ve hedeflerle uyumlu ve performans esasına dayalı olarak oluşturulan bir süreç yönetimi olarak değerlendirilmelidir. Bir önceki sorunuzla ilişkilendirildiğinde ise, Türkiye’nin artık bilinçli bir turizm politikasına yönelmiş olduğu ve bu politikanın zamanla bütünlük, markalaşma ve imaj pazarlama stratejileri, destinasyon ve niş tanıtımları ile süreklilik kazanacağı söylenebilir. Bu nedenle peşin hükümlü olunmaması gerektiğine inanıyorum.

Türkiye’nin tanıtım kampanyalarında şimdiye kadar yapılan yanlışlıklar nelerdir? Bu konuda çözüm önerileriniz neler olabilir?
Türkiye’nin tanıtım kampanyalarında yapılan yanlışları için bir çetele tutulacak ise, bu çeteleyi sektörün paydaşları olarak beraber tutalım. Aksi halde her bir kafadan farklı bir sesin çıkması, bizi doğruya değil, karmaşaya götürür. Bakanlık, görüldüğü kadarı ile turizm tanıtım kampanyasını müzikle, kitapla, sinemayla ve arkeolojiyle zenginleştirilmiş, kültür değeri yüksek bir marka imajı ile düzenlemeye çalışıyor. Eksikler var mı? Olabilir, bu bardağın boş/dolu olarak hangi yönüne baktığınıza bağlı olarak değişebilir.

Benim somut olarak önermek istediğim aslında her platformda değindiğim görüşün tekrarı olacak: Ülkemizden memnun ayrılan turistin ülkesinde yaptığı tanıtım, diğer kanallarla yapılan tanıtımlara göre çok daha etkilidir. Çünkü, turist seyahat ettiği ülkeden memnun ayrılırsa, tatil yaptığı ülkenin reklamını yapıp çevresine, ailesine memnuniyetini anlatırsa, insanların gelecek seyahatlerini buna göre planlamalarını sağlar. Ülkemize gelen insanları memnun göndermemiz lazım. Onun için elbirliği ile bir seferberlik başlatıp, eksiklerimizin çetelesini oluşturmamız; bunların ortadan kaldırılabilmesi için de kısa, orta ve uzun vadeli stratejiler üzerinde ciddi bir şekilde çalışmamız gerekir diye düşünüyorum.

Sizce 2009 yılı tanıtma kampanyasında hangi destinasyona ve hangi turizm çeşidine ağırlık verilmeli?
Artık bir gerçeği tartışmasız kabul etmemiz lazım. Türkiye'ye gelen turistler, daha çok deniz kıyısı ve güneş için geliyorlar. Kısıtlı sayıda kültürel amaçlı turlar yapılmakla birlikte, bu turizm türü biraz gerilerde kaldı. Bu durumu kayıp addederek hayıflanmak ve kendi görüşünü üstün gören kimi sanal veya özgörüsel alternatiflerle ortaya çıkmak, inandırıcılığı olmayan bir özgünlüğün baştan çıkarıcılığı uğruna Türkiye gerçeklerini görmezden gelmek demektir. Halbuki, duyularla algılanan bir dünyanın ötesinde önce turizmin özünü kavrayabilmek; bunun için de bir yığın rastlantı ve özü olmayan niteliklerle yüklü olan sanal dünyayı bir yana bırakıp, en azından bir süre için ayraç içine almak gerekir.

Türkiye’deki bu yönelimin nedenlerine inerek sürecin gelecekte izleyeceği muhtemel yolu kestirmemizi sağlayacak araştırmalar yapılmalıdır. Bu araştırmalar da sektördeki bütün paydaşların, ama öncelikle kimi bireysel egoların bastırılıp ortak paydada buluşarak, katılımı ile gerçekleştirilmelidir. Türkiye’nin tanıtımı için izlenecek pazarlama stratejileri de bu çalışmalardan elde edilecek veriler ile ülkemizin kültürel zenginliği ile ilişkilendirerek yapılabilir.

Bakanlıkça izlenen strateji deniz kıyısı, güneş ve geleneksel konukseverliğimizin dışındaki zenginliklerimizi de tanıtarak ülkemize daha çok ziyaretçi girişini sağlamaya yönelik. Bu stratejiyi son derece olumlu buluyorum. Yani ayırım yapılmaksızın her iki durum bir bütünün parçası olarak görülüyor. Ülkemize kültürel amaçlı turlar kapsamında gelecek turistler, hem sosyal ve kültürel olarak daha üst katmandan olacak hem de ülkemize diğer gruba göre daha fazla gelir kazandırabilecek; yerel yönetimlerin geleneksel, yerel kültürel değerleri ortaya çıkarma ve bunların pazarlanması çabalarına da dolaylı yönden olumlu katkılar sağlayacaklardır. Bununla birlikte, bir yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için altını çiziyorum: Bir grubun diğerine göre önceliği ya da üstünlüğü gibi bir durum söz konusu edilmemelidir.

Bir diğer konu da, kongre kültürünün yükselen bir değer olarak sektörde kendine yer bulmaya başlaması. Bu durum göz ardı edilmemeli ve üniversitelerimizin düzenleyeceği uluslar arası organizasyonlara destek vererek, turizm sektörü ile üniversitelerimiz arasında bir know how oluşturulmalı; üniversitelerin etkinliklerinin kampus alanları dışında akademik organizasyonlarla da dünyaya açılmalarına zemin hazırlanmalıdır.

Bizim tanıtım kampanyamızın Avrupa ve Ortadoğu ülkeleri açısından öncelikli öneme sahip olduğunu görüyorum. Bir yandan Avrupa'dan Türkiye'ye gelenler daha çok deniz kıyıları için geliyorlar diye düşünürken, öte yandan bu gruptaki turistler için Türkiye'nin arkeolojik zenginlikleri ile kültür zenginliklerini içeren paket turlarla kombine edilmiş kültür turları oluşturulabilir. Hatta, özellikle bu gruba yönelik etkinliklere “Türk Filmleri” konsepti de ilave edilebilir. Çünkü, Türk sineması son dönemde büyük aşamalar kat etti ve bir çok uluslararası gösterimden aldığı ödülle evrensel bir nitelik kazandığını kanıtladı. Hatta bu filmlere son dönemlerde Ortadoğu ve Balkan ülkelerinde bir tutku haline gelen Türk televizyon dizileri de ilave edilebilir. Ülkemize gelen turistler günün bir bölümünü sahilde geçirip, kalan bölümünü bu filmlerin platolarında ya da sanatçıları ile bir arada değerlendirebilirler. Bunların hiçbiri yapılamasa da bir haftalık paket tur programı içinde bir gece, Türk filmlerine ayrılarak Türkiye için ayrı bir tanıtım ortamı yaratılabilir.

Sanatçılarımızın uluslararası alanda düzenledikleri sergilerde de ciddi bir Türkiye tanıtımı yapılmaktadır. Eserlerin sergilendiği mekanları gezen insanlar, gördükleri eserleri ortaya koyan sanatçıyı ve onun yetişmesinde katkısı olan ülkeyi görme isteği duymalı ve buna yönelik pazarlama teknikleri kullanılmalıdır. Bunun yanı sıra, yabancı sanatçıların sergilerini Türkiye’deki önemli destinasyon merkezlerinde de açarak, ülkenin tanıtımına ve kültürler arası iletişime sanat köprüsü üzerinden katkıda bulunulabilir.

Kampanya için ayrılan bütçe yeterli mi?
Bakanlık geçen yıl 120 milyon dolar olan tanıtım bütçesini, bu yıl 140 milyon dolara çıkarsa da, Sayın Bakan Ertuğrul Günay değişik ortamlarda bütçenin yurtdışı tanıtımlarına yetmediğini dile getiriyor zaten. Çünkü yapılan bütçe ortada ve turizm gibi dinamik bir alanda önceden öngörülemeyen pek çok durumla karşılaşmak mümkün olabiliyor.

Benim burada edindiğim izlenim, stratejik planlama ve performans esaslı bir bütçelemeye doğru yönelim olduğu şeklinde. Zaten 5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu uyarınca, kamu idareleri bütçelerini stratejik planlarında yer alan misyon, vizyon, stratejik amaç ve hedeflerle uyumlu ve performans esasına dayalı olarak hazırlıyorlar. Bu durum Bakanlığın bütçesinde de görülüyor ve çağdaş bir uygulamanın habercisi olarak değerlendirilebilir.

2009 planının net olarak ifade ettiği bir hedef var mı?
Bunun olmaması mümkün mü? Kaldı ki kamu idareleri geleceğe ilişkin misyon ve vizyonlarını artık ölçülebilir hedefler ve bu hedeflere uygun olarak önceden belirlenmiş göstergeler doğrultusundaki performanslarına göre oluşturuyorlar.


Plan geçen senelerdeki eksikleri karşılamaya yönelik mi; yani önceki süreçlerden edinilmiş tecrübelerin izlerini taşıyor mu?
Plan, yukarıda da belirttiğim gibi, ciddi bir politika değişikliğinin ve bürokraside değişen yönetim anlayışının ipuçlarını veriyor. Bu anlamda, kaynakların etkili, ekonomik ve verimli kullanılması adına geçmişte yapılan çalışmalardan elde edilen birikimi yansıtıyor. Son derece doğal ve gelecekte yapılması olası çalışmalara geçiş niteliğini yansıtması anlamında da önemli.

Sizin önerileriniz nedir? Ya da plan dahilinde takdir ettikleriniz var mı?
Önerilerimi ve beğendiğim hususları yukarıda kısmen açıkladım. Herkesçe bilinen bir olgunun içerdiği gerçekleri fark etmek, bilinmeyenin ortaya çıkarılmasından daha zordur. Bu bağlamda, bize öncelikle deniz-kum-güneş turizmi olarak maniple edilip doğal zenginliğimizle sınırlandırılmaya çalışılan turizm olgusunun dışına çıkarak, ülkemizin 13 büyük uygarlık ile 3 büyük dinin eserleriyle kültür ve inanç turizmi, doğal yapısı ve coğrafyasıyla alternatif turizm türlerinde dünyanın vazgeçilmez Destinasyon alanlarından biri olduğunu görmemiz ve gördüklerimizi göstermemiz lazım.
Burada, turizm olgusunu kendi dünyamızın sınırları içinde değerlendirirken oluşturduğumuz resmin çerçevesi içinde yerel kültürümüzün tutsağı olmayalım; sahip olduğumuz özün bilinciyle dış dünyadaki kültürel süreçlere ve etkileşimlere, farklı olanı etiketlemeden görmeye, göstermeye açık olalım.

7 Şubat 2009 Cumartesi

Turizm ve Otel İşletmeciliği Meslek Eğitimi

Anadolu Üniversitesi Turizm ve Otel İşletmeciliği Yüksekokulu ÖSS sonucu bir yükseköğretim programına yerleştirilememiş lise ve dengi okul mezunları için uluslararası bir meslek eğitimi programı olan EI-AH-LA Turizm ve Otel İşletmeciliği Yönetimi Eğitim Programını 2003 yılında başlattı. Program, Amerikan Hotel and Lodging Assosiation-Educational Institut (Amerikan Otel ve Konaklama İşletmeleri Birliği - Eğitim Enstitüsü ) tarafından hazırlanmakta ve Türkiye dahil 126 ülkede uygulanmaktadır. Programın Türkiye temsilcisi BİLSİT Uluslararası Eğitim Kurumu olup, Türkiye'de halen Anadolu Üniversitesi'nde, Dokuz Eylül Üniversitesi'nde, Gazi Üniversitesi'nde ve Bahçeşehir Üniversitesi'nde eşgüdümlü olarak yürütülmektedir. Eskişehir'deki program ağırlıklı olarak Turizm ve Otel İşletmeciliği Yüksekokulu öğretim elemanları tarafından yürütülmektedir. Programa üniversitemizin diğer birimlerinde çalışan öğretim elemanları ile alanında uzman ve deneyim sahibi sektör profesyonelleri tarafından da katkı sağlanmaktadır.

AH-LA'nın önemli bir özelliği, lise ve dengi okul mezunu olanlara yönelik uluslararası geçerliliği olan bir meslek edindirme programı olmasıdır. Amacı, Turizm ve Otelcilik sektörüne yurtiçi ve yurt dışında çalışacak yabancı dil bilen nitelikli ve çağdaş iş gücünü yetiştirmektir. Uygulanan eğitim programının dili İngilizcedir. Eğitim bir yılı İngilizce hazırlık eğitimi olmak üzere toplam üç yıl sürmektedir. Hazırlık sınıfında TOEFL düzeyinde İngilizce derslerin yanı sıra Türkçe yardımcı meslek dersleri de verilmektedir. Takip eden iki yıl boyunca İngilizce verilen 12 EI-AH-LA dersinin yanı sıra Türkçe meslek dersleri ve bilgisayar ortamında FIDELIO Önbüro programı ile AMADEUS, GELILEO gibi biletleme programları da öğretilmektedir.

Programda yer alan her bir İngilizce dersin kitapları ve sınav soruları gibi öğretim materyali Amerika'da hazırlanmaktadır. Üniversitemizde İngilizce yapılan sınavlar da Amerika'da değerlendirilmekte, başarılan dersler için ayrı ayrı sertifikalar verilmektedir. Bütün derslerini başarıyla bitirenlere EI-AH-LA Hospitality Management Diploması düzenlenmektedir. Dileyen öğrencilerin Londra Sanayi ve Ticaret Odası (LCCI) İş İngilizcesi Sertifikası alma olanağı bulunmaktadır.

İkişer yarıyıldan toplam üç yıllık eğitim süresi bulunan programda eğitim her yıl ekim ayının ilk yarısında başlayıp mayıs ayı sonunda sona ermektedir. Derslere devam zorunluluğu vardır. Hazırlık sınıfından önce yapılan seviye tespit sınavında %70 başarılı olanlar doğrudan birinci sınıfa alınırlar. Birinci sınıfı bitiren öğrenciler, 4-5 yıldızlı oteller ile turistik tesislerde 80 gün staj yamakla yükümlüdür. Stajlar yurtdışında da yapılabilmektedir.

Son sınıf öğrencilerine yurtiçi ve yurtdışı istihdam olanakları ile ilgili bilgi verilmekte ve yönlendirmeler yapılmaktadır. Ayrıca ilgilenenlere, 2. sınıfın sonunda uluslararası mesleki deneyim kazanmak üzere ABD, Avrupanın değişik ülkeleri ve Yeni Zelanda gibi ülkelere gönderilerek 4, 6, 12 veya 18 aylık ücretli istihdam olanağı sağlanmaktadır.

Mezunlar, Avrupa'daki üniversitelerde veya ABD'deki üniversitelerde EI-AH-LA Diploması ile lisans veya yükseklisans düzeyinde üst eğitim basamaklarına devam edebilmektedirler. Bununla birlikte, yurtdışında alınan diplomaların denkliği Üniversitelerarası Kurul tarafından belli koşulların sağlanmasına bağlı olarak yapıldığından, bu programın öncelikle "meslek eğitimi" alanında yoğunlaştığı, sektörün gereksinimini karşılamaya yönelik olduğu dikkatlerden kaçmamalıdır.

4 Şubat 2009 Çarşamba

Eskişehirlilerin Şehiriçi Ulaşımı


Giriş
Eskişehir’de Büyükşehir Belediyesi “Kentsel Gelişim Projeleri” paketi kapsamında, Porsuk Çayı’nın sulama kanallarının ıslahı ile içinde botlarla ulaşımın başlatılması, taşıt ve yaya köprülerinin yenilenerek afet riskinin azaltılması, kentiçi ulaşımında Hafif Raylı Sistemin kurulması, tarihi Odunpazarı Evlerinin yeniden düzenlenmesi ve restorasyonu, Kalabak İçme Suyunun 45 km’lik isale hattı ve depolarının modernize edilip, şişeleme fabrikası kurularak yurtiçi ve yurtdışı satışı, Kapalı Pazar Marketlerin başlatılması, Büyük Park ve Kent Parklarının yapılıp, şehrin heykellerle donatılması, Beton Malzeme Üretim Fabrikası ile Akıllı Kartla Su Sayaçları Üretim Tesisleri, Ekmek Fabrikası ve çeşitli konularda mal ve hizmet üretimi yapan Belediye Şirketlerinin, kadınlar ve çocuklar için beceri kursları veren eğitim merkezlerinin kurulması gibi hizmetler gerçekleştirilmiştir.

Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen, yaptığı bu çalışmaların yanı sıra, Haller Gençlik Merkezi, Şehir Tiyatroları, Belediye Senfoni Orkestrası’nun kurulmasına öncülük etmiş, inşaatı tamamlandıktan sonra düzenli gösteriler yapılan Opera ve Tiyatro binası ile kente ve kendisine ödül kazandıran önemli hizmetleri nedeniyle çeşitli ödüller almıştır.

Eskişehir, şehircilik konusunda kat ettiği bu aşamalar nedeniyle neredeyse bütün Türkiye’ye örnek şehirlerin arasında gösterilmektedir. Ancak bütün bu olumlu gelişmelere karşın, mevcut imkânların birimler arasında koordinasyonun kurulamaması nedeniyle ısrarla verimli ve planlı bir şekilde kullanılamaz hale gelmiştir. Bu koordinasyonsuzluk ve yetki kullanamama durumu nedeniyle büyük şehirlerde yaşanan şehir içi ulaşımın mefluç durumu giderek Eskişehir’de de gözlenmeye başlanmıştır.

Bu yazıda, Eskişehir şehir merkezinde yapılan bazı kişisel gözlemler ve bunlara bağlı öneriler aktarılacaktır.


Şehir İçi Trafik Düzenlemesi

Şehir merkezinde tek yönlü yolların sayısı arttı. Sürücüler bir noktaya geldikten sonra yolun tek yönlü trafik akışına dönüştürüldüğünü görünce hazırlıksız yakalanmış oluyorlar. Hâlbuki kavşak öncesi şerit seçim levhaları ile ilerideki kavşakta sola dönüşü düzenleyen bir bilgi işaretinin koyulması trafik akışında yararlı bir önlem olarak düşünülebilir.

Öte yandan durma ve park etmeyle ilgili işaretlerin kimi caddelere oldukça sık koyulmasına karşın, bu yasakların dikkate alınmadığı görülmektedir. Örneğin, İsmet İnönü II Caddesi üzerinden şehre gelirken demiryolu üst geçidinden İstasyon istikametinde sağa dönüşüşte yolun her iki yanında duraklamak ve park etmek yasaktır levhası görülmektedir. Buna karşın özel araçların hemen köprünün ayağından itibaren yolun sağı ve solu olmak üzere iki yönüne de park ettikleri ve dolmuşların da yirmi metre ilerideki durak yerine köprünün ayağında yolcu indirip bindirmeleri yoğun bir trafik sıkışıklığına neden olmaktadır. Bu sıkışıklığın Es-Park AVM’nin açılmasından sonra daha da yoğunlaştığı gözlenmektedir. Buradaki ilköğretim okulu ve postane ile düğün salonu da trafiğin yoğunlaşmasına ve kural ihlaline adeta gerekçe oluşturmaktadır.

2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanununun “Trafik İşaretlerine Uyma” başlığını taşıyan 47.maddesinin özel, açık, emredici, aksi kararlaştırılamayan hükmü de tanımlanan anlamı kesin olarak teyit eder. Yaptırıma bağlanmış zorunlu davranış yükümlülüğünü oluşturur. Trafik, hukuki düzenlemeler göz önüne alındığında kayıtsız, şartsız temel bir sorumluluk alanıdır
[1]. Bu sorumluluk alanının sınırları çizen ve alameti olan unsurlar ise trafik işaretleridir. Açıklanan doğrultuda trafik işaretleri; trafik düzen ve güvenliğini sağlamak amacı ile karayolundan yararlananlara yol, trafik, durumu ve yakın çevre ile ilgili gerekli bilgileri vermek, yasaklama ve kısıtlamaları bildirmek üzere kullanılan; işaret levhaları, ışıklı ve sesli işaretler, yer işaretlemeleri ile trafik zabıtası veya diğer yetkililerin trafiği yönetmek için yaptığı hareketlerdir. (KTK.m.3,15,;KTY.m.3,23)

Yerel yönetimler de trafik düzenlemesini yaparken, uygulanamayacak yasakları getirmemeye; toplum hayatını kolaylaştırıcı düzenlemeleri yapmaya azami özen göstermelidir. Yoksa, uygulanamayacak kuralların koyulması ve çift sıra yasak işaret ve levhalarının koyulması, kamu otoritesinin saygınlığını zedelemektedir.

Çevre Yolundan Kütahya Caddesine Çıkışlar

Çevre yolundan Bursa istikametinde gidişlerde Kütahya Caddesi’ne dönmek için sol şeride geçiliyor ve trafik lambası ile yönlendiriliyor. Bu durumda hem yol çizgileri yetersiz hem de sürücülerin sabırsız olması nedeniyle, sola dönüş için ayrılan şeridin sağına bir ikinci sıra daha yapılıyor. Bu da trafiği oldukça etkiliyor. Bu sıkışıklığa bir de U dönüşü yapanlar ilave edildiğinde, trafik akışı iyice yavaşlıyor. Zaman zaman trafik kazalarının yaşanmasına neden olabiliyor
[2].

Burada bir kavşak düzenlemesi yapılarak, sola dönecek araçların sağda bulunan boş alanda yapılacak bir cebe dönerek buradan Kütahya caddesine geçmeleri ya da cep yerine doğrudan bir üst geçit kavşak düzenlemesi yapılması trafiğin akışını hızlandıracak niteliktedir.

Taksi, Dolmuş ve Otobüs Sürücüleri

Taksi, Dolmuş ve Otobüs Sürücüleri, kimi kural ihlallerini -gün boyunca trafik içinde oldukları ve muhtemelen kendilerini yolların ayrıcalıklı sahibi olarak gördüklerinden- adeta doğal bir hak olarak görüyorlar. Bu gruptaki sürücülerde kavşaklarda geçiş önceliği kuralına uymama, dönüşlerde sinyal vermeme, hatalı şerit değiştirme, durak harici yolcu indirip bindirme yaptıkları, servis araçlarının -yaz aylarında- hareket halindeyken kapılarını açık tuttukları görülmektedir.

Özellikle altı çizilmesi gerekli bir diğer durum da, gar önünde yaşanan trafik yoğunluğudur. Başkent, Fatih vb trenlerin geliş saatlerinde müşteri alma kaygısındaki taksiler, adeta kural tanımaksızın tek yönlü yolu çift yönlü olarak kullanmakta; yolcu yakınları ise araçlarını ikinci hatta üçüncü sıra park ederek trafik akışını kilitlemektedirler. Akşam saatlerinde iş çıkışı yoğunluğu ile yolcu trafiği birleştiğinde, trafik köprüden başlayıp Kızılcıklı Mahmut Pehlivan Caddesi kavşağına gelene kadar adım adım ilerlemektedir.

Trafik işaretlemesi bir kamu hizmetidir. Kamu hizmeti ise, giderilmesinde kamu yararı bulunan bir toplumsal gereksinmeyi karşılamak amacıyla, kamu tüzel kişileri ya da onların yönetim ve denetimi altında özel girişim tarafından özel bir hukuksal düzen içinde yürütülen etkinliktir
[3]. Bu etkinliğe uygun davranış sergilemek de esnafın görev ve sorumluluğundadır. Eskişehir’deki şehiriçi trafik işaret ve levhalarının son dönemde yetersiz olduğu değil; bunların dikkate alınmadığı konusu özellikle vurgulanmalıdır.

Kentimizdeki hızlı değişmenin ve gelişmeye o denli yansımadığı, gelişme ile değişme arasındaki farkı iyi anlamak için insan davranışlarını gözlemek gerektiği; her değişmenin mutlaka bir gelişme olmayabileceği, belki de eskiden daha olumsuz bir durumun ortaya çıkmış olabileceğini düşünmemiz gerekiyor sanırım.


Bölünmüş Yollardaki Orta Refüjlerde Yapılan Ağaçlandırmalar ve Kavşak Düzenlemeleri

Kent içerisindeki yol ağaçlandırmaları trafik tekniği yönünden; yönlendirme, kimi noktaların vurgulanması, sürücünün ilgi alanını sınırlama, duran trafiğin gölgelenmesi, yayaların güvenliği, dikey ve yatay yöndeki olumsuz görünümleri önleme, yol boyunca yapı ve mekânları bağlama/ayırma konularında işlevler üstlenirler
[4].

Eskişehir’de orta refüjlere ağaç ve çalı dikilmesinin bir nevi zorunluluk olarak algılandığı görülüyor. Oysa orta refüjler ne kadar geniş olurlarsa olsunlar, buralara ağaç dikilmemesi de gittikçe kurallaşmaktadır. Bu şekilde oluşturulan perdenin yola olan mesafesi, yönü ve yüksekliği önem taşımaktadır
[5]. Kentimizdeki uygulamada, bu tür bitkilerin özellikle kavşaklarda sürücülerin görüş mesafesini perdelediği ve bu durumun istenmeyen kazalara yol açtığı görülmektedir. Hâlbuki Virajlarda grup halindeki bitkilendirmelerde bitkilerin karşı görüntüyü kapatacak şekilde iç tarafa gelmemesine dikkat edilmeli buralarda çim, ya da diğer yer örtücü bitkiler kullanılmalıdır[6]. Ağaçlandırma zorunlu görülüyorsa, bu durumda sürücünün işini kolaylaştırmak üzere kavşaklardaki trafik akışını gösteren aynalardan yararlanılması düşünülebilir. Kısaca, yayaların ve araçların kavşağı emniyetle geçebilmesi için sürücülerin diğer kollardan yaklaşan araçları görebilmesi ve böylece diğer araçlarla çarpışmaması için durabilmesi veya hızını ayarlayabilmesi gerekmektedir[7].

Katlı Otoparkların Yetersizliği

Eskişehir’de otobüsler ile minibüsler doğal olarak tramvayın gitmediği veya güzergâh ile mahalle arasındaki seferlerde kullanılıyor. Eskişehirliler zorunlu haller dışında sayı ve güzergâh olarak gereksinimi karşıla(ya)mayan toplu taşım araçlarına fazla itibar etmiyorlar. İtibar edenler de güzergâhların uygun olmaması, sıkış tepiş tramvaylar, otobüsler ve minibüsler ile toplu taşımacılık yapılmaya çalışılması ve herkesin on dakikalık yola bir saatte giden bu balık istifi araçlara binmeyi istememektedir. Bir defa binenler de ikinci defa cesaret edememekte ve imkânı olanlar özel araçları ile ulaşımı tercih etmektedirler. Bu nedenle, vakit kaybetmeden yüksek standartta raylı taşımacılığın yatırımları artırılmalıdır. Bu yapıl(a)madığı için, insanlar özel araçlarından vaz geçemiyorlar. Aracı olana park yeri zorunluluğu, şehir içi ve mahalle aralarında katlı otopark sayılarının artırılması gibi trafiğe yönelik çözümler de eş zamanlı olarak üretilmelidir. Mevcut katlı otoparkların da gözden geçirilerek hem giriş çıkışlarının düzenlenmesi, hem de temizlik ve güvenlik gibi bir dizi konuların ele alınması gerekmektedir.


SONUÇ

Sonuç olarak, yoğun araç trafiği ve ulaşım sorunları sadece Türkiye'deki büyük şehirlerinde yaşanmıyor. Avrupa Birliği de giderek artan şehir içi trafiği ve trafiğin getirdiği kirlilik, ses kirliliği ve güvenlik sorunlarına kalıcı çözüm arıyor. Trafik işaret ve levhalarıyla düzenlenmeye çalışılan trafikle ilgili kurallar da yasal olarak uygulanması zorunlu hukuk kurallarıdır. Bilmemek, görmemek, tanımamak, bir an için uygulamamak sorumlulara olduğu kadar onlarla etkileşimde bulunan diğer insanlara da mutlaka zarar ve kimi defa telafisi olanaksız durumları beraberinde getirir.

Kendimiz, ailemiz, ülkemiz için, güvenliğimiz ve sağlığımız için değerlerimiz için zarar vermek, zarara uğramamak, sorumlu, tazminat yükümlüsü, suçlu, cezalı, pişman olmamak için trafik işaretleri ile iletişim içinde olalım, tam-eksiksiz olarak ve zamanında uygulayalım. Yöneticilere de, “günümüz şehiriçi ulaşımının ve trafik sıkışıklığının yegâne çözümü kentiçi toplu taşımacılığının cazip hale getirilmesi olduğunu” bir kez daha hatırlatalım.

Yerel yöneticiler, hizmet sunumunu yalnızca azami verimlik açısından değil, belde halkının ihtiyaçlarına ve beklentilerine cevap verici olma açısından da değerlendirmek durumdalar.
[8]
Dipnotlar:
[1] Cengiz AŞKAN. Trafik İşaretlerinin Sorumluluk Hukuku Açısından Anlam ve Önemi. http://www.trafik.gov.tr/icerik/bildiriler/B1-3.doc (24.08.2007).
[2] Eskişehir kent merkezindeki trafik kazaları verilerinin, uzaktan algılama yardımıyla incelendiği araştırma bulguları için bkz.: Burhan GÜVENAL, Alper ÇABUK, Murat YAVUZ. “Trafik Kazalarının Azaltılması Amacıyla Cografi Bilgi Teknolojilerinden Yararlanılması”, 4. Cografi Bilgi Sistemleri Bilisim Günleri, 13 – 16 Eylül 2006 / Fatih Üniversitesi / İstanbul-Türkiye, URL: http://dis.fatih.edu.tr/store/docs/guvenal_trkazazcbsbC3a0OFl.pdf (24.08.2007).
[3] Giritli,İ., Bilgen, P., Akgüner,T., İdare Hukuku, 773, İstanbul. 2001.
[4] Banu ÖZTÜRK. Kent İçi ve Kent Dışı Karayolu Ulaşım Sisteminde Bitkilendirmenin Trafik Tekniği Yönünden İşlevleri. EGM Trafik Hizmetleri Başkanlığı Trafik Araştırma Mrk. Müdürlüğü Aratştırma-İnceleme Raporları. URL: http://www.trafik.gov.tr/icerik/bildiriler/A1-62.doc (24.08.2007).
[5] Ürgenç, S., İ. Kırsal Peyzaj. YTÜ. Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü. İstanbul: YTÜ. Basım yayın Merkezi, 2000, Sf.173-188.
[6] Öztürk, age, 2000, URL: http://www.trafik.gov.tr/icerik/bildiriler/A1-62.doc (24.08.2007)
[7] Meltem TUNCUK, Mustafa KARAŞAHİN. “Şehiriçi Eşdüzey Kavşak Geometrilerinin ve Kazalara etkilerinin İncelenmesi” http://www.e-kutuphane.imo.org.tr/pdf/11165.pdf (4.02.2009).
[8] Horgan, Drev - Emrealp, Sadun, Yerel Yönetimde Alternatif Hizmet Üretimi, IULA -EMME Yayınları, İstanbul 1992 (Yerel Yönetimlerin Geliştirilmesi Programı) s. 44’den aktarım: İki Binli Yıllarda Yerel Yönetimler ve Şehiriçi Ulaşım Sorunlar ve Çözüm Yolları. http://www.ekitapyayin.com/id/011/01.htm (6.11.2008)

Festival Turizmi

Türkiye Otelciler Federasyonu yayın organı olan TÜROFED Dergisi'nin (Şubat 2009, sayı 29) "Festival Turizmi" Dosyasında yayımlanmış olan röportaj (ss. 80-81):

Festival nedir?Festival için, yerel bir topluluk tarafından belirlenmiş ve geleneksel hale gelmiş, belirli gün ve tarihlerde kutlanan, yapıldığı yörenin simgesi hâline gelmiş etkinliklerin bir arada yapılması ve toplumun kolektif belleğinin tazelendiği etkinlikler şeklinde bir tanım yapılabilir. Sözcüğün kaynağı, Latince festa olup, ilk kez 1200'lü yılların başında kullanıma girmiş ve Türkçe’ye de bu şekilde yerleşmiştir. Festivallerde “Bolu Beyaz Et Festivali” veya “Mengen Aşçılar Festivali” örneğinde olduğu gibi, doyasıya yemekler yenir, çevre en güzel şekilde süslenip, temizlenir.

Kültür ve Turizm Bakanlığının verilerinden derlenen bilgiye göre, 2008 yılı içinde Türkiye’nin 81 ilinin tamamında festival, şenlik, özel gün, özel hafta ve şölen adı altında yaklaşık bin 323 etkinlik gerçekleştiriliyor.

Festival etkinliklerin bir kısmı ününü Türkiye’ye, hatta dünyaya duyururken, bazıları mütevazı bütçeyle ancak yöre veya bölge halkına hitap edebiliyor. Hatta, aynı ilin farklı ilçelerinde, değişik zamanlarda aynı adla etkinlikler düzenlendiği bile görülebiliyor. Moda haline gelen bu etkinlikleri İngilizce special event kavramıyla karşılamak mümkün. Bu özel etkinlikleri diğerlerinden ayıran belli başlı noktalar şunlardır:
- Yılda bir defa gerçekleştirilir;
- kamuya açıktır;
- etkinliğin amacı, belli bir konunun kutlanması veya bir ürünün tanıtımıdır;
- açılış ve kapanış günleri kesin tarihlerle belirlenir;
- sürekliliği olmayabilir;
- etkinlik programında değişik aktivitelere, gösterilere yer verilebilir;
- bütün etkinlikler organizasyonun yapıldığı mekanda gerçekleştirilir;
- etkinliğin büyüklüğü, onun özel bir etkinlik special event dışında (EXPO, EMİTT Turizm Fuarı gibi) değerlendirilmesini engellemez.

Bu etkinlikler, şehirler arasında oluşabilen rekabet ile özellikle geçmişe dayalı kimi alışkanlıklarla da düzenlenebilir. Bununla birlikte, bu etkinliklerin turizm kavramının gelişmesine; insanlar arasında birlik ve beraberliği pekiştirmeye, toplumsal barışı ve sevgiyi artırmaya katkıda bulunur. Festivaller kendi içinde özel bir etkinlik olduğu için, etkinlik turizmi içinde de ele alınabilir.

Festivallerin turizme ve ülke tanıtımına katkısı? konusunda ne düşünüyorsunuz?
Festivallerin düzenlenmesi ile öncelikle unutulmaya yüz tutan “yerel değerler” ortaya çıkarılıyor veya yeniden keşfedilerek tanıtılıyor. Yerel tatlarla özgün markalar oluşturuluyor veya mevcut markaların gelecek kuşaklara aktarılarak sürdürülebilirliğine yönelik çalışmalara destek olunuyor. Bu bağlamda sinema, tiyatro, müzik, yağmur duası, yiyecekler, dans, turizm, spor, karikatür gibi bir çok konuda düzenlenen etkinlikler, ağırlıklı olarak kültürel yaşama canlılık katmayı ve illeri markalaştırmayı amaçlıyor.

Ülkemizdeki başarılı festivallere hangilerine örnek verebilirsiniz?
Kültür ve sanat, toplumsal yaşamın en temel alanıdır. Bu bağlamda örneğin İstanbul'un müzik yaşamının vazgeçilmez unsurlarından biri haline gelen ve İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenen Uluslararası İstanbul Müzik Festivali ile Avrupa Festivaller Birliği üyesi olan ve yıllardır “Ankara Baharı Müzikle Daha Güzel” sloganıyla müzikal bir baharı müjdeleyen Uluslararası Ankara Müzik Festivali’ni beğeniyorum. Sadece caz tutkunlarının değil, birçok müzik severin de vazgeçemediği bir festival haline gelen Akbank Caz Festivali de önemli bir etkinlik. Tabi bu beğeni listesi, belli bir ölçeğe göre yapılmış bir sıralama değil, tamamen benim bireysel algılarıma göre spontane bir şekilde söylediğim festival isimleri.

Uluslararası Film Yapımcıları Dernekleri Federasyonu (FIAPF) tarafından tanınan, Uluslararası İstanbul Film Festivali Türkiye’de sinemanın gelişimini teşvik etmeye, Türk sinemasının uluslararası alanda tanıtımına katkıda bulunmaya ve kaliteli yapımların ülkemizde ticari gösterime girmesine aracılık ederken, EURIMAGES ve EFDO gibi uluslararası kurum ve kuruluşların Türk sinema endüstrisi ile tanışmasına da öncülük ediyor. Bu anlamda, Türkiye’nin yurtdışındaki tanıtımına da önemli katkıları olan bir organizasyon olarak dikkati çekiyor. Dolayısıyla bu festivali de burada anmadan geçemeyeceğim.

Uluslararası festivallerin başarısını neye bağlıyorsunuz?
Uluslararası festivallerin başarısı bir nedene bağlanacak ise, bu başarının kaynağı alanında uzmanlaşan organizatörlerin özverili ve disiplinli çalışmasıdır. Bu çalışma takım çalışmasına bağlı bir organizasyonun kurumsallaşmasıyla da yakından ilişkilendirilmelidir. Bir organizasyonun kurumsallaşabilmesi için de güvenilir altyapı (yetişmiş insan kaynağı, teknik, çevre vd), barınma olanakları ve burada hizmet verecek yetişmiş insan kaynağı, organizasyonu yönetip yönlendirecek kurum ve kuruluşların amaca odaklı işbirliği yapmalarıdır. Son olarak bu yıl 14. defa gerçekleştirilen Uluslararası Eskişehir Festivali, böyle bir organizasyonun ve dayanışmanın ürünüdür.

Türkiye’nin festival turizminde artıları, eksileri ve çözüm önerileri nelerdir?
Özellikle medyada yer alan, medyatik yönü öne çıkan etkinliklerin pazarlama konusunda da önemli taşıyıcı rolü bulunmaktadır. Bu sayede yerel turistik olanaklar, geleneksel pazarlama yöntemlerine göre daha etkili bir şekilde pazarlanabilmektedir. Örneğin, İstanbul Türkiye’de etkinlik turizminin lokomotifi durumundadır. Turizm açısından bakıldığında iç turizm ve dış turizmin merkezidir ve turistlerin buradan aldığı ilk izlenim, ülke imajının oluşmasında da önemli ölçüde rol oynamaktadır.

Festival etkinlikleri, bilinçli olarak gerçekleştirilecek kimi yeni organizasyonlar için de ilham kaynağı oluşturabilir. Bunun için ana sezonlarda gerçekleştirilen kimi etkinlikler ara sezonlara kaydırılarak ara sezonlarda da etkili organizasyonlar gerçekleştirilebilir.

Sezona bağlı olarak veya etkinliğin gerçekleştirildiği bölgenin özelliğiyle sınırlı olarak yapılan çalışmalar, örneğin Osmaneli Alaca Karpuz Festivali ve Osmaneli Evleri Kültür ve Sanat Şenliği'nde olduğu üzere, turizm işletmecileri ve yöneticileri ile yerel yöneticiler işbirliği yaparak bir sonraki sezonun planlamasını yapabilir (geceleme ve bilet rezervasyonları); konaklama sayısının ve gelen turist profilinin çeşitlendirilmesi üzerinde çalışabilirler.

Festival çerçevesinde gerçekleştirilen etkinlik konuları turizm konuları ile ilişkilendirilmeli ve çıkış noktası olarak belli bir amaca yönelik somut seçeneklerin oluşturulması gerekir.

Özellikle yerel yönetimler gerçekleştirmeyi planladıkları etkinlikler için özel bütçeli performans merkezleri veya organizasyon yürütme birimleri oluşturmalı, orta ve büyük ölçekli etkinlikleri bu birimlerde görevli personel üzerinden gerçekleştirmelidir. Burada söz konusu olacak hizmet ve organizasyon boyutlarında alan uzmanlarından danışmanlık desteği alınması, hem organizasyonun sürdürülebilirliği, hem de niteliğinin artırılması bakımından önemlidir.

Festival turizminin turist profili nasıldır?
Etkinliklerin boş zaman ve turistik organizasyonlar için önemli fırsatlar yarattığı unutulmamalıdır. Bu festival etkinliklerini cazip kılan özelliklerden önde geleni organizasyonların kısa ve tatil havasında gerçekleştirilmesidir. Bu etkinlikleri engelleyen faktörlerden biri ise olumsuz hava koşullarının gerçekleştirilmek istenen etkinlikleri olumsuz etkilemesidir. Bu etkinliklere katılanları ise peşin olarak belli kategorilerde etiketlemek yerine, festival etkinliğinin türüne göre değerlendirmekte yarar vardır. Örneğin, Trabzonlular Kültür ve Sanat Festivali, Avrupa’nın değişik ülkelerinde yaşayan ve farklı meslek alanlarında başarılı olmuş Trabzon kökenli vatandaşların bir araya gelerek gerçekleştirdiği bir organizasyondur. Rize'nin Ardeşen, Çamlıhemşin, Ayder, Pazar gibi farklı yaylalarındaki festivaller ise çevre ile İstanbul ve Marmara bölgelerinde yaşayan Karadenizlilerce tercih ediliyor. Bu festivallere katılanlar ile örneğin Çankırı’nın Eldivan ilçesinde gelenekselleştirilen Kiraz Festivali’ne katılanları da ayrı ayrı ele almak gerekir. Aynı şekilde, Eskişehir Uluslararası Film Festivali’ne katılan izleyicilerin profili ile Uluslar arası İstanbul Film Festivali’ne katılımcıların profili de içeriği sinema olmasına rağmen farklıdır. Bu etkinliklerin, tamamen etkinliğin gerçekleştirildiği yerin özelliklerine göre değerlendirilmesinde yarar vardır. Organizasyonun türü, yeri ve amacı gibi özellikler ayrıştırılarak incelendiğinde, elde edilecek verilerin çevresel faktörlerle ile bağdaşık olarak ele alınması gereği kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Daha sonra elde edilecek veriler, festival turizmine katılması muhtemel turist profilini de verecektir.

Argo Kullanımı

  Türkçede küfürle karışık sevgi, övgü ifadeleri vardır. Görünüşte çok masum gelen, üzerinde düşününce de derin anlamlar içeren kelimeleri b...