12 Şubat 2009 Perşembe

2009 Yılı Türkiye Tanıtım Kampanyası

Türkiye Otelciler Federasyonu yayın organı olan TÜROFED Dergi için, derginin "2009 Turizm Tanıtım Kampanyası" dosyasını içeren Ocak 2009 sayısında (Sayı 28) yayımlanan röportaj (ss. 48-50):
Kültür ve Turizm Bakanlığının 2009 yılı tanıtım kampanyasında değerlendirme komisyonunun kapsamının daraltılması konusunda neler düşünüyorsunuz?
Bildiğiniz gibi, geçen yıl Türkiye’nin turizmde hedef bölgeleri on gruba ayrılmıştı. Bu yıl, sayı dörde düşürüldü ve 2009 yılında tanıtım yapılması öngörülen bölgeler “Amerika, Avrupa, Ortadoğu-Kuzey Afrika ve Uzak Doğu-Hindistan” olarak belirlendi.

Kimi yorumculara veya uzmanlara göre daraltılma olarak algılanabilecek bu yeni strateji, aslında Türkiye’nin 2023 yılına kadar öngördüğü Turizm Stratejisi Eylem Planı kapsamında bilinçli, planlı yapılmış bir öngörü olarak algılanmalıdır. Bu çalışmanın bir sonraki ayağı ise turizm yönetiminin kişi veya belli grupların öngörülerinden kurtarılarak sürdürülebilir turizm politikaları uygulayacağı varsayılan ‘Turizm Üst Kurulu’ olarak görülmelidir. Türkiye, bu kurulun sağlıklı bir şekilde oluşturulup çalıştırılması ile kendi kabuğunu kırarak önemli bir turizm atılımı yapacak dinamik bir güce kavuşabilir.

Tanıtım yapılması planlanan bölgeleri yeterli buluyor musunuz?
Tanıtım, taraflarca önceden belirlenerek kabul edilmiş, üzerinde uzlaşma sağlanmış bir stratejik eylem planı kapsamında, belli stratejik amaç ve hedeflerle uyumlu ve performans esasına dayalı olarak oluşturulan bir süreç yönetimi olarak değerlendirilmelidir. Bir önceki sorunuzla ilişkilendirildiğinde ise, Türkiye’nin artık bilinçli bir turizm politikasına yönelmiş olduğu ve bu politikanın zamanla bütünlük, markalaşma ve imaj pazarlama stratejileri, destinasyon ve niş tanıtımları ile süreklilik kazanacağı söylenebilir. Bu nedenle peşin hükümlü olunmaması gerektiğine inanıyorum.

Türkiye’nin tanıtım kampanyalarında şimdiye kadar yapılan yanlışlıklar nelerdir? Bu konuda çözüm önerileriniz neler olabilir?
Türkiye’nin tanıtım kampanyalarında yapılan yanlışları için bir çetele tutulacak ise, bu çeteleyi sektörün paydaşları olarak beraber tutalım. Aksi halde her bir kafadan farklı bir sesin çıkması, bizi doğruya değil, karmaşaya götürür. Bakanlık, görüldüğü kadarı ile turizm tanıtım kampanyasını müzikle, kitapla, sinemayla ve arkeolojiyle zenginleştirilmiş, kültür değeri yüksek bir marka imajı ile düzenlemeye çalışıyor. Eksikler var mı? Olabilir, bu bardağın boş/dolu olarak hangi yönüne baktığınıza bağlı olarak değişebilir.

Benim somut olarak önermek istediğim aslında her platformda değindiğim görüşün tekrarı olacak: Ülkemizden memnun ayrılan turistin ülkesinde yaptığı tanıtım, diğer kanallarla yapılan tanıtımlara göre çok daha etkilidir. Çünkü, turist seyahat ettiği ülkeden memnun ayrılırsa, tatil yaptığı ülkenin reklamını yapıp çevresine, ailesine memnuniyetini anlatırsa, insanların gelecek seyahatlerini buna göre planlamalarını sağlar. Ülkemize gelen insanları memnun göndermemiz lazım. Onun için elbirliği ile bir seferberlik başlatıp, eksiklerimizin çetelesini oluşturmamız; bunların ortadan kaldırılabilmesi için de kısa, orta ve uzun vadeli stratejiler üzerinde ciddi bir şekilde çalışmamız gerekir diye düşünüyorum.

Sizce 2009 yılı tanıtma kampanyasında hangi destinasyona ve hangi turizm çeşidine ağırlık verilmeli?
Artık bir gerçeği tartışmasız kabul etmemiz lazım. Türkiye'ye gelen turistler, daha çok deniz kıyısı ve güneş için geliyorlar. Kısıtlı sayıda kültürel amaçlı turlar yapılmakla birlikte, bu turizm türü biraz gerilerde kaldı. Bu durumu kayıp addederek hayıflanmak ve kendi görüşünü üstün gören kimi sanal veya özgörüsel alternatiflerle ortaya çıkmak, inandırıcılığı olmayan bir özgünlüğün baştan çıkarıcılığı uğruna Türkiye gerçeklerini görmezden gelmek demektir. Halbuki, duyularla algılanan bir dünyanın ötesinde önce turizmin özünü kavrayabilmek; bunun için de bir yığın rastlantı ve özü olmayan niteliklerle yüklü olan sanal dünyayı bir yana bırakıp, en azından bir süre için ayraç içine almak gerekir.

Türkiye’deki bu yönelimin nedenlerine inerek sürecin gelecekte izleyeceği muhtemel yolu kestirmemizi sağlayacak araştırmalar yapılmalıdır. Bu araştırmalar da sektördeki bütün paydaşların, ama öncelikle kimi bireysel egoların bastırılıp ortak paydada buluşarak, katılımı ile gerçekleştirilmelidir. Türkiye’nin tanıtımı için izlenecek pazarlama stratejileri de bu çalışmalardan elde edilecek veriler ile ülkemizin kültürel zenginliği ile ilişkilendirerek yapılabilir.

Bakanlıkça izlenen strateji deniz kıyısı, güneş ve geleneksel konukseverliğimizin dışındaki zenginliklerimizi de tanıtarak ülkemize daha çok ziyaretçi girişini sağlamaya yönelik. Bu stratejiyi son derece olumlu buluyorum. Yani ayırım yapılmaksızın her iki durum bir bütünün parçası olarak görülüyor. Ülkemize kültürel amaçlı turlar kapsamında gelecek turistler, hem sosyal ve kültürel olarak daha üst katmandan olacak hem de ülkemize diğer gruba göre daha fazla gelir kazandırabilecek; yerel yönetimlerin geleneksel, yerel kültürel değerleri ortaya çıkarma ve bunların pazarlanması çabalarına da dolaylı yönden olumlu katkılar sağlayacaklardır. Bununla birlikte, bir yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için altını çiziyorum: Bir grubun diğerine göre önceliği ya da üstünlüğü gibi bir durum söz konusu edilmemelidir.

Bir diğer konu da, kongre kültürünün yükselen bir değer olarak sektörde kendine yer bulmaya başlaması. Bu durum göz ardı edilmemeli ve üniversitelerimizin düzenleyeceği uluslar arası organizasyonlara destek vererek, turizm sektörü ile üniversitelerimiz arasında bir know how oluşturulmalı; üniversitelerin etkinliklerinin kampus alanları dışında akademik organizasyonlarla da dünyaya açılmalarına zemin hazırlanmalıdır.

Bizim tanıtım kampanyamızın Avrupa ve Ortadoğu ülkeleri açısından öncelikli öneme sahip olduğunu görüyorum. Bir yandan Avrupa'dan Türkiye'ye gelenler daha çok deniz kıyıları için geliyorlar diye düşünürken, öte yandan bu gruptaki turistler için Türkiye'nin arkeolojik zenginlikleri ile kültür zenginliklerini içeren paket turlarla kombine edilmiş kültür turları oluşturulabilir. Hatta, özellikle bu gruba yönelik etkinliklere “Türk Filmleri” konsepti de ilave edilebilir. Çünkü, Türk sineması son dönemde büyük aşamalar kat etti ve bir çok uluslararası gösterimden aldığı ödülle evrensel bir nitelik kazandığını kanıtladı. Hatta bu filmlere son dönemlerde Ortadoğu ve Balkan ülkelerinde bir tutku haline gelen Türk televizyon dizileri de ilave edilebilir. Ülkemize gelen turistler günün bir bölümünü sahilde geçirip, kalan bölümünü bu filmlerin platolarında ya da sanatçıları ile bir arada değerlendirebilirler. Bunların hiçbiri yapılamasa da bir haftalık paket tur programı içinde bir gece, Türk filmlerine ayrılarak Türkiye için ayrı bir tanıtım ortamı yaratılabilir.

Sanatçılarımızın uluslararası alanda düzenledikleri sergilerde de ciddi bir Türkiye tanıtımı yapılmaktadır. Eserlerin sergilendiği mekanları gezen insanlar, gördükleri eserleri ortaya koyan sanatçıyı ve onun yetişmesinde katkısı olan ülkeyi görme isteği duymalı ve buna yönelik pazarlama teknikleri kullanılmalıdır. Bunun yanı sıra, yabancı sanatçıların sergilerini Türkiye’deki önemli destinasyon merkezlerinde de açarak, ülkenin tanıtımına ve kültürler arası iletişime sanat köprüsü üzerinden katkıda bulunulabilir.

Kampanya için ayrılan bütçe yeterli mi?
Bakanlık geçen yıl 120 milyon dolar olan tanıtım bütçesini, bu yıl 140 milyon dolara çıkarsa da, Sayın Bakan Ertuğrul Günay değişik ortamlarda bütçenin yurtdışı tanıtımlarına yetmediğini dile getiriyor zaten. Çünkü yapılan bütçe ortada ve turizm gibi dinamik bir alanda önceden öngörülemeyen pek çok durumla karşılaşmak mümkün olabiliyor.

Benim burada edindiğim izlenim, stratejik planlama ve performans esaslı bir bütçelemeye doğru yönelim olduğu şeklinde. Zaten 5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu uyarınca, kamu idareleri bütçelerini stratejik planlarında yer alan misyon, vizyon, stratejik amaç ve hedeflerle uyumlu ve performans esasına dayalı olarak hazırlıyorlar. Bu durum Bakanlığın bütçesinde de görülüyor ve çağdaş bir uygulamanın habercisi olarak değerlendirilebilir.

2009 planının net olarak ifade ettiği bir hedef var mı?
Bunun olmaması mümkün mü? Kaldı ki kamu idareleri geleceğe ilişkin misyon ve vizyonlarını artık ölçülebilir hedefler ve bu hedeflere uygun olarak önceden belirlenmiş göstergeler doğrultusundaki performanslarına göre oluşturuyorlar.


Plan geçen senelerdeki eksikleri karşılamaya yönelik mi; yani önceki süreçlerden edinilmiş tecrübelerin izlerini taşıyor mu?
Plan, yukarıda da belirttiğim gibi, ciddi bir politika değişikliğinin ve bürokraside değişen yönetim anlayışının ipuçlarını veriyor. Bu anlamda, kaynakların etkili, ekonomik ve verimli kullanılması adına geçmişte yapılan çalışmalardan elde edilen birikimi yansıtıyor. Son derece doğal ve gelecekte yapılması olası çalışmalara geçiş niteliğini yansıtması anlamında da önemli.

Sizin önerileriniz nedir? Ya da plan dahilinde takdir ettikleriniz var mı?
Önerilerimi ve beğendiğim hususları yukarıda kısmen açıkladım. Herkesçe bilinen bir olgunun içerdiği gerçekleri fark etmek, bilinmeyenin ortaya çıkarılmasından daha zordur. Bu bağlamda, bize öncelikle deniz-kum-güneş turizmi olarak maniple edilip doğal zenginliğimizle sınırlandırılmaya çalışılan turizm olgusunun dışına çıkarak, ülkemizin 13 büyük uygarlık ile 3 büyük dinin eserleriyle kültür ve inanç turizmi, doğal yapısı ve coğrafyasıyla alternatif turizm türlerinde dünyanın vazgeçilmez Destinasyon alanlarından biri olduğunu görmemiz ve gördüklerimizi göstermemiz lazım.
Burada, turizm olgusunu kendi dünyamızın sınırları içinde değerlendirirken oluşturduğumuz resmin çerçevesi içinde yerel kültürümüzün tutsağı olmayalım; sahip olduğumuz özün bilinciyle dış dünyadaki kültürel süreçlere ve etkileşimlere, farklı olanı etiketlemeden görmeye, göstermeye açık olalım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Argo Kullanımı

  Türkçede küfürle karışık sevgi, övgü ifadeleri vardır. Görünüşte çok masum gelen, üzerinde düşününce de derin anlamlar içeren kelimeleri b...